Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.206

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 8 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Ten uyumu var mı?!..

Merhabalar

İnsan ilişkilerinde empatinin önemli olduğunu iyi bilirim. Zaman zaman kendimi birilerinin yerine koyar ve olayı onların açısından görmeye çalışırım. Bunda bazen aşırıya kaçtığım bile olur. Sahnede başarısız olan bir oyuncunun yerine utancımdan salonu terkettiğim bile vakidir. Bunu neden söylüyorum biliyor musunuz? Cuma'dan bu yana kendimi sabık Cumhurbaşkanı adayı Gül'ün yerine koyuyorum da ondan. Kameraların karşısında adaylıktan çekildiğini açıklarken suratına hiç dikkatli baktınız mı? İşte empati burada işe yarıyor. Nedenleri tartışmaya açık olsa da, dolu dolu geçen dört yılın sonunda zirveye oynayıp ya da oynattırılıp daha sonra tepetaklak olan bir adam gibi düşünmek hiç te kolay değil. Mutlaka zor olmalı. İçinde kopan fırtınaların tahribatını saymaya kalksak herhalde uzunca bir liste olur. Ama madem empati kurduk, hissettiklerimi üzüntü ve pişmanlık olarak sıralamam mümkün. Sadece Abdullah Bey değil, tüm AKP camiasında son iki haftada yaşananların o garip şaşkınlığı var. O şaşkınlıkla dikkatsiz davranışlar sergiliyorlar. Onları bu kadar aciz hiç görmemiştim doğrusu. Oynadıkları her at daha çıkışta kaldı. Buna ne onlar ne de biz alışık değiliz aslında. Sıradan vatandaşlar bunun altından ne çıkacak diye derin derin düşünmeye başladı bile. Haksız da sayılmayız yani.

Yukarıdaki durumdan muhalefet bir ders çıkarıyor mu, asıl buna bakmak lazım. Sağ nerede bitiyor, sol nerede başlıyor karışsa da, merkezin sağında lokomotif görevi görecek iki parti nikahı kıydılar bile. "Nispeten Sol"da ise durum biraz farklı. Burada beraberlik için biraz gönlü geniş olmak gerekiyor. Dost hayatı yaşayıp, ten uyumu testi yapan çiftlere döndüler. Ne yalan söyliyeyim ben bu konuda Bay Baykal'dan yanayım. Zeki Bey'in de benimle aynı kanıda olduğunu ama Rahşan Hanımı üzmek istemediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Aksi zaten eşyanın tabiatına aykırı. Ben son dakikaya kadar umudumu kaybetmek istemiyorum. Çünkü başından beri gerekçeleriyle karşı çıktığımız iktidara alternatif oluşumların ancak bu sayede ortaya çıkabileceklerine inanıyorum. DP, takiyyeyi merkez sağın partisi olduğunu söyleyerek yapan AKP'ye mutlaka iyi bir alternatiftir. Ancak temkinli olmakta da yarar vardır. Alınan bilgiler ABD destekli conihoca takımının istikameti AKP'den DYP'ye, dolayısıyla DP'ye çevirdiğini fısıldamaktadır. AKP'nin birbiri ardına gelen başarısız girişimleri, apar topar birleşen DYP ve ANAP, bu fısıltıların hiç yabana atılmaması gerektiğinin göstergesidir bana kalırsa. Senaryoda, günün birinde karnı ağrıdığı için ABD'de ikamet eden conihocanın ağrıları son bulacak, yurda dönecek ve en demokratiğinden Cumhurbaşkanı adayı olacak gibi hikayeler var. Ve olamaz diyebileceğimiz bir kesin yargımız, delilimiz de maalesef yok. Eğitim sektörünü etlisinden sütlüsüne ele geçirmiş bir yapının içinden bir Cumhurbaşkanı çıkaramayacağını düşünmek yeterince gaflet olur diyebilirim hiç çekinmeden.

Artık takkeyi önümüze koyup düşünme dönemindeyiz. İlk önceliğimiz 22 Temmuz'da mutlaka oy kullanmak ama o vakte kadar da kılı kırk yararak, adayları zorlayarak sağlam alternatifler yaratmayı sürdürmeliyiz. Bu konuyu konuşmaya daha uzun süre devam edeceğiz, şimdilik esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Suna Keleşoğlu

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


  Mavi Ahtapot ve Amalarım...

Hep o iyimser yanımla merhaba diyorum güne. Bir şeyler değişir belkinin eşliğinde. Boğucu siyasetten ve gazlı kutlamalardan uzakta...

Bir bebek çığlığı katılıyor dünyaya habersizce geleceğinden, hatta bugününden.

Kara kılıklı, kara saçlı, kara gözlü adamlar karaları kuşanmış meydan muharebesindeyken ya da bizler bir ilin sokaklarında seslice yürürken, herhangi bir hastanede, herhangi bir anne bir bebek doğuruyor...

Tam da o zamanlarda,

-Ama ahtapotlar denizde yaşarlar.
-Ama penguenler güneşi sevmezler.
-Ama ama

Bir çocuğun amalarına karışıyor benim hayatım, cevapsız soruların peşindeyim.

Orada doğan bebek, zenginlik ile yoksulluk arasında, delilikle akıllılık sınırında ya da ne bileyim en ibadetli halimizle en günahkâr zevklerimiz arasında bir dünyada gidip gelen bir televizyonun ekranında ağlıyor. Hergün haberlerde karşıma çıkan bir iki saniyelik görüntülerden, belki...

Bir ambulansın içinde çığlık çığlığa yaşama karışmaya çalışırken doğduğu hastanede olması gereken ameliyatı olamadığı için çaresizliğe bırakılmış. Baba çaresizce haykırıyor; "Sosyal güvencem yok", maaş kavgalarının yaşandığı gürültüler arasında duyulmuyor bile.
SSKlı arkadaşı sesleniyor; "Bari ben evlat edineyim de güvencesi olsun ama işlemler çok uzun"

" Bebek bir süre Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nin önünde, bir ambulansın içinde yaşam mücadelesi verdi. Baba Uysal, bebeği için Sağlık Bakanlığı'ndan yardım beklediğini açıkladı ve basın aracılığıyla yardım istedi.

Haber çıktıktan bir gün sonra bebeğe Çapa Hastanesi sahip çıktı. Bebek, şimdi yoğun bakım ünitesinde kontrol altında tutuluyor. " (Haber sitelerinden)


Sesimizi artık ancak televizyonlardan duyurabiliyoruz. Eline mikrofon alıp bağırmayana iş yok, aş yok, aşk yok...
Bir bebeğin ağlaması yükseldikçe anlıyoruz acısını, ağlamayan çocuğa meme verilmez hesabı.

-Ama

Hayat devam ediyor.

Burada ülkesindeki belirsizliklerden, karanlıklardan, gölgelerden habersiz bir kız çoçuğu mavi bir ahtapotun peşinde hayal dünyasının sınırlarını zorluyor. Anne kız severek izlediğimiz çizgi film Mavi Ahtapot Oswald'ın yaratıcısı Dan Yaccarino "Birbirinden farklı karakterlerin birarada yaşayabildikleri, basit hikâyelerle güzel mesajlar veren bir televizyon şovu yaratmak istedim" diyor.
Okyanuslardan çok uzakta masmavi renginden başka denizi hatırlatan bir yanı olmayan melon şapkalı ahtapot Oswald, karlarda yuvarlanmasını beklerken gün ışığında beliriveren penguen arkadaşı, çiçekler, kuşlarla dünya kaygılarından uzaklaşıverirken birden...

Birbirlerinden farklı oldukları için birarada olmayı istemeyen ve beceremeyenlerin, karmaşık hikâyeleri ve hep kavgalı mesajlarının olduğu bir yerden geldiğimi hatırlıyorum.

Hâlâ birleşemeyenlere, hâlâ halkın sesini duymayanlara, hâlâ kavgalar peşinde olanlara ve en çok da hâlâ yaşanan böylesi sağlık skandalarına karşı şaşıran yine kendim oluyorum.

-Ama, ama, ama

Bu sefer cevaplarını kendimin bile bulamadığı amalarımla, kızıma bazen televizyondakilerin gerçek hayata uymadığını, ahtapotların mavi renkte olup yolda yürüyebildiklerini ama bunların sadece çizgi filmlerde olduğunu anlatmaya çalışan cümlelerime karışıyorum.

Gerçek hayattakiler ise...

Dedim ya sadece iyimser yanımı biraz daha saklayıp, umut etmekten yanayım hâlâ...

SunA.K. Grasse


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Borucu

 Kalem Çizikleri : Ahmet Borucu


  ANNE

Güzel Anneler…

Aynanın karşısında durmuş, kendi gözlerime bakarak, kendi konuşmamı duyarak yaptığım ilk itirafımdır. Kendimi, kendime anlatıyorum.

Hayatımın bunca yılını hep güzelliklerle geçirdiğimi zannederdim. Eşime, çocuklarıma hayatın hep toz pembe gözüken tarafını gösterdim. Meğer ki ben onlara bunu yaşatırken kendim de bunu yaşıyormuşum.

Ta ki eşimin eskiciye vereceği ceketten bulduğu kenarları yıpranmış, rengi solmuş o mektubu bana verene kadar.

Mektubun üstünde tek bir kelime vardı: Oğlum'a…

Mektubu aynanın karşısında, kendime bir defa daha okumadan önce kendi hayatımın bu konuyla ilgili olanlarını hatırlayabildiğim kadarı ile en ince ayrıntısına kadar kendime anlatacağım.

*****

Evin tek erkek çocuğuydum. Babam bir apartmanın kapıcısıydı. Babam vefat edene kadar mutlu bir hayatım vardı. Soframızda şimdiki gibi yiyecekler bulamasak da evin içindeki mutluluk vücudumuzun gıda ihtiyacını karşılıyordu.

Babam vefat ettikten sonra annem ile kasabanın ücra mahallerinden birinde bir gecekonduya taşındık. Annem evlere temizliğe gidiyordu. Buna ne kadar karşı çıksam da annem benim okumamı, büyük adam olmamı istiyordu.

Annem dinç bir kadındı. İki - üç kadının yapacağı bir işi birkaç saatte bitirebiliyordu. Elinden gelen tüm işleri yapıyordu. Hatta hatırladığım kadarı ile de kasabaya pazar kurulduğunda gece yarılarına kadar ördüğü el işi bezlerini satıyordu. Zaten kadıncağızın hayattan tek beklentisi bendim.

Babamı sevdiğim gibi annemi de seviyordum. Ama anneme duyduğum bu sevginin içinde nefrette vardı.

Annem ile sokakta karşılaşmak veya birlikte dışarı çıkıp gezmek benim için hayatın en zor anlarıydı. İnsanlar O'nu görünce tiksinirlerdi. Yüzlerini buruştururlardı. Mideleri bulanırdı. Arkadaşlarımın, tanıdıklarımın O'nu görmesinden nefret ederdim. Hatta okula gelip beni rezil etmesi dayanılacak gibi değildi. Arkadaşlarımın O'na iğrenerek bakmaları, O'nu görünce kaçmaları, O'ndan korkmaları, 'Bu senin annen mi?' demeleri, yüzlerindeki o iğrenç alaycı tebessümler beni bitirirdi.

Annemin sol yanağı ile dudakları yok gibidir. O bölüm kocaman, siyah bir çukura benzerdi. Akşamları, geceleri O'nu görmek, televizyon da korkunç film izlemeye benzerdi.
O filmlerdeki kahramanlardan bile daha korkunçtu.

İşte ben de hayatımın, yaşamımın en önemli döneminin başlangıcında O'ndan nefret etmeye başladım. Sevginin yerini artık nefret dolduruyordu. O'nu görmemek, O'nu hayatıma sokmamak benim için zor bir savaş da olsa beni mutlu ediyordu. O'nsuz olmak… Ah! Ne güzeldi…

Şu anda aynanın karşısında gözlerimin içinde oluşan yaşlar ve tüylerimi diken diken eden o üç olay...

Ortaokulda öğretmenimiz veli toplantısı yapacaktı. Öğrendiğime göre benim velim hariç herkesin velisi gelmişti. Öğretmen de velimin gelmesinin zorunlu olduğunu söyleyince mecburen annemi çağırmak zorunda kaldım.

Okula O'nunla birlikte gitmemek, aynı anda okulda bulunmamak için 'hasta' numarası yapıp okula gitmedim. Gidemezdim. Arkadaşlarımın o alaycı bakışları altında ezilirdim. Yapamazdım bunu.

Ertesi gün okula gittiğimde 'İyi ki gitmemişim!' dedim. Yoksa bugün ki yaşadıklarımdan daha fazlasını yaşayacaktım.

Sıramda otururken arkadaşlarımın fısıldaştıklarını duyuyordum. Kulağımı tamamen onlara verince : ' Oğlum, dün ki kadını hatırlıyor musun? Filmlerdeki yaratıklara benziyordu!' , 'Bu bizimkinin annesini görünce yüzüne bakamadım! O kadar korkunçtu ki!' , 'Tek yüzlü kadın!' ve daha neler neler duydum.

Sinirden çatlıyordum. 'Bunu bana annem nasıl yapabilir!' diye eve koştum. Annemi karşıma alıp avazım çıktığı kadar bağırdım: 'Sen ne biçim annesin! Beni üzmeye, arkadaşlarımın önünde rezil etmeye ne hakkın var! Senin gibi bir annem olduğundan nefret ediyorum! Keşke beni doğuracağına taş doğursaydın!'…

Günlerce yüzüne bakmadım. Aynı evde, aynı oda da iki yabancı gibi yaşadık. Duygularım halen o gün ki gibi canlıydı. Karşımdakinin bir insan, bir kadın hatta bir anne olduğunu hesaba katmıyordum. Onun duyguları benim için bir hiçti! Sanki özür dilemesi O'muş gibi gündüzleri geceler, geceleri gündüzler örttü.

Anneme karşı yaptığım belki hayatlarımızı birbirimizden ayırdığımız ikinci olay da askerdeydim. Sabah altı - sekiz nöbetimi bitirmiş koğuşuma dönmüştüm. İki arkadaşın benim dolabın içine baktıklarını görünce dolabı kitlemeyi unuttuğumu anladım. Arkadaşlara yaklaşınca ellerindeki annemin geçenlerde gönderdiği ve benden cevap yazmamı istediği onsekizinci mektubun içinden çıkan fotoğrafa bakıyorlardı. Yüzlerinde yine o alaycı tebessüm vardı. Ellerinden fotoğrafı yırtarcasına aldım. Özür dilediler; ama bu benim için kâfi değildi. Fotoğrafı dışarıda kimsenin göremeyeceği bir yerde yırttım ve ardından yaktım. Sonunda istediğini yapıp O'na bir mektup yazdım: 'Beni bir daha arama! Geceler boyu yalvardım Allah'a! Niye bana bu kadını anne yaptın diye.. Evet, anladın mı? Senden nefret ediyorum. Senin yüzünden kötü günler geçiriyorum. Bıktım artık, çık hayatımdan!'…

Bu mektuptan sonra hiç görüşmedik. Aynı kasabada O'ndan uzak bir yerde ev aldım. Evlendim. Hayatımı düzene soktum. O'nsuz hayatın ne güzel olduğunu anladım. O'nu görmemeyi 'Cennette gezmeye' benzettim.

Üç gün önce ikinci çocuğumun kırkı çıkıyordu. Ev de büyük bir mutluluk hakimdi. Eve işten dönerken pasta almıştım. Birlikte bu olayı kutladık. Yolda eve giderken O'nu gördüm. Bayağı yaşlanmıştı. Yüzünün diğer yarısı da siyahlaşmıştı. Kolundan tutup geri çevirdim.

Öyle güzel bakıyordu ki… Hemen sarıldı bana…

- "Ne istiyorsun?"
- "Hiçç… Sizi görmeye geldim."

Sesinde ağlamaklı bir ton vardı. Sanki yalvarıyordu bana…

- "Hayır, olmaz! Çık git buradan! Sana dememiş miydim? Bir daha beni görmeye gelme diye!
- "Oğlum… Bak ananım ben… Seni ben doğurdum. Seni ben büyüttüm. Bu yaşa ben getirdim."
- "Eee… Olabilir! Teşekkür ediyorum işte… Hadi git artık… Çocuklar seni görmesin. Senin öldü biliyorlar!"
- "Ne!..."
- "Şaşırmana gerek yok! Hadi bakıyım… Yaylan buradan!..."
- "Bari bir defacık olsun torumu görseydim. İkincisin kırkı çıkıyormuş?"
Bizim komşulardan duymuş. Elimden geldiğimce çocukları O'ndan sakladım. O'nu görüp korkmalarını istemedim.
- "Hayırrrr…. "
Yanından hızlıca uzaklaştım. İzin veremezdim böyle bir duruma.

Aradan öyle çok uzun zaman geçmedi. Birkaç hafta sonra birisi geldi eve. Annemin öldüğünü söyledi. Defnolduktan sonra haber verilmesini ve bu mektubu size verilmesini istediğini söyledi.

İçime öyle bir sevinç doldu ki… İnsan annesinin öldüğüne sevinir mi? Ben sevindim… Fotoğrafı ceketimin cebine koyup çocukların yanına oyun oynamaya gittim.

*****

Aynada yansımamı gördüğüm ben… Saygıya, sevgiye layık olmayan ben… İğrenç bir kılığa bürünen ben… Annesine bir defa bile içinden gelerek "Anne!" diyemeyen ben… Mektubu gelişinden yedi sene sonra okuyan ben…

Hazır mısın? Mektupta yazılanları bir defa daha okumaya… Ve bir defa daha duymaya …

Oğlum'a;

Oğlum… Evladım… Çiçeğim benim… Bak artık ölüyorum… Hayatımın son anlarına geldim.
Biliyorum… Benim gibi bir annen olmasından hep nefret ettin… Sana bir an dahi olsa kırılmadım. Bir anne nasıl kırılabilir ki çocuğuna…
Bugüne kadar bir defa dahi sormadığın bir şeyi anlatacağım sana…:

Sen hatırlamazsın. Bebektin o zamanlar. Baban kapıcı olmadan önce yine böyle bir gecekondu da oturuyorduk. Gece, işte nasıl olduysa yangın çıktı. Evin neredeyse yarısı yanmıştı. İlk uyanan ben olmuştum. Ateşin sana çok yakın olduğunu görünce can havliyle üstüne atıldım. Şükürler olsun! İyi ki bunu yapmışım. Çünkü senin üstüne atıldığımda kızmış soba borusu yüzüme düştü. İşte bu olaydan sonra yüzüm bu hale geldi.

Yavrum… Sen ne kadar istemesen de ben bir anneyim. Ve bir anne evladı için her şeyi yapar.

Annen…

Meğer ben bir hiçmişim de haberim yokmuş…

Ahmet Borucu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  TOPRAK

Karnın yardım kazma ile bel ile
Yüzün yırttım tırnak ile el ile
Yine beni karşıladı gül ile
Benim sadık yârim kara topraktır
Âşık Veysel


Nisan yağmurlarının başladığı, bir bahar günü, toprağı eşelemeye başladım. Suyun ıslaklığından mutlu olan, solucanları inceltmeden, aşılı güllerimi ekme vakti gelmişti. Bir elimde içi su dolu kova, bir elimde çapa, toprağı inceltmeye başladım. Ben çapayı vurdukça toprak taneleri savruluyor, sarı saçlarımın telleri arasına saklanıyordu. Her seferinde biraz daha güçlü vuruyordum çapayı. Böylece hem vücudumun hamlığı geçiyor, hem de günün stresini atmış oluyordum.

Toprağın insanın negatif enerjisini aldığına her zaman inanmışımdır. O yüzden havanın sıcak olduğu zamanlarda, balkonu ıslattıktan sonra, yalın ayak bahçede dolaşırım. Bir süre sonra tepemden ayağıma doğru, bir şeylerin aktığını hissederim. Bu da beni çok mutlu eder.

Açtığım küçük çukurcuklara, aşılı olan, ıslak dipli, güllerin köklerini yerleştiriyorum. Sonra da elimle ufalanmış olan toprağı, diplerine iyice dolduruyorum. Ara da sıra elime gelen tuğla ve taş kırıntıları, parmaklarımı acıtmıyor değil! Ama ben hiç oralı bile olmadan çalışmaya devam ediyorum. Bir taraftan toprak atıp, bir taraftan da humus ekerek gülfidanlarının dibini dolduruyorum. En son işlemde bittikten sonra da, ellerimi silkeliyorum. Toprak taneleri, un kırıntıları gibi yere dökülüyor. Sonra da başımı yukarı kaldırıp, gri yağmur bulutlarını selamlıyorum. Hüzün kaplıyor yüreğimi, düşünmeye başlıyorum, toprağın ne kadar cömert olduğunu.

Almadan veren, karşılıksız iyilik yapan, insanlara ve hayvanlara karşı, bonkör olan toprak. Bizden beklediğiyse sadece ilgi ve biraz da sevgi. Zaten sevgi olmadan, ne olur bu dünyada?

Sevgiyi tanımayan insan, insanlar için yararlı olabilir mi?
Kendisinden sonra gelen nesillere bir şeyler bırakma çabasında olur mu?
Hayvanları sevmeyen insan, onları doyurmaya, beslemeye çalışır mı?
Yüreğinde sevgi olmayan insan, üretici olabilir mi?

Bu hayatta insan için gerekli olan tek şey sevgidir. Eğer bir insanın yüreğinde sevgi varsa, kendisini güçlü hissedecektir. Ve hayatın gayesini çözüp, insanlık için bir şeyler yapma gayretinde olacaktır.

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Cihan Devrim Avunduk


Yalnızlık paylaşılmaz

Yalnızlık paylaşılmaz... paylaşılsa yalnızlık olmaz. (Özdemir Asaf)

Babacığın, anneciğinin de rızasıyla ekmiştir tohumlarını...
Anneciğin de, dokuz ay taşır seni beyninde, yüreğinde ve rahminde nice hayal, nice cefa ve fedakarlıkla...
Ve gün gelir, günü gelir, anneciğin kıvranır benzersiz sancılarla...
Ve sen doğarsın benzersiz çığlıklarla...

Doğarsın da... yalnız doğarsın.

Tek başına doğar, ve yine tek başına gideriz, geldiğimiz gibi, çırılçıplak...

O, bir son gidiştir...

Başka gidişlerimiz olur o ilk geliş ile son gidişimiz arasına serpiştirdiğimiz...

Gün gelir "tay tay" gitmeye çabalarız, gün olur, ozanın söylediği üzere, alır başımızı gideriz... yelkovan kuşlarının peşi sıra...

Bazen canın çeker, durursun... bazen kalbin çarpar, durursun... bazen yorulur, durursun...

Durduğunu sanırsın !...

Oysa kayıp, geçip gitmektedir zaman, avuçlarından, gitmektesindir kah arkandan itilerek, kah sürüklenerek o son gidişe, sana söz hakkı verilmeksizin...

Bütün mesele, o "hayat" dediğimiz; aslında bir "aralıktır", "o an"ların umarsızca sarfedildiği süreçtir, ilk geliş ile son gidiş arasında sıkışan...

Ve mutluluk...

Ve sorumluluk...

Ve keder...

Ve umut...

Ve hüsran...

Ve tercihlerdir...

Ve kararlardır...

Ve önceliklerdir...

O anları "o an"lar yapan.

Cihan Devrim Avunduk


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hasan Şahin


YANLIŞ GEMİ..

Önceleri bir hevesti belki, bir eksiklik
Bağlanmak çok uzaktı o kıyılarda
Görmek, öğrenmek yaşamak içindi her şey
Bilmiyordun zamanın gemiyi uzaklara çektiğini
Bakmadın pencerenden, istemedin belki de..
Yalanlara çekiyordu, çaresizliğe, acılara, yalnızlığa
her suları yarışında..
Sanki kıyıda gibiydi her şey geçici ve sakin
Sandığın sularda yüzmeye bile gerek yoktu
Atlasan kıyı ayağındaydı, tahmin ediyordun.
Niye gidiyor, nereye gidiyor diye bakmadın hiç..
Sonraları kafanı kaldırdığında açıklarda buldun kendini,
Nerden bilecektin geminin yorulacağını
Kıyı uzaktı farkettin, gemi bozuluyordu ve bilmiyordun bozuk olduğunu.
Bunu farkettiğin an anladın çaresizliğini, yalnızlığını,
düştüğün boşluğu..
Kimse yoktu artık, kıyı da yoktu her yer suydu..
Gemi batacaktı, kurtarmak imkansızdı
çok geç kalmıştın yavaşlatmak için..
Ve o gemi battığında o soğuk suların
yüzüne çarptığını hissettikçe anladın yolculuk için
erken olduğunu..
Her gemi kaldıramazdı o yolculuğu..
Artık yüzüyordun açıklarda yalnızlıkla beraber
Ya ölecektin ya da yüzmeye çalışacaktın her şeye rağmen,
Bir karar lazımdı artık o karanlık suların uçsuz bucaksız
ufkuna bakarken..
Uzaklardan kabarcık sesleri geliyordu batmakta mıydı
bir şeyler yoksa yüzüyor muydu..

Hasan Şahin


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,757,757,757,757,757,757,757,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Işık Etkin

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


BEKLEYİŞE EKLEYİŞ

Ne zormuş beklemek yarını.
Ne zormuş eklemek yarına yarını.
Bu bekleyişe ekleyiş.
Ne zorlu bir işmiş.

Yine yalnızım bu bekleyişte.
Kütüphane dört duvar, ben köşe.
Dört sütun dim dik karşımda.
Göz kırpan, sadece bozuk bir lamba.

Yürüsün sandalyeler bari.
Sürünsün be masalar, insan gibi.
Bari sütunlar sürtünsün omzuma.
Birde girse, kara kitaplar koluma.

Göğsüme bir el.
Yalnızlığıma bir durak.
Yanağıma bir dudak
yok.

Yalnızlığım ve ben pusuda.
Bu duvar vadiden, ya geçen olursa.
Hey gidi, Nazım usta.
Pirayem yok, pirayem yok.

Semih BULGUR

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Valla uzun uzadıya yazmaya gerek görmeden tavsiye edebileceğim bir web sayfası http://www.modelyazilim.com/ Bu web sayfasında ticari işletmeler ve ticaretle uğraşanlar için aklı başında ve uygun fiyatlı özel yazılımlar mevcut. Hep eğlencelik değil ya, biraz da ticari anlamda işinize yarayacak kısa yollar vereyim dedim. Haydi hayırlı işler, bol kazançlar...

...Mikronezya'daki Pingelap adasında yaşayan insanların 20'de birinde total renk körlüğü var. Bu kişiler renkleri hiç algılamıyor, dünyayı siyah-beyaz bir televizyondan izlermiş gibi görüyorlar. http://renkkoru.sitemynet.com/renk/index.htm Konu üzerinde 30 yıldır araştırmalar yapan bilimadamları bu hastalığa neden olan gen bozukluğunu tespit ettiler. Ancak, söz konusu tespit, tedavinin de hemen bulunacağı anlamına gelmiyor... Konu hakkında bilgisiz kalmamak için tıklayın.

Kuşlara ve özellikle kuş fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız http://www.richardbedford.co.uk/ web sayfasında uzun yıllardır bu işle uğraşan kuş fotoğrafçısı Richard Bedford'un bu işi nasıl yaptığını örnekleriyle görüp öğrenebilirsiniz. Mütevazi bir tarzdaki anlatımıyla, bu işe meraklı ve gönül verenleri bilgi alabileceği hoş bir kaynak.

İster bilgisayarınızda duvar kağıdı olarak kullanın, ya da isterseniz sunumlarınız için arka plan olarak kullanın. http://www.apparence.org/ Bu web sayfasında bulacağınız tüm resimler, her yerde bulabileceğiniz türden resimler değil ve genellikle 1280x1024 çözünürlükte.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070508.asp
ISSN: 1303-8923
8 Mayıs 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com