Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.146

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Şubat 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Şapkayı çıkarttım!..

İyi haftalar

Kurtlar yaylaya inmeden evvel bir yazı karalamış ve hatta sizleri diziyi şikayet etmeye davet etmiştim. Aynı gün bir vadisever arkadaşla da epeyce bir sohbetimiz olmuştu. Sonunda onun milliyetçi vatansever, benimse emperyalist bir işbirlikçi olduğumda mutabık kalmış(!?) ve konuyu noktalamıştık. Hiç izlemediğim, öldür Allah ta izlemeyeceğim bir dizi için tekrar birşeyler karalamak niyetim hiç yoktu. Ancak dizi yayınlanıp reytingler belli olduktan sonra doğrusu biraz rahatladım. Bu rahatlıkla birkaç kelâm etmemde bir sakınca yoktur diye düşündüm ve işte ediyorum.

Bir diziyi seyreden ve seyretmeyenleri, vatansever ya da vatansevmez diye birbirine tokuşturmak bir tek bizim memlekette olsa gerek. Milyonlarca dolar paranın döndüğü televizyon dünyasında sırf reyting hesapları ve kasaya girecek paralar göz önüne alınarak kotarılmış bir diziyi, millet meselesi haline getirmek nasıl bir Dünya görüşünün eseridir doğrusu merak etmekteyim. Mesela her ne hikmetse, sözde kirli çamaşırları ortaya koyan dizileri eleştirmek bu kirliliğe çanak tutmakla eş anlamlıymış. Doğrusu ya konuyu hiç böyle düşünmemiştim. Çünkü ben kendimi normal ve sıradan insanlar sınıfına koyuyorum. Televizyondaki diziyi bir miktar hoşça vakit geçirmek, eğer becerebileni varsa belki biraz düşünmek için seyrediyorum. Ama onun bir film, bir düzmece olduğunu hiç bir zaman unutmuyorum.

Söylenemeyenleri sanatla söylemek başlı başına bir iştir ve bu sanatı icra edende yapılan işten para kazanmak sevdası yoktur. Oysa televizyonun esası paradır. Alınacak reklamı olmayan sanata televizyonda yer yoktur. İnsan hayatında her işin başı sağlıksa, televizyonda da paradır. Sırf bu nedenle binlerce dolar harcayıp yaptığın bir dizi tek bölüm yayınlanıp gereken reytinge ulaşmazsa pat diye yayından kalkar yerine de yenisi konur. Bunda da eleştirilecek hiçbir yan yoktur. Çünkü o paralar kazanılmazsa bizlerin televizyon seyretmesi de mümkün olmaz.

Gerçeklerden yola çıkılarak yapılan dizler her zaman ilgi çeker doğrudur. Yakın tarihe ışık tutan, yaşanmış olaylara yorum getiren, söyleyecek sözü olan dizilerin tutmasından daha doğal birşey olamaz. Ama dizinin ilk sezonunda aldığı reyting, hitap ettiği kesim, ölçülmüş sonuçları incelenerek, gene aynı potansiyel izleyici grubuna, onları can evinden zaten vurmakta olan günlük gerçeği anlatan dizi yapmanın tek bir adı vardır "Acıyı Paraya Tahvil Etmek". Güneydoğu'da hali hazırda tüm acılarıyla süren bir gerçeği, dizi halinde sunmak konuyu ciddiye almak değil aksine hiç almamaktır. Gerçeği varken, yürekleri hâlen dağlarken, odundan hallice bir oyuncunun PKK'yı ezmek için oradan oraya seyirtmesini izlemeyi kaç kişi kaldırabilir? Elbette dizinin kemik seyircisi vardır ve benim serzenişim de aslında onların yüzündendir. Her okula birkaç Polat yaratan ilk bölümlerden sonra, Polat'ların anaokullarına kadar inmesinden korkarım. Yani birileri para kazanacak diye, çocuklarımızın yanlış donatılmasınadır isyanım. Dizinin başarısından kuşkum yok. O ekip eğer bu senaryo ile istedikleri sonuca ulaşamayacaklarını anlarlarsa derhal akıllı bir değişiklikle gene devinimi ve reytingi yüksek bir dizi yaratabilirler. Kazmadan kahraman yaratmayı başardılar ya, onlar sıksalar taşın da suyunu çıkartırlar.

Bir de, Irak filmini beğenmiştin, neden buna karşısın diye bir eleştiri almıştım. Ona cevap verdim ama kayıtlara geçsin diye buraya da alayım. O film Türk sineması açısından bir ilkti. Yüksek bütçeli, Amerikan standartlarında tam bir Hollywood filmiydi. Konusu da olmuş bitmiş bir olaydı. Böyle bir film yapılırdı ve yapıldı. Beğenip beğenmemek seyirciye kalırdı. Ama sinema endüstrisi adına da bu yapıma şapka çıkartılırdı. Ben mi? Ben o filmi de seyretmedim ama şapkayı çıkarttım.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Banu Aksoylu


BENİM HALA ÜMİDİM VAR

Geceler kucakladı beni. Boş sokaklarda dolasır oldum. Hep karanlık olurdu bu sokaklar. Bu ışık? Arabalar? Gecenin bu karanlığında cenaze arabası mı? Birbirini takip eden iki cenaze arabası sadece. Gelen giden yok baska. Cenazelere gitmeyi oldum olası sevemedim. Elimi ayağımı dolaştırdı hep gitmeler. Besbelli bunların kimsesi yok. Gitmeli uğurlamaya...

Park ettiler... Sorsam kimdir uğurlananlar diye?.

Önce "sevgi" yi indirdiler cenaze arabasından. Tabutta değil ama canlı cenaze dedikleri gibi; yaşlanmış, çökmüş, çizgileri derinleşmiş. Arkasından "saygı" geldi; "sürüne sürüne de olsa yaşıyordum ben.. O gidince onsuz olmayacağından peşine takıldım." diye söleniyordu. Besbelli gönlü yok gitmeye, ayaklarını sürüyor.. Peş peşe geldiler; hoşgörü ile fedakarlık....

Yaşlı sesiyle sevgi başladı söze; "ne kadar uzun zaman oldu aynı anda iki ruha birden dokunamadım" diye fısıldadı.

Saygı, yalvaran gözlerle sevgiye baktı; "biz bu yola birlikte baş koyduk.. el ele yürürdük... birbirimizin elini sıkı sıkı tutmaz olduk, ondandır; bir daha denemeli" diye iknaya çalıştı.

Hoşgörü ve fedakarlık aynı anda "sizin dokunamadığınız yürekler bizim sesimizi duymaz" dedi.

Karanlıklarda kaybolmak üzereydiler ki birdenbire karanlıklar içinden çığlıklar yükselmeye başladı. "Gitmeyin" nidasıyla yaklaşan bir avuç insan belirdi.

Saygı, sevginin koluna sarıldı.. "bizi bırakmadılar.. biliyordum geleceklerini..."

Sevgi cansız bedeniyle sarıldı ruhuma, gittikçe yükselen sesiyle "Bi kere daha bak yüreğine... Kendince yaşa beni, kimseye aldırmadan, çocuk heyacanlarınla, çocuk huysuzluklarınla, tüm kadınlığınla, ama hep dürüstçe..."

Saat 06:10.... Bu ses ne... alarm mı, cenaze bitmedi ki daha.. Kalkamam... Sevginin söyleyecekleri bitmedi halbuki daha.. Gitmekten neden vazgeçtiğini anlatan o en son cümlesi neydi;

"BENİM HALA ÜMİDİM VAR......."

Banu Aksoylu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   BOŞALAN ZEMBEREK !

1. "Savaşlara" her zaman "katliam" gözüyle bakıyorum, son damla kanıma, son nefesime kadar da onları kınayacağım !

2. Savaşları tetikleyen, onları kazanç kaynağı olarak belleyen, top, tüfek, tank, bomba, roket gibi insan soyunu tehdit eden araç, gereçleri imal eden fabrikaları kuran insan ve devletlerden nefret ediyorum !

3. Bize ders vermeye yeltenen, asırlarca dünyanın her bir tarafında fakir devletleri SÖMÜREN, kendilerini "üstün IRK" olarak gören Avrupalıları da şiddetle kınıyorum. (Midemi bulandırıyorlar.) AB bizi aralarına katmaya nazlanıyor ! Güleyim bari !

* * *

Şimdi durup dururken neden bunları yazıyorum ?
Aslında hiç de "durup dururken" değil !
Bu gibi konular beni her gün kahrediyor.
Ara sıra unutmaya çalışsam da, "haberler", "filmler" sağ olsun,
beni tekrar yakalyor, kara kuyuya atıyor.

İşte yine, zamanında atladığım, adı "Güneş İmparatorluğu" olan bir filmi Digitürk.de izledim.
Normalde ben bu tür savaş içeren filmleri izlemem.
Bu sefer başrol oyuncusu çocuğun, o zamanlar (1987) 13 yaşında olan Christian Bale'in rol performansını görünce, sonuna kadar izlemek gafletinde bulundum.
Ve yine tüm sinir ZEMBEREKLERİM boşaldı !

Konu, İkinci Dünya Savaşında Japonya'nın Şangay'ı işgal etmesiyle başlıyor.
Bu kez şiddete maruz kalan, mağdur olan, Şangay'da kurdukları fabrikalarda Çinlileri çalıştırarak, onları sömürerek kazanç sağlayan, refah içinde yaşayan AVRUPALILAR (İngilizler) oluyor.
Yüzlerce İngiliz Japonya'daki esir kamplarında dört yıl boyunca son derece ağır şartlarda hayatlarını sürdürmeye gayret gösteriyorlar.

Nerede ise HAK YERİNİ BULUYOR diyeceğim ama, onlar da insan, gönlüm el vermiyor.

Filmi, sonuna kadar, kah üzülerek, bazen de hırsıma yenik düşüp, "oh olsun" diyerek, izledim.
Tek hayran olduğum Christian Bale'in oyun gücü ve Spielberg'in kusursuz yönetimi.

Film bitti, ama hırsım ve üzüntüm bitmedi...
ZEMBEREKLERİME bir türlü hakim olamadım.
Bir sigara yaktım, deli danalar gibi evin içinde ağlayarak dolaşıp, savaşlara sesli olarak lanet okudum.
Bu arada oğlum cepten beni aradı.
Her ne kadar ses tonumu kamufle etmeye uğraştımsa da, onu kandıramadım.
Şaşkın bir vaziyette "anne, neler oluyor, neden ağlıyorsun" diye sormaya başladı.
Ben de hızımı alamayarak, insanlardan (sözüm meclisten dışarı) neden nefret ettiğimi hıçkıra hıçkıra anlattım.

Telefonu kapar kapamaz bu sefer kapı zili çaldı.
Gelen çok sevdiğim bir bayan arkadaşımdı.
O da beni gözyaşları içinde görünce şok geçirdi.
Korkaraktan sebebini sordu.
Ona da zehrimi akıttım !

Yaw insan, ağız tadıyla, kesintiye uğramadan üzülemiyecek mi ?

Nadya Alpkonlar
nadyaalpkonlar@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dublör Kahveci : Fatma Gül


Sağlık sektöründe reform

Sağlık sektöründe reform üstüne reform yapılıyor ya "reform" bence olan biteni açıklamıyor. Olan şey alenen "kanlı bir devrim". Kansız devrim olur mu bilemem ama canım ülkem de canım halkım da buna alışık. Niyet iyi veya kötü, o tartışmaya girmek asla benim işim değil. Devlet Baba nasılsa yapacağı işi biçip tartıp yapıyor. Lakin ortalık yepyeni ve başına buyruk uygulamalardan da geçilmiyor.

Oturmuş makale okuyorum. Çalan telefona dalgın dalgın bakıp açıyorum. Karşımda selamsız sabahsız bir arkadaş ver-yansın moduna atmış vitesini. Kafayı toplayınca anlıyorum ki nöbet sayılarımız arttırılmış. 3 günde bir 24 saat nöbet tutacakmışız bundan sonra.

Bir hesap yapıyorum kafamdan, amanın! zaman zaman aylık çalışma saatim 190'ın üstü çıkıyor!! Kaldı ki benim mesaim ne yılbaşı nede bayram nede hafta sonu tanıyor. Yönetmelik açıkça hafta sonu, bayram ve tatiller ayrı hesaplanır derken benim çalışmam full devam ediyor. Yok öyle lükslerim, kafadan 9 günlük tatillerim benim. Yıllık izin hakkım neyse o, haa, onu kullanırken de cırt cırt maaşımdan kesiliveriyor. Etrafımda çalışan bütün eşdeğer tipteki hastaneler sabit aynı sistem ile nöbet tutuyor. Ben niye fazla çalışayım? Yahu güç bela hali-hazırda işleyen bir sistemi bozup "hizmet kalitesini arttırmak yerine düşürmeyi hedefleyen" saçma sapan bir uygulamayı bizi diretmenin alemi ne?

Acil Servis nöbeti tutmaktan hiç şikayetim yok. Benim "hiperaktif" bünyeme cuk oturuyor. Lakin verilen hizmet ile ilgili ciddi kuşkularım var. Tamam, lafı evelemeyeyim, kuşku da değil, hizmet kalitesiz kardeşim! Sayımız az, personel yok, hemşire sayısı hep eksik! EKG bozulur, tansiyon aletinin manşonu yırtılır, monitör çalışmaz. Koskoca eğitim hastanesinde sittin tane uzman vardır ama aşağıya "en çömez" asistan yollanır, çalışan bizler ve o gariban çırpınır da çırpınır. Uzmanı "en iyi ihtimal ile üst katta yatmaktadır"...

Artık kötü ihtimale de siz karar verin.

Bunca hastalıklı durum varken "NEDEN" çalışma saatim arttırılıyor kafama takılıyor. Yahu "eleman eksiğim var, acil serviste çalıştıracak adamım yok" diye inlerken, "Şefler asistanlarını Acil Servis nöbetine sokmak istemiyorlar, kendi servislerinin işi aksıyor" diye bize onca terane okunurken, aniden!! bir sürü asistanın da aşağı çekilmesi ile!! benim çalışma saatim de tavanın üstüne çıkıyor! Bir mantık hatası var bu işte kardeşim! Dayısı amcası bir takım koltuklarda oturan benim yaşımdaki sarışın doktor hanım, "rahatsızlığı" sebebi ile Acil Servis'e çekilmiyor. Yani onun şu anda çalışmakta olduğu yerde çalışan hekim neden alındı eğer ihtiyaç varsa? Heyet raporu ile nöbet tutmadığı söyleniyor, ama ortada rapor filan yok, kardeşim! Yahu neler oluyor?

Ne olur, bize bu kadar "salak" mualemelesi yapmayın!!!

Yollayın, sürün bizi. İzmir'i bize dar edin, burada çalıştırmayın, ama salak sanmayın!

Madem asistan aşağı yollanıyor, neden ekiplerde çalışanların sayısı arttırılmıyor? Neden verilen hizmetin kalitesini yükseltmek varken, çalışan 5-6 kişinin de anasından emdiği süt burnundan getiriliyor? Bunca yoğun geçen nöbetleri bu kadar sık koyduğunuzda olabilecekler sizi hiç mi düşündürmüyor? Yorgun bir bedene eşlik eden hem yorgun hem bezgin hem de bunalmış bir kafa, hastanın EKG sini okurken dalıp da enfarktüs geçiren hastayı eve yollarsa, hesabını kim verecek? Düşündükçe delleniyorum, dellendikçe konuya saplanıyorum. Başlıyorum deşmeye...

Sonuç nedir biliyor musunuz?

Şeflerden birisinin "Acil'de çalışan doktorlar fazla para kazanıyor, hak etmeleri lazım" şeklinde ayak diretmiş olması. Hem de bu Şef vakti ile "kendi karısının acil nöbetini kliniğindeki asistanlara tutturacak" kadar da fütursuz. Kaldı ki bir sertifikaya sahip olan hanımına hal-i hazırda henüz yönetmelikte rastlamadığım şekilde Acil Servis'te nöbet de tutturulmuyor.

Deliriyorum!!!

Kalkıp bankadan bir miktar para çekip yüzüne fırlatmak istiyorum!

Yahu performans hesaplamasını ben mi yapıyorum? Bu rakamlara ben mi karar veriyorum? Senin paranı ben mi kesiyorum? Kaldı ki kaç para kazandığını bile bilmiyorum.

Verilen hizmet daha yeterli, daha seviyeli, daha eksiksiz nasıl olacak diye kafa patlatacağına adam oturmuş cebime giren paranın hesabını yapıyor! Başka bir Şef de bir kaç ay evvel, topladığı acil servis formlarının fotokopisini çektirmiş. Dahiliye konsültasyonu açılan hastaların "bilgileri eksikmiş" neden kapıda görevli çalışan doktor tek bir tansiyon bile bakmadan konsültasyon açarmış? Madem bu kadar çok para kazanıyorlarmış, nasıl bu kadar az çalışırlarmış! Eeee, kadın haklı elbette.

Lakin ice-berg bu güzelim, yemezler! Sok kafanı suya da bir de öyle bak aşağıya!

Biz de zuladan bu Şefimizin imzasını taşıyan "özel muayenehane hastalarının yatırılmasını rica eden" kağıtları çıkartıyoruz.. Amanın, oda ne? Hay allah boş formlar bu hastalarınmış! Zaten o kağıtlar da hastaların yapılan muayeneleri yazılı ve hazırmış! Ben niye senin yaptığın muayenenin altına imza atayım ki? Hastaların Acil olduğu bile tartışılır.

Uzun lafın kısası bizi iyice keriz yerine koymaya çalışan ve ortalık bunca karışıkken Polat Alemdar'lığa soyunan sayın Şeflerimiz ile gırtlak gırtlağa gelmemiz an meselesi! Sakın susacağımızı, pusacağımızı, dinimize küfür etmeden önce "Müslüman olup olmadığınızı" sorgulamayacağımızı sanmayın! Tıp fakültesine ne Allah vergisi güzel sesimize uygulanan yetenek testiyle kabul edildik, ne de babamızdan miras kaldı!

Daldık Yönetmeliklere, didikliyoruz, elimiz armut toplamıyor, sonuçta!

Hay sizin PERFORMANSINIZA!!!

Fatma Gül


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ÇOCUKLARIMIZ VE GÜVENLİ İNTERNET

Yenilikler hayatımızı müspet çizgide değiştirirken bir kısım olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Bunu göz ardı edemeyiz. Fakat sırf bu yüzden teknolojiyi reddetmek ve çağın gerisinde yaşamak asla kabul edilemez. Büyüklere düşen görev, çocukları internetten tamamen uzak tutmak değil, onları kontrol altına almaktır. Çünkü internetin zararları yanında sayısız faydaları da vardır. İnternetin zararı var diye faydasını görmezlikten gelemeyiz. Dünyayla bütünleşmek ve yarışmak istiyorsak interneti daha da yaygınlaştırmalıyız.

Türkiye'de internete duyulan ilgi her geçen gün katlanarak artıyor. Yetkili mercilerin verdiği istatistikî bilgilere göre Türkiye'de internet kullanıcısı sayısı yaklaşık 17 milyona ulaşmıştır. Bunların 16,8 milyonu ise aynı zamanda MSN Messenger kullanıcısıdır. Bunların yanında Türkiye'de 7,2 milyon PC bulunmaktadır. Bu verileri iyi okumak ve yorumlamak gerekir. Bu rakamlar, gençlerimizi gelecekte büyük tehlikelerin beklediğinin de ifadesidir. Zira gençlerin otokontrolleri erişkinlere nazaran çok daha mukavemetsizdir.

Türkiye'de ruhsatsızlarla birlikte 17-20 bin internet kafe olduğu söyleniyor. Bunların çoğu işsizliğin kol gezdiği doğu bölgelerinde yer alıyor. Gençlerimizi bekleyen tehlikelerin başında internet kafeler geliyor. Fakat bu demek değildir ki internet kafeler muzır yerlerdir. İnternet kafeler öğrenme ve araştırma amaçlı kullanılırsa kütüphaneler kadar faydalıdırlar. Fakat öbür yanda kötü emellerin odağı haline getirilirseler geleceğimizi karartan fitne odaklarına dönüşebilirler. Bu şuna benzer: Bıçak katlin elinde cinayet aracı olur, hayat söndürür. Oysa usta bir cerrahın elinde şifa aracı olur, hayat kurtarır.

Evde internet kullanan çocukların kontrolü, kafelerde internet kullananlara göre çok daha kolaydır. Ev dışında internetle meşgul olan çocuğun hangi kafede, hangi bilgisayarda, hangi siteye girdiğini, kimlerle görüştüğünü, hangi sohbet odalarında görüşmeler yaptığını tespit etmek mümkün değildir. Fakat evde çocuğun hangi sitelere girdiğini, kimlerle irtibatlı olduğunu öğrenebilirsiniz. Gerekirse koruyucu filtre bile oluşturabilirsiniz.

Çocuklarımıza güven duymak gerekir. Onları potansiyel suçlular olarak görmek yanlıştır. Fakat bu demek değildir ki onları başıboş bırakalım. Çocuklarınızın yanlış kişi ve akımların tesiri altında geleceklerinin kararmasını istemiyorsanız onların hangi sitelere girip çıktıklarını muhakkak öğrenin. Onları saldırgan içerik taşıyan sitelerden uzak tutun. Sizden habersiz olarak sanal alışveriş sitelerinden alışveriş yapmalarına izin vermeyin. Çocukların kumar ve bahis sitelerinden uzak durmalarını sağlayın. Kumara bulaşmamaları için onlara faydalı uğraşlar bulun. Çocukları kültür, sanat ve edebiyat sitelerine yönlendirin.

Evinde internet bağlantısı olan ebeveynlerin çocuklarını kontrol altında tutmaları diğerlerine göre daha kolaydır. Onun için evde internet bağlantısının bulunması tehlike değildir, aksine nimettir. Asıl tehlike dışarıdadır. Sosyal ortam içerisinde çocukların kendilerini yaşıtlarına kabul ettirme temayülleri onları çıkmaz sokaklara sürükleyebilir. Bunun yanında yaygın olarak bilgisayar kullanımı çekingen çocukları yaşıtlarından daha da uzaklaştırabilir ya da ev ödevi, alıştırma, uyku veya başkalarıyla zaman geçirme gibi diğer etkinliklere zaman ayırmalarını engelleyebilir. Aileler çocuklarının bir gün içerisinde ne kadar müddetle internete girebileceklerini önceden belirlemeleri gerekir. Bu hususu çocukların insafına bırakmamalıyız. Her konuda olduğu gibi bunda da prensipler koymalı ve koyduğumuz ölçütlerin takipçisi olmalıyız. Tutumlarımızı sürekli değiştirmemeliyiz.

Bilgisayara ve internete bağımlılık derecesinde kapılmamalıyız. Görünen o ki internetin varlığı okuma alışkanlığını iyice köreltiyor. Zaten okumayan bir milletiz. Durum bu iken internetle yatıp kalkan çocuklar gittikçe kitaptan uzaklaşacaklardır. Okumak onlar için işkenceye dönüşecektir. Bu da geleceğimize dinamit koymaktan farksızdır.

Türkiye'de internet denetimi istenilen düzeyde değildir. Bilişim suçları her geçen gün bir çığ gibi artıyor. İnterneti denetim altına alacak RTÜK misali köklü bir resmi teşkilatın kurulması şarttır. Bu zor olsa da imkânsız değildir. Devletin isteyip de yapamayacağı şey yoktur. Bu hususta Avrupa ülkeleri ve ABD büyük yol almıştır. Bizler de geleceğimizin aydınlık olmasını istiyorsak interneti kontrol altına alıp yaygınlaştırmalıyız. İnterneti yasaklamak ve öcü gibi göstermek çağın değerlerine sırt çevirmektir.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Yeni haftanızda agresif davranışlardan çok diplomasi ile olaylara yaklaşmalısınız koçlar. Gururlarınızı bir köşeye bırakarak yeteneklerinizi hakkını vererek kullanmaktan geri kalmayın. Bir yenilgiyi hazmetmeli ve ileriye konsantre olmalısınız.



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Uyumluluğa, disipline, kendinizi tanımaya ve yaratıcı enerjilere açık olmayı yeğleyeceğiniz güzel günler kapıda boğalar. Beklenmedik bir teklif herşeyi değiştirebilir unutmayın. Çakı gibi kuvvetlisiniz. Fırsat bu fırsat diyerek gerekirse bilinmezlere cesaretle kucak açın.



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Eski bir arkadaş veya sevgili yeniden ortaya çıkacak ve yeni bağlantılar kurulacak ikizler. Eğer ilişkiniz masum ve düzgün ise uzun vadeye dayalı projelere el atabilirsiniz.Başarı sağlamak için yaşananlara gerçekçi bakmalısınız. Alacağınız kararlardan en nihayetinde siz sorumlusunuz.



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Yeni bir başlangıç hayal ediyorsanız şunu unutmayın yengeçler, sabırlı ve alçak gönüllü olmanız kesin şart. Ayrıca önemli olan ne istediğiniz değil, neye ihtiyacınızın olduğu. Pratik düşünerek hareket ederseniz haftanızın hoşluklarla dolu misafiriniz olacağını göreceksiniz.



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Kronik kararsızlıklar er veya geç beceriksizliği doğurur ve böylece elinizdeki güzel kartları heba etmiş olursunuz aslanlar. Bu yollardan geçmek istemiyorsanız o halde yanlış yöntemleri terk etmeli ve hissettiğiniz değişimlere ayak uydurmalısınız. Haftanız size yardımcı inanın.



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Duygusal şansların, mesleki başarıların ve dostlarınızca sergilenecek sevgilerin haftanızı şenlendireceklerinden emin olabilirsiniz başaklar. Aniden ortaya çıkacak bir seyahat da sizleri fazlası ile mutlu edecek. Bir hayaliniz gerçek olabilir, özgüvenlerinizi istimde tutun.



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Fikirlerinize çevrelerinizden bayağı destek verilecek teraziler. Bunun sayesinde gurur duyacağınız bir başarı yakalayabileceksiniz. Yeni fikirleri gerçekleştirmek için güçlü yeteneklere sahip olduğunuz ise kesin. Yeni haftanızda liderlik vasıflarınız ön plana çıkacaklar.



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Bir arzunuz gerçekleşiyor veya bir davanız olumlu gerçekleşiyor akrepler. Kişisel hedeflerinizin önemli oluşları onlara yapışmanızın en belirgin nedeni. Duygusal dalgalanmalara rağmen sağlam adımların atılacakları bir hafta sizleri beklemekte. Tereddütlerin sırası hiç değil bunu da bilin.



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Durduk yerde sergilenecek agresif hallerinizin yüzünden zor durumlara düşebilirsiniz yaylar. Hırslı olmak herşeye rağmen ortalıkları yakıp yıkmak olmamalı aslında. Sabır ve diplomasi ile amaçlarınıza yaklaşmanız işten bile değil. Yukarılardan alacağınız manevi destekler ile de şansa giden yolu bulacaksınız.



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Karamsarlık ve kararsızlık.. İşte atılımların ve alınması gereken güçlü kararların köklerine doğru salınan iki keskin zehir.. Halbuki yaşama ve yeteneklerinize güven duymaya o kadar ihtiyacınız var ki. Cesaretle hareket etmenin sırası geldi oğlaklar. Duygu ve yeteneklerinize bugünden tezi yok kuvvetlice sarılın.



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Duygusal arayışların ve yeni başlangıçların burçlarınıza yerleşecekleri yeni haftanız huzurlarınızda kovalar. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsunuz ama doğru yönü bulamıyorsunuz. Önce bazı gerçekleri kabullenin sonra da iç dünyalarınızı yavaş yavaş havalandırmaya başlayın. Seyahatlere çıkmak için tam zamanı.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Kurnaz, mesafeli ve bazen de üzgün olan bir arkadaşınızdan haberler alacaksınız. Fakat siz eski düşünce tarzlarınızı terkettiğinizden yeni yaşamlardasınız. Gerçekçi olmaya mecbursunuz balıklar. Kimse mükemmel olamadığına göre sizin en azından dürüst davranmanız yeterli bile.


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


İlan-ı Aşk

Bir bayan arkadaş arıyorum
Kırk elli yaşlarında
Mutluluk susuzluğundan dudakları kuru
Hayat merdivenlerini çıkarken örselenmiş
Ama kalbine hala cemre düşen

Yalnızlıktan pörsümüş gecelerime güneş seren
Su alıp yan yatan gemime liman veren
Kerbelada aşka çok susayan şaire sevgi derleyen
Problem çözerken kerrat cetveliyle yardıma gelen
Her bildiğini istemeyip ne istediğini bilen

Damarlarımda dolaşan gözyaşını gülle çeken
Perdelerin eteklerinde kalan hüzünleri silkeleyen
Neşelerimde yiğit ırmakları bulandırmayan
Hüznümde köpüklenmiş bulutları yağdırmayan
Küllendiğimde küllerin arasında geceleri toplayan
Kumun denize tutkusu olduğu gecelerde kumu ıslatan
Zamanın bunaklığında etrafa akıl savuran

Bir bayan arkadaş arıyorum bulamıyorum
Gözlerim mi uzak o mu yakın göremiyorum

Serdar San

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi

Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılıyor.

Etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılıyor.

Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.

Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bilgisayarımda dünya haritası olsun. Ben istediğim herhangi bir yeri, yakın mesafeden inceleyebileyim diyenler için daha önce http://earth.google.com web sayfasını önermiştim ve yine öneriyorum. En büyük sebebi earth programını kendi bilgisayarınıza indirip istediğiniz anda tüm dünya üzerinde istediğiniz noktayı görebilmeniz idi. Bunu anladık tamam diyenlere devam, ben bile anlamışım yani:) Şimdi tavsiye edeceğim web sayfası ise online işlem yapılabilen bir dünya haritası var. http://wikimapia.org Bu sayfadan bilgisayarınıza herhangi bir program indirmeniz gerekmiyor. İstediğiniz bölgeyi ortalayıp sol tarafta bulunan yakınlaştırma veya uzaklaştırma tuşlarını kullanarak, harita detaylarını olabildiğince yakından görebilmeniz mümkün. Ben bu web sayfası ismini bir yerlerden hatırlıyorum galiba diyenleri duyar gibiyim, ben de aynı şeyi dedim ve http://tr.wikipedia.org/ web sayfasına ulaştım. Dünya üzerinde kullanılan ve konuşulan pek çok dilde de yayın yapan, özgür internet ansiklopedisinin Türkçe versiyonu bu kısayolda. Bu kadar coğrafya ve kültür yeter diyenlere bu haftaki eğlencelik web sayfamız ise http://www.yoxa.net/ her telden çalan ve her yaş grubuna hitap edebilen bu web sayfasını tüm internet meraklılarına tavsiye ediyorum.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-06©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070212.asp
ISSN: 1303-8923
12 Şubat 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com