Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.196

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 24 Nisan 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Herşeyi benden beklemeyin!?..

Merhabalar

Araya resmen unuttuğum bir resmi tatil girince haftaya bir gün gecikmeyle başladık. Sizi bilmem ama ben dopdolu bir hafta sonu geçirdim. Sporu, bayramı, güneşi, şenliği, kampanyası derken nasıl geçip gitti onu da anlamadım. 23 Nisan'ların biz büyükleri bir başka türlü etkilediğini kızımın ilk törenine gittiğimde farketmiştim. O günden bu güne fazla birşey değişmedi. Hâlâ o çocukları şiir okurken, şarkı söylerken gördüğümde tüylerim diken diken oluyor, gözyaşlarımı tutamıyorum. Bunun hassas bir dönemde olup olmamızla da uzak yakın bir ilişkisi yok. Sanırım bu duygu, bizlere sevgili öğretmenlerimizin aşıladığı o vatan sevgisinin kendi çocuklarımızda da karşılığını bulmasına şahit olmakla ilgili. Neyle ilgili olursa olsun, o duygunun yüreklerimizden hiç eksilmeyeceği günleri nesillerce sonsuza kadar yaşamamızı diliyorum.

...

Sır hâlâ çözülmedi. CumhurLoto devretti. Pandora'nın kutusu gizemini koruyor. Artık surat ifadelerinden, oraya buraya atılan laflardan bir şeyler çıkarılmaya çalışıyor. Bunun ne kadar komik göründüğünü söylemeye bile gerek yok. Aday açıklanana kadar bu tiyatroya müşteri olmamaya karar verdim ve konuyu değiştiriyorum.

...

23 Nisan'ın karakterine uygun çok güzel kampanyalar vardı Pazar ve Pazartesi geceleri. 3 ayrı televizyon benzer amaçlarla 3 ayrı kampanyayı yürüttü ve başarılı oldu. İçimizdeki o imece ruhunu canlandırması kaçınılmaz olan bu tür kampanyalara gönlü pas tutmamış pek çok kişi katıldı kuşkusuz. Pazar gecesi, özellikle Doğu ve Güney Doğu'da belirlenmiş olan onlarca okulun onarımı içn yardım toplandı. Biraç saatte dört milyon yeni Türk lirasına ulaşıldı. Dün akşam NTV harika bir programla yüzün üzerinde yeni derslik için öncülük etti. Gene dün akşam Uğur Dündar yüz bin çocuğun eğitim masrafını karşılamak için altı milyon yeni Türk lirasına yakın para topladı. İki gece üç programın hasılatı cem'an onüç ondört milyon yeni Türk lirası, eski tabirle trilyon lira, küresel deyişle on milyon dolar. Toplanan bu parayla harika şeyler yapılabildiğinin de farkındayız. Bu farkındalık zaten bu ay faturalara da ziyadesiyle yansıyacak. Ama insan düşünmeden edemiyor. On milyon dolar Türkiye Cumhuriyeti için nedir ki? Dün akşamki kampanyalar bir ek ve destek kampanyaları olarak görülebilir ancak Pazar akşamı Show TV'de toplanan 4 milyon YTL, mevcut ağıldan bozma derslik ve okulların onarımı içindi. Yani 3 milyon dolara onlarca okul insan gibi bir ortama kavuşacak. Dolar rezerviyle, ekonomik göstergelerin pırıltısıyla övünen yöneticilerimizin bu parayı bir avazda verip işi halletmesi bu kadar zor mu? Sosyal devlet olmaklığın gerek şartlarından biri de bu değil mi? Ota b.ka tonla para harcayıp, kullanılmış tuvalet kağıtlarına kadar satıp para kazanmaya çalışan bir yönetim için Milli Eğitim'e yönelik harcanacak bu para çok olmamalı. Yardım edelim, tabi ki edelim. Eşitliği sağlamak için sivil toplum olarak görevimizi yerine getirelim ama asıl işi bu olanlardan da yapması gerekenleri bekleyelim. Meselâ, binayı ben tamir etmeyeyim, boya badanasını ben yapmayayım. Ben o okula kitap, bilgisayar gibi eğitim gereçleri sağlayayım. Kişisel ihtiyaçlarını gidereyim. Bilmiyorum, belki yaşadığımız son olayların etkisinde kalarak, bir yandan sms gönderirken bir yandan da bu acizliğimizi düşünmekten kendimi alamadım. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Suna Keleşoğlu

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


  Çocukluğumun Bayramına

Coşkulu çocuklardık, bayramlarda coşardık. Sokaklarda koşar, susayınca kana kana su içerdik. Bayramlar bizim, biz bayramlardık.
Çocuk olmanın güzel, çocuk olmanın olabildiğince çocukça olduğu yıllardı. Biz büyürken, içten içe sancılı, binbir değişime gebe bir ülke de büyüyordu.
Seksen öncesinde doğan çocuklardık, Seksenleri çocuk gözleriyle yorumlayanlardan, Seksen sonrasında da belki de hâlâ en çocuk kalanlardık.
Bizim oyunlarımız vardı, oyuncaklarımız bez bebekler, bir model arabalardı.
Havaya fırlattığımız toplarımız da, göğe binbir umutla salıverdiğimiz uçurtmalarımız da çocuk çığlıklarımızla havalanırdı.
Kara önlüklerimiz beyaz yakalarımızla parıldardı, saygı ve sevginin yüreğimize işlendiği öyküler dinlerdik.
Ak saçlı ninelerimizin anlattığı masallarımız vardı. Bir de bugünküler kadar renk renk olmasalar bile, bize çocukluğumuzu hatırlatan kitaplarımız vardı.

Hep özenle sakladığım, en çocukça anlarımda sayfalarını karıştırdığım kütüphanemin en değerli iki konuğunun sayfalarında dolaştım yine bugün.
Ekim 1979 yılında "Bir Milyon Çocuk Kitabı" kampanyasında basılmış olan iki kitap
Yüz Paralık Bulut ve Bu Memleket Bizim.
O kitaplardan şiirler okudum yeniden içimde yaşayan çocuğun bayramı için,

Çocuk ve Harita
İsmail Uyaroğlu


Babacığım söyler misin
Niye kırmızıyla gösteriliyor
       Haritalarda,
Defne dallarıyla çizilmiyor sınırlar?
Hem sonra söyler misin, niye
İnsanlar arasında sınırlar var?


Sonra bu kitapların ortaya çıkmasını sağlayan o zamanın Belediye Başkanı, bir kaç gün önce kaybettiğimiz milletvekili Ali Dinçer'in yazdıklarını okuyorum bir kez daha.
Yine o çocuk kalbimle,

"Merhaba Sevgili Çocuklar,

Kentin küçük vatandaşları olan sizlerle bu kitapta tanışmak, benim için oldukça anlamlı ve mutlu bir olay.
Ben 9 yaşıma kadar okula başlayamadım. Çünkü köyümüzde okul yoktu. Ve ilkokulu bitirinceye dek okuyabileceğim böyle güzel kitaplarım olmadı. Bu yüzden kitap okumanın, daha çok kitap okumanın güzel ve yararlı bir şey olduğunu sizler kadar erken öğrenme olanağı bulamadım.
Kitap, başkasının "sev" demesiyle sevilmez. Bu yüzden size yalnızca "kitabı sevin" demiyorum. İşte size 3 kitap, Başkent'te okuyan her çocuğa 3 kitap. Bu kitaplar belki evinizde bir kitaplığın temelini atacak. Eğer varsa kitaplığınızın ve sizin yeni arkadaşlarınız olacak bu kitaplar. Ve yanlarına mutlaka yenilerini ekleyin. Göreceksiniz, okuduğunuz kitaplar sizin "değişen dünyanız" olacak.
Tüm Dünya'da kutlanan " Çocuk Yılı"nın belki de en anlamlı eylemi elinizdeki bu kitaptır. Ankara Belediyesi olarak Mart Ayı sonunda 10 gün süreyle" Okunmuş Gazete Toplama Kampanyasını" bailattık ve Belediye Örgütünün gücünü kullandık. Sizlerin okullarındaki çalışmalarınızda Milli Eğitim Bakanlığı'nın, Milli Eğitim Müdürlüğü'nün örgütlü gücü bize yardımcı oldu.
Topladığınız okunmuş gazeteleri biz devletin kağıt fabrikasına hammadde olarak verdik. Karşılığında bu kitapların basıldığı beyaz kağıtları aldık. Sizlerin bu örnek çalışmasına kuruluşların parasal katkıları eklenince dağıtılan bu 1 milyon kitabı birlikte üretmiş olduk. Tıpkı arıların bal peteğini örmesi, karıncaların kışın ortaklaşa yiyecekleri gıdalarını depo etmesi gibi..Birlikte ve Hep beraber...Örgütlü ve Kardeşçesine...
Bu yüzden, bu kitabı okurken ayrı bir onur duyabilirsiniz. Çünkü bu kitapta belki senin, belki bir arkadaşının, ama mutlaka sizlerin de emeği var.
Sizlere dağıtılan 11 kitaplık bu dizide öykü ve şiirleri bulunan yazar ve şairlere, sizler için seçilenleri çizgileriyle bütünleyen çizgileriyle bütünleyen çizerlere, dizgi ve baskı işlerini gerçekleştiren Genel-İş Sendikası ve Em-Aş Veb Ofset tesisleri Yöneticilerine, Türk Tarih Kurumu basımevi Yöneticilerine, Çalışmalarımıza büyük katkıda bulunan Ziraat Bankası ve Sümerbank Yöneticileri ve bu kitaplara emek veren tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Daha mutlu yarınlar dilerken, dostça sıkarım ellerinizi.

Ali DİNÇER
Endüstri Mühendisi
Ankara Belediye Başkanı"


Bugün ben çocukluğumun en güzel armağanlarından birinin hediye edilmesine vesile olan ve benden sonra çocuğuma kalacak en değerli çocukluk hatıramı bana bırakan adamın arkasından sessizce ağlıyorum.
Sessizce gidenlerden O da.
Sessizce giderken cebini, banka hesaplarını, çocuğunun gelecek garantisini halkın parası ile doldurmayanlardan.
Ağlıyorum.
Şimdi bir buruk Çocuk Bayramı.
Sessizce giden adamın adaşım olan kızı için, kendim için, kendi kızım için...Çoşkusu yitik bir bayram.
Yine de Çocuk Bayramı kutlanmalı tüm Çocukların.

Biraz da sitemle,
Önce çocukluğumuzu çaldılar, sonra çocuk hırsızlar, çocuk katiller yarattılar... diyerek
Biraz da özlemle,
Ve yine o değerli hatıralardan bir şiirle,

Memleket İsterim
Cahit Sıtkı Tarancı


Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun,
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin ne fakir ne sen ben farkı olsun
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun.
Olursa bir şikayet ölümden olsun.


Gerçekten Çocuk Çoşkusu ile kutlanılası Bir Bayram Olması dileğiyle,

SunA.K. Grasse


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Borucu

 Kalem Çizikleri : Ahmet Borucu


  SADİST RUH'UM

İnsan başka bir bedene bürünerek cinayet işler mi? İstemese de; ama farkında olmadan hırsızlık yapar mı? Ben yaptım. Yapmalıydım, istemesem dahi…

Buna ihtiyacım vardı. Tüylerimi diken diken eden çığlıklar arasında ürpermeden son verdim hayatına.

Ve O'nun da buna ihtiyacı vardı. İstiyordum ki bedeni ve ruhu rahat etsin. İkisini birbirinden ayırmam gerekiyordu.

Zaman ilerledikçe saklandığım yerin er ya da geç bulunacağını bilsem de o olayı tekrar, kafamdan bir defa daha geçirmeliydim.

****

Hayatımda ilk defa aşık olmuştum. İlk defa birine vurulmuştum. Yakışıklı olmadığımı bile bile gittim konuştum onunla. Anlattım her şeyi. Kalbimin yerinden fırlayacağını bile bile yaşam görüntülerimin arasına bir şey daha ekledim.

Kabul etti!

Şaşırmıştım. Şok olmuştum. Dilim tutulmuştu. Ne diyeceğimi bilememiştim. Kendi kendime söyleniyordum: 'Olmuş muydu yani?' , 'Artık benim de bir kız arkadaşım var mıydı?'.. Evet…

Sözleşmiştik. Yarın caddeye bakan bir kafe de buluşacaktık. Orayı çok seviyormuş. İlk buluşmanın orada olmasını istedi.

Hemen kabul ettim. Buluşmaya heyecanımdan yarım saat önce gittim. Kafe çok güzeldi. Duvarlar kahverengimsi renkteydi. Her yerde eskiden ünlü olan kişilerin, grupların resimleri vardı. Pencerelerin hemen yanında nostalji olduğu belli olan iki hoparlör vardı: uzun ve ince. Duvarların kimi yerlerin de dikdörtgenimsi şekilde oyuklar vardı. Bu oyuklara da eski kameralar, teypler, tahtadan yapılmış Chevrolet arabalar vardı. Otantik bir havası vardı buranın. İlk buluşma anı için gerçekten de harika bir yerdi.

Tabi ben bunları göremiyordum. Öyle bir heyecan vardı ki üzerimde, alnımdan akan boncuk boncuk terleri silmeye mendil yetiştiremiyordum. Hatta heyecandan, kızın karşısında salaklaşırım, ne konuşacağımı bilemem, unuturum diye sol elime mürekkep kalemle yazdığım 'konuşma listem'in dahi terden yavaş yavaş silindiğini görüyordum.

Heyecanımı dağıtmak için oturduğum masadan kalkıp, caddeye bakan pencerelerin yanındaki masaya geçtim. Dikkatimi kaldırımlarda yürüyen insanlara vermeye çalışıyordum. Buna çok ihtiyacım vardı. 'Belki insanları izlersem heyecanımı yatıştırırım' diyordum.

Cadde çok kalabalıktı. Mağazalara girip - çıkan insanları görüyordum. Boş giriyorlardı dolu çıkıyorlardı. Penceremin hemen altındaki kaldırımlarda da çocukların 'yakalamaca' oynadığını görüyordum. Eskiden bende oynardım. Aileler görüyordum. Çocuklarıyla çarşı turuna çıkmış aileler.. Arada bir de ele ele tutuşmuş gençler görüyordum. Onları gördükçe heyecanlanıyordum. Ben de tutabilecek miydim acaba?

Bu şekilde insanları izlerken karşı kaldırım da gözüme birisi takıldı. İlginç bir tipti. Hayatımda ilk defa böyle birisi görüyordum. Bacakları dizlerine kadardı. Dizlerine lastik bağlanmıştı. Yürürken düşmemek için elleriyle dengesini sağlıyordu. Tam karşıma elindeki poşetten çıkarttığı kartonu serdi. Yavaşça oturdu. Artık net bir şekilde görüyordum O'nu. Kimi yerleri eskimiş, yamanmış kahverengi rengini neredeyse kaybetmiş pantolonundan bir mendil çıkarıp önüne serdi. Kırmızı hırkasının altında ki siyah gömleğinin cebinden de içinde ne yazdığını anlayamadığım sonradan anlayacağım bir kâğıt çıkardı. Sol eliyle kağıdı insanlara gösteriyor. Sağ eliyle de dizlerini sıvazlıyordu. Kıpırdanan ağzıyla da insanlara bir şeyler söylediği söylüyordu.

Yanından geçen insanların kimisi ceplerinden zar zor bulup - çıkarttığı madeni paraları veriyor kimisi de önündeki mendile kağıt para koyup, mendildeki tüm madeni paraları alıyordu. Hatta kimileri de vardı ki yanlarından geçerken yüzlerini buruşturuyorlardı. Yanından geçmemek için karşı kaldırıma geçiyorlardı. Oturduğum yerden yüzlerindeki tiksintiyi görebiliyordum.

O'nu izlerken bir an empati yaptım. Ben olsam ne yapardım? Yaşayabilir miydim? Hayata karşı duruşum nasıl olurdu. Bu ihtiyar amca gibi mi yoksa başka türlü mü? Bilemiyordum.

Ben bunları düşünürken vücudumdaki bazı duygusal hormonların harekete geçtiğini hissediyordum. Birbirine tezat olan duygular. Hangi duygunun beni sahipleneceğini bilmiyordum. Kendimi duygu denizinde yönün bulmaya çalışan dalgaya benzetiyordum.

Üzülüyordum. Sinirleniyordum. Heyecanlanıyordum… ve bir sürü tanımlayamadığım duygular vardı. Bunlar masum duygularımdı. Yalnızca bana zarar verebilecek, psikolojimi bozacak duygular.

Vücudum titremeye başladı. Tansiyonumun yükseldiğini hissediyordum. Kanımın damarlarda akış hızı değişiyordu. Vücut sıcaklığım artıyordu. Pencere de yansıyan yüzümün renginin değiştiğini görüyordum. Neredeyse evrim geçirdiğime inanacaktım.

Dayanamadım. Masadaki bir bardak suyu alıp başımdan aşağıya boşalttım. Gözlerimi kapatıp başımı delicesine -herkesin bana baktığını bile bile- salladım. Deliriyordum. Çıldırıyordum. Ruhumun ele geçirildiğini hissediyorum.

Sadist Ruh'um…

Hayır! O zavallı ihtiyar adama zarar veremezdim. Kişiliğime aykırıydı. Ben kim zarar vermek kim. Yapamazdım. Ama bir defa ele geçirilmişti ruhum.

Yavaşça yerinden kalktığını gördüm. Kartonunu poşete koyup yürümeye başladı. Bende hemen kafeden çıkıp O'nu takip etmeye başladım.

Caddeden çıkıp ara sokaklara daldı. Parke taşları kaplı küçük ve dar yollardan ilerliyordu. Kollarımı iki yana açtığım da sağımdaki ve solumdaki evlere elleyebiliyordum.

Sonra zemini toprak olan bir sokağa girdi. Git gide bilmediğim yerlere gittiğimi görüyordum. Çok değişik yerlerdi. Pencerelerden uzanan kafaların bana baktıklarını görebiliyordum.

Arada bir de mola veriyordu. Yürümek O'nun için işkence olsa gerek. Yürürken zorlandığı her halinden belliydi. Arada bir de beni fark etmiş gibi arkasına balkıyordu. Göz göze geliyorduk. Bir şey demiyordu; ama beni her görüşünde yapabildiği kadarıyla hızlanıyordu.

Sonunda gelebilmiştik. Pis bir kokunun arasında kalmış, inşaatına son verilmiş barakaya benzeyen bir apartmana geldik. Sessizce içeri girdi. Bende arkasından. İnşaatın içinde in cin top oynuyordu. Sessizlik öyle bir hakimdi ki yere düşen iğnenin dahi sesi net bir şekilde duyulabilirdi aynı şu anda kapanan kapının çıkarttığı ses gibi. Ses ikinci kattan geliyordu.

Sessizliği bozmamak için yavaşça yukarı çıktım, ayaklarımın altında ezilen tuğla ve çimento parçaları olmasa hiç ses olmayacaktı. Kapının önüne geldiğimde kapıyı çalma nezaketi göstermeden tahta kapıyı Sadist Ruh'umun etkisi altındaki bacağımla kırıp açtım. Kendisini küçük oda da biraz sonra kalbine batıracağım bıçakla beni bekler buldum.

'Kimsin sen?'. 'Benden ne istiyorsun?'. 'Lütfen git buradan! Ben yaşlı bir adamım. Rica ediyorum. Git! Lütfen…..' ve daha gitmemi isteyen nice yumuşak sözler duydu Sadist Ruh'um.

Bugüne kadar bende var olduğunu bilmediğim Sadist Ruh'um yaşlı adamın yüzüne öyle bir yumruk attı ki bacakları dizlerine kadar olan ihtiyar adamı yüzüstü yere düşürdü. Elindeki bıçağı kendine gelmeden kaptım. Bacağımla ağlayan, yalvaran, kurtulmak isteyen sakallı adamın karnına bastırdım. Boncuk boncuk gözlerinden akan yaşlara baka baka bıçağı kalbine indirdim. Oluk oluk kan akıyordu.

Parmaklarımla kana elliyordum. Sıcaktı. Tadı da nahoştu. Kan git gide artıyordu. Yaşlı bedenin kırmızı hırkası, siyah gömleği ve gömleğinin cebinden birazı çıkmış olan beyaz kağıdın rengi kırmızılaşıyordu.

Kağıdı cebinden çıkartıp parmaklarımla damlayan kanları sildim. Açtım. Okudum:

……… HASTANESİ
HEYET RAPORU

Hastanemizde yatmakta olan Rüya DEĞİRMEN hastamıza yapılan tetkikler sonucu iki böbreğinin iflas etmesinden dolayı hafta da dört defa diyaliz makinesine girmesine karar verilmiştir.


Sadist Ruh'um çırpınıyordu içimde. Çırpındıkça delirtiyordu. İlk defa aşık olduğum kızın defalarca çaldırttığı telefonumu sinirden kırdırttırıyordu bana.

****

Şu anda inşaatın en tepesinde oturmuş şehrin karanlığa bürünen haline bakıyordum. Akşam ışıkları yanmaya başlamıştı. Ay kendini göstermiş, güneşten aldığı ışıkla aydınlatıyordu şehrimizi az da olsa.

Bugüne kadar ismini duymadığım bu ruha nasıl bürünmüştüm. Beni nasıl ele geçirmişti. Ve nasıl olurdu da birini hem de yaşlı birini öldürtmüştü. Ve yine nasıl olurdu da bir kızın hayatını çaldırtmıştı bana.

Demek ki insan bir yandan da istemese de oluyormuş. O'na bunu yaptıran bir güç bulunabiliyormuş.

Okulda öğrendiğim 'yerçekimi kanunu'nun geçerliliğini ispatlamak için yavaşça ele geçirilen bedenimi beşinci kattan aşağıya bıraktım.

Ahmet Borucu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  İyi ki doğdunuz çocuklar bugün 23 Nisan

O gün, herşeyden habersiz anneciğinin babacığının sevgi dolu arzusu ve isteğiyle, annesinin rahmine düşüvermişti bebecik. Günler, haftalar, aylar derken elleri ve ayaklarıyla gelişiverdi kendiliğinden.
Bu arada, olup bitenleri kendince anlamaya çalışıyordu. Annesinin karnındaki hayat onun için çok rahat ve güvenliydi bu yüzden çok mutluydu orada.

''Annemin rahmindeki hayat ne kadar güzelmiş meğer iyi ki gelmişim buraya.'' diye düşünüyormuş bebecik.
Aylar ilerledikçe, kendisini ve etrafını keşfetmeye başlamış. Bunları sorgularken de karşısına annesiyle kendisini hayata bağlayan kordonla tanışmış.. O zaman anlamış ki hiç bir sıkıntı çekmeden huzur içinde bu kordon sayesinde besleniyor ve gelişip büyüyormuş.. ''Annem ne kadar güçlü ve şefkatli, bu kordonla bütün ihtiyacımı karşılıyor.'' diye düşünmüş..

Aylar ilerledikçe ''yolun sonu'' yaklaşmış. Yakında annesinin rahminden bu güzel ve huzurlu dünyadan ayrılacağını hisseden bebeciği bir düşüncedir alıp gitmiş.. Dokuzuncu ay olduğunda ise iyice kara kara düşünmeye başlamış.. Korkmuş ürkmüş heyecanlanmış elinde olmadan.. İçinden bir ses. Bunun çok normal bir gelişim olduğunu, artık büyüdüğünü buraya sığamıyacağını dışardaki dünyada onun anne ve babasının beklediğini onu özlediklerini ve çok seveceklerini söylemiş..

''Ben burada rahatım. Doğmak istemiyorum!''
''Bana hayatı sağlayan kordondan koparsam yaşayamam ki''
''Öyle deme! Hem ne biliyorsun bel ki bundan sonrada hayat vardır?'' Diyerek yine cevap vermiş içindeki ses..
''Ya annemi göremezsem?''
'' Hem bak, bu dünyaya kim gelirse gelsin, ellerinde olmadan, hepsi diğer dünyaya geçmişler.. Sende artık rahat ol lütfen'' diye eklemiş ses.. En sonunda annenin doğum anı gelmiş çatmış..

Bebecik başka bir dünyaya gözlerini açtığını farkedince başlamamış mı sevinçten ağlamaya..
Artık ne gördüğüne ne hissettiğine inanamıyormuş. Mucize gibi bir şeymiş bu..
Çünkü, anneciğinin göğsüne yaslanmış, dünyanın en tatlı sütünü içiyormuş..

''İyi ki doğdun bebek, iyi ki doğdunuz çocuklar, bugün 23 Nisan.''

'' 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı''

23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı günün yıldönümü olarak kutlanmaya başlanan ulusal bayram, ilk kez 23 Nisan 1920'de "Hakimiyeti Milliye Bayramı" olarak kutlanmıştır.

Atatürk'ün Türk çocuklarına armağan ettiği bayram dünya çocukları arasında sevgi ve dostluk bağlarının geliştirilmesi ve tüm insanların barış içinde yaşayacakları bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunmak için her yıl düzenlenmektedir.

Çocuk Hakları Bildirgesi!

Çocukların erişkinden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi 20 Kasım 1959'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda "Çocuk Hakları Bildirgesi" ile kabul edilmiştir. On ilkeden oluşan bu bildirge aşağıdaki gibidir:

1. İlke : Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır.

2. İlke : Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir.

3. İlke : Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır.

4. İlke : Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine ve annesine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır.

5. İlke : Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır.

6. İlke : Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır.

7. İlke: Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır.

8. İlke : Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır.

9. İlke : Çocuklar her türlü istismar, ihmal, ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdır. Çocuk uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir.

10. İlke : Çocuk ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir.

''Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, yok olur.'' Mustafa Kemal Atatürk

'' Melekler yüreğinizden öpsün çocuklar.''

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Gül Uğur


GÜN BATIMI

O zamanlar güneş erken doğardı bu şehirde. Avuçlarımda bulutlar, seyre dalardım gökyüzünü. Beynimin içinde kan kırmızısı çiçekler, ayağımın altında erirdi buzullar. Bakışlar yosun kokar, gök mavisi umutlar açarken; okyanusum durgun, dibi görünürdü sonsuzluğun. Ya haykırışlarımın eklemlerinden geçen ruhum? Yeni doğmuş bebekler gibi süt kokardı sabahım. O zaman anladım ki; yağmayan yağmurun sesini dinlemekle geçiyor ömrüm.

Bilincimin ötesindeki dünya! Dinle bak, içimdeki çocuk ne diyor sana. "Var olmaya çalışırken yok oluyorsun."
Evrenselliğe eğiliminin en yüce simgesi sandığın, oynadığın boncuk oyunu. Bu oyunun üstatlarını da ruhunda yaşatıyorsun. Artık bedenin, oyuncuların küçük kenti görünümünde. Saygın ve kutsanmış bir görünüm. Merkeze bir adım daha yakın. Derin katmanlardan yanıtlar, sorular, sorunlar… Ben ise; kendimi damıtarak elde ettiğim özlerle, yaşantımın çözeltisini hazırlıyorum bir yerlerde. Özüm, ruhumdan öte, el açmış sığınıyor Evrenin Tanrısına.

Her şeyin bir sonu vardı ya! Yağmurun da… Sonsuzluğu düşlerken işte sonuna geldik, daha kıyısına bile ulaşamadan. Bırak diyorum açamadığın kilitle uğraşmayı. Daha içinde açamadığın şeyler var. Yağmur yağar ve diner damlaların haykırışı. Yine de devam eder filizlendirdiğim, gün ışığına çıkamayan hayatın, ruhuma yansıması. Kırılır canımın camları. Buz olur, parça olur yalnızlığım. Hücrem, yosun olup bulandırır aydınlığın sularını. Ebruli renklerin içinden geçerken kurur filizlenmiş ruhumun yaprakları. Bir ses duyarım çocukluğumun saflığından. " Senin düşün bu değildi."
Rüzgarın ıssızlığı içime akarken dinlerim o sesi ve "Dur" derim rüzgara. "Sana kim izin verdi de esiyorsun ruhuma?" Gücünün koyduğu engelleri aşıp yarına ulaşabilmem için esmek mi gerek bilincimin ötesindeki boşluğa?

Çatlamış duvarların arasından geçerken içinde inciler barındıran bir yaşam çıkar karşıma. Gölge gibi ince bir şey. Varlıktan yoksun, yine de var olan bir şey. Buzdan bir örtü, saydam bir zar, ipince bir ip… O ince ipin üzerinde geçmişin kırık camları arasından geçer gibi parmak uçlarımda yürürüm. Ya gözlerimde ışıldayan inciler. Erir ve akar içime. Kanıma karışarak hapsolur damarlarıma. Ayrı düşerim hücrelerimden, arındırırım suyu. Berrak olur kavgaya dönüşemeyen yalnızlığım da. Dün buzken bugün su olur. Sadece bilincimdeki renklerin nakışladığı, ebediyetler tuvalinde görürüm bu manzarayı. Niyetim; kırık camlar, ince fırçalar ve düşlerimi aydınlatan renkler ile içimde ürperti olan her şeyi toplayıp tek bir manzara yaratmak, beynimin kıvrımlarından geçmeye çalışarak ışığa ulaşabileceğim, gerçeğin ötesindeki dünyanın resmini yapabilmektir. Oysaki dünyanın bir kıyısında sadece bilincimin ötesinde tek başınayım. Düşlerimdeki "Ben" sonsuzluğumdur. Bu sonsuzluğa uzakken düz, yaklaştıkça gelgit olurum.

Buda, öğrencilerine dünyadan söz ederken O'nu, ister istemez Sansara ve Nirvana olarak ikiye ayırır ve der ki: Dünyanın kendisi ya da içimizdeki varlık asla tek taraflı değildir. Asla bir insan ya da gerçek tümüyle Sansara, tümüyle Nirvana olamaz. Anlarım ki; güneşe yakınken bile o incilerin içinde bir çekirdeğim ben. Işıldayan kabuğundan sıyrılmaya çalışansa bilincimdeki ben.
Kendimi, yaşam çevriminden, bir daha oraya dönmemek üzere kurtarırsam: Al yüreğimi desem alır mısın dünya? Şimdi sorgularım bilincimi. Ne der evrenin dipsiz gücü. Zaman, iki yolun arasındaki yok edilemez evrenle kaynaşmış ufkumuzu açarken bile oynamakta yine boncuk oyununu.

Gün batmakta… Kızıl güneş karşısında oturup damla damla gözyaşlarıyla "Keşke Zeus'un kızı olsaydım, yakıp kavursaydım evreni." Diyor Ben'den gelen haykırışlarım. Çöl olsa da yalnızlığımla bir alev topuna dönüşen ruhum. Gün batımına az kaldı… Evren, yersiz buram buram sonsuzluk tadında. Avuçlarım uzak, ruhum ateş olmuş. Konuşamıyor ele avuca sığmayan yalnızlığım. Bulutlar parçalıyor avuntusuz çırpınışlarımı. Özlemler, gökyüzünde. Yaklaştıkça uzaklaşan umutlar hep özlemlerde. Gün batımına az kaldı. Ufuktaki ben kucaklıyor ruhumu, seyre dalıyor ve gün batıyor. Yeniden doğacağım biliyorum, her gün batımında.

Gül Uğur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Sorunlarınızı kafanıza takıyor ve düşündükçe çözümlerden uzaklaşıyorsunuz koçlar. İhtiyaçlarınızı ve beklentilerinizi de yakınlarınıza anlatmaktan kaçınmayın.. Yeni haftanızda öylesine güzel şanslar sunulacak ki sizlere...



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
İşlerinizi bir an evvel halletmek ve dinlenmek isteyeceksiniz boğalar. Sürüncemede kalmış ne varsa halledecek böylece huzur bulacaksınız. Pozitif enerjilerinizin yücelikleri sevenlerinizin size olan güvenini arttırıyor. Başarılara kavuşmak üzeresiniz..



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Aşk konusunda fazla hayalperest olmasanız ikizler.. İşlerinizdeki başarıyı bu konuda da gerçekçi kalarak sürdürmeye ne dersiniz.. Aileniz size destek verecek ve yeni girişimlerde bulunacaksınız. Atılganlığınıza gerçekten bravo ikizler...



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Hayallerinizi gerçekleştirmek isteyip de başaramadığınızdan yakınıp durmaktasınız yengeçler.. Kendiniz ile ilgili bazı konuları yeniden gözden geçirmeniz gerekecek unutmayın. Partnerinize karşı sevgi dolu oluşunuz haftanızı da bir başka şenlendirecek..



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Yaşamlarınızı monotonluğa sürüklediğinizin farkındamısınız aslanlar.. Kendinizi boş yere mutsuz etmemelisiniz. Eğer hakikaten istekliyseniz sevgilerde tatlı günler uzak değil. Kendinizi kesinlikle hareketlendirmelisiniz.



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Yaşamlarınızda oluşan olayların hep pozitif yönünü düşünüyorsunuz başaklar. Bu yüzden yeni haftanızda sevindirici haberleri sanki hak etmiş olacaksınız. Sevdiklerinize bile aynı enerjilerden cömertçe dağıtacaksınız.. Yakında bir müjdeniz var.



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Yeni haftanızda işleriniz ve sorumluluklarınız kelimenin tam anlamı ile başınızı aşacaklar teraziler.. Streslerden mutlaka uzaklaşmalısınız. Aileleriniz ve sevdikleriniz sizleri elbette mutlu görmek istiyor. Önemli bir evrakla hayli uğraşacaksınız.



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Çevrenizdekilerin düşüncelerine verdiğiniz önem belkide yeteri kadar anlaşılamamakta akrepler. Ne olursa olsun bu hafta sosyal yaşantılarınızda hayli başarılı olacaksınız.. Ancak bazı hassas konularda sabırlı olmayı deneyin.



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Yeni haftanızın en güzel müjdesini veriyorum yaylar, evet nihayet şansınız dönmekte. Yorgunluktan şikayet etmeyin sakın, hakkınız yok buna.. Aşk konusundaki katı tutumunuzu ise artık sürdürmeyin. Partnerinizin duygularını anlamayı denemelisiniz.



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Yeni haftanızda zihinlerinizi karıştıracak meselelerden uzak durmalısınız. Maddi hatta manevi sıkıntılarınız olabilir ama şunu unutmayın oğlaklar, her şey kesinlikle düzelecek. Güveniniz sarsılmasın sakın..



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Uzun zamandır hayalini kurduğunuz bir projenizi canlandırmanın sırası geldi kovalar.. Başarıya ulaşmanın tek yolu herşeye rağmen ve yılmadan ilk adımları cesaretle atmanızdan geçecektir.. Hareketlenin, manevi yardımları çok yakında alacaksınız.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Kımıldayın, hareketlenin, ne şekilde olursa olsun çoşkulara doğru koşun balıklar. Kozmik enerjilerin bu yönde yardımlarını alacağınız güzelim bir haftaya girmektesiniz. Alışık olduğunuz çekimserlik ve hassasiyetlerinizi artık arkanızda bırakın ne olur.


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Büyümüşsün Çocuk

ağlamışsın çocuk
elinde atadan yadigar bir mendil
gözlerinde son batışı ufuk açanın

karanlık bir gök başında
hızla dökülmekte yanaklarına eksik sevinçler

dokunmuşsun çocuk
ateşlere sürmüşsün tarihini
erkenden öğrenmişsin yenilmeyi
kimsesizliği, çaresizliği

takılmış aklına dönenceler
göğsünde yuvarlanırken yeleleri boz renkli atlar

dağılmışsın çocuk
kendinden geçirmişsin gençliğini
yerle bir olmuş ayaklarında oynamaktan öte bereler
yaralanmışsın, kanamışsın

savrulmuş alın çizginden gelecek
dizlerinde zıplarken şeritleri silinmiş toplar

büyümüşsün çocuk
pamuktan şekerini bitiremeden
düşmüş saçlarına er beyazlar
aldanmışsın, aldırmışsın

gömülmüş yaşayamadığın gençliğine yarınlar
bakışlarında durulanırken alnına çalınmış karalar

büyümüşsün çocuk
arlanmışsın ve hatta anlamışsın

Gülcan Talay

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bilgisayarınızın ekranında kullanabileceğiniz muhteşem duvar kağıt’ları ister misiniz? Hepsi birbirinden güzel ve özenle seçilmiş yüksek çözünürlüklü örnekler için http://www.socksoff.co.uk/index.html kısa yolunu tıklayabilirsiniz. Bu web sayfasında doğrudan resimlere değil ama resimleri bulabileceğiniz kaynaklara ulaşabileceğiniz kaynak web sayfalarına kısa yollar veriliyor. Sol üst taraftaki wallpaper ikonuna tıkladığınızda ise bu web sayfasının wallpaper arşivine doğrudan ulaşabiliyorsunuz.

Flash animasyonlar ile bir çok şeyin başarıldığına ve görsel anlamda zevkli çalışmalar çıkarıldığına şahit olduğunuza eminim. http://www.lionetwork.net/images/Hanuka-LH.swf web sayfasındaki çalışma mumlara bile şarkı söyletecek kadar güzel bir çalışma olmuş. Mumlara ister tek tek ya da isterseniz toplu olarak şarkı söyletmek mümkün.

Flash oyunlardan hoşlanan çocuklarınız için küçük bir örnek daha http://www.davidandgoliathtees.com/index.php?mode=DLG web sayfasında yaramazlık yapmaya bayılan çocukların ilgisini çekebilecek üç eğlencelik oyun var.

Eğer ; O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... http://www.yazilar.net/

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070424.asp
ISSN: 1303-8923
24 Nisan 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com