Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.749

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 26 Mart 2010 - Fincanın İçindekiler


  • CÜMLELERİMİN KIRINTILARI ... Seyfullah Çalışkan
  • Gezdim Gördüm Öğrendim; İskoçya-2 ... Nevriye Hamitoğlu
  • Eğitim Bedeli mi, Kan Bedeli mi?... ... Cüneyt Göksu
  • Kaç ve Kurtul Şu Dünyadan ... H.Tugay Madanoğlu


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Tebdil-i mekânda ferahlık mı var acaba?!..


    Merhabalar,

    Benim gibi ofisini sırtında, omuzunda, cebinde taşıyanlar için yerleşik hayata geçmek zordur, sizin için ofis dizüstü bilgisayarını açıp internete bağlanabildiniz her yerdir. Bazen bir arkadaşın ofisi, kimi zaman parklar, bahçeler ama çoğunlukla evdir. Kulp takmaya, mazeret uydurmaya hazırsınızdır. Ofisi tutar yerleşirsiniz, ardından başlarsınız sorunları sıralamaya. Park yeri sorundur, internet iyi değildir, tuvaleti akıyordur, bina eskidir, yakıt parası çok geliyordur, kombiliyse ısınmıyordur, güneş görmüyordur, çok güneş alıyor çok sıcak oluyordur, ev sahibi hastanın tekidir, öğlenleri şöyle hava alacak bir yeri yoktur, çok gürültülüdür, çok sessizdir sıkıcıdır, vesaire. Sorunlar bitmez, bir yıl biter bitmez yeni bir yer aramaya başlarsınız. Telefonu sabitlemeye, kartvizitlerin hepsini bitirmeye vakit yetmez. Yeni yer aranır, illa ki yeni bina olsun, haydi o zaman cemekanlılardan tutalım bu sefer denir ve yarbanabirofismedet.com sitesine girilir. Ortalık talan edilir, üç beş yer gezilir, sonunda uygun bir yer bulunur. Yenidir, tuvaletine daha def-i hacet edilmemiştir, kombilidir, güvenlidir, otopark sorun gibi görünse de halledilebilir, cemekanlıdır, iş merkezidir, eee artık tamamdır. Tutulur. Elektriği üstüne al, telefonu interneti bağlat, sekiz daireli iş merkezine sadece on tane dış hat girişi bağlayan ve tabi sana hat bırakmayan müteahhitle kavga et, klimanınn kablosunu çekip sigortaya bağlamayı unutan elektrikçiye küfret, eski ofisten yeni ofise eşya taşıyacak adamı bulama kahrol, bul sevin ve tüm bunları 3 güne sıkıştır ki heyecan olsun.

    Anlamışsınızdır, gene taşınıyorum. Bu sefer kararlıyım, beni yılda bir arayanlar ikinci defa aradıklarında gene aynı yerde olacağım. Ev sahibiyle kavga etmeyeceğim, sırtımda, cebimde taşıdığım bilgisayarıma bedevilikten kent soyluluğa geçiş hakkı vereceğim. Hatta dizimin üstünden masamın üstüne yatay geçiş yapmasına bile izin verebilirim. Yeter ki artık benim de soranlara verebileceğim bir sabit telefonum, gururla taşıyacağım üzerinde adres yazılı bir kartım, ismim yazılı bir zilim olsun, isterse ding dong isterse kanarya gibi ötsün. Şu haftasonu geçsin, siz beni o zaman görün. Artık her sabah kalkacak, aklıma gelecek her mazereti üfürecek ve ofisime yollanacağım. Sıkı durun cemekanlı binalarda çalışanların Dünyası, ben geliyorum ben. Adresimi merak edenlerin yüzonsekizdoksandokuz nolu telefonu aramasını öneririm. Her arama dört kontör olarak faturanıza yazılır, gecenin bir yarısı yazacak konu sıkıntısı baş gösterince işte böyle sayıklanır. Haydi hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Seyfullah Çalışkan

     Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


      CÜMLELERİMİN KIRINTILARI

    Yazmak için bilgisayar başına oturduğumda ilk cümleyi yakalamakta her zaman zorlanırım. Aklımda yüzlerce kelime dizini durmadan yer değiştirerek sanki benim istediğim sıraya girmemek için çırpınıp dururlar. Bazen oturduğum yerden kalkarım buzdolabını açıp bir yudum su içerim. Bazen de balkona çıkar caddeyi seyrederim. Beş gündür öksürdüğüm gerçeğini bir kenara atarak bir sigara daha yakarım. "Bu sigara benim ecelim olacak. Artık kurtulsam şu illetten," diye kendi kendime söylenirim. Alışmış kudurmuştan beterdir denir. Eski dostuma kıyamam. Hem de onun benim gözümün yaşına bakmadan geberteceği bile bile. Bir nefes çekerim, bir nefes daha… Usulcacık derin bir suya kendimi koyverir gibi. Bütün benzetmeler öte dursun, Bunun bir adı varsa eğer intihar etmek olmalıdır.

    Yazmak için ilk cümleyi yakalamakta zorlanırım. Rüstem Dayı'nın bağından üzüm çalmıştık beş çocuk. Öğlen sıcağında, bütün ovayı hararet basmıştı. Zerre kadar aklı olan insan o sıcakta yürür mü hiç iki salkım üzüm için? Hasağılların oraya… Üstelik ne tam koruk, ne tam üzümdü salkımlar. Mayhoş mayhoş… Bir salkımını bile bitiremeden kanala fırlatmıştım elimdekileri. Masaya oturduğumda sigaradan söz ediyordum ben. Bu üzüm anısı da nerden çıktı şimdi? En iyisi sigarayı da yazmaktan vaz geçeyim ben.

    Son günlerde bahar iyice başıma vurdu. Beynim sürekli saçma sapan işlerle oyalanıyor. Kargamış'ta gümrük kapısına gitmiştim. Resmi işlemlerin yürütüldüğü bina demiryolunun arkasında bir konut gibi duruyordu. Ortada kocaman bir avlu… Sınır kapısı demirden… Bir de insanlar sırayla geçsin diye binaya doğru uzayan korkuluklar vardı. İki kanatlı demir kapı açıldığında kamyonlar, bir tarafı açıksa küçük araçlar geçebiliyordu. Uzun saçları basitçe bir iple bağlanmış küçük bir kız gördüm. Kara kaşları ve buğday rengi yüzü çok güzeldi. Bir ticari taksi ile Suriye'den Türkiye'ye geçiyorlardı. Onun arkasında birkaç yetişkin vardı. Getirdikleri valizleri taşımaya çalıyorlardı. Tipinden birkaç tahtası kırık olduğu kolayca anlaşılan bir hademe kapıya yakın yerleri süpürüyordu. Korkulukların etrafını. Birden bağırmaya başladı. Küçük kız korktu, büyükler adama baktı. Neden bağırdı bu adam dedim. Onun üç şeyine dokunmayacaksın dedi Maraşlı memur. Küreğine, süpürgesine ve… Üçüncünün ne olduğunu herkes anladı ama ben anlayamadım.

    Küçük kız çok korktu, etrafına bakındı. Kaçacak yer bulamadı. İki kocaman plastik termos tutuyordu. Termosların her birisi en az yirmi litre su alırdı. Ve onu bulunduğu yere kazık gibi çakıyorlardı. Bu adam buradan alınmalı diye düşündüm. Yabancı bir ülkeden toprağımıza ayak basan insanın ilk karşılaşacağı kişi birkaç tahtası kırık bir hademe olmamalı. Suriye'den gelen küçük kızları kimse korkutmamalı.

    Gümrükte görevli iki memur yönlerini güneşe dönüp önlerine bir sehpa koymuşlardı. Pasaportları mühürlüyorlardı. Ne küçük kıza aldırdılar. Ne de bağırıp çağıran hademeye. Öğlen yemeğinde kara bakla varmış meğer. Bir yandan pasaportları mühürlerken bakla yemek istemeyenlerin isimlerini akıllarında biriktirmeye çalışıyorlardı. Sanırım onlara kebap ısmarlanacaktı. Yakamdaki ziyaretçi kartını çıkarıp kapıdaki görevliye verdim. Gümrük küçücük bir bahçe ve demir bir kapıdan ibaretti. Aklımda kalan resimlerden birinciliği korkan küçük kızın gözlerine verdim ve çarşıya geri döndüm. Çarşıdaki dükkânların camlarında kaçak çayların en kalitelisi vardı. Yeşil pakette satılanlarından… Ve bir kilosu başka yerlerden iki lira daha ucuz. Benzin de var diye duymuştum. Kilosu iki buçuk liraymış. Ama ne alanı gördüm ne satanı.

    Benzin deyince aklıma geldi. Gaziantep'de adamın biri acayip faydalı bir keşif yapmış. Ama çok gizli tutuluyormuş. Arabanıza taktığı bir parça ile neredeyse yüzde elli yakıt tasarrufu sağlıyormuşsunuz. Bu gün bizim arkadaşlar konuşuyorlardı. Parçanın ne olduğunu kimse bilmiyor. Üç dört saat içinde takılıyor. Yıllarca hava alanında uçakların bakımında çalışan bir teknisyen olduğu söyleniyor. Karısı ile birlikte çalışıyor. Belki sırrı öğrenilir diye kendine çırak almıyordur. "Ben taktırdım," dedi içlerinden biri. "Araba oto yolda iki yüze vurdu. Yüz kilometrede beş litre yaktım. Eğer normal bassaydım dört litreyi bir gram geçmezdi. "Ben de taktırayım," dedi bir başkası. "Dükkânın adresi neresi?" Dükkânı falan yokmuş ki adamın. Evinde takıyormuş. Ancak günler önceden randevu almak gerekirmiş. Çünkü müşterisi çok ve en az üç dört saat sürüyormuş arabanın işi. Masrafları üç yüz lira tutuyormuş. Bu nasıl bir zeka böyle pırıl pırıl. Koca otomobil mühendislerinin dünyadan haberi bile yok. Sokaklar mucit kaynıyor. İşin içinden bir çapanoğlu çıkmasa bari.

    Motorlu taşıtlardan en çok minibüsler ilgilendirir beni. Şahinbey Kırsal Terminalinden kalkan minibüsler Nizip'e gidecek diye binerim bazen. Yolcu yoksa eğer garajdan çıkmazlar. Garajdan çıktık geçenlerde. Ben de oh nihayet yola çıkıyoruz diye sevindim. Sevinmek için erkenmiş meğer. Baktım istikametimiz değişmiş. Minibüs şehir içine gidiyor resmen. Yolcu için şehrin yarısını turladık. Ne Cin Deresi kaldı gitmediğimiz, ne de Merveşehir. Genç bir kadın bindi arka koltuğa. İki küçük çocuğu vardı. Gözünün altı adam akıllı mosmar.. Makyaj moru değil yumruk moru ha. Yaşlıca bir kadın sordu hemen. "Çok mu dövüyor seni kocan?" Sanki kırk yıllık akrabalar. Bunlar özel yaşama dair. Genç kadının da aldırdığı yoktu. Tekmilini sayıp döküverdi beş dakikada. Önceleri iyiymiş ama artık iyice azmış herif. Her gün dövüyormuş. "Bu kız," dedi küçük kızını göstererek. Bu kız tam dört yaşında oldu. Babam hala görmedi torununu. Boşanmayı düşünüp düşünmediğini de sordu öteki kadın. "Düşünüyorum," dedi, "Bakalım bizimkiler ne diyecek? Aileme bir danışayım da. Belki kurtulurum o ayıdan." İnsanın canı sıkılıyor harbiden. Bir minibüs dolusu yolcuya mahcup olmaktan da çekinmiyor. Belli ki bıçak kemiğe dayanmış. Bu dünya beni yorar. Hayatının sevişme çağında niye dövüşür kine insanlar. Gencecik insanlar ne isterler canına en yakınlarından? Şairin dediği gibi; "Giderim deniz çeker
    Deniz çeker, dünya tutar," beni.

    Seyfullah
    seyfullah@kahveciyiz.biz


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Nevriye Hamitoğlu

     Kahveci : Nevriye Hamitoğlu


      Gezdim Gördüm Öğrendim; İskoçya-2

    İskoçya, denilince hep bir ülke akla gelir ama burası İngiltere'nin kuzeyinde yer alan ve İngiltere'ye bağlı olan bir bölge. Kuzey İrlanda, Galler, İskoçya ve İngiltere, "Birleşik Krallık" ı oluşturuyor. Bu yerlerin kendilerine ait bayrakları var ama tek bir ülke çatısı altında bulunuyorlar. "Cesur Yürek" filmini seyredenler bilir, İskoçların bağımsızlıkları uğruna İngilizlerle nasıl savaştıklarını? Ama kazanan İngilizler olmuş, bu topraklara el koymuş. Burada konuşulan dil İngilizce, fakat İskoçların kendilerine ait dilleri ile yoğurdukları İngilizce dilini anlamak çok zor. Her bölgenin İngilizce'si bölge dilleri ile karışarak farklılaşmış. Anlayabilmek için orada yaşamak, orada yaşayan birisi veya rehberle gezmek gerekir. İskoçya, yeşilliğin bol olduğu bir bölge. Alabildiğine uzanan çayırlıklara, geniş düz topraklara sahip olması ile en ünlü golf merkezleri burada bulunuyor. Tabii biz Aralık ayında gitmiş olduğumuzdan yeşilliği görmeye fırsat olmadı ama ülkemde daha bir kar tanesi yağmamışken burada beyaza bürünen toprakların beyazlığına ve yağan kara çocuklar gibi sevindik.

    Glasgow Havaalanına geldiğimizde arkadaşımız Edi bizi karşıladı. Bizi gördüğü için mutluydu, biz ise mutlu ve hala şaşkın, rüyada gibiydik. Havaalanına yarım saat uzakta olan şehir merkezine gitmek için otobüse bindik. Yollar orada tam tersiydi; Sol gidiş, sağ geliş. Sadece yollar mı? Hayır. Nerede olursa olsun muslukların hepsi de ters açılıyordu. Araçların direksiyonları sol taraftaydı. Kapılar, pencereler bile ters açılıyordu. İngilizlerin her düzeni bize göre tersti. İlk otobüs yolculuğumuz tuhaf gelse de bu tersliklere kısa zamanda alıştık. Otobüsün kapısı sol yanından açılıyor ve otobüs şoförü sağ tarafta direksiyon başında oturmuş yolculara selam veriyordu. Yola çıktığımızda Edi, çok rahattı, sanki uzun zamandır ordaymışız gibi hareket ediyor, bizimle sohbet ediyordu. Biz ise etrafımıza meraklı gözlerle bakmakla birlikte Edi'ye sorular soruyorduk. Ülke hakkında, gideceğimiz yerler hakkında, kalacağımız yer hakkında ve yılbaşı partisi hakkında. Bazen öyle garip sorular soruyorduk ki sorularımız, Edi'nin daha önce düşünmediği konularda olduğundan bize şaşkınlıkla bakabiliyordu. Mesela araç plakalarının neden bazı araçlarda beyaz, bazı araçlarda sarı renk olduğu gibi. Sonradan hep birlikte bu sorunun cevabını bulduk; araçların ön plakaları beyaz, arka plakaları ise sarı renkteydi. İskoçya'nın en büyük şehri olan Glasgow'a gittiğimizde kalacağımız Dundee kasabasına gitmek için bineceğimiz otobüse daha vakit vardı ve bu nedenle Glasgow'u gezme şansımız oldu. Bavulumuzu küçük bir ücret karşılığında emanetçi bölüme bıraktıktan sonra caddelerine daldık. Tarih ve sadece tarih… Sanki 1800'lü yıllara ışınlanmıştık. Yeni bir bina görmek mümkün değil. Bütün sokaklar caddeler düzenli bir şekilde eski binalarla dolu. Bu taş binalar restore edilmiş ve modern hayat eski binaların içinde yaşıyor. Postaneler, bankalar, okullar, konutlar, marketler ve hatta küçük alışveriş merkezleri hepsi ama hepsi eski binaların içinde. Binalara bakıp tarihin kokusu alırken birdenbire aklıma Taksim Tarlabaşındaki evler geldi. Bakımsızlıktan nerdeyse yıkılacak olan ve yeni binaların arasında görkemini kaybetmiş, çürümüş binaların zavallı hallerini buradaki binalarla kıyaslayınca daha çok üzüldüm. Oysaki devlet bir el atsa, Tarlabaşındaki bütün o eski evler yeniden elden geçse, temiz ve modern yaşamla birleştirilse ne iyi olurdu? Tarihimizi biz ne yazık ki koruyamıyoruz.

    Glasgow'un en büyük caddesindeki binaların bazıları yaklaşık sekiz katlı. Eski zamanların ferforjeli asansörlerin yerinde şimdi modern asansörler olmalı diye düşündüm. Bina duvarlarının bazıları kırmızı kiremit renginde, tuğlaları belli, süslü dış cephe kaplama yapılmamış, orijinal bir şekilde duruyor. Pencereler birbirlerine yakın ince ve uzun, eski tarz görünümünde. Çatılar dik ve geneli siyah kiremitli. Caddeye tepeden bakan tavan arası odaların pencereleri çok şirin görünüyor. Sokaklar ve caddeler birbirine paralel. Bu şehrin 18.yy'da kurulduğunu düşünürsek, daha o zamana göre planlı bir yerleşim yeri yapılmış.

    Sırtımızda çantalarımız, gözlerimiz aval aval etrafta, turist olduğumuz ta karşıdan belli oluyor. Şehrin insanlarından farklı görünmemizin başka sebebi de var. Hava soğuk olduğundan üzerimizde en kalın kazağımız, montumuz, yün şapkamız ve eldivenimiz var. Sıkı sıkı giyindik hasta olmamak için. Oysaki İskoç halkı soğuğa alışık, ince kıyafetlerle dolaşıyorlar. Aralık ayı… Kışın ortası… Çok soğuk ama nedense insanların başına ateş vurmuş. Kızlar mini etekli, çorapsız ayaklarında renkli babetler, kısa şortlu erkekler, kısa kollu tişörtlu gençler, şapkasız kadınlar, çocuklar, modern süslü genç annelerin yürüttüğü bebek arabalarında soğuk havaya aldırmadan ince battaniye altında mışıl mışıl uyuyan bebekler… Yanımızdan tek tük geçen "kilt" etekli adamlar… "Kilt", İskoçların ekose şeklinde dikilmiş olan dizüstü etekleridir. Ulusal kıyafetleri olması ile birlikte bazıları, günlük hayatta da kullanıyormuş, özellikle bayramlarında ve düğünlerde damat dahil "kilt" giyiyormuş. Beyaz gömlek ve yelekle, bele takılan tüylü bir cüzdanla tamamlanan kıyafete "etek" denilince kızıyormuşlar. Oysaki bal gibi etek bunlar. İşte biz soğuktan donarken bazı erkeklerin bu etekleri giydiklerini, altlarına çorap bile giymediklerini gördük. Bizim görmemiş gibi -ki evet görmemiştik- bakmalarımızdan rahatsız olmadan eteklerini savura savura yanımızdan geçtiler gittiler. Edi'nin söylediğine göre bazıları "kilt"in altına hiçbir şey giymiyormuş. Bu soğuk havada inanılacak gibi değil, ayrıca çok da komik.

    Kafeteryalar, kahve mekanları, giysi dükkanları gibi farklı ihtiyaçları karşılayan mağazalar noel zamanı olduğu için ışıklandırılmış, süslenmişti. Binaların arasında kalan bir alışveriş mağazasına girdik. Burası bana YKM'yi hatırlattı. Çünkü içerisi aynı şekilde dizayn edilmişti. Bu dönemde yapılan indirimlerle de mağazalar alışveriş yapan insanlarla doluydu. En üst katındaki yemek bölümünde birer kahve içmek için bir masaya oturduk. Fastfood çocukları yan masamızda, ağızlarına doldurdukları patates kızartmalarını çiğneyerek sohbet ediyorlardı. Kahvelerimizi selfservis aldık. O da ne? Çorba kasesinin içine koyu kahveyi doldurmuşlardı, yanına aldığımız sütlüğün içindeki süt ise sanki taze sağılmış gibi koyu kıvamda duruyordu. Ben bu kahveyi içersem kırk gün kırk gece uyuyamam, huysuz at gibi dolaşırım ortalıkta, dedim kendi kendime. Güldüm.Çorba kasesine benzeyen kahve fincanından bir yudum kahve almak için elime aldığımda ağırlığı ile birlikte kahve yudumlayışım sırasında fincan adeta yüzümü kapladı.Komik bir görüntü. Meğersem buradaki kahve fincanları kocaman oluyormuş. Kahvenin kokusu güzel, tadı da öyle. Yanında yediğimiz İskoç tatlısı da oldukça lezzetli. Kalın bir bisküvinin üzerinde, krema, karamel ve çikolata katları var. Biraz şekerli olsa da kahvenin yanında iyi gitti doğrusu. Bu arada İskoçya'nın bisküvilerinin çok ünlü olduğunu öğrendik.

    Vaktimiz daraldığı için otobüs terminaline gittik ve bavullarımızı emanetçi bölümden alarak otobüsü beklemeye başladık. Terminal kalabalıktı. Edi bir bilgi almak için bizden biraz uzaklaştığında yanımıza bir kadın geldi ve eşime dönüp şu soruyu sordu: "………… Abidin?" Şaşırdık çünkü o kadar hızlı konuşmuştu ki biz sadece "Abidin" ismini duyduk. Eşim tam "Ben Abidin değilim" gibi komik bir cevap verecekti ki Edi, o sırada yanımıza gelip bize aval aval bakan kadına cevap verdi. "Yes, this bus for Abırdin". Meğersem otobüsün uğrayacağı duraklardan birisinin adı "Abırdin"miş. Kadın yanımızdan uzaklaştıktan sonra kahkahalarla güldük ve uzun zaman "Abidin" ismini dilimizden düşürmedik.

    Otobüsümüz terminale geldiğinde Edi cebinden buruşmuş bir kağıt parçası çıkardı. Kağıdın durumu o kadar kötüydü ki sanki çamaşır yıkamada cepte unutulmuş da sonra kurutulmuş gibi her yerinden yırtıktı. Edi'nin bu hale getirdiği kağıdın bizim için önemli olduğunu öğrendik. Çünkü internetten alınan otobüs biletinin numaraları vardı. Otobüs biletleri önceden rezervasyon yapılarak internetten alınıyormuş burada. Terminalden almak istediğimizde bilet olmayabiliyormuş. İnternetten alınan otobüs bilet numarasını ister cep telefonuna kaydet, ister eline yaz, ister peçeteye yaz otobüs şoförüne gösterdiğinde yolculuk yapabiliyorsun. Biletler de çok ucuz değil, her şey pahalı bu ülkede. Edi'nin yaşadığı kasaba Dundee'ye hareket ettiğimizde yine ters yollardan gittik ve ben uçsuz bucaksız beyaz toprakları seyrettim.

    Nevriye Hamitoğlu
    nevriye.h@hotmail.com



    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    5 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Cüneyt Göksu

     Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


       Eğitim Bedeli mi, Kan Bedeli mi?...

    Bazı şirketler vardır ki, aradıkları niteliklere bağlı olarak, yüksek eğitimli, tecrübeli, kalifiye yani alanında profesyonelleşmiş kişileri işe alıp, personeli yaparlar. Tecrübe ve birikimlerinin şirkete artı değer katacağına, yeni bir bakış getireceğine inanırlar; çalışanlarına bu şartlara göre ücret verirler ya da işe alınanlar da bu duruma uygun pazarlık yaparlar.

    Bazı şirketler vardır ki, yeni mezunları alıp kendi ihtiyaçlarına göre yeniden mesleki eğitimden geçirirler, sertifika programlarına gönderirler, şirket kültürüne göre personeli yeniden şekillendirirler.

    İkinci bölümdeki anlayışı benimseyen şirketlerin bir kısmı, çalışana yaptıkları bu yatırımı, "insana" yatırım gözüyle görüp çok hesabını sormaz; ancak öyle bazıları da var ki, televizyonlardaki örneğin Popstar gibi yarışma programlarında yarışmacılara imzalatılan, ağır yaptırımları olan sözleşmelere benzeyen türdeki şirket sözleşmesini çalışanın burnuna dayar. Buradaki amaç "Sana o ek eğitimi alacak imkanı sağladım, sen de 'beynini' bana daha çok satacaksın!" diyebilmektir.

    Aşağıda gerçek bir sözleşme örneğinden alıntı bulacaksınız.

    ... tarihinden bu yana çalışmakta olduğum ....tarafından, iki hafta süreyle ... eğitimine gönderilmekteyim. Bu nedenle eğitimin amacına ve mahiyetine uygun olarak her ne suretle olursa olsun eğitim süresinin bitiminden itibaren bir yılı tam doldurmadan ...den ayrıldığım takdirde veya iş kanunu 25 maddesi veya iş kurallarına aykırılık nedeniyle işverence iş akdimin feshi halinde eğitim için yapılan ....tl eğitim giderini / her türlü gider ile eğitmenlere ve eğitim firmasına ödenen ve sarf tarihindeki TC Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden ve sarf tarihinden ödemenin yapıldığı tarihe kadar hesaplanacak %15 oranında faize ile birlikte ve çalıştığım süre ile orantı yapılmaksızın herhangi bir ihtar veya ihbara gerek kalmaksızın defaten ödemeyi, belirlenen bu meblağın fahiş olmadığını .... tarihinde gayrikabili rücu kabul, beyan ve taahhüt ederim.

    Bu sözleşme, bir şirket tarafından eğitim alması sağlanan genç mühendislere zorla imzalatılmak istenmiş ve imzalamayanlar işlerini kaybetmekle tehdit edilmiştir. Üstelik imzalasalar bile işverenin tek taraflı olarak iş akdini fesh edip, üstüne, belirtilen tazminatı ödetme hakkı açık açık yazılarak çalışanların önüne konulmuştur. Dahası, eğitim bedelini TL'ye çevrilip, üstüne bir de %15 gibi acımasız faiz oranı bindirilmiştir.

    Genç bir mühendisi işe alıp, onu şirketin ihtiyaçlarına göre eğip, büküp, şekillendirip, üstüne bir de böyle kölelik sözleşmesi imzalattıktan sonra, bütün bu olan biteni, istihdam yaratıp, eğitim vermek gibi algılatmaya çalışmak, modern, mutsuz ve umutsuz köleler yığını yaratmaktan başka birşey değildir; aldatmanın önde gelenidir.

    Genç mezunlar, lütfen gözünü açın, bu sisteme alet olmayın. Size bu dayatma yapıldığında en azından düşünmek için zaman isteyin ve en yakın avukata danışın; aman dikkat edin ki, bu çalıştığınız şirketin avukatı olmasın!

    Cüneyt Göksu
    Cuneyt.Goksu@Gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : H.Tugay Madanoğlu


    Kaç ve Kurtul Şu Dünyadan

    kaç ve kurtul şu dünyadan
    dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir fabrikasında
    bir çocuğun sömürülürken damarlarındaki kan son damlasına kadar
    veya bir umutsuz kadın
    düşmüşse sokaklara
    aç insanların pis ağızlarına tüm bedeniyle
    ya da en basitinden
    vuruyorsa kardeş kardeşi
    durmuyorsa akan kanlar
    durdurmak yerine
    bundan rant elde edilmeye çalışılıyorsa eğer
    hala faili meçhul cinayetlere kurban gidebiliyorsa nice aydınlar
    hala gocuklu celebin kaldırmasını bekliyorsak sopasını
    ve eğitim hakkının dahi sınanmasında sesimiz çıkmıyorsa
    banknotlara kadar girdiyse 'cumhuriyet' düşmanları
    başımıza ne şekilde geldiğinin tam olarak belli bile olmayan insanların
    Demokrasi naralarını dinlemekten usanmadıysak.
    aydınlarımız birer birer girerken içeri
    'vay be hiç ummazdım bundan ama devlet baba ne yaparsa doğrudur'
    diyen bir toplumun çocuklarıysak
    hala kafka'nın 'korku çağı'nı yaşadığımızın farkında değilsek
    şeffaf yönetim anlayışından yoksun bırakılmamızın haklı olduğunu savunarak
    demokrasiye sahip çıkmak yerine işimizin yürümesine bakıyorsak eğer
    kapitalizme zincirlerle bağlanmış bir köle olduğumuzun farkında değilsek
    bu zincirleri yıllar önce kırdığımızı unuttuysak tek bilek olaraktan
    ya da sahip çıkamadıysak bağımsızlık hakkımıza
    ya tarihin tekerrüründe rol almaya bak
    yada yıllar önce vahdettin'in yaptığı gibi atla bir gemiye ve uzaklaş bu diyarlardan...

    H.Tugay Madanoğlu


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,579,579,579,579,579,579,579,579,579,57
    7 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    NADAS

    Sevdanın mumu yatsıda söner.
    Sönecek.
    Doyan açlık gibi
    ansızın
    isimsiz bir doyumla
    kuralsız bır oyunla
    görünmez ellerle
    kapkara bır kerpetenle
    sökülen yürekten
    pastoral sesler bekleme!
    Beklemeyin kuş sesleri arı vızları
    peygamber çiçekleri üzerinde
    ses verir yerine. Bir konçertodur
    yanılsamalar.
    Korku birinci keman, bas bariton bir çello,
    Ay geçer, yıl erişir.
    Nadasa kalır acılar
    o esrik tarlada.
    Bir de ölü bir kuzgunun,
    siyahta unutulan telekleri.
    'Burada bir zamanlar hayat vardı'
    gibi duran. Öylece sessizce.

    Hale KORAY

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.3 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    You Mean Everything To Me
    Neil Sadaka









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100326.asp
    ISSN: 1303-8923
    26 Mart 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com