Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 8 Sayı: 1.756

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Nisan 2010 - Fincanın İçindekiler


  • Gölgeli Mutluluk ... Ayşegül Erden
  • KAYIP HAYATLAR ... Hülya Türk
  • Onbeş Buçuk Ve Gizemi ... H.Tugay Madanoğlu
  • YÜREĞİMDE BİN YILDIZ ... Hilal Bayram


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : UBBYBOS (Kolaysa açılımını bulun)!..


    İyi haftalar,

    Yirmidokuz harfin kombinasyonu ile elde edilen sınavlar zincirinin son halkasında kızım da vardı. YGS diye kodlanan bu son sınavın, çocukları yüksek öğretime geçireceği varsayımından yola çıkılmış. Deneme yanılma metodu ile yapboz tahtasına çevrilen bu elek sisteminin vardığı son noktanın ilk merhalesi bu YGS. Her yıl bir buçuk milyon genci etkileyen bu sınavın zihinlerde yarattığı arızaları tespit etmek mümkün olsa kimbilir nelerle karşılarız. Bizimkinin farklı hedefleri olduğundan stres yoğunluğuna girdiğimiz söylenemez ama büyük çoğunluğun benzer gelgitler yaşadığını görmek için sınav salonlarının kapılarında birkaç saat geçirmek yeter de artar.

    Varını yoğunu dershanelere yatırdığı ve semeresini almak için bin türlü fedakarlık yaptığı her halinden belli ana babaları izlemek kolay değil. Sigara üstüne sigara içeninden, üç saat boyunca dua edenine kadar her ruh halinden insana rastlamak mümkün. Sınav salonlarında terleyen birbuçuk milyon gencin yanına ortalama 3 kişi koysanız eder size toplam altı milyon insan. Dile kolay, altı milyon kişi umudunu yüzaltmış dakikalık sınava bağlamış. Ne uğruna? Kocaman bir hiç. Hayata atılmayı, askere gidişi, sorumluluk alışı dört beş yıllığına ertelemekten öte hiçbir özelliği olmayan bir üniversite maratonuna gönülsüz katılan binlerce amatör yarışçı hepsi. Tabi cüzi bir kısmı ihtiyaç duyulan alanlarda kendilerine bir kıçlık yer bulmakta zorlanmayacak ama büyük çoğunluk ya okumadıkları bir alanda çalışmak durumunda kalacak ya da diplomalı kaldırım mühendisleri olarak raflarda yerini alacak.

    Üniversite sonrası yaşanacaklar için "şimdilik erken" deyip geçmek mümkün. O zamana kadar bir hal çaresi bulunur elbet diye kendimizi avutmakla işi savsaklayabiliriz. Ama o çocukların omuzlarına kaldıracaklarından çok daha fazlasını yükleyen bu sistemi eleştirmek te hakkımız. Sınav sonunda, pimi çekilmiş bomba gibi patlayan, birbirine sarılıp hıçkırıklarla sarsılan ana ve kızını gördüm ama güle oynaya çıkan tek bir çocuk bile görmedim örneğin. Çocuklarımıza bu işkenceyi yaşatan sistemi adam etmek bu kadar mı zor Allah aşkına? Başka memleketlerde gıpta ettiğim tek şey şu eğitim. Hiçbir yerde üniversite bir amaç değil. Bunu sağlamak için temel eğitimi yol gösterici olarak düzenlemişler. Örneğin bizim konumuz İtalya. Her yıl Nisan ayı içinde öğrenci dilediği tek bir devlet üniversitesine başvuruyor, Temmuz ayında sınava girmek için kabul ediliyor ve Eylül'de sadece seviyesini belirlemek için sınava giriyor. Her fakülte sınavını kendi yapıyor. Devlet üniversiteleri ücretsiz ama üçüne beşine başvurmak yok, sadece bir tanesini seçme olanağın var. İşin içinde sınav olunca bizimkiyle benzer yanları var gibi geliyor ama bütünüyle farklı olduğu sınav sonucunda ortaya çıkıyor. Yetenekleri iyi belirlendiği için çocuk boyundan büyük işe kalkışmıyor. Yüzde doksan sınava kabul ediliyor ve yüzde yetmiş oranında da okula kabul ediliyor. Okulda tutunmak ise işin en zor kısmı. Doğal olarak, öyle açmış olmak için açılan, hocadan yoksun okullarda hasbelkader mezun olmuş potansiyel serserilerden olma şansın sıfıra yakın oluyor. Üniversiteye girmek isteyip te giremeyenlere ise birçok alanda seçim hakkı sunuluyor. Demem o ki, yapboz yerine taklit etmeyi seçsek belki de daha başarılı oluruz.

    Sınav yıllarında okulların yerini alan dershaneler ise sistemin bir başka garabeti. Sistemin ihtiyaçtan doğurduğu ama gitgide sistemin ana unsuru olan bu acuzeleri ortadan kaldırmanın yollarını aramakla başlayabiliriz işe. Üç çocuklu bir baba olarak bu konularda saatlerce konuşabilirim ama şimdilik kesmekte yarar var diyor, hepinize güzel bir çalışma haftası diliyorum. Hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Ayşegül Erden

     Eski Dost : Ayşegül Erden


      Gölgeli Mutluluk

    Güzel bir şeyler yazmak istiyorum günlerdir, hani bahar gelince bir farklılaşır ya insanın duyguları, bir tatlı romantizme bırakır kasvet yerini, ve insan sanki artık başka bir insanmışçasına bir değişik bakar ya dünyaya. Yıllardır sevdiğiniz insan bile sanki ilk sevgilinizmişçesine bir başka görünür ya gözünüze... İşte öyle hoş kıpırtılar, yürekten ele yürür, güzel şeyler yazarak paylaşmak ister ya insan duygularını...

    Kimbilir kaç kez vurmaya başladım klavyeme bu hoşluğu paylaşmak için. Ama olmadı.
    Her seferinde hüzünlü bir burukluğa esir düştüm.
    Aslında en zorudur, kendi mutluluğunu yaşarken, başkalarının mutsuzluğuna tanık olup hüzünlenmek. Gölgeli mutluluk...

    Anımsayamıyorum tam olarak ama bir sözümüz vardı; komşumuz aç uyurken rahatça uyuyorsak, insani duygularımızı yitirdiğimizden dem vuran. Benim ki öyle bir durum işte.

    Güne güzel başlamak için, yeni yöntemler geliştirmeye gayret ettim bahar güneşi içimizi ısıtmaya başladığından bu yana. Haberleri okumamak, televizyona bakmamak gibi. Olmadı, kendimi çok soyutlanmış hissettim. Ülkemde, her dakika gündem değişirken, 3.sayfa haberlerine her dakika yeni bir istismar,yeni bir cinayet haberi eklenirken, masum insanlar sadece yoksul olduklarından sağlıklarını, masumiyetlerini yitirirken, haksızlıklar peşpeşe sürüp, adalet terazisi dengesini yitirirken olmadı!

    Sadece 2 gün sürdürebildiğim, "uzaklaşma" yöntemine son verdim.

    Ve yeniden aralarına karıştım; bir tutuklanıp bir bırakılan, ve artık kaderlerine razı, sorgulanmaya ellerinde "bavularıyla" giden insanların, sadece "taş attıkları" için yargılanan çocukların, annesini hapisten kurtarmak için kendisini asan delikanlının, bir yerlerde bir sapığın cinsel istismarına uğrayan küçücük masum bedenlerin, feryatları duyulamayan işsizlerin, direnişçilerin, inretnette açılan bir kampanyaya attıkları bir imzayla "görevini yapmış insan rahatlığı" rehavetinde ki "duyarsızların", Atatürk'ü Cumhuriyet ile anmayı boşverip, "rakısı,sigarası" ile yargılamaya,karalamaya çalışan yobazların, köşelerinde "her an bir yanlış anlaşılma (!) korkusu ile bir türlü suya sabuna mertçe dokunamayan yazarların yazılarına (ruhun şad olsun Uğur Mumcu), geri döndüm.

    Bir başka bahara erteledim bir umutla, içimdeki hoş kıpırtıların yürekten ele vuran duyguları kağıda akıtmayı. Umuyorum sadece, ve inancımı yitirmemeye çalışıyorum.

    Bir gün bu bahar, çoğunluğun yüreğinde tomurcuklar açtığında, mutluluğum gölgelenmediğinde, aşkla aşka yürürken güzel yazılar yazacağım inancımı yitirmemeye çalışarak;

    Sizinleyim;

    Mücadelede, direnişte, yokları var etme çabasında yürüyen sizinleyim. Bir imza olarak değil, bedenimle, kafamla, emeğimle sizinleyim.

    Aşka hazır baharın umudunu, bu bahar da dizelerde okuyarak;

    Her yağış bir başka kalkışmaya gönüllü
    Ve kim neye erse bu geçişte
    Bir tomurcuk bir gözyaşı mutluluk işte
    Her bahar arifesinde korkulu bir kimsesiz gecenin
    Aklım elim yüreğim kirişte hep biraz korku biraz yalan telefon
    seslerinde.....
    Ya yine boş koridor islaklığıysa ve beton efesi
    Bütün fakir çocukluklarda.... Ama herşey sırasını beklerken
    Mukaddes bir kuytuda
    Senden umut kesenin hüzün kesesinde bir yavru
    Herhangi bir anne kadar kanguru
    İşte bahar işte sevda işte tomurcuk bir bakıma
    Ağzım mavi ıslaklığının uçurumunda
    Rüyayla gerçeğin arasında
    Hep iyinin aşkın tarafında
    ve
    Değmediğim yerin kalmayıncaya
    Bu bahar sonsuza tomurcuklanmaya
    Ben sana sen çatlak bir anadoluyu kucaklamaya
    Bu bahar aşk için hazır
    Hazır vazgeçmeye
    adının bile baş harflerinden
    Kayıtsız bir sarhoşluğun her gün erkenden sabah oluşundan
    Her şeyi biraz şakalaştıran bakışından
    Şakadan başka izahı olmayan bu kalp ağrısından
    ve
    bahanesi bir yürek bir et
    bir bedenin içine girmek!
    Hazır bu bahar
    Akılsız! bir yeşermenin şahane hasadına
    Hazır Nur topu bir yaşama sevincini kundaklamaya....
    Unutma baharda çiçek olan
    Meyvedir yaza....
    Bu erik tanesi bu şakacı bahar çiçeği
    Her dem taze kalsa...

    Ayşegül Erden


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Hülya Türk


    KAYIP HAYATLAR

    Hayatımızın akışı içinde yollarımızın kesiştiği, tanıştığımız ya da tanıştırıldığımız yüzlerce insan olmuştur.. Bunlardan bazıları ile yüzeysel konuşmalar yaparız, bazıları ile derinleşen, pekişen dostluklar kurarız.

    Sakine abla ile yollarımız , geçtiğimiz aralık ayında sanatcımız Recep Ergül'ün "Sarıkamış'a Varamadan" albümünün galası sonrasında, açlığımızı yatıştırmak için gittiğimiz Kadıköy'deki "Sini mantı" restauran'ta kesişmişti.

    Saat gece yarısını çoktan geçmiş ,hemen hemen tüm restaurantlar kapanmışken o bir telefonla gece yarısı misafirlerini ağırlamak için hazırolda bekliyordu.

    Restaurant'a vardığımızda kollarını açarak "ablan kurban olsun sana " diyen tatlı dili ve gülen yüzü ile karşılamıştı bizleri.

    Bize gösterilen yerde kıymetli dostlarla birlikte yoğun bir sohbete dalmışken , kendimi birden bu ortamın dışında buldum. Masanın arkasında durmakta olan Sakine abla'nın gözlerinin derinliği ve derinlikteki özgürlüğü ile bir çırpıda anlattıkları dikkatimi çekmişti. Tarif edemediğim bir şeydi bu ,garibanlık desem garibanlık değil, hüzün desem hüzün değil, melankoli hiç değil. O halde gözlerinin derinliğindeki neydi. Bunu anlamak için anlattıklarını dikkatle dinlemeye başladım.

    Konuşurken yaptığı el hareketleri ,üzerindeki siyah kıyafetleri hayatındaki her şeyden bahsediyor gibiydi.

    Gözleri ve sözleri çok net'ti. Yüzünde maske yoktu. Olduğu gibi ,yalın, doğal ve rahat ettiği hali ile konuşuyordu.

    Sakine abla Alevi kökenli , Bingöl'lü bir aşiret kızı. Beyaz tenli, arkadan topuz yaptığı kömür karası saçları , kulağında sallanan gümüş küpeleri ve boynundaki gerdanlığı ile bana Anadolu'nun ücra köşelerinde yaşayan , hep mutluluğu ve sevgiyi arayan cefakar Anadolu kadınlarını anımsattı.

    Sakine abla okula gönderilmemişti. 13 yaşında iken, kendisinden 17 yaş büyük bir akrabası ile aile baskısıyla evlendirilmişti. Evliliği boyunca mutluluk ile mutsuzluğu arasında, anlayamadığı dengesizce gidiş gelişler yaşamıştı.İlk çocuğunu kucağına aldığında henüz 14 yaşındaydı. Yıllar içinde 6 çocuğu daha oldu, çocuklarının bazılarını tarlada, bazılarını kar üzerinde , bazılarını da saman yığınlarının üzerinde tek başına doğurdu. Doğumu esnasında yanında hiç kimse yoktu, ne elini tutan bir eş, ne de başını okşayan bir anne. Çocuklarının üçü öldü. Geriye 4 erkek evladı kalan Sakine abla ,çocukları ile birlikteki yaşam yolcuğunda hayatını ve azığında sevgiyle yoğrulmuş bir dilim ekmeğini onlarla paylaştı, birlikte büyüdü, emek verdi , emekleriyle tecrübelendi

    Evliliği , başını hatırlayamadığı bir akrabalık ilişkisine dönüşmüş ve onun hapishanesi olmuştu. Sevmemiş, sevilmemişti. Kocasının kendisinden 17 yaş büyük olmasını önemsememişti ama hem sözlü ,hem de bedeni şiddete uğramıştı. Her şeye rağmen çocukları için bu hayata katlanmış, daha iyi bir alternatifi olmadığı için çekip gidememişti. Hayatı, tüm kusurları ve acımasızlığı ile yaşamıştı ama yine de törenin ve aldığı terbiyenin gereğince " ahhh keşke kafalarımız uyuşsaydı" diye de hayıflanmıştı. Bir peçete, bir kağıt mendil vakitsizce dostu olmuştu gözlerinin.

    "Takvimsiz, mevsimsiz, saatsiz bir yer var mıdır ? oraya gitsem, kimsenin sesi gelmese" diye geçirirdi içinden çoğu zaman.

    Hayat , insana ne istediğini sormuyor,bazen veriyor "bunu verdim, bunu yaşayacaksın diyor" demesine de İstanbul'da yaşayan Sakine abla , tecrübelendikçe yaşamına seyirci kalmaması gerektiğini anlamış , Hayatın kendisine sunduklarını kabul etmek yerine ,yaşamını kendisinin yönlendirmesi gerektiğine karar vermiş , bunu yapabilmesi için ekonomik özgürlüğün vazgeçilmez bir unsur olduğunu görmüş hem ekonomik özgürlüğünü ve hem de yaşamının özgürlüğü için mücadeleyi tercih etmiş. Töre ve onun uygulayıcılarına aldırmadan , hayatla ölüm arasındaki ince çizgide ölümü göze alarak çocukları ile birlikte kocasını terk etmiş.

    Alevi toplumunda öldürmek yoktur, ancak eşimi terk ettiğim için akrabalarım tarafından çok hakaretler gördüm, toplumdan dışlandım , Dost bildiklerimde , tüm sevdiklerimde attığım bu cesaret adımından ötürü beni terk etti diye devam etti sözlerine.

    Acaba sadece sevdiklerimize güveniyor olabilir miyiz?. Peki bizim sevgimiz onları güvenilir yapar mı? Kafasındaki bu sorulara hiçbir zaman cevap bulamayacaktı.

    İnsanın o kadar çok yüzü var ki hepsini kendisi bile göremez. Bu yüzden bir insanı ve insanları tanımak en zor iştir.Hayat bunu da öğretmişti bana,artık hiçbir cenazeye ve hiçbir düğüne gitmiyorum dedi.

    Özgürlüğünün ilk yıllarında hep doğru yerde, doğru insanlarla karşılaşmış şans bu anlamda hep yanında olmuş.Başkaları tarafından kayıp ve yanlış görünen şeyleri kazanca dönüştürmeyi başaran Sakine ablanın başkalarınca " yanlış" diye adlandırılan davranışları hayatında ona hep doğru olarak dönmüş.

    İlk işe başladığı yerde çalışkanlığı ve dürüstlüğü sebebi ile, kendisine teklif edilen ortaklığı kabul etmiş, bir süre bu şekilde devam etmiş, ancak bunun da yetersiz olduğunu düşünen Sakine Abla Yeni başlayacağı bir işe, bitirdiği işin tecrübesini de ilâve ederek Kadıköy Halk Eğitim merkezine yakın Arıcıbaşı sokakta "Sini Mantı" restaurantı açmış.

    Çevre esnafının güvenini kazananan Sakine abla Üretkenliğini arttırıp, mantı yaptığı restaurant'ında bu kez müşterilerine ikram etmek için pastalarda yapmış. Her birine farklı isimler koyduğu pastalarından "gurur" adını verdiği tramisu yemeden oradan ayrılmayın.

    Restaurant , otantik döşenmiş küçük şirin , insanın huzur bulacağı bir yer. En önemlisi çocukları dışında kimseye veremediği yoğun sevgisini bu restaurantın her köşesine serpiştirmiş. Orası artık onun hem evi, hem de işyeri olmuş.Nereye baksanız Sakine abla'dan bir parça görürsünüz. Duvara astığı küçük objelerde bile yoğun bir sevgi ve hüznü bir arada görürsünüz.

    O, başarmayı hedef almıştı, kendine bir yol çizmiş, yanlışta olsa bu yol benim yolum olmalı demişti. Hani insanların başlarına ne geldiği değil de ,o durumda iken ne yaptıkları önemlidir ya işte Sakine abla 'da hayatı yaşayarak , tek başına göğüsleyerek öğrenmişti. Aylarca, bazen bir tek sandalye üzerinde, bazen de gazete kağıtları üzerinde uyumuş ama asla pes etmemişti..
    5 yıldan beri işletmekte olduğu restaurant ve oraya gelen müşteriler bunun en iyi kanıtı olsa gerek. Sakine abla başarmıştı.

    Onun hikayesini kendi ağzından dinleyince, mücadelesine hayran kaldım. İşte bu dedim. Karşımda duran bu kadın, mücadeleci bir kadın ve en önemlisi mücadeleci bir anneydi.Onunla gurur duydum.

    4 torun sahibi olan Sakine Abla, şimdi ömrünün geri kalan yarısını paylaşabileceği dostlarına ,yeni dostlar eklemek istiyor. Dostları ile birlikte aynı şeye gülüp, aynı şeye ağlamak istiyor, gökyüzünü seyrederken aynı manzarayı yakalamak istiyor.

    O her ne kadar çocuklarını yalnız başına doğurduğu ve hayatında hep yalnız kaldığı için Anneler günü'ne karşı olsa da, ben onun bu kutsal mücadelesine hayran kalmış biri olarak diyorum ki;

    Sakine abla mücadelendeki başarın beni çok duygulandırdı, seni ayakta tutacak kadar güzelliklerle dolu, güneşli bir yaşam sürmeni diliyor, kalbin neyin özlemini çekiyorsa yarınların sana onu getirmesini diliyorum.

    Sevgiyle kalın.

    (Sini Mantı Restaurant 0216 347 71 11 )

    Hülya Türk


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    H.Tugay Madanoğlu

     Kahveci : H.Tugay Madanoğlu


      Onbeş Buçuk Ve Gizemi

    Onbeş buçuk sayısı
    bir gizemdir Türkiyede
    acıların,fakirliğin
    umutsuzluğun gizemi
    Boşluğun
    bomboşluğun gizemi
    yüzde doksan gibi bir oyla
    gelmiştir onbeş buçuk bizlere
    diyerek mavralarına
    kılıfını hazırlamışlardır
    minare hırsızları.
    ya kanaat getir
    Dokuz yüze
    ya da bırak
    çalışacak adam bol piyasada
    diyen vekildir
    halkın temsilcisi
    ve bir kez
    çekmemiştir hayatında
    sefalet,umutsuzluk
    aylardır onuruna leke sürdürmeyen
    insanlar karşısında
    utanmadan bunu söyleyen vekil
    halkın vekilidir
    'ya sev ya terket'laflarının çocukları
    ya çalış ya terket
    mantalitesine büründüyse
    suç bizdedir
    vekilliği temsil etmesine
    gözü kapalı izin veren
    halkındır suç
    hiç bir suçu yok vekilin
    kızmayın kendisine
    onbeşbuçuktur önemli olan
    vekilin aylık varlığı
    on bin yüz kırk iki ise
    emekçinin varlığı
    dokuz yüzden geçemez öteye
    tamı tamına on beş buçuk katı ise
    ne kızarsınız efendilere
    haklıdır vekil efendiler
    her hafta gelsin istemiştir
    halkı dinlesin vekiller
    masrafları veremez cebinden
    ve vekiller gelir her hafta
    dinlerler halkı
    oysa işçi halk değildir vekile
    halk tanımını yaratır baştan
    beni seçendir benim halkım..

    H.Tugay Madanoğlu


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    2 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Hilal Bayram


    YÜREĞİMDE BİN YILDIZ

    Yıldızlar…

    Hatırlıyorum çocukluğumda en sevdiğim şey ailemle sahilde yürümekti. Milyonlarca yıldızın altında… Zıplar, elimi uzatırdım. Dokunurdum da! Gözlerimi kapatır, alırdım elime birini. Koca bir dünya taşırdım elimde o zaman: ellerim küçük, dünya büyük! Bedenim küçük, kalbim büyük! Kalbimde milimetrik odalar içleri saray yavrusu… Her oda yıldızlarla kuşatılmış. Her odada herkese yetecek, artacak sevgiler… Ben küçüktüm, küçücük; kalbimse umman!

    Her gece yatmadan önce izlerdim yıldızları, bir dilek tutar uykuya bırakırdım kendimi. Her dileğimde gülümserlerdi bana, çocukluğumun gizli sırdaşları, ışıltılı yanı… Ve ben yine her gece gözlerimi kapar uzatırdım ellerimi onlara; okşar, iyi geceler öpücüğümü verirdim ve bazen de kulaklarına fısıldardım dileğimi. Rüyalarımda yıldız olurdum gökyüzünde. O kapkara semada ışık saçardım binlerce. Kalbimin saflık, güzellik denizinde yüzerdik beraber ve yine o denizden herkese mutluluk dilekleri yağdırır, sevgi dağıtırdık! Sevmekle her şey basitleşirdi, sevmek en kolayıydı! Ben küçüktüm, kalbim büyük! Ben küçücüktüm, sevgiler büyük!

    Her şey büyüktü: ayakkabılar, üste yeni alınan mantolar, kazaklar, ağaçlar, hele kuşlar, hele evler… Gökyüzü mü? Akıl almayacak kadar geniş…

    Bayram öncesi sevinci taşırdı benim yüreğim her dakika. Ben küçüktüm, kalbim yıldız dolu!

    Ben büyüdüm…

    Ben küçüktüm, yıldızlar çok! Ben küçüktüm, insanlar büyük, binalar küçük. Ben büyüdüm, insanlar küçük, binalar büyük. Yıldızlar mı? Artık yok!

    Hilal Bayram


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    14 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.


     


     Tadımlık Şiirler


    DÜŞERİM

    Bazan oturduğum yerde
    Kendikendime dalıp giderim,
    Bulanık geçmişimle.
    Genişleyen halkalar çizerim,
    Bir düşün uyanık imgesine.

    Gölünüze taş düşerim.

    Sizse hep konuşursunuz
    Sığınıp kof sözlere,
    Kaçarak kendinizden
    Uğuldayan hüznünüzle.
    Telâşla geceyi bulursunuz.

    Gözünüze yaş düşerim.

    Metin ALTIOK

    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.5 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Lady Laura
    Tamara









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100412.asp
    ISSN: 1303-8923
    12 Nisan 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com