Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.216

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 23 Mayıs 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Şiddete teslim mi olacağız?..


Merhabalar

Biz istanbul'lular o sahneleri iyi biliyoruz. Şerefsizin biri ya da birkaç tanesi, ya alıyor eline, ya koyuyor kamyona, ya da sarıyor beline lanet olası bombayı, dalıyor masumların arasına. Sonrası hep aynı sahne, yerde yatanlar, kırılmış camlar, parçalanmış yürekler kalıyor geriye. Lanet olsun, her kim sebep olduysa kahrolsun. Ankara'da hayatını kaybedenlere rahmet, geride bıraktıklarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Kuzey Irak'ta olup bitenleri görmezlikten gelenler, yapılması gerekenleri geciktirenler, biti kıllanan çapulcu başına haddini bildirmeyenler, velhâsıl, tutarlı, aktif bir dış politikayı sürdüremeyip, sınırlarını korumaktan aciz duruma düşülmesine sesini çıkaramayıp, büyük abisi buşun kıçı sıra gidenler yani iktidarı işgal edenler, bu olayın perde arkasındaki sorumlularıdır. İki aydır operasyona siyasi izin isteyenleri duymazlıktan gelmek zorunda kalanlar bu vebalin altında ezileceklerdir. Ortadan kaybolan 260 kilo patlayıcının ne kadarı burada kullanıldı bilmem ama geride kalanın çok ocaklar söndürebilecek kadar olduğundan şüphem yok. Seçim öncesi şiddetle yoğrulan kargaşa ortamından medet uman şer odaklarının bir an evvel ortaya çıkarılmasını dilemekten başka birşey gelmiyor elden. İnşallah devamı gelmez.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : Banu Aksoylu


İŞGAL

Güneş batmak üzere. Gökyüzünde sarının, kızılın, turuncunun ve mavinin uyumuna takıldı gözlerim. Her bitiş; bugünün bitişi kadar renkli, bu kadar göz alıcı olsaydı keşke.

Günle güneş ayrılıyor, ay doğuyor karanlıklara. Bedenlerle ruhlar ayrılıyor; biri toprağa, diğeri kayıplara karışıyor. Ay geceye veda ettiğinde güneş günle tekrar buluşuyor. Bu ahenk böyle devam edegeliyor da bedenlerle ruhların uyumu bir türlü yakalanamıyor sanki. Her bitiş yeni bir doğuşun müjdecisiyse etraf neden bedensiz ruhlarla, ruhsuz bedenlerle dolu...

"Bakımlı bedenler" sıkıyönetimi altındaki "Kayıp ruhlar" ülkesindeyim sanki.... Bakımlı bedenlerin demokrasisi var burada... Sıkıyönetim altında olanlar; "ruhlar". Kaybolmuşlukları ondan mıdır bilemem ama nabza göre şerbet vermeye alışmış gibiler. Kelimeler suya yazılıyor. Anlam yüklenmeye çalışılan, o ruha ait olmayan ve ikincisinde kendisini ele veren yalan bakışlar. "Bakımlı bedenler" idaresinin arsız ve bitmek bilmeyen arzularının kölesi; dokunuşlar...

Kül Kedisi masalları yok denecek kadar az bu diyarda. Kaybolmamış ruhların birbirini bulması ile son bulan hikayeler, "ilk on" listesinde yer almıyor artık... Sarının, kırmızının, turuncunun, mavinin ruhlardaki uyumuyla belirlenmiyor ki liste... Bakımlı bedenlerin, asi ruhları "boyalı kelimelerle, imitasyon bakışlarla, saplantılı dokunuşlarla" ele geçirmesinin öyküsü var çokça. Bakımlı bedenlerin yarışı bu. Kaç asi ruhu ele geçirirlerse o kadar çabuk yükseliyorlar listede. Kıran kırana bir mücadele. Ele geçirilen her ruh, bedeninden ayrılıyor, "bakımlı bedenlerin" "kayıp ruhlarına" güç katıyorlar. Renkler de değişmiş; "Bakımlı Bedenler" ithal kırmızılar, sarılar, maviler kullandıkça "kayıp ruhlar" enflasyonu artıyor.

Aslında kan gövdeyi götürüyor. Düpedüz "işgal" bu... Ne gecenin güne dönmesine benziyor, ne güneşin yerini aya bırakmasına.

Banu Aksoylu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Ertan Tuzlu


A BENİM ÇİKOLATA SEVGİLİM

Çikolata sever misiniz? Bir çoğumuzun bu soruya olumlu yanıt vereceği kanısındayım. Ben böyle bir soru karşısında "bayılırım'' demeyi tercih ederim ya da hayatın zevklerini inkar edemeyeceğimiz hazdır da diyebilirim çikolata için.

Beni baştan çıkartabilen bir lezzettir o. Maya Mitolojisi'ne göre "Tanrının Yiyeceği'' olan o güzel kahverengi şeyi her tadışımda müthiş bir zevk alır, haz duyarım. Zaten mutlulukta bir haz şekli değil midir? O halde; bu baştan çıkarıcı, duyguları harekete geçiren ve yeniden doğuşa hazırlayan çikolataya "Hayır!" diyebilir miyiz? Yanıtınız kocaman bir "Evet !" ise yaşamın tatlarını bir kenara itmeniz gerekir kanısındayım.

Benzer duyguları yönetmenliğini Lasse Hallström'un yaptığı "Çikolata" filmini seyrederken fazlası ile yaşamıştım. Yıllar yarışırcasına birbirini öylesine kovalıyor ki filmi kaç yıl önce seyrettiğimi kestiremiyorum. Haydi dört yıl önce diyelim. Geçtiğimiz hafta adı geçen filmi iki kez de DVD'den seyrettim.

Film; soğuk bir kış günü kuzey rüzgarlarının eşliğinde kırmızı pelerinleriyle Vianne (Juliette Binoche) ve kızı Anuk'un 1959 yılında Fransa'da ki küçük bir Katolik kasabasına gelmeleri ile başlar.
Bu taşra kasabasında iki yabancı insanın birden bire varolması kasaba halkını tedirgin eder. Gezgin bir göçer olan Vianne kiliseye gitmez, evlilik dışı bir çocuğa sahiptir ve en önemlisi de Vianne'in özgürlüğüne olan düşkünlüğüdür.

Armande adlı yaşlı bir kadınının dükkanını kiralar ve burada ürettiği çikolataları satmaya başlar. Tutucu, dindar ve dar görüşlü belediye başkanı, Vianne'ye karşı tavır alır. Zamanla Vianne'nin egzotik formüllerle hazırladığı çeşit çeşit çikolataları tadan kasaba halkı, ona ve kızına karşı duyduğu şüpheler ve önyargılarından yavaş yavaş arınmaya başlar. Yalnız bu kişiler azınlıktadır.

Bir gün kasabanın dışında kalan nehre gezgin çingene gurubu gelir. Onlara sıcak yaklaşan tek insan yine Vianne'dir. Vianne, çingene lideri genç ve yakışıklı Roux (Johnny Deep) ile sevgili olur.

Bu arada kasaba halkı artık çikolatanın sihrine kapılarak yıllarca üzerlerine giydirilen davranış biçimlerinden, kurmaca insan ilişkilerinden uzaklaşmaya başlar. Hayatın keyif veren yönlerini görür; damak zevkinin insanları, ilişkileri ve hayatı nasıl değiştirebileceğinin farkına varır.
Burada çikolata bir tatlı çeşidi olmaktan çıkar, ön yargıların yıkılmasıyla mutlu olunabileceğinin gerçeği olur. Tüm bunlara neden olan Vianne ve onun ürettiği çikolataların kökeni taa babasına dayanır.

Baba eczacıdır. Yeni tedavi yöntemlerini araştırmak üzere meslek birliği tarafından Meksika'ya gönderilir. Geceleri ateş başında toplanıp, kakaodan yapılan içkileri içen yerli kabilesine konuk olur. Bir gece kabilenin en ateşli dişisi ile arzuları dizginlenemez kılan içkiyi (içmemesi konusunda yapılan tüm uyarılara rağmen) tadar ve o gece yerli kadın filmimizin baş karakteri Vianne'nin annesi oluverir.Anne özgürlüğüne düşkündür. Bir sabah kızını da yanına alıp kuzey rüzgarları başladığı zaman kocasını terk eder.

Annesi Fransız, babası İngiliz olan 1964 doğumlu Joanne Harris'in aynı adlı kitabından filme çekilen Çikolata'nın tadına vardıkça hikayenin zengin içeriğine, insan tutkularının ve örümcek kafalılıkla bastırılmış duyguların tahrip ediciliği ile komedi, duygusallık ve dramatik yüzleşmeye tanık olacaksınız.

Hakkında böylesi kitaplar yazdırtan, filimler çektiren "Çikolata''nın kısa tarihsel süreci ne idi?
Batı dilinde çikolatanın ana maddesi kakaodan bahseden ilk dökümanlardan biri 30 Kasım 1520 tarihli Harnendo Jorness'in İspanya Kralı'na yazdığı mektuptur. Kakao kelimesi, Meksika Körfezi'nde yaşamış olan Olmec halkının yerli dilinde köken almıştır.

Maya ve Meksika inançlarına göre kakaonun ilahi bir kökeni vardır. Kakao, tanrılar tarafından Mayalar'ın kullanılması amacı ile bir dağda keşfedilmiş. Tüylü yılan tanrısı kakaoyu Mayalar'a vermiş. Mayalar, Nisan ayında kakao tanrıları Ek Chuah için her yıl bir içecek ve savaşçı erkeklere verilen bir besin olarak kullanılmış.

Kakaoyu ilk keşfeden Avrupalılar ise Colombus ve mürettebatıdır. Colombus, mürettebatıyla birlikte Guanaja'da ki bir kanoya el koyduklarında, içinde esrarlı bademler bulurlar. Aslında buldukları bu bademler kakaodur.

Kakao ilk kez 1544 yılında İspanya Sarayı'nda asillere sunulmuş. Özellikle 17. ve 19. yüzyılda kakao ve kakaodan üretilen çikolata tıp alanında tedavi edici olarak kullan?lm??. Özellikle 16. yüzy?lda böbrek hastalar?n? tedavi etmek amacı ile reçetelendirildiği bilinmektedir.

O halde aşkı coşturduğunu sandığımız duygu selini, aslında beyindeki sinir iletici "feniletilamin'' başlatıyormuş. Bu madde de çikolatada bol miktarda varmış.

Çikolatayı bir de alkolle karıştırınca sonuç bomba gibi oluyormuş. Doğru mudur, değil midir onu bilemem. Vallahi anlatanların yalancısıyım deyip geçeyim.

Chocolate Chambor Demi Glase "Afrodizyak Etkili Dondurmalı İçki''nin hazırlanması ise şöyleymiş:

Yaklaşık yarım bardak ahududu likörü, iki çorba kaşığı kakao kremi ile dört dondurma kaşığı vanilyalı dondurmayı mikserle karıştırın. Köpüklenmeye başlayınca iki büyük şarap kadehine boşaltın. Bardakları rendelenmiş çikolata ve çikolataya batırılmış ahududu drajeleri ile süsleyin.
Eh bir kadeh kendinize, bir kadeh de partnerinize, Aşk hayatı kötü gidenlere tavsiye edilir.

Not: Çikolata kitabının yazarı Joanne Harris'in; Böğürtlen Şarabı (2000), Beş Dilim Portakal (2001) ve Kıyıdakiler (2001) adlı romanlarını Çikolata (1999) ile birlikte okumanızı öneririm. Sanımr?m yazarın Sleep Pale Sister adlı kitabı henüz dilimize kazandırılamadı. The Evel Seed, yazarın ilk romanıdır ama bu kitabı ısrarla kimsenin okumamasını istemektedir.

Bol çikolatalı günler dileği ile… Hımmmm

Ertan Tuzlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Gül Uğur


ZAMAN İNSANI II

"İnsanoğlu dinle!
Derin gece yarısı ne diyor:
Dünya derindir derin.
Günün sandığından da fazla
Acısı derindir.
Sevinç ise acıdan derin.
Acı derki; Geç, git ve öl!
Ama her sevinç sonsuzluğu ister.
Derin derin sonsuzluğu!"
F. Nietzsche


Yaşamak için insanın, yaşamdan neler beklediğini bilmesi, hiç değilse hissetmesi gerekmez mi? Tamam, yaşarken insanın beklentilerinin de olması güzeldir ama beklentilerin sunuluşu değil midir asıl önemli olan?

Ölüm beyninde saklanan, çürürken bile ona tapan, yaşama isteğiyle dolu masum bir çocuktu. Zaman insanı ondan öğrendi; ruhuna yakın ama ona ne kadar uzakta olduğunu. Hiç kimsenin gözleri O'nu gördüğünü göremezdi. İşte bu yüzden bütün gerçekleri geri vererek sadece bir şeyler anlatmak istemişti birilerine. Şimdi ben anlatıyorum O'nun yerine.

Hava buz gibi… Her taraf diz boyu kar, bütün gece ruhuna yağar. Uzanıp bir iskemle çeker hayattan… Yavaşça oturur ve kısık bir ses tonuyla derki; "Düşüncelerimin çetrefilli tarlasında nadasa bıraktım her şeyi! Bunca sene bekledi, biraz daha beklesin… Ne çıkar bundan ?"

Gün güzeldir O'nun için! Hava kararmakta… Sadece gökyüzü değildir simsiyah rengi olan. Bir hüzün ışığı vurur yüreğinin üstüne. Biraz ısınır… Isındıkça beynini karıştıran sözlerinden ötürü gözleri dolar. Hani, insanların kendilerini ifade etme çabası vardır ya; kendince bunu bile başaramamıştır. Bulamamıştır amacını. Düşünür… Ve aklına bir şarkının sözü gelir. "Why must we live?"

Yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle uyandırır bütün düşüncelerini. Yapamadıklarını tek tek hatırlamak, iş işten geçmeden, bir şeyler ruhuna engel olmadan yeniden yaşamak ister. Yüreği yine ağır gelir hücrelerine. Çözemediği bir şeyler vardır. Dünyası; anlamsız, yabancı ya da duyarsız gibi göründe de O'nu, teselli edenlerin verdiği güce göre ilk bakışta bu çelişkilerin ötesindeki ruhunda bir uyum vardır. Uyumsuzluğa uyum… Belki de O'nu bambaşka kılan tek şey budur.

Zaman zaman ruhunu kuşatan yansımalar O'nu değiştirememiştir. Bu çekim sırasında payına düşen, nedeni uğruna verdiği mücadeledir. Gerisi ise anlamsızdır zaman insanı için. Bu da yoğunluk derecesinin ne olduğunu bilmeden O'nu, yaşam ırmağında ilerletir.
Peki ya, böyle gelmiş böyle mi gidecek zaman insanı dünyada. Umudunu unutmuş, beyazları kurutmuş, kalmış ikilemlerin arasında. Cömertçe harcar bütün yıllarını bir gün mutlu olmak uğruna. Ama iş işten geçmiştir, vakit de elden gitmiştir. Dermanı yoktur hayallerini yaşamaya. O, her gün binlerce anlamı içeren yaşam ırmağında sadece bir zerredir. Umut da evren! Düzen; hep aynı…

Gül Uğur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Halil Demir


Geceye merhaba…

Saat 01.45. Gece, tam yarısından sonrasına başladı. Geceye merhaba…Yalnızlıklar içinde yalnızlığıma çare olan geceye merhaba. Eğlenceli bir buluşmanın arkası sıra gelen bu gecenin diğer gecelerden de bir farkı yok yine.
Dışarda bulutlu bir gökyüzü var. Öncesinde ışık hüzmelerinin yayılacağı, hemen ardından gelecek olan gök gürültüsünü bekleyerek gündoğumunda pas parlak güneş ışıklarını bekleyen bir gökyüzü var hem de. Evime gelmiş, kendimle başbaşa kalmış haldeyim az öncesini düşünürken.
Bir zamanlar, benim için göz bebeklerinden ışıklar yayan birinin mutlu birlikteliğinin temsilindeydim. Geçmiş zaman vadilerinde geriye dönüşler yapan beynim gözlerime komutlar gönderiyordu, belki bilinçle belki içgüdü tesiriyle.
Karanlık gecenin, ümitle beklediği gün ışıklarını aradığı gibi aradı gözlerim bir çift gözü. Hem de yalnızlığına yeter dercesine. Belki işte böyle biridir diye düşündüğümde oldu, bu gözler tam bana göre değil dediğimde. Ama nafile işte…
Yine ben, aynı ben, aynı gece, bir önceki, bir önceki, bir önceki timsalince…Söz söyleyen diller bilmez, benim bende ne düşündüğümü. Herkes aklınca veriyor öğüdünü, şu böyle, o böyle. İşte yine beyin hücrelerim boş, dolayısıyla gözlerim, dolayısıyla benliğim, dolayısıyla ellerim, dolayısıyla….
Seviyorum gecenin huzur vericiliğini, bana yalnızlığımın acısını iliklerime kadar hissettirse de. Olsun varsın, yalnızlığıma huzur veriyorya. Ben de isterim bir çift göz, sıcacık eller ve gecenin serinliğinde yakmayan ama okşar gibi ılıklık veren sözlerden oluşan rahatlatıcı bir sohbet.
Düşünüyorum..
Yine yalnızım. İstiyorum düşüncelerimin meşguliyetini, ama beni benden alacak birisi için. Hani bir türkü varya "Acem Kızı" diye.
Düz yola insem de boyunu görsem
Dağlara çıksam da izini sürsem
Seni bir görsem de öylece ölsem
Melek mi huri mi ne acem kızı?
Serinliğini hissediyorum gecenin itiraf edebildiklerimle kendime. Ben neyim, ben kimim? Daha birkaç saat önce etrafı süzerken, derin derin düşünceler arasından ümit şimşekleri çakıyordu beynimde.
Ben kendi ayaklarım üzerindeyim, ben tırnaklarımla geleceğim bir yerlere diye. Ne oldu yine bana, bir şeyler mi gitti benden?
Hayır hayır, yine ben, aynı ben…
Bir şeyler gitmedi, ben bendeyim aynı özüyle aynı sözüyle. Sadece arıyorum işte belki bir acem kızı…

Halil Demir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,809,809,809,809,809,809,809,809,809,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


İSTANBULA SON SÖZLER

EYYY!

Bitişlerin ve dirilişlerin şehri.
İki yakayı ayıran Dünya'nın en güzel nehri.
Kanıma girdi, güzelliğinin tatlı zehri.
Biletler alınmış, dönüş yok artık geri.

Yedi tepeyi aşık etmiş boğazı'nın seyri.
Balçık çamura bulanmış olsa da her yeri.
Ruhu güzel, sevmemek elde mi bu şehri?
Korkma! Döneceğim sana bir gün geri.

Bir yaz aşkını kumsalda bırakmak gibi.
Güneşi mavi ufka, yalnız batırmak gibi.
Karartıp bulutları, denize gömmek gibi.
Senden ayrılmak, derinlere gömülmek gibi.

Senden uzaklara, yollara düşmek gerekti.
Ekmek ve kapitale emek tek gerçekti.
Korkma! İstanbul döneceğim sana bir gün geri.
Dönemezsem gelecektir öldüğümün haberi.

Bu yol kurak ve soğuktur.
Bu yol yalnızlık yoludur.
Anlaşılmama ve paylaşılmama yoludur.
Anlaşılıp ta, kaynaşamama yoludur.

Bu yol, üşenmeden düşünme yoludur.
Düşünmeden bölüşme yoludur.
Bu yol mavi-yeşil devrim yoludur.
Ejderha soyundan dinozorlarla doludur.

Ahhhh! İSTANBUL

ÖYLE TATLISIN

ÖYLE HAVALISIN

ÖYLE PAHALISIN Kİ…

Semih Bulgur

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

...Futbolun gerçekliğinden sıkıldınız mı? Bir takımı ligdeki yöneticilerinden daha iyi idare edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bize katılın kendi takımınızı kurun, diğer yöneticilerle yarışın ve en iyi olduğunuzu ispatlayın! http://online.sokker.org/ Türkçe dil desteği de mevcut. İyi eğlenceler.

... Binlerce yıl önce mahzende unutulan bir şaraptan tesadüf eseri keşfedilen elma sirkesinin, ciltteki lekelerden fazla kilolara, sağlıksız saçlardan varisli damarlara kadar birçok derde deva olduğu bildirildi. Elma sirkesinin özellikle pırıl pırıl saçlar, lekesiz bir cilt ve incecik bir vücuda kavuşmada çok önemli katkılar sağladığı vurgulandı... Devamı için http://www.hanimlar.com/moduller.php?modul=makale_oku&id=79

Tüm haber kaynaklarının tek bir çatı altında toplandığı güzel kaynaklardan bir tanesi http://www.haberler.com/ Yerel ve ulusal basından derlenmiş güncel haberleri bulabileceğiniz hoş bir web sayfası.

Online olarak oynanabilecek birbirinden güzel onlarca oyun için http://www.flyordie.com/oyun.html Tavla, dama, satranç, bilardo... Ne ararsan mevcut.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070523.asp
ISSN: 1303-8923
23 Mayıs 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com