Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.106

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Aralık 2006 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Babasının bavulu artık "Kırmızı"

İyi haftalar,

Cuma günü yazımı yazarken Orhan Pamuk'un konuşmasını dinlememiştim. Gün içinde metnini okuyup, kendi sesiyle dinledikten sonra yazdıklarımda ne kadar haklı olduğumu anladım sevindim. Dünkü ödül töreninin ihtişamı bile o konuşmanın sahiciliğini gölgeleyemedi. Kitapların arasında büyüyen bir çocuğu, ilk eleştirmeni olarak gördüğü babasını, babasının bıraktığı mirası gördük anlattıklarında. Yazarlığı bir yan uğraş olarak görmeyen, aksine profesyonel bir yaşam tarzı olarak benimseyen ama herşeyden önce bir oğul, bir baba olan sahici insan gördüm ben orada. "Ama" larla başlayan cümleler kurmak yerine, önce dediklerini unutup şimdi dedikleri ile yaptıklarını anlama yolunu seçtim. Bu hiçte zor değil üstelik. Bu memleketin insanları yıllar boyu değişe değişe başı dönmüş yöneticileri baş tacı etmeye hâlâ devam etmiyor mu? Orhan Pamuk'un kabahati, iyi bir hatip, sosyal yanı güçlü bir kriz yöneticisi olmaması mı? Nobel'i haberlerde otuz saniye, gazetede üç satırla geçiştiren bir millete Nobel törenini naklen seyrettirmedi mi bu adam? Otuz dokuz dakika boyunca Türkçe ile hitap edip, Türkçeyi, Türk edebiyatını tüm Dünya'ya kabul ettirmedi mi? Türk insanını, Türkiye'yi onurlandırıp yüceltmedi mi? Milli kavramları kendi tekelinde gören kaç kişi bu onura erişmiştir acaba?

Orhan Pamuk bir hatip değil, bir politikacı hiç değil. Eğer bunlardan birazını içinde barındırıyor olsaydı, o söylediği üç cümleyi öyle güzel kamufle ederdi ki ruhumuz bile duymazdı. Ama yapamadı. O kürsüye çıktı ve yazdığı dilde sadece en iyi bildiği şeyi, neden bu kadar çok sevdiğini anlattı. Çünkü o bir yazar. Siz sevseniz de sevmeseniz de, artık tüm Dünyanın tanıdığı, başarısı en yüksek nişanla tescilli bir yazar. Sadece YAZAR. Kızı Rüya içinse gurur duyulacak bir BABA. Dedesinin babasına bıraktığı bavulun üzerine koyabileceği "Kırmızı" kadifeden değerli bir kutu da var artık. Ne mutlu Rüya'ya, ne mutlu bu onura layık bir yazar çıkaran Türkiye'ye. Kendisini saygı ile selamlıyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Tamer Kaplan

 Kahveci Gemici : Tamer Kaplan


   Bu yazı zararlı kimyasallar içerir!

Köprü trafiğinde dur-kalk giderken radyoda dinlediğim sabah programı arasında bir kozmetik ürün lanse ediliyordu. Söz arasında bu kozmetik ürünün tanıtımı için al gülüm - ver gülüm paslaşmaları yapılıyordu ki söylenen şu söz benim için programın sonu oldu: "bu üründe kimyasallar yoktur!".

Her ürünün hedef kitlesi vardır ve reklamlardaki söylem ve sloganlar bu hedef kitlenin duyarlılıklarına ve kültür düzeyine göre tasarlanır ama bu "kimyasallık, doğallık, sunilik" argümanı geniş bir yelpazedeki ürünlerde "sömürü" aracı olarak öylesine kullanılıyor ki tüketiciler olarak bu konuda mutlaka bilinçlenmek durumundayız.

Bu argüman, Batı toplumlarında daha da yoğun olarak kullanılıyor çünkü o toplumlarda bu konudaki duyarlılıklar daha da fazla. Bu duyarlılık ilk bakışta batıda bilinçlenme düzeyinin daha yüksek olması şeklinde açıklanabilir ama nedeni ne olursa olsun sonuçta duyarlılığın yüksek olması o toplumlarda sömürülmeye daha uygun bir ortam hazırlıyor. Zaten kozmetik ürünlerinin hedef kitlesinin bilinç düzeyleri arasında toplumdan topluma çok büyük farklılıklar da yok. Kozmetik ürünlere günlük bütçe ayırabilen kesimler söz konusu olunca Türkler ile Amerikalılar veya Avrupalılar hemen hemen benzer kültür ve eğitim düzeyinde.

İş beslenme konusuna gelince doğal olarak hassasiyetler artıyor, hassasiyetlerle orantılı olarak pazar ve potansiyel de genişliyor. Bu da "kimyasallar" konusunu hiç bitmez bir altın madeni haline getiriyor. Kullanılan kimyasallar anlamında değil, kullanılmadığı iddia edilen kimyasallar anlamında.

"Bu üründe kimyasal madde yoktur, çünkü kullanılan maddelerin hepsi doğal maddelerdir" iddiası en hafif deyimle bilgisizce bir iddiadır. Aslında ve daha önemlisi bu iddianın müşteriyi aldatmaya yönelik olmasıdır. Bütün maddeler kimyasaldır ve bir kimyasal formülü vardır. Hava, su, vitaminler, asbestos, arsenik; her şey kimyasaldır. Bilinen en kanserojen şey ise madde olmadığı için kimyasal değildir: radyasyon.

Bilinçli tüketiciler olarak kendimizi daha fazla "saf" yerine koydurmamalıyız. Unutmayalım ki doğal olan her şey faydalı olmadığı gibi yapay olan her şey de zararlı değildir. Zehirli mantarlar ve kobra zehiri tamamen doğal ve hatta organik maddelerdir. Şarap üzümün mayalanmasıyla ve içindeki şekerin alkole dönüşmesiyle oluşur. Sütün ekşimesi, hamurun kabarması hep benzer dönüşümlerdir ve kimyasal olaylardır. Böyle bir oluşuma dışarıdan madde katılmasının sağlıklı olması ile hiçbir ilgisi yoktur. Boza ve yoğurt nasıl kimyasal değişim sonucu oluşan sıhhatli besinler ise, zehirli mantar, kobra yılanı ve doğada bulunan binlerce cins ot insan sağlığına zararlı ve ölümcüldür.

Her yeni ilaç faydasını ve zararlı yan etkileri olmadığını kanıtlamak için yıllar süren testlere tabi tutulur. Kozmetik ürünler ilaç değildir. O nedenle kozmetiklerde kullanılan maddelere ilaçlarda olduğu gibi sıkı sağlık denetimi uygulanmaz. Kozmetiklerin yararlı olup olmadığı da objektif ölçütlere göre test edilmez. Bu ürünlerdeki göz boyamalar o kadar çığrından çıkmıştır ki ürün reklamlarında kağıt gibi pürüzsüz cildi olan, herkesin sahip olmak istediği gür ve canlı saçlara sahip güzel insanlar kullanılmakta ve bu güzelliklerin o ürün sayesinde sağlandığı mesajı empoze edilmektedir.

Bu göz boyayıcı kampanyalar sonucunda, gerçekten faydalı ürünlerle "tebeşir tozu" veya "arap sabunu" arasındaki fark anlaşılamamakta, tropik bitkilerden elde edilmiş maddelerin kanıtlanmamış faydaları topluma empoze edilmektedir. Kozmetik reklamlarının güvenilirliği ancak kozmetik sektörünün kendi içinde örgütlenerek objektif ölçüt ve kriterler ortaya koyması ile sağlanabilir ama bugün bu noktadan çok uzaktayız.

***

Yıllar önce bir arkadaşımın evinde "organik besinler" konusunda tartışıyorduk. Bu aile tıp ve eczacılık bilimine dahi karşı olacak kadar "kimyasal düşmanı" idi ve çocukları hastalandığında onları ne doktora götürüyor, ne de reçeteli ilaç veriyordu. Bunun yerine alternatif tıp, bitkisel ilaçlar vb yöntemler kullanıyorlardı. Yüzde yüz uygulayamasalar bile "organik besin" taraftarı olan bu arkadaşlara, eşimle ben dilimiz döndüğünce bilinçli tüketici olmanın bu olmadığını, iyi - kötüyü - faydalı ve zararlıyı kimyasallıkla veya organiklikle özdeşleştirmenin rasyonel olmadığını, sonuçta kat kat fazla para ödeyip, hiç de daha sağlıklı olmayan tarzda beslenmelerinin çok yüksek bir olasılık olduğunu ve aslında daha somut verilerle değerlendirme yapacak kapasitede olduklarını, sadece daha iyi bilgilenmeleri gerektiğini" anlatmaya çalışıyorduk ki, açık olan TV kanalında organik besinlerle ilgili bir program gösterilmeye başlanmaz mı.

Soluk bile almadan ve izlemeye başladık.

Programcı, yapılmış bir anketin sonuçlarını eline almış, "Organik Besin Üreticileri"nin resmi bir temsilcisi ile karşı karşıya oturmuş, mevcut tüm peşin yargıları yerle bir ediyordu.

• Organik besinlerin genelde daha lezzetli olduğu yargısı tamamen sübjektiftir, böyle bir kanıt yoktur.
• Organik besinlerin daha besleyici olduğu konusunda psikolojik faktörler dışında bir kanıt yoktur.
• Organik besinler daha temiz değildir, aksine gübreleme hayvan dışkısıyla yapıldığından mikrop ve bakteri oranı çok daha fazladır.
• Organik besinler parazitlere karşı ilaçlar içermez ama parazit içerme riski yüksektir.
• Organik besinler ekili alan başına çok daha az ürün alındığı için kat kat daha pahalıdır.
• Organik besinler koruyucu içermediğinden çabuk bozulur ve zamanında tüketilmediği için çöpe gitme olasılıkları çok kuvvetlidir

Bu arkadaşlar yaşam şeklini bu TV programıyla değiştirmediler ama sunulan argümanlar o kadar güçlüydü ki en azından o akşam için bu tartışmaya devam etmediler.

Makro ekonomi anlamında düşünecek olursanız organik tarım ile bu günkü Dünya nüfusunu beslemenin mümkün olmadığına kuşku yoktur.

Sonuçta, sağlıklı ve mantıklı düşünen duyarlı bir bireyin yapacağı şeyler bellidir: güvendiği kanallardan veya kendi yöntemleriyle hangi üretici, marka veya marketlerin daha güvenli olduğunu sorgulamak, alışverişini buna göre yapmak, ara sıra da test etmek. Zira paranoyak olmamanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez!

Tüketici olarak şunları yapmak bence abartılı olmaz:

• Son kullanma tarihlerini (SKT) mutlaka kontrol edin, SKT yoksa veya geçmişse ikaz, hatta şikayet edin ve en yeni ürünü alın. Unutmayın ki raflarda eski tarihli ürünler çabuk satılsın diye en önlere koyulur.
• Aradığınız ürünü göz hizasında değil üst ve alt raflarda arayın. Göz hizasındaki ürünler ya en çabuk satılması istenen veya en yüksek karlı ürünlerdir.
• Kanıtlanması mümkün olmayan iddialar içeren ürünleri almayarak cezalandırın.
• Meyva ve sebzeleri mutlaka bol suyla yıkayın.
• Biraz daha duyarlıysanız, ara sıra aldığınız ürünlerin içinde "zararlı katkı maddesi var mı" diye kontrol edin. Ürünün içindeki maddeler yazılı değilse veya zararlı katkı maddeleri içeriyorsa not alın ve Tüketiciyi Koruma Derneğine bildirin. Size bir iki ipucu vereyim: İçeceklerde, tatlılarda ve kozmetiklerde kavuniçi-kırmızı renklendirici olarak kullanılan E129 maddesi (Allura red AC veya Red No.40), kobay testlerinde kanser'e yol açtığı şüphesiyle Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa İsveç, İsviçre ve Norveç'te yasaklıdır. E104 maddesi ise (quinoline sarısı, Yellow No.10) ruj, saç kozmetikleri ve kolonyalarda kullanılır. Dermatit'e (deri yanması) neden olduğundan ABD ve Norveç'te yasaklıdır. Buna rağmen her iki madde de halen Avrupa Birliği'nin onaylı katkı maddeleri listesindedir. Bunlar sizi kesmediyse şu maddeyi arayın : Acetamide veya FL16.047. Kanserojen olduğu için 2006/252/EC nolu kararla Avrupa Birliğinin "Güvenli katkı maddeleri" listesinden çıkarıldı. E249 E250 E251 E252 Sodyum Nitrit

Avrupa Birliğinde yiyeceklerde kullanılabilecek katkı maddelerinin tam listesi Avrupa Besin Enformasyon Konseyi'nin (EUFIC) internet sitesinde mevcuttur. http://www.eufic.org/upl/1/default/doc/e-numbers_eufic.pdf

Başka bir referans ise ABD Besin ve İlaç İdaresinin "Besin Katkıları Durum Listesi"dir. http://www.cfsan.fda.gov/~acrobat/opa-appa.pdf

Kanada menşeli "Toplum Yararına Bilim Merkezi" sitesinde ise başlıca katkı maddeleri kategorize edilmiş kullanıldığı yerler ve zararlı olup olmadıkları açıklanmıştır.
http://www.cspinet.org/reports/chemcuisine.htm#Alphabetical

Tamer Kaplan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   ANADOLU BASIN BİRLİĞİ'nin 32.YILI

başkanımız Sn. Halil Zor...

"Koş Ali Koş..."
"Çetin Çember çevir..."


43 yıl önce(yaşımı hesaplamayın şimdi!), Atatürk'ün parmağıyla beyaz kurdeleli kız çocuğuna harfleri okutan/gösteren net siyah/beyaz yazılı/fotoğraflı Alfabemiz vardı. "Baba bana bal al!", "Ali topu Ayşe'ye at!", "Zeynep çizgi oyna!", "Elif ip atla"... Renkler çoğaldı, büyüdük. Dünya farklı dönüyor, hızla koşmaktayız.

Farklı bir günün sabahı. İşletmemin kapısını açmazdan önce uğradığım günlük adres, 50 metre ilerimdeki Gaziantep Ekspres Gazetemiz. Gülen yüzlü kızımız Semra Öztürk karşılıyor beni. Asma kattan, Bora elinde telefonuyla birilerine laf yetiştirirken "Akşama gelmiyor musunuz?" Yaşar Özen ağabey piposuyla kim bilir hangi haksızlığa takılmış, düşünüp duruyor yazacaklarını. Muhabirlerimiz; delikanlı oğullarımız Mahmut Aslan, Yaşar Elmas, Murat Bilir, Rıfat Zor koşuşturur dururlar. Hadi bakalım güzel yazılar bekliyoruz.

"Düğün mü var? Hayırdır? Bu ne şıklık?" "Niçin böyle giyindiniz"
"Adınızı yazdık... Bekliyoruz akşamki baloya..."diyor Bora. Nazlanıyorum, bin bir bahaneyle...

Günü yakalayıp, işlerimi planlayıp akşamın alacasında erkenden evime koşuyorum. Giyinip Anadolu Basın Birliği'nin 32.yıl Balosuna Royal Hotel' e yol alıyorum. Kapıda siyah mantomun yakasına, beyaz gömleğime "Anadolu Basın Birliği" rozetini iliştiriyor tanımadığım güzel kız. 2 tane fazla ama neyse! Yakıştı da. Kırmızı, beyaz, sarı, siyah renkli, ay yıldızlı anlamlı bir rozet.

Salona ilerliyorum. "Gaziantep Ekspres den" T.C nin devamı adına eleştirel, güzel yazılara imza atan Kamil Kocalar öğretmenimin eşi Pervin'le oturduğu masada beni bekleyen sandalyeme oturuyorum. Sorumlu Yazı işleri Müdürümüz, editörümüz Bora Zor, zarif eşi gülen gözleriyle aynı masadayız. Mutlular. Allah bozmasın. Gazetem Zaferi görüyorum az ötede. Küssem de emeklerini unutamayacağım Sn. İsmet Atalar, şahsıma "bacım"hitabıyla kendisine öfkelensem de/kızdırsam da Kemal Antepe ağabeyimiz. Ne kadar tanıdık/tanımadık sima. Nefis, anlamlı bir gece. Göz değmesin aman! Nazara inanmaktayım.

Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Bakanlar, Kadın vekilimiz/ Millet vekillerimiz, Valimiz, Sanayicilerimiz, eski/yeni Belediye Başkanlarımız. Gözümün ısırdığı birlikte çok şey öğrendiğim 80'li yıllardan İngilizce öğrencim Ticaret Odası Başkanı Sn. Mehmet Aslan, özel sektörün ne demek olduğunu ilk öğrendiğim, holding olduğunda yanında çalıştığım kentimizin Ağası Abdurkadir Konukoğlu, Gaziantep Ekspres Gazetemizin Sahibi, Anadolu Basın Birliği Başkanı Sn. Halil Zor ağabeyimiz, diğerleri...

40 kişiye Ödül töreni başlıyor. Kentimizin "Vefa gecesi" demek yerinde. Basın, Sanayici, Devlet, Halk birlikte. Güzel bir ağırlama. Böyle bir ortamda bulunabilmek! Hadi Bora ölmeden sana bir ödülü elimle vermeliyim. Pazarları bile koştur koştur çalışıyorsak "Olacak..." eminim...

Anladığım; Birinci kuvvet Paraya/Yönetime/liderliğe/paylaşmaya destek verenlerin buluşması. Kentimizin, Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen Devlet Büyüklerinin, Basın mensuplarının kameralarıyla/beyinleriyle/yürekleriyle estirdikleri Sonbahar gecesi.

Katılımcılara yaraşır sofra, içecekler. Yorgun/üretken insanlar için bekleyen sağlık ekibi. TRT Radyosu Sanatçısı Ayşe Taş. Omzuna attığı bordo ipek şalıyla haberleşmiş gibiydik gecede. Nostaljik şarkılarıyla Bakan dahil Sn. Konukoğlu'na, Mehmet Aslana, pek çok ummadığımız katılımcıları mikrofonuyla, sesleriyle ağırladı. Yorgunduk, rahatlamıştık.

Gazetemizin gözleri kapıda kalmıştı. Siyasilerimizi kalemiyle en iyi vuran, 3milyar YTLyi bile ödemeyi göze alıp, Sn. Tayyip Bey için, içinden geleni yazmayı esirgemeyen sevgili Halil Eyyupoğlunu aradık durduk! Çocuklarını emanet edecek bir yer bulamadı belki! "...Oğlanları bırakın artık, büyüdüler, sizin çocuklarınız, meraklanmayın!" Yanımda olacaklardı şimdi, üçümüz sizi yalnız bırakırdık eminim! Gece boyunca yeriniz yanı başımda 2 kişilik olarak boştu. Eşinizle gelmeliydiniz. Kulaklarınızı çınlattık. Çok şey kaçırmadınız gerçi! Yazdıklarınızı anımsayıp güldük. Şarkıların sustuğu, gecenin ortasına doğru "Büyüklerin..." salonu terk etmesiyle, ardına boşalan salonda sizi andık Kamil Hocamla. Yazardınız değil mi? "Yalakalar... Şak şakçılar..."diyerek. Sizin gibi bir öğrencime İngilizce öğretmişim ne mutlu bana! Bu gidişle Time' de yazılarımız çıkacak, eminim... Okunabilmek bizi büyüttü, yazdıranlarda sağ olsun!

Ayrılmalıydık. Vakti gelmişti. Emeği geçenlerle el sıkıştık. Kapıya doğru ilerliyorduk. Antep Basınının büyük emekçilerinden Ramazan Toprak "yaşlandım..."galiba diye ne güldük öyle... Sn. Bülent Çulcuoğlu sizi gördüğümde 2. Irak Savaşı aklıma gelir, suskunlaşırım, sizden de çekinirim o günlerin anısına. Metropol Gazetenizdeki yazılarım, Kanal 5deki Programımla başınızın belaya girmesini istemezdim, ancak sevemedim "Savaşları..." Çulcuoğlu Basın adına kentimizin önemli bir "Oksijen Çadırı..."Geçmişteki üzerimdeki emeğiniz için sağ olun. Gazetecilik zor iş, bu işin önemli ustalarındansınız/ustamsınız... Öğrettikleriniz çok, sağ olun. Omzunuzdaki kamera hiç düşmesin. Gazetenizden ayrılma kararımı verdiğimde "Evden kaçan kadını vururlar..."cümlesini dışı camlı Kanal 5/Metropol Gazetesi binasında duymuştum. Gaziantep'teki evimizde hizmete birlikte devam etmekteyiz. Bu kentte solumaya devam...

Olay TV, Kanal 27, MEGA TV deki değerli kameramanlar, yazarlar "hiç değişmediğimi"söylüyordunuz. Doğru,"... ölmediysem aynıyım!"Uzakta olsak selamlaştık. Edeblice kaynaşmak güzeldir. Elinize sağlık, parmaklarınız kırılmasın dileğimle... Kentimizde yaşayan Öykücü, araştırmacı Sn.Ali Atalar kesin "öykü" yazıları için malzeme topluyordu. Farkındaydım. Gecede çektiğiniz fotoğraflardan mail adresime birkaç tane bekliyorum. Erkek yazar olabilmek güzel. Nedense sizler kadar ortalara çıkamıyor kadınlar! Ya da yapım bu! Töre var ya Töre! Neyse, iyi ki de güzel geleneklerimiz var değil mi? Yazabilmek için "yırtıcı bir gözlemci olabilmek..." fena değiliz bence, ustalar bizi beğenmekte, ne mutlu değil mi?

Tanıdığım, tanımadığım toplumsal sorunların/güzelliklerin kahır işçileri değerli Basın/Devlet/Halk/Para üreticilerinin gecesiydi ANADOLU BASIN BİRLİĞİ'nin 32.YILI balosu. Sn. Halil Zor başkanlığına, nice Barış dolu yıllara/yazılara...

Sabahı dinlenmiş, moral bulmuş olarak uyandık. İyi oldu. Böyle anlamlı günlerin, gecelerin markaların buluşması, devamı dileğimle, katkısı olanlar sağ olsun...

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kendinize İyi Bakın : Serap Bengi Şencan


KABIZIZ ARKADAŞLAR

Bu kadar kaba bir kelime kullandığım için üzgünüm ama büyük bir gerçek "KABIZIZ". Maalesef hiç kimse kabız olduğunu itiraf edemiyor. Sanki devlet suçuymuş gibi saklıyoruz. Peki neden gizliyoruz?

Sindirimle ilgili konular konuşulurken sancımız tutar, zaten karın kısmı küp gibi şiş dururken gizlemenin anlamı yoktur. Zaten kabız olanın halinden belli oluyor. Sıkıntımız yüzümüze yansır.

Neyi kimden saklıyoruz? Aslında sakladığımızı sanıyoruz.

Nüfusun % 60'ından fazlası kabız biliyor muydunuz? Evet yalnız olamayacağınız kadar büyük bir çoğunluğa sahibiz. Kadınlarda ki kabızlık oranı erkeklerdeki orana göre daha yüksek.

Bu oranlar bu kadar net iken çözüm yok mu ? Çaresiz miyiz? Hep mi kabız olacağız? Hayır elbette kabızlığın bir çözümü var.

Çözümü üretebilmek için sebebini bilmek gerekiyor.

Kabızlığın sebebi yetersiz lif kullanımı ve su içmemekten kaynaklanıyor. Bunun asıl sebebi ise dengesiz ve yetersiz beslenmedir. Geldiğimiz nokta yine aynı.
Peki lif hakkında bilgimiz var mı?

Lif, vücudunuzun tamamına etki edebilen büyük öneme sahiptir. İki tür lif vardır. Çözünebilen ve çözünemeyen lifler;

* Suda çözünebilen lif: meyve, sebze ve çekirdeklerde bulunur.
* Çözünemeyen lif ise aynı zamanda selülozlu yiyecek maddesi olarak bilinmektedir. Bu lif ise kepek ununda ve diğer tahıllarda bulunmaktadır.

Günlük yaşantıda lifli gıdalardan yeteri kadar aldığımızı düşünüyoruz fakat ne derece doğru alıyoruz. Yeterince lif tüketiyor muyuz?

Ortalama günlük lif tüketimi günde 17 gr' dır. Ancak bu miktar ihtiyaçları yeteri kadar karşılamaz! Beslenme uzmanları olarak, günlük 18-30gr kadar lif tüketimini önermekteyiz. Aslında bu miktara ulaşmak çok zor değil; yapmanız gereken su, meyve, sebze, salata, tahıl ürünleri, fıstık ve baklagiller ile kahverengi pirinç tüketiminizi artırmaktır. İşlenmiş gıda tüketimini azaltmaktır

Lif, doğal bir tokluk hissi verdiğinden çok lif yerseniz kendinizi aç hissetmezsiniz. Kilosunu kontrol etmek isteyenler için güzel bir haber, değil mi? Lif tüketiminizi artırırken su tüketiminizi de artırmanız gerekir. Çünkü bu ikisi, sindirim sisteminizi etkin kılmak için bir arada çalışmaktadır.

Beslenme programınıza lif'i şu şekilde ekleyebilirsiniz.
• Lif, meyve ve sebzelerin kabuklarında ve de tahılların dış yüzeylerinde daha çok bulunduğundan sebzelerin kabuklarını soymadan yemeniz daha faydalıdır.
• Kahvaltınıza meyve ve çekirdek ekleyin. Öğle yemeğinde gevrek salataya ekstra fıstık ve çekirdek ekleyin.( Bir çorba kaşığı çekirdek yeterlidir fazlaya kaçmayın)
• Öğle saatlerinde gevrek bir veya iki adet ekstra sebzeyle veya yemeğinizin yanında bir salata ile çeşitlendirin.
• Öğleden önce ve sonra, cips ve hamurlu yiyecekler yerine taze meyve tüketin.
• Haşlanmış patates yerine fırında patatesi tercih edin.
• Aceleniz varsa birkaç meyveyi bir kâse yoğurda karıştırıp yemeyi deneyin.
• Sebzelerinizi buharda pişirin ve gevrek olmalarını sağlayın. Çünkü fazla pişirilen sebzelerin lif miktarı azalır ve kaybolur.
• Keklere, bisküvilere, hamurlu yiyeceklere, tatlılara, hazır yemeklere işlenmiş ve konserve gıdalara, fastfood yemeklere ve çok şekerli, çok yağlı öğün arası atıştırmalara son verin; lif açısında yetersiz bu yiyecekler, sindirim sistemimizi olumsuz etkileyebilir.

Yukarda ki bahsettiğim istatistiksel oranlar ise olumsuz etkilediğini ve kabız olduğumuzu görüyoruz.

Bunlardan kurtulmak için birazcık dikkat etmek ve su tüketimini artırmak yeterli oluyor.

Günlük programınıza kaliteli lif takviyesi ilave edin. Vücudunuzu yeni beslenme düzenine alıştırmak için daha fazla su ile birlikte lif tüketiminizi kademe kademe artırın. Bir iki gün içinde faydalarını göreceksiniz!

Lif'in sağlık açısından neden bu kadar önemli olduğunu ve faydalarının ne kadar çok olduğunu dile getirmeye çalıştım.

Bir lif takviyesi, günlük lif ihtiyacınızı karşılamanızda size yardımcı olabilir hem de zahmetsiz şekilde. Acaba kaç gr lif aldım diye düşünmeden, hesap yapmadan sizin için ayarlanmış lif tabletle ilaç olmayan, gıda takviyesi olarak sindiriminizi destekleyebiliriz.

Tabletler itici mi geliyor veya tablet yutamam derseniz Aktif lif'i öneririm. Kokusuz aroma içermeyen, çabuk çözünebilen formülü sayesinde sıcak veya soğuk içeceklerinize karıştırarak kullanılabilir, günlük ihtiyacınız olan lifi bu şekilde destekleyebiliriz.

Eğer sorularınız olursa seve seve cevap vermeye hazırım bu konuda desteğimi size sonuna kadar gösteririm. Yeter ki siz isteyin. Unutmayın ki eskiden bende kabızdım ve kurtuldum. Çok mutluyum.

Serap Bengi Şencan
kendineiyibak@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Nuran Karakaya


ARKADAŞ.. DOST..

ARKADAŞ.. DOST.. söylerken bile gönlümden taşarak dökülüyor harfler. Peki ama kim bu anlamı hakediyor?

O kadar asil kelimeler ki bunlar; hakedene verilmeli gerçekten. Her yüzümüze güleni dost sanacaksak, vay bizim halimize:)

Asıl dostlara nasıl bir sıfatla sesleneceğiz? Hayatımızdaki konumlarına göre derecelendirmeli biraz da...
O kadar dönek ki bu devir; 30 yıl önceki dostluklar nerede, şimdikiler nerede...

Arkadaş dediğin varlığınla mutlu olan, seni hisseden, senle ağlayan ve gülendir. Belki biraz klasik oldu ama gerçek bu...

Eğer yalnızlığımı paylaşmıyor, acımı, sevincimi yalnız yaşıyor,sizlerle olmak yerine kitap okuyup, tv izliyor, evimde çayım ve kahvemle huzur buluyorsam, bence durup düşünecek olan sizlersiniz :(

Durduk yere yalnızlığı seçen ben değildim. Evet arkadaş dediğin heran yanımda olamayabilir. Ama bu seninle olmayacağı, seninle gülmeyeceği, ağlamayacağı anlamına gelmez.

Bunları yazarken sonuna kadar kendime güvenerek yazıyorum. Çünkü hayatımın her anında size bahsettiğim o arkadaşlığı herkese sundum. Ne yazık ki bana düşen payı birkaç kişi de buldum. Hayatın adaletsizliğimidir ya da tanrının beni çok güçlü kılabilmek için sınırları zorlamasımıdır bilinmez...

Son demlere doğru anladım ki boşa kürek sallamamalı insan...Hayatın kısa ve tek bir anın değerli olduğunu yıllar sonra anlasak ta, ilk görevimizin güçlü olmaktan geçtiğini unutmamak en doğrusu...

Düşüncelerimi paylaşan tüm dostları beklerim...

SEVGİYLE KALIN, ANI YAŞAYIN...

Nuran Karakaya


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE ÂŞIK REYHANÎ

Türk şiirinin en zengin kaynaklarından birisidir âşıklık geleneği… Bu mübarek çeşmeden nice kaynak beslenmiştir. Bilindiği üzere âşıklık geleneğinin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Saf şiirin kaynağıdır bu aydınlık ve bereketli şiir oluğu… Köklü bir deneyim süreci neticesinde birbirinden güzel, özgün şiirler ve şairler çıkmıştır bu gelenekten.

Âşıklık geleneği pek çok kaidelerden oluşmuştur. Yani pek çok hususta kurallar ve sınırlandırmalar vardır. Bu durum şiir söylemeyi zorlaştırsa da ortaya çıkan mahsulün kalitesini ve edebi değerini artırmaktadır. Âşıklık bir yaşama biçiminin yansımasıdır. Âşık edebiyatı, ozan-baksı geleneğinin Anadolu'da yaşama biçiminin değişimiyle ortadan kalkması üzerine oluşmuştur. Âşıklık geleneğinden sazlı (telden), sazsız (dilden), doğaçlama yoluyla, kalemle (yazarak) veya birkaç özelliği birden taşıyan geleneğe bağlı olarak şiir söyleyenlere 'âşık', bu söyleme biçimine 'âşıklık-âşıklama', âşıkları yönlendiren kurallar bütününe de 'âşıklık geleneği' adı verilir. Çok sağlam bir altyapısı vardır.

Türk şiirinin en büyük zenginliklerinden birisi Divan şiiriyse, ötekisi Halk şiiridir. Fakat günümüzde nedense bu iki şiir geleneği de serbest şiirin gölgesinde kalmıştır. Kuralsızlık ve aşırılık şiire de yansımış, ucube şiirler mantar gibi sağda solda biter olmuştur. Maalesef bunlar bir hayli de taraftar bulmuştur. Anlayacağınız o ki şiirimiz modaya kurban edilmiştir. Halk şairleri ilgisizlikten unutulmuş, bu gelenek her geçen gün kan kaybetmiştir. Günümüzde halk şiiri birkaç ustanın üstün gayretleriyle hayatını devam ettirmektedir. Onlar sayesinde âşıklıklık geleneği sürmektedir. Fakat o eski ihtişamından eser kalmamıştır. Onun içindir ki her halk şairinin, her âşığın aramızdan ayrılması bu şiir geleneğinin biraz daha eriyip yok olması anlamına geliyor. Çünkü bu şiire gönül vermiş ustaların yeri kolay kolay dolmuyor. Üstelik halk şiirine artık kimse rağbet etmiyor. Bu durum halk şiiri kaynaklarının yakın gelecekte kuruyacağı endişesini beraberinde getiriyor. Ben bunları düşünürken halk şiirinin efsane isimlerinden biri olan Âşık Reyhanî'nin ölüm haberi geldi kulağıma....

Türk halk şiirinin günümüzdeki en büyük temsilcilerinden biri olan Erzurumlu Âşık Reyhanî'yi de kaybettik. 10 Aralık 2006 Pazar günü Reyhanî göç eyledi bu fani âlemden… Geçtiğimiz sene de halk şiirimizin en büyük ustalarından biri olan Murat Çobanoğlu'yu yitirmiştik. Bu iki ustanın birer yıl arayla aramızdan ayrılması halk şiiri adına büyük kayıplardır. Şu üzücü bir gerçek ki bunların yeri bir daha doldurulamayacaktır. Fakat dünyaya gelişimiz ne kadar gerçekse göçüşümüz de o kadar gerçektir. Onun için Âşık Reyhanî'nin ebediyete intikalini de bu açıdan değerlendirmemiz gerekir.

Asıl adı Yaşar Yılmaz olan Âşık Reyhanî, 1932 yılında Hasankale'nin Alvar köyünde doğmuştu. Yani O, 74 yaşında aramızdan ayrıldı. Konya Âşıklar Bayramına aralıksız katılan yedi âşıktan biriydi. Eski âşıkların dışında, yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu'nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi âşıklardan gelenek ve usul öğrenmişti. İran'dan Avrupa'ya birçok ülkede türkü söyleyen Âşık Reyhanî, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çeşitli ödüller almıştı. 1980'li yılların başında Erzurum'da bulunan Doğu Ozanları Derneği'nin başkanlığına getirilmişti. Âşık Reyhanî birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrılmıştı. Halk şiirimizi sınırlarımızın dışına taşımış ve oralarda tanıtmıştı. Ayrıca ABD'nin Michigan Üniversitesi'nde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı verilmişti.

O sessiz yaşasa da ismi Edirne'den Kars'a kadar yayıldı. Şiirlerinin çoğu bestelenerek dilden dile dolaştı. Türkülerde sesi ve sazı yankılandı. Ülkemin yürek sızılarını dilden dile, telden tele taşıdı. Sevdalı yüreklerin tercümanı oldu. Fakat kendisi çok vefalı olmasına rağmen vefa görmedi. Uzun zamandan beri hastalıklara duçar oldu. Hastalık onu yataklara mahkûm eyledi. Bedeninin dili, sazının teli sustu. En sonunda da şairin dediği gibi bir tel koptu, ahenk ebediyen kesildi. Son günlerinde eriyip bir deri bir kemik kaldı. O güzel insan tanınmaz bir hale geldi. Geçmişte söylediği bir şiirde aşktan bir deri bir kemik kaldığını söylemişti. Sanki o dizeler ömrünün son demlerindeki hazin görüntüsünü yansıtıyordu. Onu kendi ifadesiyle gerçek sevdaya, Hakk'a götürdüler. Çünkü erenlerden geri kalmak istemiyordu. O şimdi Hakk'ın divanında hayat bulmuş bir erendir:

"Al beni ne olur sevdaya götür
Erenlerden geri kaldım sevdiğim
Saz bir bahanedir göğsümü dövdüm
Bir kemik bir deri kaldım sevdiğim"

Âşık Reyhanî şair doğmuş insanlardan biriydi. Âşıklık geleneğini çok iyi biliyordu. Bu işi ciddiye alıyordu. Uzun yıllar usta âşıklardan dersler almıştı. O, halk şiiri arşivine pek çok nitelikli eser kazandırmıştır. Onu mahdut bir yazıyla anlatmak ne mümkün…

O büyük insan ömrünün son yıllarını büyük sıkıntılarla, hastalıklarla, hastane köşelerinde geçirdi. Yalnızlık tek yoldaşı oldu. O koca insan adeta bir mum gibi eridi. Fakat kimse onun derdiyle dertlenmedi. Ölümü bile televizyonlarda ve gazetelerde son haber olarak satır aralarında verildi. Çünkü o yeniyetmelerin moda kültürüne iltifat etmedi hiçbir zaman. Büyük medya patronlarıyla yıldızlı otellerde oturup kadeh kaldırmadı. O, halkın bağrından çıkmış, halkının sesi olmuş bir çilekeşti. Onun içindir ki değerlerin altüst olduğu bu bahtsız zamanda sesi kısık çıktı. Kimse elinden tutmadı, hayatta tek başına yürümek mecburiyetinde bırakıldı. Onuruyla yaşadı, onuruyla öldü, kimseye el açmadı. Bu milletin gerçek efendisi ve sahibi olan halkın gür sesi olmaya and içmiş bu büyük halk aşığına Allah'tan rahmet diliyorum. Sözlerimi onun ölüme dair bir dörtlüğüyle noktalamak istiyorum.

"Gel gülü yandırma bülbül
Önce ağla sonradan gül
Ölüm en son nokta değil
İş ondan öteye başlar"


M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı


 


 Dost Meclisi


ARSLAN PULATHANELİ'NİN KİTAP HAZİNESİ ELDEN GİDİYOR

Bildiklerimiz yetindiklerimizden az olsa da, Trabzon bir değerini daha kaybediyor. Ben, Arslan Pulathaneli'yi Ahmet Özer'in her ay babama göndermiş olduğu 'Kıyı' dergisinden biliyorum. Ölümünden sonra 'Kıyı' dergisinin öğretmeni olarak da anılan Arslan Pulathaneli sekiz yaşından beri biriktirdiği harçlıklarıyla kendisine kütüphane oluşturmuştu. Ağrı'dan Edirne'ye uzanan şiir kitapları serüveninde hemen hemen Türkiyede'ki şairlerle tanışma fırsatını kendisine vermişti...

Türkiye'de kitap biriktiricilerinin kim olduklarını bilenimiz yok denecek kadar az! Arslan Pulathaneli'nin Tarihe ışık tutacak kitaplarını, kilitli bir odanın içerisinde saklı kalmasının ve bu kitaplara el uzatamamanın acısını çekiyorum. Ne oldu ki diyeceksiniz… Olup bitenlerden kimsenin haberi yok tabi! Trabzon'da bir evin içinde, kilitli ve demir parmaklıklar arkasında duran on binlerce kitaptan bahsediyorum. Bu birikimin, emeğin içinde ki anımsanacak bilgiyi bir kenara bırakın; yaşanılan değerlerin yaşatılması kimin haddinedir! ve bu kitap kültürünü Trabzon'dan yok edecek güce kim sahiptir. Toplum sürekli bir yozlaşma süzgeci içinden geçiyor. Aynalar kadar birbirine bakarak tarihle yüzleşecek bir toplumun karşısına duracak tek güç kitaptır. Bu kültür tarihimizi elinde tutan isimlerden birisi de Aslan Pulathaneli'ydi…

Ne acıdır ki; bu kitap arşivi, bilmediğimiz isimlere satışa sunuluyor. İstanbul'dan gelen bir grup, Aslan Pulathaneli'nin kitap arşivine göz dikmiş. Bu hazineye biçilen değer ise şu an belli değil…24 Kasım Öğretmenler gününde babama yazdığım 'Öğretmenler günün kutlu olsun baba' adlı makalemde babamın öğrencilerine söylediği sözü hatırlatmıştım. Tekrar yazmak istiyorum. "Bir kitabı satın alabilirsiniz ama içindeki bilgileri asla." Şimdi soruyorum. Bu arşive, bu kütüphaneye biçilen değer neye istinaden belirlenmiştir?, Bugün, Aslan Pulathaneli yaşaydı bu emeğini her hangi bir kurumamı bağışlardı, yoksa bugün yapıldığı gibi satışa mı sunardı..?

Kitap biriktiricilerinin bir diğer ismi Hüseyin Cöntürk, bugün Bilkent Üniversitesi'nin Kütüphanesi Hüseyin Cöntürk'ün kitaplarıyla dolu... Ölümünden önce bağışladığı kitaplar şimdi öğrencilere kaynak oluşturmaktadır.

Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün 1928 yılında gerçekleştirdiği Harf Devrimi öğretici yayımlar başlatmasını sağlamıştı. Devletin himaye ettiği bazı kültür hareketleri kitapçılığın gelişmesine yardım etmişti. Bunlardan bazıları ise; Türk Tarih Kongresinin toplanması, Türk Dil kurumunun kurulması, Derleme Kanunun kurulması, Halkevleri, Ankara'da yeni Fakültelerin açılması ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca dünya klasiklerinin çevrilerek düzenli yayımlanması sağlanmıştı. 1930'lu yıllara gelindiğinde kitap okuma oranı nüfusun yarısını bulmuştu. Bugün bu rakamları çıkarmak biraz zor ama, şunu bilmeliyiz ki; Trabzon, elinde bulundurduğu Arslan Pulathaneli'nin kitap arşivini yakın takibe almalı ve elinden geleni yapmalıdır. İlk olarak Trabzon Belediyesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi bu hazineye sahip çıkmalıdır.

Birilerine küsüp birilerinden medet ummak hiç kimseye kazanç sağlamaz.

Erdal Eksert
Trabzon Kuzey Ekspres Gazetesi

<#><#><#><#><#><#><#>

YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.563 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Busenin Sıcaklığı Yanağımda

En derin uykularda,
Ceylanlar suya iner, şimdi buralarda…
Bir anasız üveyik tünemiş,
İhtiyar meşe dallarının kollarına…
Yüreğimde hasret ağrıları,
Dudaklarımda sevda türküleri,
Tek tesellim,
Busenin sıcaklığı, yanağımda…

Mustafa Gürbıyık

 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Cevapsız soru kalmayacak sloganıyla yola çıkan cevapla isimli bir web sayfası var. Öncelikle bir soruya cevap vererek işe başlıyorsunuz. Verdiğiniz her cevap karşılığında size bir soru sorma hakkı veriyor. Örnek olarak http://www.cevap.la/addanswer.php?q_id=2783 kısayolundaki soruyu cevaplayarak işe başlayabilirsiniz. Cevabınızı yazıp cevapla butonuna tıkladığınızda size bir soru sorma hakkı verilecek. Sorunuzu ve alt kısındaki alana mail adresinizi yazarak sor butonuna basınca kendi sorunuzu da kaydetmiş oluyorsunuz. Sorunuza verilen cevaplar doğrudan vermiş olduğunuz mail adresine geliyor.

İnternet üzerinden TV ve Radyo kanallarını online olarak izleyebilmenize olanak sağlayan bir web sayfası http://www.izle.tv/ Alt bant üzerinde "sitene TV player ekle" ve "Sitene Radyo player ekle" kısımlarını web sayfası sahiplerine özellikle tavsiye edebilirim. Sadece tv ve radyo değil gazetelerle ilgili bilgilere de ulaşabilirsiniz.

Yoga denildiğinde aklınıza ne geliyor? Sessiz ve sakin bir ortamda tek başınıza bağdaş kurup düz bir zemine oturmak. Ellerinizi yanlara doğru açıp, avuçlarınız açık durumda ama başparmaklarınız ile orta parmaklarınızın uçları birbirine hafifçe temas edecek şekilde durmak. Sırt dik, gözler kapalı ve aklınızda deniz kıyısında olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dudaklarınız kapalı olduğu halde "ımmmmm" gibi genzinizi gıdıklayan bir ses çıkarıyorsunuz. Sizce bu yoga mı? http://www.lifetimetv.com/reallife/health/wellness/yoga/ web sayfasına girip yoga hakkında bildiklerinizi unutmayı ve belkide hiç bilmediğiniz yeni şeyler öğrenmeyi denemenizi tavsiye ediyorum.

Yıllar geçsede genç yaşlı, bilgisayara meraklı her bireyin en az bir kez oynadığı bir oyun vardır Prince of Persia http://www.gamespot.com/promos/princeofpersia-game/flash/ web sayfasında bu oyun yine sizleri bekliyor. Oynamayan kalmasın.

http://www.tipyazilimlari.com/
Kahveci dostlarımızdan Fatih Çakırca yönetimindeki bir yazılım sitesi. “TIPYAZILIMLARI”, GSS (Genel Sağlık Sigortası) ve SSK W-ELF (Web Elektronik Faturalama) sistemleriyle birlikte INTERNET uygulamaları, yenilenen “TIPYAZILIMLARI” Hastane Bilgi Yönetim Sistemleriyle sizleri bekliyor.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061211.asp
ISSN: 1303-8923
11 Aralık 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com