Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.182

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 3 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Şu taşı kuyudan çıkaralım!..

Merhabalar

Meğer ne kadar çok dertli bir aradaymışız. İşin komiği irisi ufağı hepimiz yarışmaların müdavimiymişiz. Belgesel seyircileri bile Pazar akşamı o yarışmayı seyretmiş, boşuna saklanmayın. Maşallah dünkü yazımın altında da coşulmuş. Bunların hepsi güzel. Fatih Aksoy'un yolu Kahve Molası'ndan geçse mutlaka bana teşekkür eder, hele bi etmesin. Oray paşa aldığı paranın hakkını belli ki en iyi biçimde vermiş. Gün içinde bana gelen birkaç mesaj ve yapılan yorumlara cevap verme açısından, bir ek yorum yapma zarureti hasıl oldu, kusura bakmayın.

Hani son zamanların yağdan kültüründen kaymak bağlamış bir beylik sözümüz var "Sevgisiz bir toplum olduk." İşte tam bu noktada aynı lafı ben de edeceğim ve ekleyeceğim. Hakikaten sevgisiz bir toplum olduk. Bunun kanıtını dışarıda da aramaya gerek yok. İnsanın kendine bakması yeterli. Senden çıkarım varsa senden iyisi yok. Çıkar çıktı mı seni de eşekler kovalar. Destur bu. Haksız da değil. Öyle bir Dünya ki, öne çıkmak için adam olmamak kafi. Çünkü adam olan düşünceli, saygılı. Diğerleri için hiçbir cazibesi yok. Oysa adam olmayan küfürbaz, saygısız, üç kağıtçı, özetle renkli ve reytingli. Öyleyse bize adam değil kazma sapı gerek. 26 yaşında Ameğikan menşeeli bir zıpığ velet, "Ben vasat insanlağla kavga etmek için gazetecilik yapıyoğum." diyor. Kafasının üstündeki konuşma balonunda da tamamlıyor; "Benim sizi aşağılayabilmem için noluğ bana çanak tutun. Yalvağığım bana küfğedin." Delikanlının çalıştığı gazeteyi okumadığım için tek bir yazısını da okumuşluğum yoktur. Belli ki kavgadan ekmek yiyor. Meslektaşları da arka çıkıyor zıpır oğlana. Gerçekleri söyleyebilen bir tek gazetecilerdir diyor birçoğu. Sizin yaptığınız gazetecilikle ne tirajlara ulaşabildiğiniz ortada. Devam edin anam siz.

Lafa geldi mi basın özgürlüğünden, dördüncü kuvvet olmaktan dem vuranlar, yarattıkları, arenada aslanlarla, gladyatörleri seyreden, Sezar'ın parmağı aşağı dönsün diye dua eden, Roma halkından hoşnutlar mı acaba? Gazeteye kavga etsin diye alınan bir zıpır oğlandan maksimum verimi alabiliyorlar mıdır mesela?

Bu sevgisiz, kavga döğüş meraklısı canım halkımın şakülü öyle şaşmış ki, adamın terbiyesizliğini tartışacağı yerde, kalkıp terbiyesizliğe konu olan, yılların sanatçılarını tartışıyor. Hep söylediğim birşey var. Yorumlar da bir arkadaşımız da parmak basmış sağolsun. Memleketimde alkışı ve dahi saygıyı hakeden insan sayısı fazla değil. Bu insanların topluma örnek olması da gerekmiyor. Önemli olan, kendisiyle hiç bir bağı ve çıkar ilişkisi olmayan insanlara hissettirdikleri. Mesela Livaneli'nin sanatını sorgulamak herkesin hakkı. Çünkü herkeste yarattığı duygu farklı. Ama "Leylim Ley'i en kötü söyleyen insan" diyerek aşağılamak kimsenin harcı değil, bir zıpığ oğlanın hiç değil. Çünkü, dobra olmak, düşündüğünü söyler olmak, dangalak ve patavatsız olmakla eşdeğer değil. Ama o oğlanın bunun idrakına varabilmesi için daha birkaç fırın ekmek yemesi lazım biliyorum. Neyse canım artık uzatmayalım, bu oğlanla ilgili tefrikamız burada bitmiştir. Bundan böyle kendisi saksı yerine konulacaklar arasında yerini almıştır. Artık daha ciddi konuları konuşma zamanı. Yarına kadar hoşçakalınız efendim.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Şahinde Anter Dumduru


Mavi gözlüm...

Gökyüzü gri-siyah bulutlarla, bulutlar da yağmurlarla yüklüydü.
Zaten yağmur yağmış ve dinmiş, havada muhteşem bir toprak kokusu vardı.
Gecenin bu saatinde yalnız olmanın kasvetiyle, sarınan hüznümden uzaklara çok uzaklara gitmek istedim.
Yaşanılmış, yarım kalmış, yaşadığımı zannettiğim veya hiç yaşama olanağı bulamadığım bir çok güzellikleri anımsadım. Hasret ve özlem duygularım içselimde coştu.
Sahip olduklarım ve kaybettiklerim gözümün önünden film şeridi gibi geçti.
Bir karede gözlerim mavi gözlü devasa adama takıldı...

O anda, Marmara denizine kapı gibi uzanan toprağın kıyısındaki minik koyu düşledim. Asırlık zeytin ağaçlarının bulunduğu, uğultulu rüzgârların yaydığı kekik kokulu bakir koyda olabilmek ne keyifliydi...
Mavi gözlü adam ve can yoldaşı orada, bahçesi mavi-pembe ortancalarla donanmış, tek katlı taş evde, yaz aylarında yaşamışlardı.
Can yoldaşı onun sinesinin çiçeğiydi. Her zaman bir çiçeği, onun simgesi olarak sol göğüs cebinde taşırdı. Akşamları eve dönüşüne değin, o çiçek gün boyunca hiç solmazdı.
Çünkü, mavi gözleri onun ışığı, nefesi güneşi, sesi can suyu olurdu.
Can yoldaşının çehresi her daim şefkat dağıtan gülücüklerle doluydu. Sinesinin çiçeği, onun yüce, sadık sevgisine armağan olarak, ona, aralıklarla dört tane tomurcuk sundu. Üç beyaz bir mor.
Mor tomurcuk, zamanla iki lila tomurcukla yaşamını renklendirdi!...
***

Mor tomurcuk iki lilası ile bir haftalık yaz tatilinde, o bakir koya gitti.
Mavi gözlü devasa adamın ve sine çiçeğinin yanında, telaşsız dinginliği, huzuru ve hiçliği duymak istedi...
Yıllardır onlardan çok uzaklarda olduğundan, bir yanının eksikliğini hep hissetmişti.
Çok sıcak bir yaz günü evin taş avlusuna birkaç kova su dökersin de çıplak ayakla o suları şapırdatarak yürürsün ve içini bir serinlik, bir dinginlik kaplar ya, onun gibiydi orada onlarla olmak.

Güne hep birlikte taş evin verandasında huzur ve neşeyle başlanır. Bahçenin domatesleri kekikli sızma zeytin yağında, yörenin kendine has peyniri, zeytini ve sine çiçeğinin ev reçelleri ile yapılan nefis kahvaltıyla devam eder.
Ardından, asmanın taçlandırdığı çardağın altında ve çevresindeki yedi veren güllerin kokusunda içilen sabah kahvesi gelir.
...Ve deniz sefası...

Gün batımından önce bahçedeki nebatlar sulanır.
Güllerle, sardunyalarla, ortancalarla ve şebboylarla merhabalaşıp konuşulur.
Elma ağacı ile el sıkışılır, dut ağacının kalın gövdesine sarılıp yukarılara tırmanan sarmaşık güle göz kırpılır.
Üç yıl önce dikilen kiraz ağacı bu yıl ilk kez meyve veriyor al kırmızı!...
Domatesler ve salatalıklarda bu sohbetten nasiplerini alır, zararlı böceklerden şikayetleri sorulur. Bahçede her şey yerli yerinde, her şey yolundadır.
Mavi gözlü adam ve sine çiçeği, sallanan hasır koltuklarında bu güzelliğin en nadide tablosunu oluştururlar...

...Ve üç kök asmanın çılgınca çoğalan yapraklarıyla yemyeşil bir örtü gibi sarıp sarmaladığı evin önündeki çardakta akşam yemeğine oturulur.
Şarkı ve türküler eşliğinde, mangalda kızaran balıklarla içilen birer duble rakı ile gün tamamlanır.

O yaz boğucu sıcak bir gecede, mor tomurcuk derin mavi sularda serinlemek ve yakamoz ışıltılarıyla yüzmek istedi. Yavaşça lilaları'nın yanından kalktı, sessizce bahçe kapısından süzüldü, yalınayak.
Gecenin karanlığı ürkütücü de olsa, ay ışığında yüzerek, serinlemekti tek isteği, engel tanımazdı onun deniz tutkusu.
Gönlünce yüzdü, yüzdü, yüzdü... Serinlemişti. Artık eve geri dönmeliydi. Belki de büyük lila onun yokluğunu fark etmiş ağlıyor, küçük lila da acıkmış olabilirdi?..
Denizden çıkarken göğüslerinden beyaz ılık bir sıcaklığın, serinlemiş bedenine doğru aktığını hissetti. Küçük lilanın rızkını daha fazla ziyan etmeye hakkı yoktu!
Tutkusunun sebep olduğu sorumsuzluk acısı, tüm bedenini kapladı.
Teni sıcak gecede ürperiyordu...
O anda, sanki ona ceza olarak ay bulutların arkasına saklanmış, yoğun ve koyu bir karanlık çökmüştü. Çıplak ayaklarını kumsaldaki midye kabukları kesiyor, acısı içini kanatıyordu. Bir anda önünde belli belirsiz bir siluet göründü, ürktü...
Zifiri karanlıkta zorlukla görünen, sevgi dolu bir çift mavi göz, ona çiçekli plaj terliklerini uzattı. Kucağındaki küçük lilanın'da gözlerinden yaşlar inci tanesi gibi dökülüyordu. Beraberinde getirmiş olduğu hasır yaygının üzerine oturdular.
Dalgaların şırıltısına, minik pembe ağızdan çıkan "cok, cok" sesleri karışıyordu...
***

Ömrünce, her zaman, her koşulda sevecen ve sıcacık yardımlarını hiç esirgemedin.
Sen hayatımda hep ilklerimdin. İlk aşkım, ilk sırdaşım gibi...
Yarım asırdan fazla aynı yastığı paylaştığın sine çiçeğini ve bizleri zamansız terk ettin. Lapa lapa karların yağdığı bir günde seni yatırdığımız toprak üşütmedi mi bedenini?...
Sine çiçeğin de senin yokluğuna dayanamayıp bir süre sonra soldu.
Gittiğinizden bu yana çok seneler geçti.
Artık yoksunuz, yoksunluğumsunuz. Yoksunluğunuzdan gidilmedi, gidilemedi, huzur ve dinginlik duyulan o bakir koydaki taş eve.
Sine çiçeğini ve seni çok özlüyorum mavi gözlüm...

Şahinde Anter Dumduru


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,898,898,898,898,898,898,898,898,89
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Borucu

 Kalem Çizikleri : Ahmet Borucu


  Düşünce'm: 'Tanımlanamaz, bir tanım!'

"Dün gece sen uyurken ismini fısıldadım,
Ve hayvanların korkunç öykülerini anlattım,
Dün gece sen uyurken çiçeklere su verdim,
Ve insanların korkunç öykülerine anlattım onlara,
Dün gece sen uyurken yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana,
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden,
Yeni bir isim verdim, sana
Destina!..." (*)

Kendi gibi; gönlü güzel, 'Elif ESER' Abla için;

Görmediğim, gözlerin etkisini, üzerimde hissettiğimde, görmediğim dudakları bana bir şey anlattığında, görmediğim elleri, söylediklerine eşlik ettiğinde, yine fark etmiştim, yoğun sis dumanı altında yatan o düşünceyi.

Yalnızlığın içerisinde, üstü tozlanmıştı. Gözlerimin arkasındaki, belirginsizleşen düşüncelerimin arasında gezerken bulmuştum. Ne anlama geldiğini ne işe yaradığını unutmuştum, o düşüncenin.

Metrelerce yukarıdan, başıma düşen bir taşın verdiği acı gibiydi; içime giren, canımı acıtan, vücudumu parçalayan, düşüncelerimi yok eden, o düşünce.

Sık sık duyduğum, anlatılan, konuşulan; ama fark edemediğim bir düşünceydi bu, sonradan fark ettiğim.

Yıllar sonra, şu an, yeşil renkli kalemim elimde, beyaz ve çizgisiz kağıda yazarken aklıma gelmişti, o düşünce.

Hayat felsefemi değiştirmişti, yaşamımı değiştirmişti, hedeflerimi değiştirmişti ..... kısacası fiziksel görüntüm hariç, her şeyim değişmişti.

O düşünceydi, bana bu yazdıklarımı düşündüren; o düşünceydi, bana bu yazdıklarımı yazdıran; o düşünceydi, bana şu an kapalı düşünce kapılarımın deliklerine anahtarları koyduran; o düşünceydi, bana……

Tanımlayabilmiş miydim, bu düşünceyi. 'Hayır!..'.. Aslında , 'Evet!..'. Düşüncemin tanımı vardı, o'na bir tanım verebiliyordum.

"Düşünce'm: Tanımlanamaz, bir tanım!..."

O'nu, ancak böyle tanımlayabiliyordum. Çünkü başka hiçbir tanıma uymuyordu.

Biliyordum ki, anlam verseydim, kaybedecektim, o düşüncenin bana verdiği, o ruhsal ve manevi duyguyu. Yitirecektim belki, kapılarını kapatacaktı, bana, ebebiyen.

Peki yıllar önce fark ettiğim; ama zamana yenik düşen, unutulan düşüncelerimin arasında kaybolmaya yüz tutan, o düşünceyi, bana hatırlatan kimdi.

Cevabı basitti.

Kendisini hiç görmedim -fotoğrafı hariç-, aslında tanışalı da çok olmadı. Bu tanışmanın nasıl olduğu önemli değil; ama şu gerçek ki, tanımlayamadığım bir duyguyla sevdim; bir an'da oluştu, bu sevgi, bu duygu.

Cevap: O……

(*) Yeni Türkü (1989)

Ahmet Borucu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Nurettin Dönmez


Kırık Düşler

Çocukken bana sorsalar kırık düşler nedir diye? Bilmezdim; cevap veremezdim. Böyle bir şeyi düşünemezdim bile. İnsan kırık düşlerle yaşar mı hiç? Düşler hayatı anlamlı kılan, insana umut veren şeylerdir. İnsan, içinde buruk umutlar besler mi? Baksanıza gökyüzü ne kadar mavi! Bulutlar ne kadar beyaz! Denizler ne kadar coşkulu! İnsanlar ne kadar güzel! Tüm bunlar insana umut aşılamaya yetmez mi? Baksanıza ağaçlar ne kadar yeşil! Güneş, günün en berrak ışıltısını, sıcaklığını insanlara vermenin mutluluğu içinde. Bembeyaz bulutlar nasıl da heyecanla dans ediyor gökyüzünde; yıldızlar heyecanla geceyi beklemekteler hissediyorum bunu. HAYAT NE GÜZEL…

HEY!! Neler oluyor? Neden karardı dünya birden? Bembeyaz bulutlara ne oldu? Deniz neden mavi mavi akmıyor? Güneş neden küstü bir anda? Bu koşturmaca niye? İnsanlar nereye ve neden koşuyorlar? İnsanların yüzündeki bu korku bu telaş neden? Elinde elma şekeri, bana mutlu mutlu gülümseyen çocuk nerde? Ben nerdeyim? Allah'ım! Yağmur yerine neden mermiler yağıyor gökyüzünden? Uzaklarda patlama sesleri? Olamaz! Yoksa bu bir kabus mu?

Canım elma şekeri istemişti. Cebimde elma şekeri alacak kadar param da vardı oysa. Bir anda yok oldu insanlar; sokakta kimseler yok. Daha az önce 'balon ister misin' diye soran baloncu amca nerde? Hayır! Elma şekeri alacağım ben demiştim ona heyecanla. Her ikisi de kayboldu ortalıktan.

Ne umutla, ne heyecanla çıkmıştım sokağa oysa. Cebimde şıkır şıkır para sesleri, elma şekeri satan amcayı arıyordum. Elma şekeri olmazsa balon alacaktım kendime. Güzel güzel düşler kurarak uyumuştum dün gece. Günün ağarmasını dört gözle bekliyordum. Kırık düşler kurmamıştım ben uyurken. Masmavi dalgalara kirli varillerin karıştığı bir deniz yoktu düşümde. Masmavi gökyüzünü kaplayan kara bulutlar da yoktu. Tatlı bir bahar yağmuru yerine mermilerin yağdığı bir gün yoktu düşümde. Gökyüzünün kırık mavisinden katı bir şekilde sızan hırçın güneş ışınları yoktu. Benim düşlerim kırık değildi. Tenimi yakan hırçın güneş ışınları, denizleri kirleten variller, uzaklardan gelen top sesleri kırdılar benim düşlerimi…

Nurettin Dönmez


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Murat Heper


Kumandam namusumdur...

"Ya" dedi. "Şu tv kumandasını bir kere de ben alsam elime de, kullansam"…
Küçükken bir beyaz ayıcığım olsaydı aynı öyle sarılırdım inanın, o şekilde göğsüme yasladım "kumandayı" :

- Ne yapacaksın "kumandayı"? Seni bozar şimdi, alışık değilsin kullanmaya, mazaallah çarpılırsın filan akşam akşam iş çıkartma başıma…

- Yemezler iki kalem pille çalıştığını bilmiyor muyum sanki? Geçen akşam Mahmutlar'dayken görmüştüm. Çok seviyor karısını, "bir tanem" diyordu hep "kumanda köpeğin olsun"…

"Kumanda" - köpek - tasma üçlemesi arasında bir bağlantı kuramasam da yine de vermedim, o da küsüp gitti yattı homurdanarak…

Aslında bizim bu inatlaşmalarımız o soğuk ve yağmurlu kış gecesinde başlamıştı, 1994'te…
Akşam her zamanki gibi piknikten(!) eve gelmiş "acaba bugün ne pişirmiş" merakıyla bana iştirak eden tabak çatal ve kaşığın yanında gelecek yemek tenceresini beklemeye başlamıştım.

Nefis bir kremalı mantar çorbası pişirmişti en hazırından. Ne çok uğraşmıştı (!) besbelli. Tabağa konan çorbanın dumanı, yaydığı nefis koku içimi ısıtıyordu ama gözlerimde masanın bir yerlerine saklandığından şüphelendiğim, olmayan limonları arayıp duruyordu :

- Hatun! Limonu getirir misin?

- Kremalı mantar çorbasına limon sıkılmaz!

- Ben sana onu sormadım ki, sadece limonu getirmeni istedim.

- Olsun o çorbaya limon sıkılmaz !

- Ben sıkarım,

- Sıkamazsın,

- Sana soracak değilim, alt tarafı bir limon istedim getirsen iyi olacak.

- Sıkılmaz!

- Sıkarım…

O geceki limon kavgası tam bir hafta sürmüş, iki tarafta adım atmaya yeltenmeyince kavga süresiz askıya alınmıştı. Ateşkesi takip eden süreçte (evvelden kalan kuyruk acısı ile) yeni yeni inatlaşacak mevzular arayışına çoktan girmiştik...

Aradan yıllar geçti. Sağladığımız ateşkese halen ikimizde riayet ediyoruz ama inatlaşmanın sonu bir türlü gelmiyor :

Ben üşüyorum sobayı aç lütfen. >> Ben piştim açmam,

Yine cam mı açtın bir yerlerde ? >> Evet ,açtım Allah aşkına kapatma Temmuzun ortasındayız,

Maç var bu gece, kimseyi çağırma >> Ama annemler gelecek,

Başım ağrıyor >> Benim de midem ağrıyor,

Çöpü at >> Sen at >> Hayır sen at >> Sen >> Sen,

Kızı sen yatır >> Olmaz sen yatır...

En son geçen akşam dayanamadım Temel ile Fadime'nin fıkrasını anlattım :

Temel ile Fadime devamlı inatlaşır iddiaya girerlermiş. Fakat bütün iddiaları ne yapar ne eder mutlaka Fadime kazanırmış. Buna çok içerleyen Temel'in artık canı sıkılmaya, aşağılık kompleksine kapılmaya başlayınca köyün imamına dert yanmış : "Böyle böyle" diye. İmam gülmüş , sana öyle bir şey söyleyeceğim ki %100 sen kazanacaksın, eğilmiş kulağına , fısır fısır anlatmış…
Eve kazanacak olmanın ihtirası ile gelen Temel Hanımına seslenmiş :

- Hanım koş koş arka bahçeye gel. Fadime koşa koşa gelmiş:

- Ne var ?

- Var mısın iddiaya ?

- Varım, demiş. Konu ne ?

- Ha bu karşıdaki duvar var ya ikimizde oraya işeyeceğiz. En uzağa kim işerse o iddiayı kazanacak.

- Tamam, demiş Fadime, tam işemeye başlayacaklar,

- Hop,hop, elleri kullanmak yok!…

Benimki fıkrayı duyunca komaya girdi gülmekten, yine kadın kazanmıştı ya ondan, döndü :

-Özür dilerim hayatım artık seninle inatlaşmayacağım.

Bir güzel tavlayıp üstüne yıllardır yılan hikayesine dönmüş bir meseleyi aramızda çözmüştük nihayet...

Ama ne yaptım ne ettim yine "kumandayı" ona vermedim o akşam. Halen de vermiyorum.

"Kumanda" gitti otorite gitti demektir ; hiç verir miyim!...

Murat Heper


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,719,719,719,719,719,719,719,719,719,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Tayfun Avınca

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Dün Gece

Dün gece geçtim
Yaşadığın şehirden
Uyandırmaya korkarak sessizce
Solgun sokak lambalarını eşliğinde
Bir sessizlik
Bir ben
Birde gece
Dün gece yağmur yağdı
Yaşadığın şehire
Uyuyorsun, habersiz
Düşünde
Bensiz

Kubilay Enginol

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Video paylaşım sitelerinin sayısı her geçen gün artmaya devam ederken, aralarından nitelikli olanlarını seçmek mutlaka sorun olacaktır. Ben sizlere nitelikli olduğunu düşündüğüm bir tanesini öneriyorum http://www.dailymotion.com/ incelediğinizde siz de farkedeceksiniz.

Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde "hafta sonu nereye gidelim" veya "kısa süreli tatil imkanları nedir" diye soranlara alternatif bir web sayfası öneriyorum. http://www.gezinet.net/ Aslında ticari amaçlı bir web sayfası; fakat içerdiği bilgiler, kafanızda alternatif tatil fikirleri oluşmasını sağlayacaktır.

Sayısal loto'da 6 bilme olasılığı nedir sizce? İnsan düşünürken bile darlanıyor değil mi? Darlananlardan biri hesaplamış ve 10.068.347.520 de 1 ihtimal olduğunu bulmuş. İnanmazsanız http://www.darlandum.com/?p=369 kısayolundan bir de siz bakın.

Hadi ordan canım, tabiki şans oyunlarında kazanmak mümkündür diyenler için ise http://www.lototurk.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Sayısal loto, Şans topu ve On numara gibi şans oyunları için ilginç bir kaynak.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070403.asp
ISSN: 1303-8923
3 Nisan 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com