Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 9 Sayı: 1.861

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 5 Nisan 2011 - Fincanın İçindekiler


  • ÖLMEYE YATMAK ... Ömer Akşahan
  • Yarım Vole Veda ... Bahadır Benli
  • NEREDEN NEREYE ... Neslihan Minel
  • Yapay Hastalıklar Tezgâhı (10) ... Mehmet Sağlam


  • Dost Meclisi, Tadımlık Şiirler, Biraz Gülümseyin, Kıraathane Panosu, İşe Yarar Kısayollar, Damak Tadınıza Uygun Kahveler

  •  



     Editör'den : Al sana muhalefet!..


    Merhabalar,

    İktidarın ikinci baharlarına başlarken dillerinden düşürmedikleri bir "Ezber Bozma" hadisesi vardı. Sağa sola açılmayı, askere kafa tutmayı, aydını hapse atmayı hep bu "Ezber Bozma" ile tarif ettiler. Karşı çıkanları ise statükocu hatta vatan haini olarak damgalamaktan geri kalmadılar, kalmayacaklar. Yalnız evdeki hesabın çarşıya dar gelebileceğini tahminde zorlandıkları ortada. Baksanıza, henüz başlamadıklarını iddia ettikleri seçim çalışmalarını muhalefeti karalama kampanyasına çevirdiler bile.

    Bu sefer işleri zor. Kim ne derse desin, nasıl düşünürse düşünsün, asıl ezberi bozan, Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP. Bu memlekette muhalefet yok diyenlere inat, projeleriyle, yere sıkı basan vaatleriyle, demokrasi adına işlenen cinayetleri kamuoyuna cesaretle duyurmasıyla, kendini ispat etmiş bir parti var artık. Bir tarafta kaçak güreşip sözde istikrar uğruna barajların ardına saklanan, elinin altındaki tüm devlet kaynaklarıyla, muhtemel masa altı oyunlarıyla, biat etmiş veya sindirilmiş medyasıyla, seçime hazırlanan iktidar partisi, diğer yanda dokuz yılda memleketin kayıplarını iyi irdelemiş, yaptığı yanlışlardan dersler çıkarmış, halkın nabzını tutan ve halkla bütünleşmeye çalışan bir muhalefet partisi. İşte özlenen muhalefet. Şimdi, o "Yetmez ama evetçiler"in, o alternatifsizlikten kerhen AKP'ye oy verdiklerini iddia edenlerin harekete geçme zamanı. Kervanı gütmeye devam mı edecekler yoksa bu gidişe dur diyecek cesareti bulacaklar mı, hep birlikte göreceğiz.

    ...

    Bir sınav kepazeliği ile daha karşı karşıyayız. Şifre gerçekten varmıymış, yoksa bunların hepsi bir paranoyamıymış yakında anlarız. Ama ben sahnenin bütününü görmekten yanayım. Fazla dile getirilmeyen ya da "aman ne güzel güvenlik önlemi" diye geçiştirilen bir sürü salakça, gereksiz önlemin aslında bir halta yaramayabileceği son spekülasyonlarla açığa çıktı işte. Telefon, kulaklık, küpe,vs. gibi aletlerin sınava sokulmamasını anladık ama zaman kullanmanın bu kadar önemli olduğu bir sınavda saatlere el konulmasını, heyecandan sıkışan çocukların tuvalete gönderilmemesini nasıl izah edeceğiz? Her öğrenciye ayrı kitapçık basılmasının ayrıca bazılarına imtiyazlı kitapçık hazırlanabilme olanağını da beraberinde getirdiğini görmemezlikten mi geleceğiz?

    Kurumun sabıkası KPSS sınavından sonra epeyce arttı malumunuz. Kendisiyle direkt ilişkisi olmadığı halde, bu işe yıllarını vermiş deneyimli birinin devre dışı bırakılıp yerine konuyla alakasız, badem bıyıklarından güç alan tekstilci bir zat-ı muhteremin getirilmesi, paranoyanın başlıca sebebidir aslında. Kuruma güven kalmamıştır. Bilgisayarlara havale edilen her işte birtakım manipülasyonların olabileceği herkesin midesini bulandırmaktadır. Bir sınav salonuna rasgele(!?) sadece kız öğrencileri seçen bilgisayar sisteminin, seçilmiş bazı öğrencilere imtiyaz sağlayacak şekilde ayarlanmayacağını kimse rahatlıkla söyleyemez. O rahatlığa kavuşmadığımız sürece de biz daha çok şifreler bulur, kifayetsizlerin bize ettiklerini dillendirir dururuz.

    Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

    Cem Özbatur








     


    Ömer Akşahan

     KIRIK TEBEŞİR : Ömer Akşahan


      ÖLMEYE YATMAK

    Bir garip ölmüş diyeler
    Üç günden sonra duyalar
    Soğuk su ile yuyalar
    Şöyle garip bencileyin

    Yunus Emre


    Adalet Ağaoğlu'nun "Ölmeye Yatmak" romanı, Aysel'in bir otel odasında ölmeye yatmasıyla başlar.

    Aşağıda anlatacağım olayda da anlattıklarım belediye otobüsünde geçer.

    Olayı yaşayan kişi aradan onca zaman geçmesine karşın hâlâ şokundan kurtulamamış.
    Esnaflık yapan dostum alışveriş amacıyla İzmir'e gider. İşini bitirdikten sonra Çankaya semtinde Gaziemir otobüsüne biner. Akşam saatidir. İş çıkışına rastlamanın bir sonucu araba hınca hınç dolar. Ayakta boş bir yer bulabilmek için ite kaka ortaya kadar ilerler. Önünde tahminen 50'li yaşlarda bir adam da ayaktadır. Araba durakta yolcu almayı sürdürür. Nihayet hareket geçtiğinde arabada nefes almak iyice zorlaşır. İkiçeşmelik yokuşunu ıhlaya pıhlaya çıkan otobüsle birkaç durak giderler.

    Ayakta önündeki valizle zorlukla duran adam herkesin şaşkın bakışları arasında ansızın yere yığılır. Ne oluyor demeye kalmaz yolculardan şoföre uyarılar gelmeye başlar. Ancak şoförün bu tür uyarılara kulağı tıkalıdır. Hiç umursamadan arabayı sürmektedir.

    Gözünün önünde bir adamın hiç kıpırdamadan yerde yatması karşısında eli kolu bağlıdır herkesin. Şoka giren esnaf dostum olanca sesiyle şoförden arabayı durdurmasını ister.

    İşin ciddiyetini nihayet anlayan şoför hazretleri üç durak geçtikten sonra aracı kaldırım kenarına, hayır hayır, tam kenarına çekmez ama durdurur.

    Hastalanan yolcunun nabzını kontrol edenler nabzın yok denecek düzeyde olduğunu görseler de yapacakları bir şey yoktur. Hatta biri, o, çoktan öldü, der.

    Adı sanı belirsiz adam otobüsten karga tulumba indirilir ve yola boylu boyunca uzatılır. Yanına da valizi bırakılır. Hastayı almaya kimin geleceği, nasıl geleceği kimse tarafından bilinmemektedir. Herkesin tek telaşı bir an önce evine sağ salim ulaşmaktır.

    Esnaf dost, adamın acınası durumunu düşünedursun, hayat devam etmektedir; sanki biri o araçta ölmemişçesine yolcular aralarında rahat bir şekilde gülüşüp konuşmaktadır.

    "Beni en çok da bu koydu hocam," diyen, dostuma hak vermemek elde değil.

    Hep söyleriz, büyük kentler kim kime, dum duma, diye ya; şu anlattığım olay bunun çok acı bir örneği.

    Toplum olarak duyarsızlığımızın katsayısı her geçen gün giderek katlanıyor. Bunun nedenleri üzerine kafa yorma yerine çözümleri için sosyal ve hukuksal projeler geliştirmeli. Özellikle toplumun temiz kanını zehirleyen sözleri, örneğin, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibileri yok etmek bir yana; yasalardan kaynaklanan uygulamaların iyi niyetli insanı bezdirmesinin önüne geçilmeli. Anlattığımız olayda ölen kişinin yanında kimse yoktur. Oysa birileri inip bir ambulans ya da polis aracının gelmesini bekleyebilirdi. Bunu yapmayı aklından geçiren dostumuz ise taşradan gelmiştir. Daha gideceği en az iki saatlik yolu vardır. Fakat bindiği araçtaki diğer kişilerin pek çoğu birkaç durak sonrası evlerine gidecektir.
    Polisin bıktırıcı sorularına muhatap olmaktansa ölüyü bir kenara bırakıp gitmek mi en iyisi!

    Bu tür olaylarda insanı yeniden duyarlı kılmanın bir yolu da, polis soruşturmasında izlenecek adımların yeniden gözden geçirilmesi galiba. Yoksa her yardım edeni potansiyel suçlu sayan sistemde ölene kim sahip çıkabilir ki? Düzeltilmediği sürece yaşama olasılığı olanları da kurtarma şansını baştan yok ederiz.

    Sonuçta, insanın ne zaman, nerede ve hangi konumda ölmeye yatacağını düşünmeden önce, nasıl daha insanca yaşanabilir o düşünmeli…

    Ömer Akşahan


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    7,007,007,007,007,007,007,00
    3 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     BİR OYUNCUNUN DÜNLÜĞÜ : Bahadır Benli


    Yarım Vole Veda

    Edilmemiş Vedalara…

    Bölük/börçük

    Bırak !

    Cümlelerimiz,bir aşkın dilinde köreldiğinde,suçlusunun onun umursamazlığında yada uydurduğumuz kusurunda aramaya başlarız.Suçlunun ta kendisi,her gün aynada gözümüzün içine bakmaktadır,egolarımıza yenilir hatta tereddütler ediniriz.

    Arkama bakmadan,gitme zamanı geldi,acil çağrılara lodos belası,havada kalmamış ellere,söylenmeyen çünkü hiç uğurlanmamış gibi,görüşürüz denilmemiş karakterlere,bir gün geri gelinilicekmiş havasında ; Elveda…

    Saatler istiklalin ortasında dursa,anılar yol alsa aşklarla beraber,kaybettiğimiz ne varsa,ruhumuza konsa,içinden sen çıksan,geri kalanı yelkovan kadar uzun yarım saat kadar kısa…

    Yani bundan sonra kulaklara ses salınmayacak,aynı şarkı,aynı sarhoşlukta,dilde dolanmayacak ve belkide Hiç hatırlanmayacak,kayıp karakterlerde.

    Çoğu pişmanlıklarımız tren bileti gibidir,bindikten sonra isyan ederiz ağır ilerleyen,vagonlara işte o zaman 12 saatlik otobüs yolculuklarından birinde buluveririz kendimizi,trene minnettar,tramvaylara hayran…

    Bahadır Benli


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Kahveci : Neslihan Minel


    NEREDEN NEREYE

    İnanılmaz ama gerçek diye başlayan bir kitap; "tıp hakkında acayip gerçekler."
    Richard Platt'ın hazırladığı kitap İş Bankası Yayınları'ndan çıkmış.
    İlk başta kapağında ki örümcekten etkilenip aldığım mavi renkli kitap, gerçekten de ilginçti.
    Neler mi vardı kitapta;

    2.000 yıl önce başı ağrıyan birinin kafatasının testere ile delinmesi, buradan çıkan kemiklerin nazarlık gibi cepte taşınması.

    Çaylak doktorların, aslan başı, geyik başı ve hayvan derisi giyip, büyü ve şarkılarla hastayı iyileştirmeye çalışması; Buradan da anlaşılıyor ki Yunanlılarda, Mısır›da, Mezopotamya da hastalıklardan dolayı kötü ruhlar, tanrılar ve cinler suçlanırdı. Yapılan bu şarkılı, büyü çıkarma törenleri de onları uzaklaştırmak içindi.

    Bu yüzden olacak ki Mezopotamya da iki tür doktorluk türemişti birincisi; Ashipu; bu cinleri kovan, kötü tanrıları uzaklaştıran büyüler yapardı. İkincisi; Asu; bitkisel ilaçlar verirdi.

    Bu kitabı okurken, doğu kültürünün, Mezopotamya'nın tıp alanında ne kadar da önde olduğunu görüyoruz. Mısır da, daha 2.000 yıl önce, balla pansuman tedavisi yapılmaya başlanmış. Bu gerçek bugünde hala geçerlidir. Bal yaraların iyileşmesini kolaylaştırır.

    Yine Mezopotamya da reçine ve hayvan yağı ile pansuman yapıldığı görülmektedir.

    Hastaların bayıltılmasının temelini oluşturan morfin, yani haşhaş ve eter Yunanlılar döneminde kullanılmaya başlamıştır. Yine şu an kullanılan, Hipokrat yeminin babası Yunanlı bir doktordur.

    Gerek Çin, gerekse Hindistan'da da tıp alanında güzel çalışmalar yapılmıştır: Örümcek ağının kanamaları durdurduğu, akupuntrun hala faydalı olduğu gerçeği gibi.

    Estetik alanda da ilk çalışmalar Hindistan da yapılmaya başlanmıştır. O dönemde insanlara verilen ceza, burun kesme cezasıydı. Bunu fırsat bilen doktorlar, alından bir deri parçası alıp, tüpler koyarak buru delikleri yapıyorlardı.

    Veba ve iskorbütten, kurtulma yollarının bulunması, kuduz aşısının Pastör tarafından ilk defa kullanılması ki Pastör'ün ismi halen pastörize sütlerde geçmektedir.

    Özellikle narkozun olması, hastane ortamların daha hijyenik olması, küflü makasların enjektörlerin olmaması, verem, kolera, iskorbütten ve kuduz gibi hastalıkların azalması.

    Bunlar insanlık tarihi açısından çok önemli gelişmelerdir.

    Bunun yanında, insanın kanının boş yere akıtılması, közlenmiş geyik boynuzu, yılan eti yemesi, yerlilerin parmaklarını, kötü bir hastalığa tutulmamak için kurban etmesi, Yunanlıların tapınağa hediye bırakıp, rüyaya yatması, Firavun'un hastalıklardan korunmak için gözlerine yeşil, mavi kalem çekmesi vb. saçma ve yersiz şeyler de olmuştur tarihte.

    2.000 öncesinden bu döneme gelindiğinde, halen aynı şeyler kısmen de olsa yaşanıyor mu derseniz? Evet, özellikle kırsal kesimde, doktor imkânı olmayan yerlerde, insanlar hayvanlardan medet umarak, nazarlık taşıyarak, hocalara giderek bir şeyler umuyor.

    Ama bu oranı, o dönemle kıyaslarsak, daha da az olduğunu sevinerek söyleyebilirim...

    Kitapta ki resimlere bakıp, "ay! iğ!" dedikten sonra, iyi ki o yüzyıl da dünyaya gelmemişiz diyorum ve şimdi ki doktorları, hastaneleri, ilim dünyasının gelişimini görünce de; "nereden nereye!!"

    Neslihan Minel
    neslihancaa@mynet.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


    Mehmet Sağlam

     Kahveci : Mehmet Sağlam


      Yapay Hastalıklar Tezgâhı (10)

    Kendinizi bir yana bırakarak, büyüklerinize bakın lütfen; ya yüksek tansiyon hastasıdır, ya kan şekeri veya kolesterol düzeyi yüksektir, ya ülserli bir mideye sahiptir veya Alzaymır hastalığına tutulmuştur! Ve yakınlarımız her gün ya bir adet tansiyon düşürücü ilaç almak zorundadır, ya şekeri dengeleyen bir hap veya şeker ölçüm çubuğu... Herkesin evinde hem istemediği kadar ilaç vardır, hem obeziteden mağdur birileri veya kalbi/böbreği/safra kesesi sorunlu bir yakını...
    TÜİK'in 2008 yılı araştırmasına göre nüfusun yüzde 47,6'sı şişman veya obez; hipertansiyon ise en çok rastlanan beş hastalıktan biri. Sağlığa ayrılan para bütçemizin %.5,6'sını alıp götürüyor (17,2 milyar TL/Yıl 2011). Bu ödeneklerin %40'ı ise ilaçlara harcanıyor! Hastalıkların kısa sürede bu kadar artması sizce normal mi? Bence değil... Söyle ki:

    Geçici can sıkıntıları depresyon olarak abartılıyor, çocukların normal yaramazlıklarına dikkat eksikliği adı konuyor, kadınlara menopoz korkuları pompalanıyor... Daha fazla ilaç satmak uğruna, istatistik hileleri yoluyla hasta sayıları abartılıyor ve örneğin alınan ilaçların yardımıyla %3'lük bir riskin sadece %2'ye (yani %1 oranında düşeceği) gerçeği saklanarak, risk %33 oranında düşer, türünden yanıltıcı kelime oyunları ile tezgâhlar kuruluyor! Moda gibi yaşam tarzı olan ilaçlar ve ilaç şirketleri ile doktorlar arasında kurulmuş tezgâhlar da cabası...

    Daha dün okumuştum: Londra Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinden bazılarının itirafları şöyleydi: "İlaç şirketinin temsilcileri bize yanaşıyor ve doktor olarak göreve başladığımızda kendi firmalarının ilaçlarını yazmamız için bize öğlen yemeği, eğitim masraflarına katkı ve tatil gibi tekliflerde bulunuyorlar." Aynı ahlâkdışı tekliflerin hastane doktorlarımıza ve aile hekimlerimize de yapıldığını -başını kuma gömen gömmeyen- herkes biliyordur artık (Dürüst ve ilkeli doktorlarımızı tenzih ederim.).

    Kapitalizmin beşiği ve "para tanrısı"nın egemen olduğu ABD'de durum daha da vahim: yetişkin nüfusun %61'i kronik bir hastalıktan ötürü mecburi ilaç kullanımına tutsak edilmiş durumda... Doktorlar obezite yüzünden ortaya çıkması olağan hastalıkların kalıcı olmasını istiyormuşçasına, en basitinden kilo verme tavsiyesi yerine, herkese bolca ilaç yazıyorlar! Pek çok deneyimli doktor kısa vadede iyileştirici etkisi olan ilaçların, uzun erimde ne tür riskler yaratacağı üzerinde hiçbir kaygı taşımıyor ve hiçbir araştırma talebinde bulunmuyor! Kaldı ki zaten bu konularda hem çok az araştırma yapılıyor, hem de yapılanların halka ulaşması bazı "görünmez eller" tarafından engelleniyor!

    Bütün bunlar buzdağının denizin üstündeki kısmı... Peki, görünmeyen o büyük alt kütlede gizlenen sırlar nelerdir acaba? diye bir soru sordum Gogıl Amca'ma, yüzlerce kitap dolusu bilgi ikrâm etti bana! Türkçeye çevirmem çok zaman aldığı için, bazılarını kısaca maddeler hâlinde sizlerle paylaşacağım:

    1-) Yapay tatlandırıcılar, gargaralar, deodorantlar, saç boyaları, jöleler ve kolesterol ilaçları yüzünden kansere yakalananlar var,

    2-) Tarımsal Biyoteknoloji Uygulamaları İçin Uluslararası Hizmetler Enstitüsü (ISAAA) 2010 raporuna göre, genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GDO/transgenik) üretildiği alanlar 2010'da bir önceki yıla göre yüzde 10 oranında artarak 148 milyon hektara yükselmiş! Peki, genetiği üretim fazlalığı için değiştirilenlerin arasına, birer gen tabancası gibi çalışan ve bünyelerinde genovirüs taşıyan gıdalar da konursa/konmuşsa, hepimiz genlerinin değiştirilebileceğinin Sağlık Bakanlığı, MIT ve Milli Güvenlik Kurulu'muz acaba farkındalar mı?
    3-) Beyin tümörlerine yol açtıkları kanıtlanmış mobil telefonların en yüksek radyasyon yayanları dahi piyasada legal veya illegal olarak satılıyorlar, baz istasyonları penceremizin karşısından bize sürekli elektromanyetik zehir yolluyorlar (Bkn:Cepte Tehlike kitabı),

    4-) Son yıllarda ortaya atılan küresel salgın tehlikesi olan "ölümcül" hastalıkların hemen hemen hepsi ya uydurulmuş haberlerle tüm dünyaya korku salıp ilaç satma stratejisinin bir taktiği ya da her yıl görülen olağan mevsimsel hastalıkların milyonlarca kat abartılmasıyla gereksiz yere aşı/ilaç/antibiyotik satma tezgâhı, (Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun "Bu grip biraz garip!" başlıklı yazısının satır aralarını dikkatlice okuyun lütfen!)

    5-) Diyabet ilaçları ile kalp krizleri arasında doğrudan bir sebep-sonuç ilişkisi bulunduğu kanıtlanmış olmasına rağmen, bilimsel bulgular maddî çıkarların gölgesinde bırakılıyor,

    6-) Türkiye'de her yıl 3 bin çocuk neden kansere yakalanıyor?

    7-) Ucuzuyla pahalısıyla Çin malları büyük sağlık tehlikeleri arz ediyor; ama hükümetler bu sağlığa zararlı malların ithal edilmelerine hâlâ izin veriyorlar,

    8-) Alzaymır'a neden olan, toprağı ve ağaçları kurutan alüminyum, nano-parçacıklar, genetik mühendislik ürünü patojenler, aşısı üretilmiş virüsler, vs... Üstünüzden geçen uçağa dikkat edin, 1990 yılından beri havadan ilaçlanıyoruz!!! Nedeni, nasılı ve ürkütücü gerçekleri işte burada yazılı...

    9-) Hastalıklarla savaşma ve yardım adı altında Afrikalılar birer kobay olarak kullanılıyor ve yeni hastalıklar üretiliyor ileride muhtemel bir biyolojik savaşa hazırlık olsun diye, (AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün yapay olduğuna ve savunma mekanizmamızın onu bu nedenle tanımadığına ben inanıyorum, ya siz?)

    10-) Önce "Ozon tabakası deliniyor!" diye yaygara kopardılar, ardından bu delik iklim değişikliklerine neden olacak dediler, sonra iklimleri değiştirdiler... Bulutları ve küresel hava akımlarını istedikleri yöne yönlendirme teknolojisinin kaçımız farkındayız? İstenilen ülkede kuraklık, istenilen ülkede aşırı kış şartları, istenilen ülkede kıtlık ve istenilen ülkelerde hastalıklar yaratmanın mümkün olduğunu biliyor muydunuz? Sözde küresel ısınma tezgâhının nasılı işte burada... Türkiye'yi ısıtma tezgâhı ise şurada... :-)

    Günün soru-yorumu: İstenildiği zaman yaratılacak uzun süreli kasırgalarla Moğolistan'ın Gobi Çölü'ndeki tüm kumların Çin üzerine püskürtülebileceğini ve Çin ekonomisinin çökertilebileceğini biliyor muydunuz? Nasılı önce burada, sonra şurada...

    Günün sözü: Bu yüzyılda kendi teknolojilerini üretemeyip kendi teknolojilerini tüketemeyen ülkeler, kendi teknolojilerini üreten ülkelerce tüketileceklerdir!

    Mehmet Sağlam
    mehmetttsaglam@gmail.com


    Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


    10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
    1 Kahveci oy vermiş.

     


    Yazdırmak için tıklayınız.

     


     Dost Meclisi


    YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
    Yorumlarınız için bekleriz.

    Fotograf : Halil Önceler


    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
    dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

    <#><#><#><#><#><#><#>

    Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
    Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
    Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilir.
    Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
    Kahve Molası'nda yayınlanan yazıların tüm hakları yazarlarına aittir.
    Yayınlanan yazılar, Kahve Molası yayında olduğu sürece, hiçbir nedenle, hiçbir zaman yayından kaldırılmaz.
    Kahve Molası bugün yaklaşık 6.000 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

    Yukarı


     


     Tadımlık Şiirler


    NEYLERSİN BE ÜSTAD…

    Kelimeler,Beynimden Çıkacak Sözler Tükendi Artık…
    Ne Şarkılar beni anlatabiliyor,nede Aşk Üzerine yazılmış cümleler…
    Bir İki Atasözü ,araya özlü sözler şarkı olmuş,nasıl avutsunki beni…
    Yoruldum Üstad,Role giremiyorum motivasyonumu kaybettim…
    Hep bir roman yazıyorum,Ölümüne Kadar Giderim Diyorum..
    Ama nerde be üstad,Pat bir tekme yerde buluyorum kendimi…
    Ayağa kalkıp yola devam etmesi biraz zaman alıyor bende üstad…
    Bende hiç yalan yok biliyormusun üstad,Neyi görüyosam ona inanıyorum…
    Annem söylemişti ama üstad,Seni kandırırlar olum İcraatı olmayan sözlere inanma…
    Bir Delikanlı bu devirde kolay yetişmiyor üstad,Ama çok kolay harcanıyor…
    Sana bir sır vereyimmi Üstad; Benide Harcadılar Hemde Çok Fenna…
    Ahh Ahhh çözemedimki, ben başroldeyim zannediyodum,ama figüran bile değilmişim…
    İyilik Yap Denize At Derler Üstad,Bizde Deniz Dalgalı Atıyorum Kaybolup Gidiyor,
    Varmı Karşımda Durabilecek,Toplayın Bütün Hokkabazları,Nasıl Kaybediyorum Hepsini..
    Boş ver be üstad,Biz Delikanlı Adamız Kimsenin Umudunu,Hayallerini Kırmak Bize Yakışmaz..
    Benden Adam Olmaz Üstad,Onların Beni Kırcağını Bile Bile Yinede Yapamayız..
    Olmadı Mı Bir Daha, Oldurana Kadar Denicez Neylersin be Üstad…
    Biliyorum Çok Kızıosun Bana, Diyorsunki Bile Bile Ateşe atarmı insan kendini,
    Kahramınlığı Kahpeler Yazar Olmuş Üstad,Bıraktım Onlara Bakalım Nereye Kadar Yazacaklar..
    Hayalimde Robot Resmini Çizdiğim Sevgiliyide Buldum Ama,Dışı Beni İçi Seni Yakar Be Üstad…
    Sen ve ben Az şey geçirmedik,Neleri Atlattık ama bu seferki ağırdı be üstad…
    Bizim Son Kullanma Tarihimiz Çoktan Geçmiş Be Üstad..
    Şimdi Bizim Bütün Baharlarımız Açsa Ne Yazar,Açan Bütün Güllerimiz solmuş Zaten..
    Sen ve ben bir çok düzyazı olan şiirlerin altına imzamızı attık..
    Ama Gel Görki Üstad,Ben Bir Şairim Ama Kendimi Yazamıyorum…

    Muharrem Enes DENİZ

    Yazdırmak için tıklayınız.

    Yukarı


     


     Biraz Gülümseyin



    KMTV Sunar...

     


     Kıraathane Panosu



    Polygon Web Studio


    Yazarlarımızın Kitapları


    Merih Günay
    "Martıların Düğünü"

    Nesrin Özyaycı
    "Işık -II-"


    Temirağa Demir
    "Her kardan Adam Olmaz"


    Şadıman Şenbalkan
    "Şehit Analarımızın Çığlıkları"

    Hatice Bediroğlu
    "Düş Kuruyor Gece"

    Cüneyt GÖKSU
    Serpil YILDIZ

    "KÜBA - SARI SICAK BİR PENCERE"

    Merih Günay
    "HİÇ"

    Feride Özmat
    "Yanlış Zaman Hikayeleri "

    C.Eray Eldemir
    "Uzak İklimler"

    Temirağa Demir
    "Edepli Fahişeler"

    Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu
    Feride Özmat
    "Ellerin Söylüyor Sonsuzluğu"

    Nesrin Özyaycı
    "ÖLMESEYDİ"

    Yitik Ada Günceleri
    Feride Özmat
    "Yitik Ada Günceleri"

    Hazırlayan: Kadir Aydemir
    "Olimpos Öyküleri
    Mavi Mağara
    Sedef Özkan"
    İyi Kalpli Seri Katil
    Semih Bulgur
    "İyi Kalpli Seri Katil"
    80'lerde çocuk olmak
    Hazırlayan: Kadir Aydemir
    "80'lerde çocuk olmak
    Viking Gemisi ile kıyı kıyı İSTANBUL
    Şebnem Çağlayan"
    Temiraga Demir - Buğu
    Temiraga Demir
    "BUĞU"


    Sedef Özkan
    "Aynı Yaprakta Olmak"


    Yukarı


     


    Akın Ceylan

     İşe Yarar Kısayollar


      Şef Garson : Akın Ceylan

    Toplam 7886 imajın birleştirilmesiyle oluşturulan 80Gb olarak tanımlanmış bir fotoğraf görmek isterseniz http://www.360cities.net/london-photo-en.html . Londra'dan bir bölge için hazırlanmış olan bu fotoğraf çalışması gerçekten takdire şayan bir emek ile gerçekleştirilmiş. Çalışma 360° yani panoramik olarak hazırlanmış. Çalışmanın en güzel tarafı zoom yaptıkça detayları net olarak görebilmeniz olmuş. Arabaların plaka numaralarından, okunan gazetenin başlıklarına kadar yaklaşabiliyorsunuz. Oldukça büyük olduğu için zoom yaparken biraz sabırlı olmalısınız. İyi seyirler.

    Cep telefonunuza mp3 seçip zil sesi yaparken kullanabileceğiniz online bir uygulama tavsiye ediyorum. Diyelim ki bir mp3'ünüz var ve sadece 8.sn ile 21.sn arasını kullanmak istiyorsunuz. Öncelikle http://cutmp3.net/ web sayfasına giriyorsunuz. Open mp3 kısmından istediğiniz parçayı yüklüyorsunuz. Başlangıç ve bitiş noktalarını belirleyip isterseniz parçanın son durumunu dinliyorsunuz. Cut tuşuna bastığınızda hazırladığınız parçayı bilgisayarınıza kaydedip, dilediğiniz ortamda kullanabiliyorsunuz. Gördüğünüz gibi bu uygulamayı kullanabilmek için uzman olmaya gerek yok. İyi eğlenceler.

    Türkçe ya da altyazılı film indirmek ve seyretmek için http://www.htfilmindir.com/ web sayfasını kullanabilirsiniz. Sağlam bir arşive sahip olan bu yapıda onlarca ve hatta yüzlerce film var. Detaylı anlatmaya gerek yok, her açıklama bu web sayfasında anlatılıyor.

    Her türlü film, müzik, resim, oyun ve daha fazlası için orta seviye bir kaynak http://www.somurgen.com/ . Birkaç inceleme yaptım, gerçekten çok faydalı bilgiler ve sağlam kaynak dokümanlar mevcut. Hatta dil ya da program öğretimiyle ilgili kaynaklar bile var.

    Yukarı


     


     Damak tadınıza uygun kahveler






    http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
    Kahve Molası Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

    GOM Player 2.1.28.5039 / Windows / 7.21 MB
    http://app.gomplayer.com/gom/GOMPLAYERENSETUP.EXE
    Bilgisayarınızdaki tüm media oynatıcılarının yerini almaya namzet bir Media Player. Gerekli codecleri kendisinin arayıp bulması gibi özellikleri var. Hemen her çeşit medyayı rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Ve bedava. Mutlaka yükleyip kullanın derim.

    VLC media player for Windows / V.1.1.7 / 20 MB
    http://www.videolan.org/
    İçinde tüm codec kütüphanesini barındıran açık kaynak bir oynatıcı. Bilgisayarınızın olmazsa olmazlarından biri. mp4, mov, mkv dahil hemen her formatta filmi izlemenize olanak sağlıyor. İndirin seveceksiniz.

    7-Zip 9.20 (2010-11-18) for Windows / 1.068 KB
    http://www.7-zip.org/
    Winzip, Winrar gibi sıkıştırma programlarının tek alternatifi. Sadece zip ve rar formatlı dosyaları değil, hemen her çeşit sıkıştırılmış dosyayı açan, minik ama süper bir "Open Source" programı. Kendi formatında yaptığı sıkıştırmanın üzerine yok. İsterseniz zip olarak ta sıkıştırma şansınız var. Hemen indirip kurun, sonra da bana şükredin.

    Yukarı


     


    KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

    ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
    KM-abone+unsubscribe@googlegroups.com
    (Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

    ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
    Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
    E-posta:


    Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


    Uygulama : Cem Özbatur
    2002-23©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

     






    Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

    Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



    SON BASKI (HTML)

    KAHVE YANINDA DERGi

    Hoşgeldiniz
    Arşivimiz
    Yazarlarımız
    Manilerimiz
    E-Kart Servisi
    Sizden Yorumlar
    KÜTÜPHANE
    SANAT GALERiSi
    Medya
    İletişim
    Reklam
    Gizlilik İlkeleri
    Kim Bu Editör?
    SON BASKI (HTML)
    YILDIZ FALI
    DÜNÜN
    ŞARKILARI





    ÖZEL DOSYALAR

    ATA'MA MEKTUBUM VAR
    Milenyumun Mandalı
    Café d'Istanbul
    KIRKYAMA
    KIRK1YAMA
    KIRK2YAMA
    KIRK3YAMA
    ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
    11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
    Teröre Lanet!
    Kek Tarifleri
    Gezi Yazıları
    Google
    Web KM




    You Mean Everything To Me
    Neil Sadaka









    Fincan almak ister misiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20110405.asp
    ISSN: 1303-8923
    5 Nisan 2011 - ©2002/23-kmarsiv.com