Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 9 Sayı: 1.781

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Haziran 2010 - Fincanın İçindekiler


  • Birilerinin Hayalinde Yaşamak ... Deniz Marmasan
  • Küba'da Turizm Faaliyetleri -2 ... Cüneyt Göksu
  • A'RAFTAKİ RUHLAR ... Rabia Arıkan
  • William Crosner'in Günlüğü III ... Alkım Saygın


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Vuvuzelalar götürsün sizi!..


    İyi haftalar,

    "Zurnanın zırt dediği yer"i göreniniz var mı? Bugüne kadar sanal bir kavram olarak literatürümüze giren bu yer şimdilerde kanlı canlı karşımızda. Zurna Güney Afrika'da Vuvuzela olmuş zırtlıyor. Ben gibi sağırı bile çileden çıkarmaya yetiyor. Maç keyfi "Hay o vuvuzelalar kulağınıza denk gelsin!" cümlelerimle sık sık kesiliyor ama biliyorum sesimiz oraya gitmiyor. Rahatsız olan tek ben değilmişim ki, bir rivayete göre, bu Afrika zurnasını maçlarda yasaklayacaklarmış. İyi de, 2020'yi biz alırsak zurnanın yanına bir de davul yerleşecek, onu da yasak kapsamına alacaklar mı? Almazlar inşallah.

    Madem Dünya kupasından girdik konuya gene oradan devam edelim. Almanya Avustralya maçında bir devşirme vardı, adı Mesut. Ben diyeyim Alex'in gençliği, siz deyin Backenbauer. Bu çocuğu Almanlara neden kaptırmışız anlayamadım. İstemedi herhalde. Almanya'daki üçüncü hatta dördüncü nesil çocuklarımıza artık daha yakından bakmalıyız galiba. Ben gurur duydum, artık favorim Almanya.

    ...

    Hafta sonu içimi acıtan bir haber okudum gazetelerde. Burdur'da beş yeni mezun öğretmen 100.-TL kep parası veremedikleri için mezuniyet törenine alınmamışlar. Benim içimi çocukların durumu acıttı. Yoksa işin ciddiyetini anlayamayan ana babaları için üzülmedim. Çünkü eminim bu işin önemini, çocuklar için ne anlama geleceğini anlayamadılar ya da anlamamazlıktan geldiler. Anlasalardı, iş işten geçtikten sonra şikayet için kapı kapı dolaşacaklarına aynı yerlere önceden bir çözüm aramak için gidebilirlerdi ve bulurlardı. Evet yüz lira bu memleketin dörtte üçü için iyi para ama bir genci mutlu etmek için de devede kulak. Keşke önceden haberimiz olsaydı.

    ...

    Size de gelmiştir mutlaka, "Telefon numaranızın başına 15 koyun ardından 0 ve alan koduyla çevirin, karşınıza BİMER çıkarsa dinleniyorsunuz demektir." diyen epostadan. Tam bir internet geyiği. ALO 150 Başbakanlık İletişim Merkezinin numarası. Recep Bey'e kısa yoldan ulaşmak için çevirebiliyorsunuz. İşte siz de o denilenleri yaparsanız aslında 150'yi çeviriyorsunuz ve ardından yazdığınız numaraların hükmü kalmıyor. Karşınıza da BİMER çıkıyor doğal olarak. Bir aklı evvelin aklına uyup "Aman ha, ben de dinleniyorum galiba" triplerine girmeyin sakın.

    ...

    Şimdi buraya yazmazsam çatlarım. Şu saate kadar tüm internet sitelerine baktım bir kayıt yok. Aldığım bir habere göre, Cumhurbaşkanı Gül dün bir büyük hastahanede kalbinden operasyon geçirdi. Operasyonun cinsini bilmiyorum. Bir stent takma opreasyonu olması kuvvetle muhtemel. Kısa sürede işinin başına döneceğinden saklanıyor olabilir. Her ne ise, doğruysa Cumhurbaşkanına acil şifalar diliyorum. Yanlışsa da, kaynağımın oyununa geldim der geçerim. Ama sanal da olsa gazetecilik yanımız var, haberi atlamak olmaz değil mi? Hepimize güzel bir çalışma haftası diliyorum. Hoşçakalın.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Deniz Marmasan

     Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


       Birilerinin Hayalinde Yaşamak

    Çok zaman oldu bir şeyler izlemeyeli. Film izlemek de unutmaya çalıştığım şeylerden biri, kazıdığın diğer tüm güzel olan şeyler gibi.
    Ben her film izleyişimde, kalbimin bir yarısını dağınık çarşaflara bırakırım. Ben her sevdiğim filmi, onu en az benim kadar seveceğine inandıklarımla izlemek isterim. Hatırladığım sahnelerin renklerini, o aklında tutsun diye beklerim.
    Sessizliğin hakim olduğu filmler daha çok yakışır düşünü kurmak istediğim biz' den ibaret günlere, gecelere, mevsimlere.. Ve ben hep o filmler sonrasında Fransızca şarkılar dinlemek isterim.
    Bilmiyorum, sever misin. Seni tanımıyorum, sevdiğin öykülerin sonları sana mı bırakılıyor, yazar kendi sonlarından taviz vermiyor mu, bilmiyorum.
    Hangi kelimeleri her gün duymak istersin ve filmleri kiminle izlemeyi seversin.., bilmiyorum.
    Tek başına gittiğin sinema salonları sende de kanadı kırık, göçemeyen kuş hissi bırakır mı...
    Gittiğim şehirlerde sevdiğim salonlar var, ve gitmediğim yüzlerce şehir..
    Bugün bir film izledim, en mutlu olduğum yerde, kulağımda tanımadığım ellerin piyano tuşlarına vuruşuyla..
    Ne güzel kentler, nasıl biz'liği çağıran sokaklar var düşlerin imgelerinde.
    Mevsimlere sinen sessizliği sana adadım, o sokakları, bir gün beraber en sevdiğimiz yerde izleyip, bavulsuz ve biletsiz gideriz belki..
    Severdin biliyorum. Seni tanımasam da hissediyorum.. Sen, asmaları seven çocuk.
    Bugün bir film izledim, tenimden göç mevsimi geçti.
    Seni tanımıyorum.
    John Malkovich seviyor olmalısın, ve belki Fransız şarkılarını da...
    Bir gün şarabî bir mevsimde, en sevdiğimiz yerde, yanmış tren biletleriyle, söz ver...

    Deniz Marmasan


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Cüneyt Göksu

     Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


       Küba'da Turizm Faaliyetleri -2

    Küba ve Eko Turizm
    11 Milyon insanıyla, Türkiye'nin yaklaşık yedide biri olan Küba'da yedi ulusal doğa parkı var. Deniz, güneş, uçsuz bucaksız, ince kumlu, romantik plajlar yerine doğa ile baş başa, tropik iklimin egemenliğinde biraz da macera arayanlar için başka seçenekler de var adada: eko turizm bunların başında geliyor. 26 derecelik ortalama deniz suyu sıcaklığı, zengin deniz canlısı çeşitliliği, mercan resifleriyle dalış yapanların düşünmesi gereken bir yer. Isla de la Juventud (Gençlik Adası), Cayo Largo, María la Gorda, Havana'nın kuzeyi, Varadero, Zapata yarımadasındaki mağara dalışları sualtı meraklılarının ilgisini çekecek en önemli yerler arasında sayılabilir. Santiago de Cuba ve Camagüey'in yanı sıra Holguín'deki mercan resifleri de kesinlikle görülmeye değer. Bu resifler önemi bakımından dünyada ikinci sırada ve doğal dünya mirası. Jardines de la Reina, Jardines del Rey, dalış için en iyi yerler.

    Küba topraklarının %22'si koruma alanı: bu kapsamda 263 bölge var. Yıllık ortalama hava sıcaklığı 25 derece, ortalama yağış 1400 ml. Mayıs - Ekim arası yağmurlu, Kasım - Nisan arası yağmurlu olmak üzere 2 sezonu düşünerek yolculuk planlaması yapılmalı. Zengin flora çeşitleri, sadece subtropik iklimlerde görebileceğiniz canlılar doğa fotoğrafçıları ve kuş gözlemcilerinin ilgisini çekiyor. Yön bulma, yürüyüş, doğada bisiklet ve kampçılık da adanın her yerinde yapılabilecek ve turizme açık ilgi alanlarından. Adayı baştan aşağı ya da kısmen bisikletle gezmeye gelenler de var, Okyanus'ta açık deniz balıkçılığı tecrübesi yaşamak için gelen de…



    Dünya Kültür Mirası Şehirleriyle Küba
    Fuar kapsamında gezilen şehirlerin katılımcıları en etkileyen tarafı, mimarinin çeşitliliği ve korunmuşluğu oldu. 500 yıl öncesinden, sömürge dönemine ve oradan da günümüz mimarisine her türlü yapılaşma son derece planlı gerçekleştirilmiş ve korunmuş. Küba'da istisnasız bütün şehirlerde, öz kimliğin ve kültürün korunduğunu görürsünüz. Ada'da Dünya Mirası ilan edilen 9 bölge var. Eski Havana, Vinales Vadisi, Trinidad şehir merkezi, Santiago de Cuba'daki San Pedro Kalesi, Granma Ulusal Parkı, Güney Küba'da ilk Fransız sömürgecilerden kalan kahve tarlaları, Holguin'deki Alexander van Humboldt Ulusal Parkı, Cienfuegos ve Camaguey şehir merkezleri.

    Baracoa
    Küba'ya ayak basan ilk İspanyol sömürgecilerin inşa ettiği kent. Kanalizasyon sisteminin bir bölümü hâlâ o dönemden kalma. İspanyol valinin emriyle Küba'daki ilk katedral de burada yapılmış. Katedralin konumu ilginç. Kolomb heykeli ile, ispanyolların katlettiği yerlilerin lideri olan Hatuey heykelleri arasında. Gauntanamo eyaletindeki bu ufak yerleşim koloniyel mimarisi, taşlı yolları, halkın biraraya geldiği ufak meydanları ve parklarıyla, kırsal kültürün ve Küba kasaba yaşamının en iyi gözlenebileceği bir yer. Sanki yarısı bıçakla kesilmişçesine görünen Yunque Dagı, küçük puro atelyeleri ve çikolata fabrikası, sakin kumsalları, insanı ve yaşamıyla Baracoa görülesi bir yer.



    Bayamo
    İspanyol sömürge Valisi Velazquez'in isim babası olduğu bu yerleşim Küba kimliği ve milliyetçiliğinin de doğum yeri. Küba'nın İspanyol'lara karşı verdiği bağımsızlık savaşındaki komutan Carlos Cespedes burada doğdu, Küba ulusal marşının ilk notaları burada duyuldu. Adeta bir açık hava müzesi olan Bayamo'da 19.yy'dan kalma fayton kullanma alışkanlığı hâlâ devam ediyor.

    Trinidad
    Trinidad, bütün America kıtasının en iyi korunmuş ve en güzel kültürel miraslarından biridir. 1988'de şehir merkezi ve Iznaga kulesinin olduğu bölge UNESCO kültür mirası ilan edildi. Şekerkamışı üretiminin en gözde olduğu zamanlarda, geçen yüzyılda, tarlalarda çalışan köleleri gözetlemek için kullanılan 45 metrelik kule'nin aslında iki kişi arasındaki, evlenmeyi düşündükleri kızın gözüne girmek için düzenlenen bir yarışma rekabetinden ortaya çıktığı söyleniyor. Kulenin çevresindeki köle barakaları hala görülebilir. İklimi, Karayib denizine yakınlığı ve verimli topraklarıyla hep tercih edilen bir bölge olmuş burası. 'La Canchanchara' bu bölgeye özel, bal, rom, lime ile yapılan, serin, tatlı ve ferahlatıcı bir içecek.

    Sancti Spiritus
    Doğaseverlerin kesinlikle uğraması gereken bir kent. Sömürge tipi mimarinin en güzel, en görkemli örnekleri geniş evlerde, büyük kliselerde, eski sokaklarda ve duvarlarda yansımış. Yayobo Nehri üzerindeki, 1825 yılında inşa edilen Romanespre taş köprüsü Mostar'ı, Taşköprü'yü aratmıyor. Bu kadar uzak coğrafyalarda yüzyıllara direnen ortaklıklar görmek pek güzel. Efsaneye göre, köprü inşaatı sırasında su yerine süt kullanıldığından köprü günümüze kadar ulaşmış. Köprünün hemen yanındaki Quinta Santa Elena restoranında enfes yemekler, tatlı şarap, köprü ve nehir manzarası, güleryüzlü bir servisi uygun fiyata bulabilirsiniz. Yemeğin sonunda ikram edilen birinci kalite romla birlikte tüttüreceğiniz puroyu bu rom'a batırarak içmeyi deneyin! Sancti Spiritus'un Küba müziğine katkısı balladlarıyla olmuş. Şehirde gittiğiniz mekanlarda bu müziğin farklı olduğunu kolayca anlayacaksınız.



    Santiago De Cuba
    Küba'nın Karayiblere bakan yüzü. "Junky"lerle tanışmak, Afro-Küba kültürüne ve bir Afro-Küban din olan Santaria'ya inananlarla yakınlaşmak burayı öteki Küba kentlerinden ayıran birkaç özellik. İspanyol işgalinden sonra bir süre Küba'nın başkenti olmuş. İspanya, Afrika, Fransız, Haiti ve Antillerin karışımından oluşan harika bir kültür kokteyli var burada. Haiti'deki devrimden sonra bu ülkeyi terkeden Fransızlar Santiago de Cuba'ya geldiğinden bölgeye girer girmez hissedilen hafif bir Fransız etkisi de var. Pepe Sanchez burada doğduğundan çoğu kimse Bolero'nun da buradan Dünya'ya yayıldığına inanır. Kübalılar içinse burası "Tarihin Başkenti". Bağımsızlık savaşındaki 29 general burada doğmuş; Jose Marti gerçekte burada gömülü.

    Cienfuegos
    Güneyin incisini 1819'da Fransız sömürgeciler inşaa etmiş. Neo-klasik mimarinin en güzel örnekleri boylu boyunca sokakları süslüyor. Cienfuegos fırtınalardan defalarca zarar gördüğünden evler göreceli olarak daha yeni ve modern görünümlü. Cienfuegos, dünyaca ünlü swing kralı Benny Moore'un da doğum yeri. Adına her yıl müzik festivali düzenleniyor. Benny Moore'un düzenli olarak içki içtiği bar, artık bir tatil köyünün içinde kalmış ama özelliğini koruyor. Duvarda anısına kocaman bir portresi asılmış, müziği her yerde çalınıyor. Şehrin merkezi 2005'de Dünya Mirası listesine eklenmiş. Dünyanın üçüncü büyük botonik bahçesi de burada. Cienfuegos'da şehrin içindeki bir "Casa"da kalırsanız her yere ulaşmak kadar halkla kaynaşmak da o kadar kolay olur.

    Havana
    Gerçek ismi "San Cristóbal de La Habana" olan başkent Havana 16 Kasım 1519'da kurulmuş. Şehrin ilk kurulduğu yer "Eski Havana", şimdilerde UNESCO Dünya Kültür Mirası. Geleneksel Küba kültürü ve tatlarıyla batı tarzı yaşam kültürünü bir arada bulacağınız, 24 saati dolu dolu yaşayan bir şehir burası. Restorasyonu hala süren 18.yy'dan kalma evleriyle Havana'nın sahil şeridi boyunca uzanan Malecon'da yürüyüp güneşi batırmadan, Devrim Müzesi ve Karl Marx Tiyatrosunu gezmeden, Hotel National'in bahçesinde okyanusu seyretmeden, Meliha Cohiba otelindeki Havana Club gösterisini izlemeden, Katedral Meydanı, Rom Müzesi'ni ziyaret etmeden Havana'dan geçmeyin. Ayrıca akşamları 21.00'de Havana Kale'sinde, İspanyol askerlerden kalma bir geleneğin canlandırıldığı "zincir çekme töreni" de izlenmesi gerekenler arasında. Törenin sonunda bir süpriz de size bekleyecek(!)



    Dünya Mirası ilan edilen Eski Havana'nın restorasyonu için yeterli finansman gelmeyince, bu işi üstlenmek üzere, kendi kendine finasman yaratan döner sermaye benzeri bir yapısı olan, Habaguanex adlı ayrı bir işletme kurulmuş. Eski Havana bölgesinde bulunan bütün restoran, kafe ve müzelerin yönetimi bu kuruluşa devredilmiş. Toplanan gelirin %45'i devam eden restorasyonlara harcanıyor, %35'i buralarda çalışanlara, kaln %20'si de devlete veriliyor. 19 yeni otel ve sayısız restoran, kafe, sanat galerisi açılmış.

    İki kent daha
    Varadero yolu üzerinde bulunan, "Küba'nın Atinası" ya da "Köprüler Şehri" olarak bilinen Matanzas, sahip olduğu zengin kültürel mirasıyla, dünya müziğine yaptığı katkılarıyla görülmesi gereken bir şehir.

    Villa Clara eyaletindeki Santa Clara'daysa görülecek iki önemli eser var. Ernesto Che Guevara'nın anıtmezarı ve 16. yy'da yapılan San Juan de los Remedios.
    **

    Küba'da 4-5 yıldızlı otellerde kalmak istemeyenler ya da pansiyon yaşamını sevenler için de Casa Particular (oda-kahvaltı veren özel ev) sistemi var. Günlük, ortalama 20-25 CUC (Convertible Peso) arasında bir bedelle konaklayabilir, buralarda 10-15 CUC fazla ödeyerek, özellikle deniz ürünleri ağırlıklı, lezzetli akşam yemekleri yiyebilirsiniz. Böylece, Kübalıları ve yaşamlarını daha yakından tanıma fırsatı bulabilirsiniz.

    Şehirlerarası ulaşım için tren, otobüs, uçak, araba kiralama gibi birçok seçenek var. Ayrıca meraklıları için bisikletiyle gelip adayı baştan başa gezen gezginleri de görmek olası. Özellikle Havana'daki bisikletli şehir turları oldukça ilginç. Küba'da plakaların renginden aracın kime ait olduğunu anlamakta mümkün: mavi - devlet, sarı - özel, kahverengi - kiralık, siyah - diplomatik ve beyaz - şirket. Eğer kiralık bir arabayla geziyorsanız otostop çeken Kübalıları almanızda bir sakınca yok. Unutmayın ki Küba dünyanın en güvenli ülkelerinden biri.



    Küba'nın özünü oluşturan, 500 yıllık kültürel birikime katkı yapan Küba Mimarisi entellektüellerin ve ressamların esin kaynağı oldu. Eğer Küba'yı ve insanını anlamak istiyorsanız, yüzyılların birikimi ile inşa edilmiş bu şehirleri keşfetmeniz gerekiyor. Nereye giderseniz gidin, Küba'yı anlatan küçük birşey bulacaksanız; bir tat, bir deyiş, bir ritm, bir mimari yapı ya da bir efsane.

    Klasik turizm gelirlerinin yanında, son 20 yıldır, Küba'nın verdiği sağlık hizmetleri yılda 40 milyon dolar gelir getiren ve giderek daha ilgi görüp büyüyen yeni bir turizm alanına dönüşüyor. 2005'de, 19.600 yabancı hasta göz, parkinson ve ortopedik hastalıklarla ilgili ameliyat yaptırmak ya da MS tedavisi olmak için adayı ziyaret ettiler. Hatta, Ekim 2007'de, bazı Amerikan ve Kanada vatandaşları sağlık turizminden yararlanmak üzere Küba'ya geldi.

    Karayiblerin bu en büyük adası, nefes açan, upuzun, beyaz kumlu kumsallarıyla, şehirleşmenin en medeni ve güzel örnekleriyle, tarihi ve doğal dokunun korunmuşluğuyla, ekolojik yaşam biçimiyle, bütün dünyadan turistleri ağırlamaya her zamankinden daha hazır. Küba sizi bekliyor. Ben burada size sadece kapıyı aralıyorum, açıp içeri girmek ve kendi Küba'nızı keşfetmek size kalıyor.

    Cuba Si!

    Cüneyt Göksu
    Cuneyt.Goksu@Gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Rabia Arıkan


    A'RAFTAKİ RUHLAR

    Bir şey ya vardır ya da yok. Kişi ya akıllıdır ya deli, ya sağcısındır ya solcu. Delilikle dahilik arasında bir sınır olduğu söylenir. Kuzey ile güneyi ayıran hayali ekvator çizgisi misali zıtlıkların arasına gizlenmiş kayıp boyutlar vardır. İki şehri birbirinden ayıran sınırda doğan bir bebeğin nüfus cüzdanının 'Doğum Yeri:' hanesine hangi şehir yazılırdı acaba?

    Sınır çizgisinde olmaktır A'rafta olmak. Cennet ile cehennem arasındaki kayıp bölgedir; ruhunu kaybeden bahtsız varlıkların mekanıdır A'raf. Dipsiz bir kuyudur varlık ile yokluk arasındaki... Ne olduğu gibi görünür ne göründüğü gibi olur A'raftaki ruhlar... Ne iyidir ne kötü, ne cennetliktir ne cehennemlik... Ademin toprak bedeni ile ruhunun buluşup birleştiği yerdir ki, bu noktada topyekün tüm insanlık bir A'raftadır aslında; bedeni ile ruhu arasındaki sınırda; iki nefes arasında asılı kalmıştır.

    Olmak istediği yeri bilip, olmaması gereken yerde, olmadığı roller içinde ve nihayetinde ne orada ne de burada, ikisinin arsındaki çıkmaz sokakta, içerisinde sürgün veren acıların sarmaşık olup tüm benliğini sarışını izler çaresizce A'raftaki ruh. Ve sarmaşıklarında mutluluk isminde yalancı çiçekler açar, yalan söyler dünyaya dönük yüzü. İşte A'raf, çiçekten setler örer sen ile yaşam arasına ki, seni yuttuğu kör zindanlara kimseler giremesin..

    A'raf,
    Ne cennet ne cehennem..
    Varlığıyla var olamayanların yeri…

    Rabia Arıkan


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,259,259,259,259,259,259,259,259,25
    4 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Alkım Saygın

     Romancı : Alkım Saygın


      William Crosner'in Günlüğü III

    Tüm hazırlıklarımız tamam. Büyük gün yârın. Gemimiz Brighton Limanı'ndan sabah saat sekizde kalkacak. Manş Denizi'nden geçip Cebelitârık'a gireceğiz, Sicilya'dan tercümanlarımızdan birini; Athenagoras'ı alıp İzmir'e ulaşacağız.

    Ekipteki elemanlardan dokuzunu henüz tanıyamadım. Yolculuğumuzun yirmi gün kadar sürmesi plânlanıyor. İzmir'de bizi konsolosluk yetkilileri karşılayacak ve derhâl bölgeye gideceğiz. Dilerim, gereksiz bürokratik işlemler nedeniyle herhangi bir engellemeyle karşılaşmayız.

    İçimde garip bir endişe var. Son iki gündür pek iyi uyuyamadım da zâten. Edward yine rahatsızlanmamdan endişe ediyor. Nedenini bilmiyorum. Sanki, kitabı yazmaya başlarsam, her şeyin sonu gelecekmiş gibi. Sanki, kitabı yazmak değil de bu kitabı yazacağım güne duyduğum umut beni ayakta tutuyormuş gibi. Hem bana kim inanacak ki.

    Ama, yine de karamsar olmamalıyım, karamsarlığın beni ve zihnimi esir almasına engel olmalıyım. Kendime karşı saygımı ve samîmiyetimi de aslâ yitirmemeliyim. İsa Mesih'i ve sözlerini kılavuz edinmeliyim. Ve bu düşünceyi aklıma hiç getirmemeliyim. Sic transit gloria mundi!
    18 Nîsan 1885
    *
    Her şey yolunda. Kaptan Plummer, İrlanda asıllı bir Amerikalı. Sekiz kişilik bir mürettebâtımız var. Yemeklerimiz de güzel. Havalar da güzel. İzmir'e daha kısa zamanda varabileceğimizi düşünüyoruz. Üstelik, belki mola sürelerimizi de uzatır, demir attığımız limanlarda daha uzun vakit geçirebilir ve bolca alışveriş yapabiliriz.

    Ekipteki elemanlar da kısa zamanda kaynaştı. Aralarında herhangi bir sorun çıkabileceğini zannetmiyorum. Zâten, böylesine büyük bir projede görevlendirildiklerine göre, işin ciddiyetinin farkında olan kimseler olmalılar. Hem, böylesi bir proje için British Museum'u iknâ etmek de her zaman için kolay olmuyor ve ekip de British Museum tarafından ince elenip sık dokunmuş olmalı.

    Gemide dokuz yolcu kamarası var. Ben Edward'la birlikte kalıyorum. Hayâtımda Edward'ın yeri târif edemeyeceğim biçimde büyük. Onu tanıdığım ilk günden beri kendisine fazlasıyla bağlandım; o benim dostum, sırdaşım, kardeşim, yoldaşım; kısacası her şeyim oldu.

    Bu o kadar öyleydi ki, Selmâ'yla evlenmem onu epeyce rahatsız etmişti. Kendisinden kopacağımı, eskisi kadar sık görüşemeyeceğimizi zannediyordu. Ancak, şüphelerinde haksız çıktığını sonunda kendisi de anlamıştı. Benim Edward'tan kopabilmem mümkün değil. Ve bu projede Edward'ın yanımda olması benim için târif olunmaz bir mutluluk.

    Dışarıdan bakıldığında, belki de eşcinsel bir ilgi olarak görülecektir Edward'a duyduğum yakınlık. Şüphesiz ki bizi bilmeyenler, Hıristiyanlığın özü olan Naturalizmi tanımayanlar, buna kendilerince mâkûl bir neden bulacaktır. Oysa bizler, duygusal ihtiyaçlarımızı en samîmi biçimde karşılıyoruz. Bizler bu ihtiyaçlarımızı karşılamak için olmadık işler yapmıyoruz.

    Kıta Avrupa'da yaklaşık son otuz yıldır, eşcinsellik üzerine türlü araştırmalar yapılıyor ve eşcinselliğin farklı türleri olduğu, bunlar arasında birtakım derecelerin bulunduğu iddiâ ediliyor. Ancak, bu araştırmalar eşcinselliği incelemenin, bunun nedenlerini ve kültürel yansımalarını kurcalamanın ötesinde, eşcinselliği normal göstermenin peşinde.

    Bizce, eşcinsellere uygulanan baskı ve zulümlerin hiçbir haklı nedeni yoktur. Ancak, biz de eşcinselliği normal bulmuyoruz; bunu, duygusal boyutları olan cinsel bir rahatsızlık olarak görüyoruz. Hem, başta Grekler olmak üzere farklı toplumlarda, farklı çağlarda da eşcinselliğe rastlanıyor olması, eşcinselliği meşrûlaştırmaz ki.

    Üstelik, dünyâ târihine yön çizmiş önemli şahsiyetlerin eşcinsel olması da eşcinsellerin üstün olduğu tezini temellendiremez ki. Örneğin İskender, Makedonya'dan kalkıp ta Hindistan'a kadar düzenlediği fetihlerle dünyâ târihine ismini yazdırdı. Ancak, bu veya buna benzer olaylar İskender'in veya başka bir eşcinselin şahsında tüm eşcinsellere atfedilemez ki.

    Neyse… Ben gemi yolculuklarını hiç sevmem aslında. Ayaklarım toprağa basmalı benim. Toprak değil midir zâten bir arkeologun varlık nedeni. Bize "mezar kazıcısı" diyorlar, az buçuk doğru bu. En değerli bilgilerimizi mezarlardan elde ediyoruz. Ama bunda, Doğu toplumlarına özgü bir aşağılama da var ve bu, biraz rahatsız edici doğrusu.

    Bundan on iki yıl kadar önce Musul'daydım. Yine British Museum'un verdiği bir görev üzerine buraya gelmiştim. Görevim, bu kentte Bâbil medeniyetinin izini sürmekti. Ekipte sekiz arkeolog, bir tercüman, üç de özel güvenlik elemanı vardı. Bize bu elemanların, bürokratik engelleri aşmak için yanımızda olmasının yararlı olacağı söylenmişti. Ne kadar safmışım o zamanlar!

    Oysa asıl amaçları, arkeolojik incelemeler görünümü altında petrol aramak için gerekli bürokratik işlemleri yapmak ve İngiliz Petrol Şirketi'nin bu faaliyetlerini gizlemekmiş. Bunu öğrendiğimde iş işten geçmişti. British Museum'un bizi kullanması, doğrusu beni ve tüm ekibi delirtmişti. Vitium subreptionis!

    Musul kazılarından kızgın ve üzgün ayrılmıştım. Selmâ da olmasa, yaşadığım hayâl kırıklığını sanırım uzun süre üzerimden atamazdım. Bu olaydan iki yıl kadar sonra da Lagaş kazılarında görevlendirildim. Haberi duyar duymaz ilk işim, olayın ardını kurcalamak olmuştu. Bu konuda Lord Chodorow'dan büyük yardımlar görmüştüm, beni bizzat kendisi iknâ etmişti.

    Ne var ki, ben Lagaş'tayken karım Selmâ ve sekiz aylık çocuğum Yusuf, hâlâ tam olarak aydınlatılamamış bir cinâyete kurban gitmişti. Ben bunu çok sonra, Birleşik Krallık'a döndüğümde öğrenebilmiştim. Bu olayın ardından kendimi de arşive kapatmıştım. Quem di diligunt adolescens moritur!
    Karım Selmâ, Tunuslu bir ailedendi. Babası Cabbar, Musul'a tüccarlık yapmak için gelmiş, işleri büyütünce de buraya yerleşmişlerdi. Selmâ'yla Büyükelçilik'in bir dâvetinde tanışmıştım. Pulchrum est paucorum hominum!

    Sonradan ilişkimiz derinleşmiş, kısa bir süre sonra da evlenmeye karar vermiştik. Ama, Selmâ'nın ailesi bu evliliği onaylamamıştı. Musul'dan ayrılırken onu da yanımda götürmüştüm. Ailesiyle bir daha da hiç görüşememişti. Londra'ya varır varmaz da evlenmiştik.

    Evliliğimiz hem Hıristiyan, hem de Müslüman usûllerine göre olmuştu. Dînî konularda her ne kadar ayrı düşsek de bu farklılıklar bizim için hiçbir zaman bir tartışma konusu olmamıştı. Hattâ, benim Naturalist olmam bile onun için önemli değildi. Biz birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmiş, değiştirmeye çalışmamıştık.

    Selmâ'dan önce ve sonra hiçbir ilişkim olmadı. Selmâ benim her şeyim olmuştu. Onun yerini doldurabilecek birini aramaya da kalkışmadım hiç. Bence her aşk sonsuz aşktır, her aşk sonsuza kadar sürmelidir. İnsan bir kez âşık oldu mu, bu aşkı sonsuza kadar korumalıdır. Evlenirken, hayâtım boyunca Selmâ'ya sâdık kalacağıma söz vermiştim. O öldükten sonra değişen ne ki!

    Tanrım, üzerimde yılların yorgunluğu var. Ben hayâtım boyunca, kendimi bırakabileceğim şefkat dolu bir kucak aradım hep. Bunu Selmâ'da en yoğun biçimde bulmuştum da. Onu kaybettikten sonra târif olunmaz bir boşluğa düştüm.

    Bence baba olmak da dünyânın en güzel, en yaşanmaya değer duygusu. Yusuf'umu kucağıma aldığımda bütün sorunlarımı unutuyor, onun o şirin gözlerinde mâsumiyeti tadarak kendimi sonsuzluğa bırakıyordum. Sonsuz bir mâsumiyet…

    Benim huzurlu ve mutlu bir çocukluğum olmadı. İlk gençlik yıllarımda da pek farklı değildim. Başpiskopos Baldwin de olmasa, sanırım babalık nedir hiç öğrenemezdim. Gerçekten de Başpiskopos Baldwin'de ben hep baba şefkati gördüm.

    İlk zamanlar, bunun eğitimimin bir parçası olduğuna, ailelerinden uzak kalan öğrencilerin her birine aynı ilgiyi gösterdiğine inanırdım, ama zamanla onun da beni öz evlâdı yerine koyduğunu gördüm ve ona karşı hep çok derin bir saygı ve sevgi besledim.

    O yıllardan beri Başpiskopos Baldwin, benim için hep sihirli lâmbanın cini olmuştur; ne zaman başım sıkışsa kendisine koşup sarıldığım bir cin, bir tür "süper baba". Ve ben de bu tür bir babalık duygusunu yaşarken Tanrı, Yusuf'umu benden aldı, yanına da Selmâ'mı koruyucu kıldı.

    Değil süper baba olmak, ben normal bir baba olmayı bile başaramadım; onları tehlikelerden koruyamadım. Bir baba, en temelde ailesine güven vermeli. Ben ise bu koşulları hiçbir zaman yaratamadığım gibi, bunların koşullarını da hep kendi ellerimle ortadan kaldırdım. Üstelik, bu belki gerekliydi, belki de değildi, ben bunun ayırtına bile varamadım hiç.

    Tanrım, çok vicdan azâbı çekiyorum, ey Ulu Tanrım. Sen bana merhamet göster, yüreğimin yangınlarını söndür. Teslîmiyetim ancak sanadır, duâlarımı karşılıksız bırakma. Senden korkar, sana sığınırım. Sana sığınır, ancak senden korkarım. Tanrım, sen benim günâhlarımı affet, merhametini üzerimden eksik etme.

    Lagaş kazılarına katılmadan önce onları halamın çiftliğine gönderme konusunda ısrarcı olmadım, Selmâ'yı buna iknâ etmem gerekirken ben bu konuda özensiz davrandım. Gerçekten de hayâtımın en büyük pişmanlığıdır bu. Ve en acı olanı. Tanrım, sen beni bağışla. Ama, bu basîret eksikliğini unutmama da izin verme. Unutmak çünkü, günâhların en büyüğü değil midir! Âdem'in asıl günâhı, unutmak değil midir!

    Biricik aşkım Selmâ'dan ne önce, ne de sonra hiçbir kadına ilgi duymadım. Yeniden bir aile kurmaya da çalışmadım. Belki de kendimi cezâlandırmak istemişimdir, bilmiyorum. Yâni, en çok istediğim şeyden, sevgi ve şefkat dolu bir aile ortamından kendimi uzak tutarak kendime verebileceğim en büyük cezâyı vermişimdir belki de.

    Bundan tam olarak emin değilim, belki de kendimi babalığa lâyık görmediğim içindir bu, bilmiyorum. Ben elimdekilere sâhip çıkamamışken, kendimde yeni bir aile kurma hakkı görmemişimdir belki de, bilmiyorum. Ama şurası kesin ki, seni çok özledim Selmâ. Ve seni de Yusuf'um…

    Tanrım, düşünüyorum da şu hayatta insanın başına her şey gelebiliyor; ölümler, yaralanmalar, kazâlar, suikastlar, iftirâlar… Asıl önemli olan, bunları hiç yaşamamış olmak değil, bunlarla karşılaştığında kişinin yine de sâhip olduğu değerler sistemini taşıyabilmesi ve başını dik tutmayı başarabilmesi.

    Bu bakımdan, Afrika'nın herhangi bir kabîlesinde yaşayan bir yamyam ile Londra'nın gettolarından birinde yaşayan bir Pâkistanlı arasında ben bir fark görmüyorum. Göreli olarak daha "geri" bir hayat yaşayabilir ve bu nedenle bu tür olumsuzluklardan göreli olarak biraz daha uzak kalmış olabilir insan. Ama, onun hayâta karşı asıl duruşu, bu gibi olaylar karşısında belli olacaktır.

    Bence, devletlerin hayâtı da böyle. Bismarck, III. Napolyon'u esir etti diye Fransızlar için dünyânın sonu gelmedi. Peki ya insan, böyle bir olumsuzluk karşısında inandığı değerler sistemini sorgulamaya açarsa… Eğer insan, başına gelen bu tür olayların bu değerler sisteminden kaynaklandığını düşünüyorsa ki çoğu zaman bu böyledir de, o zaman bu sistemi bir tarafa bırakıp bırakmamak arasında çok büyük bir çelişki yaşıyor.

    Ben de Selmâ ve Yusuf'un haberini alır almaz, kendimi böyle bir çelişkinin içinde buldum. Ama, sonunda inandığım değerler sistemi baskın çıktı ve hayâtımı yeniden bir Naturalist olarak sürdürmeye devâm ettim. Ancak, şu mesele içimde hep bir soru işâreti olarak kalmıştır. Acaba yeni bir hayâtı, yeni bir değerler sistemini taşımanın ağırlığı altında ezilmemek için mi bunu yaptım?

    İşte, bunu ta o zamandan beri cevaplayamadım, kimseyle de tartışmaya cesâret edemedim. Tanrım… Başpiskopos Baldwin bunları duysa, kim bilir, belki de benden utanırdı. Biz Naturalistler için aramızda sır saklamamak, her şeyimizi birbirimizle paylaşmak esastır; fakat, ben bunu kimseyle paylaşmadım. Tanrım, sen beni Kıyâmet Günü onlara karşı mahcup etme.

    Tanrım, gerçekten de insan, yazdıkça kendini tanıyor. Kendini olduğu gibi, toplumunu, kültürünü ve aslında insanlığı… Kendisine karşı mâsumiyeti, bir anda tüm insanlığa karşı mâsumiyetine dönüşüveriyor. Tanrım, kalemimden dökülen bu satırlarla mâsumiyetime tanık ol, bunu yitirmeme aslâ izin verme. Tüm hakîkat, bu mâsumiyetin ardında gizli değil midir ki, kendisine yalan söyleyen bir kimse, aslında tüm insanlığa yalan söylemiş oluyor!

    Ve belki de bu yazdıklarım, daha önce zihnimin bir köşesine yerleştirdiğim, ama çeşitli nedenlerden dolayı üzerini örttüğüm düşüncelerim. Onun içindir ki, şimdi kendimi daha mâsum hissediyorum. Kendime ve sana, tüm insanlığa yaptığım bu itirâflar, beni günâhlarımdan kurtarmıyor şüphesiz. Ya da bu, biz Naturalistlere özgü bir günâh çıkartma ritüeli değil. Ancak, şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.

    Tanrım, şüphesiz ki günâhları bağışlamak da bağışlamamak da senin irâdendedir. Şüphesiz ki dilediğini affeder, dilediğini günâhlarından dolayı hesâba çekersin. Tanrım, sen benim yaşadığım iç çelişkilerden dolayı beni sorgulama.

    İçinde bulunduğum ruh hâli, sağlıklı düşünebilmemi engelliyor. Kendimi dev bir senfoni orkestrasının önüne çıkmış acemî bir şef gibi hissediyorum. En ufak bir yanlışım, tüm orkestranın iğrenç bir kakofoniye imzâ atmasına neden olabilir.

    Tanrım, tüm hareketlerimde ölçülü olmalıyım, aslâ şüphe uyandıracak bir şeyler yapmamalıyım. Tanrım, kendimi o kadar baskı altında hissediyorum ki, bu baskılara bir karşı çıkış olarak fevrî hareket etmekten korkuyorum. Tanrım, merhametine sığındım, sen bana yardım et.

    20 Nîsan 1885
    - Devam edecek -

    Alkım Saygın


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    11 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Mehmet Hamurkaroğlu


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

    Yukarı


     


     Tadımlık Şiirler


    ACIDI

    Canım acıdı
    Açılmaz zamanlarda
    Aynaların kırılma
    Noktalarında kaldım

    Canım acıdı
    İçimin kanadığını hissettim
    Çoğul zamanlarda kaldım
    Yaşamayı düşledim

    Canım acıdı
    Kağıt helvaların neden kağıttan yapılmadığını
    Düşledim düşlediğim zamanlarda
    Kaldım bir vakit

    Canım acıdı
    İşten çıkarılmalar grevler boykotlar
    Zamansız zamanlar geldi aklıma
    Canım acıdı

    Ahmet Yılmaz Tuncer

    Yazdırmak için tıklayınız.

    Yukarı


     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

      Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"
     


    İstanbul için Son Hava Durumu
    ISTANBUL ISTANBUL
    Ankara için Son Hava Durumu
    ANKARA ANKARA
    İzmir için Son Hava Durumu
    IZMIR IZMIR
    Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

    Yukarı


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.21.4846 Released [2009 11/05] / Windows / 5.77 MB http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.0.5 / 17 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 4.65 (2009-02-03) for Windows / 913 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

    Yukarı


     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    Brother Louie
    Modern Talking









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20100614.asp
    ISSN: 1303-8923
    14 Haziran 2010 - ©2002/23-kmarsiv.com