Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.147

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 13 Şubat 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Hey gidi günler hey!..

Merhabalar

Epeydir spora dair yazı yazmıyorum. Üzerimizde forma dolaştığımız için tepki çekiyoruz haklı olarak. Bunu engellemek için kendimi kontrol etme yeteneğim de yok. O nedenle hiç yazmamayı tercih ediyorum. Hele bu aralar işler de yolunda gitmiyor, o vakit taraftar olmanın da bir zevki kalmıyor. Ama bizim takım için bu sene mühim bir yıl. Pek çok şeyin hesabı yapılıyor. Çok cephede savaşılıyor dolayısıyla bol bol hata yapılıyor. İlk duyduğumda bu da o hatalardan biri mi acaba diye işkillendim doğrusu.

100. Yıl münasebetiyle, Türkiye'nin son yıllarda yetiştirdiği en verimli müzik adamlarından olan, Kıraç bir marş bestelemiş ve bu marş yönetim tarafından beğenilip baş tacı edilmiş. İlk dinlediğimde fazla üzerinde durmamıştım. Zamanı geince bol bol dinleriz diye düşündüm sanırım. Geçen gün bir baktım, gazetede bir haber. "100.Yıl marşı, 1 Mayıs Marşından çalıntı." İddianın sahibi, bir diğer müzik adamı has Fenerli Saatçi Ercan. Herhangi bir şarkı ya da marştan söz edilseydi, aman sende der geçerdim. Ama 1 Mayıs marşı denilince şöyle bir durdum. Bilenler bilir, bu öyle böyle bir marş değildir. 1 Mayıs'ın bahar bayramı olmadığı dönemlerde günde 8 defa bağıra bağıra söylediğimiz bir marştır. Bir Timur Selçuk konserinde arka arkaya belki 10 defa söylediğimi bile hatırlıyorum. Beynime bu kadar işlemiş bir marşa benzeyen bir diğer marşı, az da duysa, doğru duyan kulaklarım anlardı diyorum. nacizane, Saatçi'nin bu konuda hafif haset duygularıyla hareket ettiğini düşünmekteyim. Gümbür gümbür ritminden dolayı ve belki 2 tane arka arkaya denk gelen nota nedeniyle benzerlik bulunuyorsa bilmem ama benim kulaklarım hâlâ âlâkâsız diyor. Amma velâkin gelin görün ki Pazar günü Livaneli'nin yazısını okuyunca kendimden şüpheye düştüm. Öyle ya koskoca Livaneli bile çalıntı diyorsa bunda bir iş olmalı diye geçti içimden. Belki de biz sıradan kulakların algılayamadığı bir ton nedeniyle benzerliği bu yetkin kulaklar anlıyorlar, kimbilir.

Bu arada bir başka önemli şey daha öğrendim. O dönemlerde Sarper Özsan tarafından bestelendiğini sandığımız marş aslında bir alıntıymış. Costa Gavras'ın Z adlı, 1969 yapımı filmine Mikis Theodorakis ustanın bestelediği bir şarkıdan esinlenilmiş. İçim burkuldu doğrusu, kendimi aldatılmış hissettim. Bu arada Timur Selçuk'tan sonra 1977'de bir plak yapıp bu şarkıyı gizlice elden ele dolaşan bir başkaldırı marşı haline getiren Cem Karaca'yı da anmadan geçmek olmaz. Aranızda bu 2 marşı da hiç duymayanlarınız vardır mutlaka. Bari gelin size her 2 marşın da klibini seyrettireyim, ardından siz de bir fikir sahibi olun. Kıraç'ın bestesi marş için burayı, Cem Karaca'dan 1 Mayıs Marşı için burayı tıklayın. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Suna Keleşoğlu

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


  KAFAMA SIKILAN KURŞUN SIYIRDI GEÇTİ !!!

" Sözcüklerin saramadığı yaraların iyileşmesini zamana bırakmalı. "
Kendime günün sözünü verdim.

Uzaklıklar sadece mesafelerde mi ? Keşke öyle olsa. Kalbimin ve en çok da aklımın uzağında kalıyor memleketim çoğu zaman.
Yeni yüzyıla bir çocuk yetiştirmenin telaşından kafamı kaldırdığımda içimdeki çocuğun isyanı büyüyor. Benim anlatacağım masallarda bunlar olmamalı.

" İstanbul Esenler'de Nejdet Özer (25), üzerine kuma getirdiği için 3 aylık oğlunu alarak babasının evine kaçan 4 çocuk annesi eşi Halide Özer'i (23) silahla öldürmek istedi. Çıkan kavgada ablasını kurtarmak için araya giren Mehmet Güzey bacağından vuruldu. Silah sesleri üzerine koşan apartman sakinleri Nejdet Özer'i yakaladı. Yaralanan Mehmet Güzey, ambulansla Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Halide Özer, "Eşim kuma getirdikten sonra sürekli beni dövüyordu" dedi. "
Deniz DERİN / MERKEZ/SABAH GAZETESİ 12.02.2007

Sabah programlarından gündüz matinelerine, eli silahlı dizilerden aşk yeminlerine, hopdirik popdirik şarkı sözlerinden gözü dönen katillere, çarşaf çarşaf gazetelerin mürekkeplerini kendi çıkarları için harcayan köşebaşçılarından politikayı pazara çeviren söz oyuncularının ve her daim koyun, kuzu, kurt oldum diye bas bas bağıran bir halk çorbasının çocuğuyum ben. Bu yüzden Avrupa'da yaşadığım küresel yaşamımdan sıkılıp buradaki ince siyasi hareketleri de bir yana bırakıp, hayli ısınan dünyanın ve hergün onlarca ölü veren bir coğrafyanın kuzeyinde yer alan memleketime her sabah şöyle bir bakıyorum.

Siz sanal deyin ben sanılan diyeyim, koskoca bir medya pastasının televizyonundan, gazetesinden , radyosundan duyduklarım gerçek mi deyip yüz kere şaşırıyorum. Uçan süpürgem ya da ışınlanabilen bir bünyem olsa hemen gidip bakacağım yaşananlar doğru mu diye?

Elalem aya da gider, mp3 çalar da icat eder. AB'yi kapı belleyip, halkı aç, doları zengin eden siyasilere ise bir çift sözüm bile yok artık. Umut fakirin ekmeği deyip yedik sonrası sindirilemeyen bir gelecek. Hazımsızlık dolu hayaller kurduk, gözlerimize bakmadan cep mesajları ile sevgili olduk.

At, avrat, silah diyen atalardan kalan mirasımıza araba,cep telefonu,bir manken kız, 35lik mermi atıcı ve bilumum SMS, MSN, fonik, tonik, melodik mesajları ekledik.

Sonra, ne oldu?Yok memlekete bir şey olduğu yok da, aklı başı yerinde, hayalleri ve umutları yıllar öncesinde kalmış 3 yaşında bir kız çocuk annesi naçizane ben ve oy hakkı bile olamayan vatandaşlık hakkım çıldırdı. Doktorlarım geçici olduğunu ve bir kaç ay gazete, televizyon ve bilumum haber ve hatta grip getiren kuşlardan uzak kalmam sayesinde düzeleceğimi söylediler. Ben onların yalancısıyım. Yok eğer düzelemezsem böyle tepetaklak kelimelerim ve Avrupa'nın uzağındaki pek yakın sesimle aranızda olacağım. Tabi sevgili editörüm izin verdiği ve sizin bana katlanabildiğiniz ölçüde.

Yoksa yine kaldığım yerden hayatı anlatan öyküler anlatmaya devam edeceğim. Nasıl olsa birgün kızıma anlatacak güzel masallarım da olacak. Hâlâ inancım var.

Kendi iç hudutlarımda dolaşırken yukarıya taşıdığım haberi de unutmadım. Haberi bir daha okuyun lütfen.

" İstanbul Esenler'de Nejdet Özer (25), üzerine kuma getirdiği için 3 aylık oğlunu alarak babasının evine kaçan 4 çocuk annesi eşi Halide Özer'i (23) silahla öldürmek istedi. Çıkan kavgada ablasını kurtarmak için araya giren Mehmet Güzey bacağından vuruldu. Silah sesleri üzerine koşan apartman sakinleri Nejdet Özer'i yakaladı. Yaralanan Mehmet Güzey, ambulansla Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Halide Özer, "Eşim kuma getirdikten sonra sürekli beni dövüyordu" dedi. "

Üçüncü sayfa haberi diye atlamayın. Bugün Türkiye'de kaç tane kuması olan kadın, kaç tane 4 çocuklu genç kadın, kaç tane silah, kaç tane vurulan adam, kaç tane sürekli dayak yiyen kadın ya da adam var ? Biliyor muyuz? Hem evet, hem hayır.

Tünel açmak, gökdelen dikmek, yol yapmak, para basmak, gol atmak ve bilumum yapmalar etmeler adına…

İnsan olmanın gerçekliğini öğrenebileceğimiz sanal bir dünya yok mudur?

Peki biz memleketce nerede hata yaptık?

SunA.K. Grasse


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,757,757,757,757,757,757,757,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 



 Kahveci : Semra Yavuzcan


ÇİÇEKÇİ

Çocuklar günün yorgunluğunu omuzlarında hissederek okul servislerine biniyorlardı. Bazısı hala enerji doluydu. Önündekini itiyor, arkasındakine şaka yapıyor, yanındakine laf yetiştiriyordu. Boğucu bir sonbahar günüydü, hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Servis aracı okul bahçesinden çıkarak ağır ağır yoğun trafiğin içine karıştı. Şoför, aracını sağlıklı kullanmak için tüm dikkatini trafiğe vermişti. Arkasında yükselen uğultuyu duymuyordu bile. Bazı öğrenciler erken kalkmanın yorgunluğunu hissediyor, zaman zaman uyukluyorlardı. Bazıları için, hiçbir şey değişmiyordu. Her zaman ki gibi gevezeliğe devam ediyor, etraflarını da rahatsız ediyorlardı. Aralarında maç tartışması yapanlar, yazılı yoklamanın kritiğini yapanlar da vardı. Servis aracı ana caddelerdeki ışıklardan birinde durdu. Önleri araçlarla doluydu. Hava iyice kararmış, dükkanların renkli ışıkları ortalığı aydınlatır olmuştu. Yavaştan yağmur da çiseliyordu.

Minibüs bir çiçekçi dükkanının önünde durmuştu. Öğrenciler sağa sola bakınıyorlardı.

O gün çiçekçi hiçbir şey satamamıştı. Renk renk çiçekler dükkanın önünde dizili duruyorlardı. Kırmızı Atatürk çiçekleri, sarı beyaz patlar, iri iri açmış papatyalar, sarı, pembe, kırmızı gonca güller... Birden öğrencilerden biri camı açarak çiçekçiye bağırdı " Amca bana bir çiçek versene! " Adam kalkıp sarı güllerden bir tane aldı ve minibüse öğrenciye doğru uzattı. Birden onlarca çift el çiçekçiye doğru uzanıp bağırmaya başladılar. Hepsi çiçek istiyorlardı...Paralar havada uçuyordu, adamcağız şaşırmış, kime ne verdiğini hatırlamaya çalışıyordu. Bazı öğrenciler yarı b eline kadar camdan sarkıp, adamın uzattığı çiçekleri kapmaya uğraşıyorlardı. Birden yeşil yandı, araç hareket etti. Çocuklar yerlerine oturdular, çoğunun elinde çiçek vardı ve mutluydular. Çiçekçi, cebinden çıkarıp paralarını saymaya başladı, çok şükür bugünkü rızkı da çıkmıştı işte. Çocukları düşündü ve gülümsedi. Aslında hepsi birer çiçek, birer fidandı çocuklar. Tıpkı saksıda yetişen nadide bitkiler gibi... Saksılarını okşayarak yavaş yavaş dükkana sokarken, sanki o taze genç insanları, yarının büyükleri olacak o güzel fidanları okşuyormuş gibi, hissetti kendini.

Okul aracı her günkü yoluna koyulmuş, karanlık caddelerde, trafik selinin içinde kaybolmuştu...

Semra Yavuzcan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,888,888,888,888,888,888,888,888,88
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Ertan Aydın


Bir şehir uyuyor...

"Bir şehir uyuyor..."

"Okyanusa karışan Deniz'e.."

Gecedir!.. ;Sabaha gebedir..
Gecedir!. ;Laciverttir..
...
Umudu, sabahı, zamanı ve hayatı inkar eden bir çift kanat havalandı.
Bir yıldız kaydı. Bir ışık söndü.. Bir beden; bir umut daha yıkıldı..
Bir lacivert daha karardı.
Israrla açılmamış..; galip; muzaffer kapılara adanan, sunulan; ikram edilen bir hayat, sadaka niyetine bonkörce fırlatılıp atıldı.. Sağır kulaklara, son bir çığlık armağan edildi... Son isyanın bayrağı, sabahın soğuk rüzgarına açıldı. Bir asi, sokağa indi..
İkarus yenildi!..
...
Oyun bitti! Perde indi..
Bir fırtına dindi.. Lacivert bir Deniz'in koynundan havalanan bir martı, karanlıkta yitti. Ufuğa zifiri bir düş indi. Sarı bir bayrak, son kez dalgalandı.
Yalnız deniz feneri son kez çaktı. Aç gözlere cömertçe sunulan enstantane zamanın kuytuluğuna aktı. Ve, gitti..
..;
...
Gün geceye döndü. Bir sabah daha söndü. Bir zaman daha öldü. Bir hayat daha uyudu.. Bir umut daha sustu..
...
Susun!
ve, dinleyin..
Yorgun ve üşümüş bir yüreği yalayan gecenin, hoyrat sesini dinleyin.
Asude bir gecenin soğuk ve ıslak soluğu altındaki şarabi ışıltının sesini dinleyin. Dinleyin, dolar mukabili yerli piyasaya sürülmüş, iteklenmiş bedenlerin zulalarına saklanmış yüreklerin sevdakar tıpırtılarını. Susun! ve, ruh fahişelerinin polifonik kahkahalarını dinleyin. Susun ve dinleyin, hoyrat mor flaşörlerle yıkanan bedenin kıpırtısız eylemini..
...
Varlığını yoklukla, umudunu ölümle haykıran bir bedenin sessiz manifestosunu dinleyin.. Dinleyin ölümün sesini..
...
Beşiktaş önünden bir vapur geçiyor uğultusunu saçarak. Beşiktaş iskelesinde bir martı çığlık atıyor. Beşiktaş çarşısında bir şantöz şarkı söylüyor. Beşiktaş camisinde bir müezzin ezan okuyor. Musalla taşında bir beden yatıyor..
...
Sinanpaşa camisinin avlusunda duman rengi kedisine sarılmış bir kadın ağlıyor. Gözyaşlarının sesini dinleyin. Bir umudun, usulca değil bağıra çağıra, canhıraş çığlıklar atarak, yürekleri çalarak veda edişinin sesini dinleyin..
Kırılamayan kilitler, açılamayan kapılar, yıkılamayan duvarlar; aşılamayan dağlar önünde diz çöken, teslim olan minik kızın ıslak hıçkırıklarını dinleyin.
Yeni bir zamana az buçuk kala durdurulan, reddedilen; inkar edilen zamanın son tik..; tak!larını dinleyin.
Dinleyin; bir yüreğin son tıpırtılarını.. Bir yüreğin sessiz çığlığını..
...
Duyamayabilirsiniz. Ama dinleyin..
...
Susun!
Ve, dinleyin..
..;
Bir şehir uyuyor. Bir beden daha uyudu..

Ertan Aydın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   AYA DOKUNMANIN TAM ZAMANIDIR…

Sevdalı bir düştü sonbaharın yağmur damlalarına takılı şeffaflık. Okyanuslara düşen minik düşlere takılı masallar. Tasarladığımız bir heykel gibiydi şehrin kuşandığı mevsimler. Renkleri, tonları, dokuları… Belleklerimiz yitmekte olan kıvrımlarına saplı renklerde solumaktaydık. Vuslat vakti bir vapurdan martılara iliştirilmiş özlemlerimizdeydi kanımızdaki ılıklık. "Dur" diyemediğimiz, sonlandıramadığımız yolculukların vagonlarında akreple yelkovan kovalamacası…

Yaratıcısına göndermek istediği uzu ve anlaşılmaz mektup, ezberlediği iklimlerin, ezberlediği mısralarıyla. Düşüncesinin karşı koyamadığı bir meraktı belleğindeki geçmişin gönlüne yansıması. Hamuru yoğurulurken katılan renkler ve eklenen imzalar belirginliği yitmiş kurşun kalem izleriyle… İçini kıpırdatan müziğin kıpırdattığı o ince telde mevsimlerden neydi, turuncuya çalan çığlığının eşiğinde?!

Kavrayamadığı bir arada kalmışlık, çelişkili yolculukların ötesinde duyumsayamadığı esler…

Zihninden söküp atamadığı bir masaldı, düşüyle kabusunu iç içe sokan: "Sevdalı Bulut"… Tavşan'ın Ayşe Kız'a söylediklerini hatırladı: "İyi insanlar, iyi hayvanlar, iyi bulutlar hiçbir zaman kaybolmaz. Seven ölmez."

Sevenlerin ölümsüzlüğünü düşünüp, içini titreten sevdaları hatırlamak istedi, yine belleğinin kıvrımlarında kayboldu.

Rengi yitmiş kaldırımlarda, kavuniçinden turuncuya çalar sevdiği şiirlerin renkleri şimdi. Bir kadeh şarap kızıllığına benzer gönlünden dökülen düş parçaları. Kırgınlığını bulutlara saklamıştır, gün olsun şeffaflığı yağmur damlalarına takılsın, gözyaşlarını akıtsın diye. Mehtap şimdi yastığına vurur gece koynunda, kulağında rüzgârın hediyesi, belleğine değip geçen bir şarkı: "Kokuların şarkısı başlar/ Ne çocuk sesi ne kent uğultusu gelir/Miş'li geçmişte sorunlar saklanır/ Aya dokunmanın tam zamanıdır…"…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotoğraf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.251 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


sevgiyi saklamak (sonsuza kadar)

Hep içime yağdı
Benim yağmurlarım.
Yüreğimde filizlenen
"Sevgi çiçekleri"ni suladı,
Damla damla gözyaşı misali.

Bundadır
Bedenimi ıslatamaması;
Bardaktan boşanırcasına
Delice yağan yağmurların bile.

Benim kasırgalarım
İçimde esti hep.
Yüreğimin duvarlarını dövdü,
Yalçın kayalara hoyratça yaslanan
Azgın dalgalar misali.

Bundandır
Kimsenin görmemesi;
Okyanuslara açılmaya
Asla cesaret edemeyen
Ürkek yelkenlilerimin
Fırtınaya tutulduğunu.

Kim bilir?
Belki de;
Taşıdıkları yükün "sevgi" olmasıdır,
Fırtınalara yelken açmaktan
Korkmalarının sebebi.

Öyle ya;
Ya batarsa yelkenlilerim
Taşıdıkları son sevgi kırıntılarını da
Ulaştıramadan huzur dolu bir limana.
Kim tutar yüreğimin ucundan
Hayatımın geri kalanında.

Orhan Gökçe

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.

Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




VAN BİEN - İyi Gidiyorlar…
Küba Hakkında Bir Sergi

Küba bağımsızlığının kahramanlarından ozan José Martí'nin doğum yıldönümü, İstanbul Cervantes Enstitüsü'nde düzenlenen etkinliklerle anılıyor.

Etkinliğe Serpil Yıldız da "VAN BİEN - İyi Gidiyorlar… Küba Hakkında Bir Sergi" ile katılıyor.

Sergi, 24 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak.

Yer: Cervantes Enstitüsü
Tarlabaşı Bulvarı, Zambak Sokak No:33, İSTANBUL
Telefon: 90 212 292 65 36 Faks: 90 212 292 65 37
E-posta: cenest@cervantes.es


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bilgisayarımda dünya haritası olsun. Ben istediğim herhangi bir yeri, yakın mesafeden inceleyebileyim diyenler için daha önce http://earth.google.com web sayfasını önermiştim ve yine öneriyorum. En büyük sebebi earth programını kendi bilgisayarınıza indirip istediğiniz anda tüm dünya üzerinde istediğiniz noktayı görebilmeniz idi. Bunu anladık tamam diyenlere devam, ben bile anlamışım yani:) Şimdi tavsiye edeceğim web sayfası ise online işlem yapılabilen bir dünya haritası var. http://wikimapia.org Bu sayfadan bilgisayarınıza herhangi bir program indirmeniz gerekmiyor. İstediğiniz bölgeyi ortalayıp sol tarafta bulunan yakınlaştırma veya uzaklaştırma tuşlarını kullanarak, harita detaylarını olabildiğince yakından görebilmeniz mümkün. Ben bu web sayfası ismini bir yerlerden hatırlıyorum galiba diyenleri duyar gibiyim, ben de aynı şeyi dedim ve http://tr.wikipedia.org/ web sayfasına ulaştım. Dünya üzerinde kullanılan ve konuşulan pek çok dilde de yayın yapan, özgür internet ansiklopedisinin Türkçe versiyonu bu kısayolda. Bu kadar coğrafya ve kültür yeter diyenlere bu haftaki eğlencelik web sayfamız ise http://www.yoxa.net/ her telden çalan ve her yaş grubuna hitap edebilen bu web sayfasını tüm internet meraklılarına tavsiye ediyorum.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-06©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070213.asp
ISSN: 1303-8923
13 Şubat 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com