Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.103

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 6 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Sosyal Reform!..

Merhabalar,

Merak edenlere haber vereyim, duvardan ses geldi SMILEADSL'cilerden bir tık bile çıkmadı. Ancak arayan ve yazan arkadaşlardan öğrendiğim kadarıyla ben henüz işin başındaymışım. Birkaç haftadır bekleyenler varmış. Desenize işimiz var.

Şu aralar gündemin baş konusu "Sosyal Güvenlik Reformu" adıyla anılan, şu anda Anayasa Mahkemesinde hakkında verilecek kararı bekleyen önemli bir yasa. Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa'ya uygun olmadığı gerekçesiyle veto edilen yasa belli ki daha çok tartışılacak. Temelde illaki yapılması gereken bir reform olması nedeniyle önemsemek gerekirken, bir başka gözle bakılınca da kapsamı açısından tartışmaya oldukça açık olduğundan kendinden korkulan bir yasa.

Her ne kadar hükümet tarafından inkar edilse de, bir IMF dayatması olarak yapılmak zorunda kalınan bu yasanın çıkış noktasını iyi kavramak gerekiyor. İçinde "sosyal" kelimesi geçen her yasanın vatandaşı koruyup kollaması gerektiği gibi bir anlayışımız var. Oysa bu sefer durum farklı. Bu reform "Sosyal Güvenlik" ten "Sosyal Devlet"i çıkartmak, devletin maddi yükünü azaltmak üzere yapılıyor. Doğru konumlandırılırsa, alt yapısı hazırlanırsa, neden olmasın? Ama Türkiye'nin gerçeği farklı. Yıllar boyunca alınmış hakları kaybetme endişesine düşmüş vatandaşa bunu anlatmak kolay değil. Yasayı medyadan takip eden vatandaşa, 2007'den itibaren, ikinci işte çalışan emekliye %33 oranında katkı payı adında vergi koyarken milletvekillerini bundan neden muaf tuttuğunuzu ya da borcunu ödemeyen sigortalıya sağlık hizmeti vermeyi kesmenin, "git önce borcunu" öde demenin mantığını anlatmak kolay olmayacaktır. AB ülkeleri ortalamasının 10-15 puan gerisinde olan sosyal güvenliğe devletin katkısını artırmak varken neden azaltmak için önlemler alındığını anlatmak epeyce güç olacaktır. Daha yeni yeni alışmaya gayret ettiğimiz "Yeni Dünya Düzeni"nde "Sosyal Devlet"in yeri olmadığını öğrenmek vatandaşa hoş bir sürpriz olmayacaktır kuşkusuz. Oysa durum ayniyle budur. Liberal ekonominin gereği kendi başını kurtaranın güvencesi kendi geliri olacak ve devlet tarafından desteklenecek ama bu gelirden yoksun olan kesim devletin kanatları altına ancak "Fukara" olarak girebilecektir.

Yaş haddi, çalışma günü gibi sayılarla oynamak, üzerlerine spekülasyonlar yapmak mümkün ama gizli ya da bariz işsizliğe çare bulunamadıktan sonra bu rakamların ne anlamı olacaktır? Konu çok derin, hele Anayasa Mahkemesi karar versin daha çok tartışacağız, bu aşikar. Ancak bu aşamada henüz kaldırıp rafa konmasını gerektirecek bir durum yok. Üzerinde çalışılacak bir metin var ve tartışa tartışa doğru yolu bulmalıyız. Yoksa birkaç yıl sonra "Sosyal Güvenlik" iflas bayrağını kendiliğinden çekecek zaten.

Şimdi gelin hep birlikte Kral Elvis'in 68 yapımı orjinal bir 45'liğini dinleyelim. Stay Away. Yarına kadar esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 



 Kahveci : Zafer Köse


Evin yolu

Yüzünde bir gülümseme var gibiydi.

Fabrikanın servis aracından iner inmez yol üstündeki bakkala girdi. Gün yine yavaş geçmişti. Bugün de yaşadığı her saati, eve gitmesine ne kadar kaldığına bağlı olarak önemsemişti. İşin yoğun temposuna zaman zaman dalsa da aklının bir tarafı hep evdeydi.

Gün boyunca, defalarca kızının yeni doğduğu zamanları hatırladı. Öğle tatillerinde eve gitmek için, işe servisle değil de arabasıyla gittiği oluyordu. İki yıl önceydi o günler. Akşama kadar kızını görmese gün geçmek bilmiyordu.Yavaş geçen saatler, servisten inince bitiyordu. Hareketleri birden hızlanıyordu. Daha önce hızlanması, eve erken gitmesini sağlamazdı ki.

Bakkaldan yine, her bir küçük parçası ayrı kâğıda sarılı olarak paketlenmiş şu çikolatalardan aldı. Bir de ekmek. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Gözünde, kızının kendisini karşılama töreni canlandı. Geçen yıldı, kızı on beş aylıkken, babasını görünce, paytak adımlarla tekli koltuğa koşmuştu. Beceriksizce, büyük güç harcayarak koltuğa çıkmıştı. Telaşlı hareketlerle, atlaaa diyerek atlamıştı. Beklediği bir şey değildi, kızının öyle apansız atlaması. Zorlukla tutabilmişti. O günden sonra, her akşam öyle karşılanmıştı. Yaklaşık on ay...

Kızının atlaaa yapması, zihninde canlandırdığı eve gitme sürecinin en önemli görüntüsü oluyordu hep. Böyle, ulaşmasına dakikalar kala her defasında yaptığı gibi, eve giriş görüntülerini son defa oynattı kafasında.

Apartman bahçesinin kapısını açıyor. Karo taşlı yoldan ilerliyor. Elinde, ekmek ve çikolata torbası. Bahçede karşılaştığı bir komşuyla selamlaşıyor, mecburen. Apartmanın kapısı açık. İkişer atlayarak merdivenleri çıkıyor. Zile basıyor. Fakat beklemiyor. Aceleyle anahtarını çıkarıp kapıyı açıyor. Kapıyı açmak için gelmiş olan eşinin gülümsemesine karşılık veriyor. Hoş bulduk, diyor.

Elinden torbayı alıyor eşi. Biliyor, hemen kızına gidecek. Koltuktan atlaaa yaparken tutacak kızını. Zaten çikolatayı da göstermemek gerekiyor, şimdi. Yemekten sonrası için saklamalı.

Eşi mutfağa, kendisi odaya yürüyor. Kızının koltuğa çıkma çabası sürüyor daha. Birazdan başaracak. Telaşla kalkıp dönecek. Tatlı gülümsemesiyle atlaaa...

Sonra iyice yorulana kadar havalara kaldırarak oynuyor, küçük kızla. Sadece onun gülebildiği o sevimli gülmeyi duyuyor, sık sık. Kalbi çarparak, derin soluklarla oturuyor ikili koltuğa. Eşi de yanına geliyor. İyice sokuluyor. Bu dokunmaların güzelliği de bir başka oluyor. Ne ödenmesi geciken taksit var, ne de yapılacak bir ev işi. Olsa da böyle sorunlar eve girer girmez konuşulmuyor. Zaten sorunları büyütmemek gerekiyor; çözülür.

Kızı, tek kelimelik seslerle konuşuyor. Baba, diyor en çok. Bak, diyor. Cici, diyor. Durmadan oyuncaklarını taşıyor odaya. Teker teker getirdiği her oyuncağıyla ilgili bir şeyler söylüyor. Birer kelime. Bazıları anlaşılmıyor söylediklerinin. Odanın ortası oyuncaklarla doluyor. Çoğu kırık, parçaları eksilmiş bebekler, ayıcıklar, minik tencereler, dürbünler… Karmakarışık oluyor halının üstü.

Hafta sonu, bir arkadaşlarının konuk geleceğini söylüyor eşi. Güzel bir haber verir gibi söylüyor.

Yemeği biraz erken yiyelim de, dışarıya çıkarız, diyor karısına. Üç kişilik gezmelerin mutluluğu. Fazla geç kalmamalılar. Çünkü küçüğün uyku saati geçmeden eve dönmeleri gerekiyor. Tamam, diyor kadın. Biraz daha sokuluyor. Kolları adamın gövdesinde. Adam, bir elini karısının bacağının üzerine bırakıyor.

Öğlende iyi uyumuş mu çocuk? Soruyor adam. Eh, uyumuş işte. Ama biraz erken kalkmış uykusundan. Gece rahat uyur. Erken uyur. Cilveyle anlatıyor kadın. Vücudunu iyice bastırıyor kocasına. Adam, elinin altındaki bacağı güzelce kavrayıp kendine çekiyor. İyi, diyor, erken uyusun.

Biraz sonra çocuk, daha fazla ilgi için harekete geçiyor. Oyuncaklarıyla ilgili yaptığı açıklamaları dinlemeleri, kesmiyor artık. Adam, koltuktan halıya geçiyor. Yine bir oyun başlıyor. Yorulmak nedir bilmiyor, küçük kız.

Mutfaktan sesler geliyor. Eşi, yemek hazırlıklarına başlamış olmalı. Yanına gitmesi gerekiyor ama kızından ayrılamıyor. Sofra hazırlanacak, salata yapılacak. Eşi bir şey demez. Yine de gidip işlerin bir kısmını yapmalı. Zaten biraz çabuk olmalı. Dışarı çıkacaklar. Çocuk dondurma tezgâhını tanıyor artık. Tutturacak yine...

Eve yaklaştıkça yürüyüşü daha da hızlandı. Akşam gezmelerine çıkınca, yavaşça yürüdükleri yoldu, bu. Gezmeye başlarken ters yönde yürünürdü. O gezmelerin dönüşünü düşünmek, yüzünde yine görünmeyen bir gülümsemeye neden oldu. Kızı, dondurmasını yemiş, parkta oynamış, epeyce yürümüş; yorulmuş. İki yanından kaldırdığı ellerinden tutulmuş, gittikçe yavaşlayarak yürüyor. Kucak istiyor.

Peki, taşırım, dediği için, karısı kızıyor adama. Tatlı tatlı kızıyor. Kucağa alıştırdığı için sitem ediyor. Ben taşıyamıyorum, diyor, sen yokken.

Adam, kızını kollarının altından tutup birazcık kaldırıyor. Şakacıktan. Eşi kendisine bakınca hemen indiriyor. Sen ablasın be, diyor, kendin yürüyebilirsin. Sonra, kadından gizli, birazcık daha kaldırıyor. Yakalanınca hemen yere indiriyor. Çocuk da katılıyor bu oyuna. Anne, diyor. Ayakları yerden kesilince, bak, diyor. Ayaklarını sallıyor, çırpınıyor. Anne, diyor. Hep, birer kelime...

Ben de yoruldum, diye sokuluyor kadın. Beni de taşı o zaman. Sen dur, diyor karısına, acele etme. Eve az kaldı. Çocuk erken uyur, yoruldu.

Apartman bahçesinin kapısını açarken, kalbi biraz hızlı çarpıyor. Hafif bir yorgunluk hissediyor. Ama kalbinin çarpması ondan değil. Küçüğün uyuyacak olmasından. Merdivenlerde kızını kucağına alıyor.

Çocuk eve girmekten memnun değil. Ezbere biliyor kendisine yapılacak açıklamayı. Yarın yine gezeriz. Daha kendisine bir şey denmeden ikna oluyor. Yarın, diyor kendiliğinden. Evet, diyor annesi, yarın yine gezeriz. Ama kendin yürüyeceksin. Küçük kız, yarın, diyor tekrar. Apartman bahçesinin kapısında biraz durdu. Kısaca soluklandı. Kalbi biraz hızlı çarpıyordu. İçinde bir heyecan olduğundan değil, hızlı yürüdüğü için.

Yavaşladı hareketleri. Bahçede bir komşu, bir tanıdık var mıydı? Teker teker, yavaşça çıktığı merdivenlerde, kimseyle karşılaştı mı? Zile bastı. Beklemeden anahtarını çıkarıp, ağır hareketlerle kapıyı açtı. Sessizlik içindeki odada, tekli koltuğa doğru yürüdü.

İki ay oldu, diye mırıldandı. Boşanmadan önceki aylar boyunca da, eve gelmenin en güzel kısmı buraya kadar olanıydı.

Zafer Köse


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Sevinç Şarlı


Özel Birine

Bu günün anlam ve önemini sen benden daha iyi biliyorsun... Aramızdaki büyük yaş farkını boş geçmemeli değil mi?? Havada ölüm sessizliği hakimken korkutucu oluyor seninle konuşmak ama yine beni koruyacak olan sen değilmisin ki? Gerçi hiç bir zaman yanımda olamadın, hatta ben sana hiç sarılamadım. yanaklarında gezdiremedim dudaklarımı.

O rüyalarımdaki sıcak kokunu bir kere almak için neler vermezdim ki.. Oysa bildiğim tek kokun, ıslak bir toprağa aitti.

Ben sana hiç bir zaman süslü hediyeler alamadım, çingenelerden aldığım kırmızı karanfillerle süsledim yatağını o kadar. Onu da gördün mü bilmiyorum. Hiç bir zaman teşekkür edemedin ki!

Bana "Kızım" bile diyemedin ki baba!

Aynadaki aksimde senin hatlarını arıyorum, Gözlerimde senin dudaklarımda... Ne çok senim ben…

Uzaklara çok erken gittin baba. Bilmemek ne kötü ne kadar büyüdüğümü görüp görmediğini? Dizlerimi yara yaparken için sızlamış mıydı baba? Peki ya beyaz bir gelinliğin içinde beni gördüğünde "tıpkı buradaki melekler gibisin!" dedin mi baba?

Kalbimi kırarlarken yüzüme çarpan elleri tuttun mu hiç? Kollarında korunmayı, vereceğin huzuru hissetmeye ne kadar ihtiyacım vardı bir bilsen.

Baba! Sana hiç "baba" diyemedim ben. Ama olsun, Ben seni görmeden sevdim...

Babalar günün kutlu, mekanın cennet olsun baba! Sevinç Şarlı


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


AYŞE

Uyku biriktiriyor. Seyrediyorum.
Biteviye bir yalnızlık bu. Değişmeyen.. Değişsin için çaba gösterilmeyen..

Duvarların tamamında bir çift “bu değildi bize kalan…”

Uzun yıllar öncesi var şimdi hatırımda. Hatıramda, bir yoksul, mağrur küçük kız. Yatağımda, benim öyküme kahraman bir güzel yüz. Sanki, yıllar sonra ben büyümüşüm de kıyamamış Tanrı küçüklüğüme; yatağıma kıvrılmış bu ezik kız çocuğuyla birlikte.

Sütünü yarım bırakmış.
Esirgenmiş, düşleri olmayınca
Çocukluğu olsa ne yazar…

Var mı annesi? Babası, bize anlatılan tüm karalanmışlar gibi bir sabah çekip gitti ve bir daha hiç dönmedi öyle mi?..

Uykusunda zarif sayıklamaları gizli.
Ne dediğini anlamıyorum
Anlayabilecek kadar içinde değilim dünyasının
Seni sakınmak
Vazgeçmek olurdu bütün davalarımdan
Öyle acıtılmışsın ki sen Ayşe
İzin verselerdi, mutluluğu anlatabilirdim
Gülmek ne demek
Öğretebilirdim belki.

Umudunu esirgeyemedikten sonra
Çocukluğunu hiç muhafaza edemiyor ki kurum…

Şimdi, aynı odada
Yarım yamalak içtiğin süt gibiyiz seninle. İçtiklerin, içinde bana ait olmayan acılar gibi
Komodindeki, bardakta kalan
Sabah sen gittiğinde lavaboya dökülüp israfa itilecek, kendi çocukluğum gibi…

Birazdan bitecek rüyan. Sayıklamaların gerçeğin çirkinliğine bulanıp daha acımasız kılacak adımlarını. Elini sımsıkı kavrayıp bırakırken seni kapıya, ait olmadığın esirgenmemiş düşler kurumuna, bu kez yüzüme öyle bakma!.. Yangın yeri, aşılması zor aşınımlar yaşıyorum sevdalarımın coğrafyasında. İklimini bahar kılmaya benim de gücüm yetmiyor.

Kime kızmalıyım, neye susmalıyım seni esirgenmesi unutulmuş o kurumun kapısına bırakırken, inan kestiremiyorum aslında. Biliyor musun, ürperdiğim o yol kıvrımında çocukluğun yalnızlığıma, çaresizliğin ömrümün yalan kalabalığına karışıp duruyor yalnızca.

Bir kurumun çamaşır iplerinde kurutulmuş çocuk düşleridir rüzgara tutsak. Hiç birimizin gücü yetmiyorsa kurumuş çocuk düşlerinden birini kurtarmaya neden bu telaş?.. Gün olunca gündönümü yaşanacak, kasırgalar alıp, uzak kuytuluklara götürecek kurumuş düşlerini Ayşe. İklimini bahar kılamaz kadar yeteneksizim Ayşe

Ayşe…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


Semih Bulgur

  Kahveci : Semih Bulgur


   BIRAKIN YESİN HELALZADELER

Hep şikayetçiyiz uçurumlardan, hep şikayetçiyiz, adaletsizlikten, dengesizlikten, adam kayırmalardan, sömürenden, sömürülenden, hakkını aramayıp ezilip büzülenden…

Doğaya da bakarsanız her canlının güçlü, hepsinin zeki, hepsinin hızlı olma şansı yoktur. Güçlüler daha rahat ve uzun yaşarlar. Doğal olarak insanların da hepsinin bir olması mümkün değildir. Fakat insanlar arasında fark yaratan, babalarının arabaları, amcalarının makamı, tombaladan çıkan dolarları değil, ilim ve insanlık seviyeleridir. Hiç bilmeyenle bilen bir olur mu? İşte ilahi ayrım budur.

Dini, komşusu açken tok yatan bizden değildir derken, saraylarda yaşayan, Paris'te branch yapıp Venedik'te akşam yemeği yiyen şehten şıhtan da şikayetçiyiz. Paraya tapandan, aşkını satandan, materyalist zorbalardan, dünyayı bahçesi bizleri bahçıvanı yapanlardan da şikayetçiyiz.

Birileri yan yatar, birileri çamura batar, birileri kemik yalar… Birileri suşi yerken birilerinin çöp karıştırmasından da, Irak çöllerine kan yağarken, Afrika aç yatarken birilerinin boğaz keyfi çatmasından da şikayetçiyiz.

Cam silen sıpadan, kapıp kaçan paleden, bali çekenden onları bu hayata çekenden de şikayetçiyiz.

Ömür boyu kızdık durduk kapitalist sisteme, hep acıdık uçurumun dibindekilere, merhametimizi pohpohladık sadece acıyarak bakan gözlerle, vah vah çeken dillerle. Kapitalizm kölesi olarak, yaşamadan geçen günlere kızdık, stres içinde, telaş içinde, fırçadan uzak, kalemden uzak sanattan uzak geçen günlere kızdık.

Ama yeri geldiğinde kapitalizmin kaymağını kaşıkla, kepçeyle yedik. Geceyi gündüzü zevk ve sefa içinde hoyratça harcadık. Unutuverdik açı, açığı, yaralıyı ve yamalıyı. Aslında yanlış değildir rahat yaşamak, iyi giymek, iyi yemek, iyi eğlenmek, iyi gezmek eğer her kim helal kazanıyorsa, her kim çalışıp didinip alın teriyle kazanıyorsa….. Bırakalım kazansın, bırakalım yesin, bırakalım gezsin helalzade… Haramzadelere inat yaşasın doya doya…

Ne herkes aynı elbiseyi giysin, ne de herkes aynı evlerde otursun. İlmi yüksek olanlar saygı hürmet görsün, bir adım önde olsun, ne çıkar.

Herkes kazansın, herkes çalışsın, uçurumlar olmasın, gözler dolmasın ama Einstein'lar oto parkçılık Davinci'ler büfecilik yapmasın.

Bırakın kazansın, bırakın yaşasın, bırakın yaşasın HELALZADELER.

Semih Bulgur
www.semihbulgur.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  RİZE KALESİ'NDE ÇAY KEYFİ

İnsanı dinlendiren ve zihin yorgunluğunu bertaraf eden eylemlerin başında gezmek gelir. Fiziki mekânınızı değiştirmedikten sonra ne kadar boş boş oturursanız oturun dinlenemezsiniz. Bazılarının anladığı gibi dinlenmek eylemsizlik değildir.

Gezmek zamanı diri kılmaktır. Dolaşan insanlar zinde kalır. Bu düşüncelerle geçenlerde(11 Kasım 2006 Cumartesi) günü Trabzon'dan Rize istikametine hareket ettik. Doğu Karadeniz sahili boyunca gözlemlerde bulunduk. Sahil yolunda hummalı bir çalışma var. Yol nerdeyse bitmek üzere… Karadeniz Karadeniz olalı böyle bir çalışma görmedi. Gerçi bölge insanının denizle bağlantısı kesildi ama bütün olumsuz yönlerine rağmen ortaya güzel bir eser çıktı. Karadenizli artık yollarda daha rahat seyir edecek.

Rize güzel ülkemizin güzel illerinden birisi… Çayıyla adını dünyaya duyuran bu şehir doğal güzellikleriyle de gezenleri cezbediyor. Rize yeşille mavinin buluştuğu şirin bir yerleşim yerimizdir. Türkiye Cumhuriyeti'nin son dönemlerdeki başbakanlarından ikisi(Mesut Yılmaz, Tayyip Erdoğan) Rizelidir. Yani bu şehir devlet yönetiminde ve bürokraside etkin bir konumdadır. Bunun nimetlerinden de nasipleniyor.

Rize'nin köklü bir mazisi vardır. Rize'nin bugünkü adının nereden geldiği yönünde farklı rivayetler mevcuttur. Bir görüşe göre bu şehrin adı Yunancada da pirinç anlamına gelen "Rhizos"'tan gelmiştir. Rumcada dağ eteği anlamına gelen 'Rhiza' sözcüğünün değişimine uğrayarak Rize'ye dönüştüğünü söyleyenler de vardır. Rize'nin bir kısmı 1461'de, diğer bir kısmı da 1509'da Osmanlı topraklarına katılmıştır. Rize, cumhuriyetin ilanından sonra, 1924 yılında il yapılmıştır.

Aralarında yıllara dayanan tatlı bir rekabet olsa da Trabzon'la Rize iki kardeş şehirdir. Fiziki mesafeleri de çok kısadır. Günün her saatinde bu iki il arasında dolmuşlar gidip gelmektedir. Biz de geçenlerde bir arkadaş grubuyla Rize'deydik. Rize'yi baştanbaşa gezdik, çok da beğendik. Şahika Eğitim Kurumları Özel Kopuzlar Lisesi'ne uğradık. Orada akşam yemeğini yedik. Maklube'nin lezzeti doyumsuzdu. Çok iyi ağırlandık. Bu okul Rize'nin adeta gözbebeği… Çok da başarılı bir okul… Türkiye genelinde dereceye giren öğrencileri var. Bu başarı her yıl tekrarlanıyor. Gazete ve dergi de çıkarıyorlar. Böyle okulların sayısının artırılması tek temennimizdir.

Rize KalesiTrabzon'un nasıl ki Boztepe'si varsa Rize'nin de şehre hâkim noktada bir kalesi vardır. Rize kalesi şehre hâkim bir tepede denize sokulmuş bu şirin şehri temaşa ediyor. Rize'yi gezenler bu kaleye çıkmadan şehirden ayrılmıyorlar. Finali kalede yapıyorlar.

Rize Kalesi şehir merkezinin güneybatısında yer alır. İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana gelmektedir. Yoğun yerleşme sebebiyle Aşağı Kale tamamen yok olmuş, batı tarafındaki bazı sur parçaları ve kuleler günümüze kadar gelebilmiştir. Yakın zamanlara kadar çok harap durumda olan İç Kale surları Kültür Bakanlığı'nca onarılmıştır.

Akşama doğru çıktığımız Rize Kalesi'nden şehri temaşa ettik. Zira kale Rize'yi görüş alanı içerisine almaktadır. Kale içerisinde oturma alanları, kamelyalar vardır. Rize'ye gelip de buraya çıkmadan geri dönen Rize'yi gezdim demesin. Burada arkadaşlarla doğal Rize çayını büyük bir keyifle yudumladık. Rize üzerine sohbetimizi koyulaştırdık. Son yıllarda Rize'nin gelişme açısından çok büyük mesafe kat ettiği kanaatinde birleştik. Son dönemlerde başbakan olan kişilerin Rize kökenli olması bu gelişmişlikte çok etkin bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Zira Rize, daha düne kadar Trabzon'un gölgesinde kalmış sıradan bir şehirdi.

Rize'nin büyümesi, gelişmesi Trabzon için de son derece faydalıdır. Rize Üniversitesi'nin kurulmuş olması Doğu Karadeniz için büyük önem arzediyor. Trabzon'la Rize'nin kültür ve mesafe olarak yakınlığı birbirleriyle iç içe olmasını zorunlu kılmıştır. Rize'yi seviyor ve önemsiyoruz. Bazıları bu iki şehir arasında kin tohumları ekmek istese de, bu iki şehrin duyarlı halkı bu oyuna gelmeyecektir. Rize'yi kardeş şehir olarak görüyoruz.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Servet Yaylı

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Düşümdeki Rüya

Gecenin bir yarısında
Düşlerle gerçek arasında,
Ay ışığının olmadığı,
Bir sonbahar akşamında
Yine sen!
Sen varsın rüyamda...

Odam sessiz, sensiz
Gecenin zifiri karanlığında
Uzanmışım çaresiz
Buz gibi yatağımda...
Tutuşuyor bedenim,
Düşünceler dört bir yanımda...

Gecenin zifiri karanlığında,
Gidip geliyorum yine
Düşlerle gerçek arasında...
Elimde kağıt kalem,
Kelimeler hapsolmuş dudağımda.
Aklım yine sende,
Gözlerim mum ışığında;
Her an,
Her an belirecekmişsin gibi
Karşımda!
Belki de düşlerimdeki rüyadayım
Aslında...

Her gece aynı şarkı,
Sen varsın her notasında.
Dalmışım güzelliğine,
Gidip gidip geliyorum
Düşlerle gerçek arasında
Bak uyudum yine
Akıyor sevgin damarlarımda;
Menekşe olur ya nazlı dalında
İşte öyle salınırsın canımda.

Gecenin bir vakti,
Yine sen varsın aklımda
Papatya misali nazlı dalında
Salınır hayalin mum ışığında;
Gözlerin ışıl ışıl,
Güller açmış dudağında;
Uzaklarda değilsin sen
İşte duruyorsun karşımda...
Soluk kadar yakın,
Yıldızlar kadar uzak olsan da
Akıyor sevdan damarlarımda.
Nasıl anlatsam sana?
Yağmurların dinmediği,
Kelimelerin düğümlendiği
Şiir tadında;
Kim bilir belki de
Düşlerimdeki rüyadayım aslında.
Bak, uyudum yine
Sen varsın kollarımda
Uyanmak istemiyorum artık
Kal öylece rüyamda...

Nurettin Dönmez (Seda'ya ithafen)

 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Teknolojik ürünlerle ilgili fiyat araştırmalar yapmayı sevenlerden misiniz? Hani bazen teknosa ve benzeri mağazalara girip, herhangi bir ihtiyacınız olmadığı halde şöyle bir dolaşıp, insert'ü de elinizi alıp hımmm! diyenlerdenmisiniz? http://www.4indirim.com/ kısayoluna girip, abone olarak, günlük dört doz seviyesinde ürün ve fiyat bilgisini e-posta adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Her sabah mesaiye başlamadan önce iyi hımmm'lamalar.

Bu da günlük fallarınızı okuyabileceğiniz ve abone olduğunuzda güncel bilgileri size gönderen bir fal sitesi. http://www.muneccim.com/ Tabiki sadece yıldız falı değil karakter tahlilleri, rüya yorumları, renk uyumları ve bir çok manevi destek malzemelerine bu web sayfasında bulabilirsiniz.

Günlük uygulamalarla ilgili bir diğer çalışma ise günlük haberler http://www.internethaber.com/ web sayfasında günlük derleme haberleri ve yorumları bulabilirsiniz. Belki birebir günlük gazete okumanın zevkini vermeyecektir ama yine de her türlü haberi aynı anda ve hızlı şekilde bulabilmeniz için uygun bir web sayfası.

Günlük bir çok şeyi takip ederken televizyonları takip etmemek olur mu? Tabi ki olmaz. http://www.tv7.gen.tr/ Bu web sayfasında ise tüm televizyonların yayın akışlarıyla ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Diziler, filmler gibi konu başlıklarını bulunması ve benzer programların bir arada takip edilebiliyor olması büyük avantaj.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061206.asp
ISSN: 1303-8923
6 Aralık 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com