Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.246

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Sağlık Ocakları bedava olmuşmuş!..


Merhabalar,

Soytarılık devam ediyor. Az önce 15 kilometrelik sahil yolunda AKP ampüllerinin altından geçtim. İstisnasız her elektrik direğine dolanmış rengarenk ampüllü bayrakların altından. Yağdanlık belediyelerin, belediye araçlarını ve tüm ekibini kullanarak astığı bayraklar. Soytarılık sürüyor. Demokratlığı kimseye bırakmayan Tayyip bey ve şürekası anket üstüne anket yayınlıyor. Yüzde kırklara gelmişler. Hesabı doğru olabilir ha. Yaz gününde kapılarına torba torba kömür yığdığı, piknik sepeti adıyla her hafta yiyecek içecek bıraktığı kapıların sayısını en iyi o biliyor. Biz sadece tahmin ediyoruz. Sosyal kalkınmayı seçim döneminde erzak ve kömür dağıtmanın ötesine götüremeyen eksik beyinler, uluorta yaptıklarıyla da aklı başındakileri güldürüyor ama sıradan saf halkım inanıyor bu madrabazlara. Allahın izniyle diye giriştikleri sağlık reformu patır kütür dağılıyor ve bunlar hala yaptıklarıyla övünmekte bir behis görmüyor. Tek kuruş ek ödenek vermeden, gerekli önlemleri almadan, tüm millete tüm hastahaneleri açıp sağlık reformu yaptığını beyan eden hükümet vatandaşla dalga geçiyor. Eğitimde her köşeye saldıkları köklerini şimdide sağlık sektörüne salmaya çaışıyor, sağlığı da kendi kafalarındaki özel sağlık kurumlarına bırakmak için taklalar atıyorlar.

Son numaraları, sağlık ocaklarını bedava yapmak. Yutmayın bunu vatandaşlar. Sağlık ocakları, bunlar 2002 de ocağımıza incir ağacı dikmeden önce zaten bedavaydı. Bunlar geldi sağlık ocaklarını paralı yaptılar. Sonra seçime 15 gün kala tekrar bedava diyorlar. Allah garibi sevindirmek istediğinde önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş ya işte tam o hesap. İşin bir başka trajikomik yanı ise, bedava dedikleri sağlık ocaklarını da sağlık reformu çerçevesinde bir bir kapatıyorlar. Yani iler tutar tek bir söylemleri yok. Bütün hesaplar 4,5 yılda halının altına süpürdükleri pislikler ortaya çıkmasın, daha da gizlensin diye. Bir dönem daha iktidarı elde tutmak istiyorlar. Çünkü bir kez ellerinden kaydı mı, kendi hayatlarının da o ölçüde kayacağının farkındalar. Farkında olmasalar, Tayyip Beyin geçen yıl "Ananı da al git" dediği çiftçiyi Mersin'de şova çıkarken karakola aldırırlar mıydı? Bir vatandaşının yasal protestosuna bile dayanamayan bu tiyatrocuların oynadığı oyunun sonu gelmeli ve perde bir daha açılmamak üzere kapanmalı. Allah lillah aşkına aklınızı başınıza devşirin. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Alkım Saygın

 Kahveci : Alkım Saygın


  Bana rengârenk kazaklar ör anne..

Askerden döneli bir ay kadar olmuştu..
Ben aslında Midyat'a bağlı Altıntaş köyüne gitmek, yeni romanım Musâ Çavuş'u orada yazmak istiyordum.
Askerdeyken gizli gizli arka bahçeye sıvışıp romanımın ön notlarını hazırladım, ama bu köyü de mutlakâ görmem gerekiyordu; romanımın büyük bir bölümü orada geçiyor çünkü..
Fakat bâzı ailevî sorunlar ve benim dışımda gelişen bâzı nedenlerden dolayı araya taşınma işi girdi; yeni bir ev, yeni bir düzen, yeni masraflar, falan filân..
Oturduğum semt Eryaman'ı öğrencilik yıllarımdan beri pek sevmişimdir doğrusu. Sessiz, sâkin, çevre düzenlemeleri enfes bir semt burası.
Ankaralıların tâbiriyle "öğrenci semti".
Hem kirâlar uygun hem de evler temiz ve bakımlı..
Hele akasya kokulu bahçelerden geçip önünüzde selâm durmuş begonyaları seyretmek, topraktan fışkırırcasına yükselen yavruağzı gülleri koklamak..
Bir de bakmışsınız ki ayaklarınızın altına serilivermiş kasımpatları; başları dik ve heybetli, sarısı güneşi kıskandıracak kadar parlak ve derin..
İnsanı şâir eden güzellikler bunlar..
Kahvesini hazırlayıp balkona kuruldu mu günün tüm yorgunluğunun bir anda nasıl kaybolduğuna şaşırıyor insan..
Doğrusu, Eryaman'dan ayrılmaya gönlüm hiç elvermiyordu..
Burası aynı zamanda da bir tür emlâkçılar cenneti; "mahâlle emlâkçılığı" oldukça revaçta, deyim yerindeyse burda emlâkçılar mantar gibi bitiyor..
Eğer benim gibi ara sokaklarda kalmış ve adı sanı duyulmamış emlâkçılara giderseniz pazarlık yapma şansınız da yükseliyor..
Hem üstelik "profesyonel emlâkçılar"la kuracağınız dialoglar çoğu zaman önceden tasarlanmış, fazlasıyla mekanik bir hâle getirilmiş harcıâlem konuşmalar oluyor ki bu konuşmalar sırasında beni afakanlar basıyor..
O sabah erkenden kalktım ve hazırlandım.
Ev bakmaya gidecektim ve burda ismini zikretmek istemediğim bir mahâlle emlâkçısına uğradım.
İşlerimi biran önce hâlletmek istiyor, Hazîran sıcaklarına yakalanmamak için acele ediyordum.
Saat 10.00 sularında kapıyı çaldım, ama pek iyi karşılandığımı söyleyemem..
"Usûl icâbı tokalaşma" bile hiç bu kadar bayağı görünmedi gözüme..
Aradığım evin özelliklerini sıraladım, beyefendi ellerinde bir tâne olduğunu söyledi ve beni bir elemanıyla birlikte eve yolladı.
Ev gerçekten de çok güzeldi ve aradığım özelliklere hâizdi.
Döndüğümde kendisi telefonla konuşuyor, sıkı mı sıkı bir pazarlık yapıyordu..
Ben konuşmasını bitirmesini bekledim, fakat konu değişti; ne Fener'in yeni transferleri kaldı ne Cem Uzan'ın abuk subuk seçim vaatleri..
Yarım saati aşkın bir süre bekledim; bu arada yüzümü ekşitmeden de edemedim tabiî ki..
Sonunda işiniz uzunsa ben sonra geleyim, diyerek yerimden doğruldum; pekî siz bilirsiniz, cevâbını aldığımda ise iyice bozuldum..
Şâir gönlüm olay çıkartmaya, bu terbiyesizliğini ona yedirmeye elvermedi..
Arkama bakmadan çıktım..
İki sokak ileride başka bir mahâlle emlâkçısı vardı, hemen kapısını çaldım.
Bu sefer de orta yaşlı, orta boylu bir hanım açtı kapıyı.
Saçı başı dağınık, üzeri de pek paspaldı..
'Ne istiyorsan hemen söyle ve git başımdan' der gibi bir hâli vardı.
Beni içeri buyur etmedi, kapıdan sordu ne istediğimi.
Aradığım evin özelliklerini saymaya başlamıştım ki elimizde yok, cevâbını vermesi gecikmedi..
Ana caddeye doğru çıkarken bu sabah ya ben çok alınganım ya da bu insanlarda bir gariplik var, diye geçirdim içimden..
Üç, dört, beş..
Kaç emlâkçı gezdim hatırlamıyorum, gerçi sonunda aradığım özelliklere hâiz bir ev tutmayı başardım ama, daha insânî bir ortamda gelişmesini isterdim işlerin..
Tabiî ev tutmakla işler bitmiyor..
Yeni eşyâlar almam gerekiyordu; öğrenciliğimden kalma kütüphânem artık yetmez olmuş hem üstelik kanepem de epey eskimişti..
Ben de birçok Ankaralı gibi İtfâiye Meydanına gittim.
Burda ikinci el çok güzel kütüphâneler, kanepeler, beyaz eşyâlar vb.. var..
Girdiğim dükkânlarda fiyatlar olabildiğince düşmüş, piyasa durgun diyor esnâf; kimsede para yok..
Yüzler asık, moraller bozuk, sürekli bir hoşnutsuzluk kol geziyordu İtfâiye Meydanının dar geçitlerinde..
Sonunda eşyâlara karar verdim, ama işin bir de nakliye kısmı var..
Henüz daha dükkândayken başınıza üşüşüveriyor nakliyeciler..
Her kafadan bir ses..
Birbirlerine küfürlü sataşmalar..
Sonunda bütçeme uygun bir fiyatta anlaştık ama, içimden o an herşeyi bırakıp gitmek geçiyordu..
Şâir gönlüm hiç mi hiç haz etmiyor böyle şeylerden..
Eve geldiğimde bunları geçirdim zihnimden..
Liberalizmin ve serbest piyasanın en egemen olduğu toplumlarda bile böyle tatsız olaylarla karşılaşmak epeyce güçken bizde bunlar niye..
Hem Mevlânâmızla, Pir Sultanımızla, Yûnusumuzla vb.. övündüğümüz bir toplumda insânî değerlerin bu kadar zayıflamasını anlamak mümkün değil..
Ekonomisi çökmüş, siyâseti gelecek vaat etmez olmuş, hukuku ve kamu düzeni paspas edilmiş, dîni dünyevî arzu ve ihtiraslara kurban edilmiş bir toplumun insanları olarak bizler nereye doğru sürükleniyoruz böyle..
Bu sinirle kalktım bir şiir yazdım:

Bana rengârenk kazaklar ör anne..
allı morlu, sarılı turunculu, yeşilli mâvili..
ilmik ilmik işle içine,
buğdayın sarısını,
pamuğun beyazını,
Karadeniz'in yeşilini,
Akdeniz'in mâvisini..

Bana rengârenk kazaklar ör anne..
İçine insanımızı kat ilmik ilmik..
Türkân Şoray kirpiği
veya Zeki Müren göbeği gibi değil ama..
Meselâ çiftçi Kemâl Dayı'nın ellerindeki nasırın aldığı rengi kat içine;
yorgunluğu, vefâsızlığı ve insafsızlığı..
Bakırcı Süleyman Efendi'nin alnındaki tozları,
drenaj ustası Gürsel Amca'nın gömleğindeki lekeleri,
korsan kitap satan genç Mehmet'in dişlerinin arasında kalan susam tânelerini..

Bana rengârenk kazaklar ör anne..
İki ters bir düz..
Önce Manisalı öğrencilere yapılan işkenceleri kat içine;
gözlerindeki korku ve çâresizliği..
Sonra da ÖSS koşusuna hazırlanan koşulu atları kat;
kendilerine ve insanlarına nasıl yabancılaştırıldıklarını..
Ve sonra da büyük devrimcilerimizi kat;
Mustafa Kemâl'imin altın saçlarını, deniz mâvisi gözlerini,
geleceğe hükmeden eşsiz başarılarını, mücâdelelerini, zaferlerini..

Bana rengârenk kazaklar ör anne..
Her baktığımda Ülkem'in insanlarını göreyim içinde;
heybetli, cesur ve erdemli insanlar..
Kırmızı'da yankılansın meydanları dolduran,
"Ne ABD ne AB, tam bağımsız TÜRKİYE" diye bağır/
an, ellerindeki bayrakları yorgunluk nedir bilmeden dalgalandıran Ülkem'in insanları..
Yeşil'de yankılansın yaz kış demeden çalışan,
onurlu bir yaşamın üretimden geçtiğini bilen,
yüzlerinde doğaya meydan okuyan tebessümlerin gizlendiği Karadenizliler..
Beyaz'da yankılansın elli dereceyi bulan sıcaklara aldırmadan çalışan,
bir çuval daha fazla toplayabilmek için birbirleriyle yarışan
ve sâdece boğaz tokluğuna çalışan,
fakat yine de açlığa terk edilen Çukurova'daki mevsimlik işçiler..
Sarı'da yankılansın İç Anadolu'mun bozkırlarında oturup
yüce yüce dağlara bakıp içli içli türküler yakan ozanlarımın sesi..

Bana güzel günlerin müjdesini ver anne..
Şâirin vaad ettiği güneşli günlerin;
motorları mâviliklere sürdüğümüz,
bir peri masalı gibi dinlediğimiz güzel günlerin müjdesini..
Hüküm sürüyor ülkemde;
câhillerin, yobazların, takunyalıların saltanatı..
Ve acılar yükseliyor..
Faşist bir nefer öğürüyor:
'Mozaik değil ulan, mermer mermer..'

Bana güzel günlerin müjdesini ver anne..
Ziyâ Paşa bıraksın artık Gâzî Hünkâr'a yakınmayı;
eşeklerin ve katırların son bulsun saltanatı..
Hızır Paşa dönsün yolundan;
rahat bıraksın Abdal Pir Sultan'ımı ve yoldaşlarını..
Churchill'in itleri çeksin elini taşımdan toprağımdan,
altınımdan petrolümden; Tunçbilek'teki körpe fidanlarımdan..

Bana güzel günlerin müjdesini ver anne..
Mustafa Kemâl'imin başlattığı,
ancak bir türlü tamamlayamadığımız,
seçilmiş kralların geriye çevirmek istediği,
fakat bütün uğraşlara rağmen başaramadıkları,
görkemi karşısında basîretlerinin bağlandığı Anadolu Aydınlanmasını anlat anne..
Sen inançlı bir Anadolu kadınısın..
O yüzden görmene engel değil renkleri senin;
etrâfına kara bir ışık saçan
ve tüm Ülkem'in üzerine yayılan o iğrenç ampulün ışığı..

Anlat anne, bana renkleri anlat;
Kırmızı'nın kırmızılığını,
Yeşil'in yeşilliğini,
Beyaz'ın beyazlığını,
Sarı'nın sarılığını..
Sen anlattıkça yankılansın Ülkem'de renklerin sesleri
ve yayılsın Ülkem'de eşitlik, özgürlük ve kardeşliğin erdemi..

Bana rengârenk kazaklar ör anne..

Alkım Saygın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,007,007,007,007,007,007,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 



 Kahveci : Selmanaz Geridönmez


O AN

- Mümkünse paralar, bozuk olsun !
- Şoför, Bey! alır mısınız?

Simsiyah, kıvır kıvır saçları omuzlarına dökülmüş, mavi, enine beyaz çizgileri olan tişörtüyle olduğundan da iri görünen şoför, o ay ödeyemediği senedin, ilk baharı geride bırakan yakıcı güneşin, neredeyse öğlen olmasına karşın hala bir yudum çay içememiş olmanın öfkesiyle, adeta direksiyona asılıyordu. Bileğine bol gelen , her an vites koluna takılıverecekmiş hissi uyandıran altın bileklikli kolunu, arkasına bakmadan uzattı, avucunu yukarıya döndürüp açtı. . Aldığı paraya, göz ucuyla baktı ''Bunlarla mı?''der gibi bozuklukları, kutularına dağıttı. Para üzerini, kimin alması gerektiğini görmeye gereksinim duymadan, aynı pozisyonda geri uzattı, ve kaldığı yerden oğlunun sınavını, kızının gösterisini düşünmeden Nilgün'le ilişkisine geçti. ''arabamızı satmayalım şekerim'' demişti. Bu sözleri söylerken nasılda işveliydi. Gerçektende ne güzel gezip dolaşıyorlar hayatın tadına varıyorlardı. Yaşamak istemenin neresi suçtu?. Tam da her şeyi yoluna koymuşken. Nerden çıkmıştı bu boşanma işi. Oysa karısı şimdiye kadar her şeye göz yummuştu. Hiç sesini çıkartmamıştı. Ne zaman ''boşanalım'' denmişti, O zaman karısı da, çocukların rızkı diye tutturmuştu. Boşanmak içinde tek istediği arabaydı. Çocukların anası diye dediğini yapmıştı ama şimdi sıkıntıya girdikçe de Nilgün, huzursuzlanıyor, olmadık kavgalar çıkartıyordu. . Nilgün'ü, dinleyip aldığı bu minibüs de kendi taksitini bile ödeyemiyor üstelik masraf üstüne masraf açıyordu. Sorun, bununla kalsa yine iyiydi. Nasıl olmuşta karısıyla sevgilisi arasında kalmıştı bunu da bir türlü anlamış değildi. .

Bütün derdi alış veriş yapmakmış izlenimi uyandıran , dolmuşlara binmezmiş de arada bir halkla bir olma gerekliliğine de inanırmış gibi görünen kadın, (evde olduğu sürece, göbeğinin üstünden televizyon kumandasını, indirmediğini düşündüğü) şoförün, elinden parayı alıp, tüm vücudunu da döndürerek arkasındaki kalem gibi kızın kibrit çöpü kalınlığındaki parmaklarına tutuşturdu. daha fazlasını verme istenciyle.

. Kız, ince uzun sapsarı görünen yüzüne yapışmış cansız saçlarını, serçe parmaklarıyla arkasına atarken ''teşekkür''etti. Başını eğerken''ne kadar sıcaksınız''demek istedi, sessizce Kadın, ''ben anneyim''demek istedi. nedensizce. Kız, ''annem gibi''demeliydi. serzenişle.

Tüm dolmuştakiler'' bu iç sesleri'' duymuş gibi birbirlerine baktılar. Köşede oturup hiçbir şeye karışmak istemeyen işe gitmekten ziyade, akşama gelecek olan konuklarına hazırlayacağı yemeğe yoğunlaşmış kadın, belirsizce gülümsedi. ''Keşke bunlar ana, kız olsaydı da benim, kızımla paylaştıklarımı tatsalardı''dedi. Yanındaki hanım, işe gidiyor olmalıydı ama geç kalmışlığının telaşıyla bir taraftan eteğini çekiştiriyor bir taraftan saatine bakıyordu. Sıkıntılı ve uykusuz görünüyordu. Aklı üç gündür belirsiz bir ateşle yatan kızındaydı. İş yerinden de, bu günde gelmezsen hakkında' tutanak' tutulacak dedikleri için apar topar çıkmıştı. Çünkü çalışmak zorundaydı. Sarı kızın iç sesi onu, çok duygulandırmış ama serzenişli halini de anlayamamıştı. Zaten biraz daha kıza bakarsa ağlama krizine girecek kadar hassaslaşmıştı. Üzerindekileri çekiştirmeye devam etti. Sarı kızın, yanındaki delikanlı sadece kızdan etkilenmiş öylece bakıyordu. Üstelik ona bakan başka kadının farkında değildi. Saçlarının yarısı beyazlaşmış bu kadın gidemediği işin parasının ne çok işe yarayacağını düşünürken askerdeki oğluna benzettiği delikanlıdan da gözünü alamıyor bu kadar koşuşturma arasında oğlunu ihmal edebildiğine şaşırıyordu. ''Neyse ki kocamı hastaneden çıkarınca ararım. Hem babası da konuşur'' diyordu, başka sesleri duyamayacak kadar yorgundu. Bütün bu kişilerin aksine, baharı atlayıp yaza çoktan girmiş kıyafetleriyle dikkati çeken hatta şoförün bile direkt bakışına maruz kalan bir kadın daha vardı. . İç seslerin tersini kanıtlayacakmış gibi bakınıyor hatta, sırayla bundan kadın olmaz. Şu hafif görünüyor gibi içinden yorumlar yapıp gülüyordu. . Arada bir de gideceği yeri düşünüp heyecanlanıyordu. Bir ara gözü sarı kızla, kadına takıldı. . ikisine de uzun uzun baktı . Kızın, fesatlıktan zayıf kalmış olabileceğini. Böyle kızların anne özlemi duyamayacağını. Kadınınsa, bir toplantıya katılıp orada konuşma yapacak önemli birisiymiş havasını takındığını, aslında bir halt ta olmadığını, ayrıca bu tip kadınların, çocuklara zaman ayıramayacaklarını düşündü. . . Havanında sıkkın olması nedeniyle kız, kadını ''sıcak'' bulmuş, kadınsa, kıza ''acımış'' olabilirdi. . Bu gibilerin, boynundan akan ter, ancak'' menopoz'' belirtisi olabilirdi. , kafa yormak bir yana gözlemeye bile değmezlerdi. . Onun, daha önemli işi vardı. Evden çıkarken, birbirlerine bakmalarını söylediği altı çocuktan başka, yaşıyor olmalarına karşın asla yoklamayı akıl etmediği bir ailesi, bir an bile varlığını hissetmediği kocasını da geç akşama ne pişireceğinin de önemi yoktu. O, şu an buluşacağı kişiyi düşünmeliydi Geçen buluşması iyi geçmişti. Yusuf'ta, onu özlemiş elbiselerini bile çıkarmadan sevişmişlerdi. Birde ''karım şüphelendi'' deyip tatlarını kaçırmasaydı daha da iyi olacaktı. O, kocasını sorun ediyor muydu. Birde erkek olacak demek istedi. . Yusuf'un, kardeşinin evinde buluşuyorlardı. İkisi de evliydi ve ikisinin de çocukları vardı. . Her buluştuklarında içi titriyordu. . Son gelişlerinde heyecandan ilk kez içtiği birayı nasıl dökmüştü. Yerleri bile silemeden çıkmış anlamamış olsalar bari diye düşünmüştü. . . İçince, nasıl da bir hoş olmuştu, o anı düşününce gülümsedi. Yusuf'ta ''bu halin pek güzel oldu, yanakların pembeleşti zamanımız olsaydı…. ''demişti. ''Adam biliyor nasıl davranacağını''diyor birazda bu yönünü seviyordu. O da istemişti aslında, ama söylememişti. şimdi düşününce bile tuhaf oluyordu. . Yine aynı ürpertiyi duydu. Oturduğu yerde hafifçe titredi. . Bacağı yanındaki adama değdi. Yusuf'la da, böyle tanışmış, gönlü o zaman akıvermişti. Sonra nasıl olduysa buluşmaya başlamışlardı. Daha öncede birisi olmuştu ama o hayırsız çıkıp ilk görüşmelerinden sonra hiç aramamıştı. Günlerce telefon beklemişti. Neyse ki çabuk unutmuştu. Yusuf'un en iyi tarafı ne zaman telefon etse işi gücü bırakıp gelmesiydi. Biraz gizli işleri vardı ama o kadar olsundu. Dalgınlığını, yanında ki adamım toparlanmasından anladı. Adam, bacaklarını birbirine yaklaştırıp, kızar gibi kafasını sallıyordu. kadın, kendi iç sesinin de duyulmuş olabileceğini düşünüp ikirciklendi. tekrar bakındı. Ama. .

Ne… Çocuk özlemini, yerlerdeki küçük ayak izlerine bakarak gidermeye çalışan, gördüğü her çocuğu hasretle seyreden ''O''kadını,
Ne… asla sahip olmadığı bir anne babanın kokusunu arayan, bir gün karşılaşma umuduyla da her anneye dokunmak isteyen''O''kızı
Ne… sattığı arabasını ve ilk kez çocuklarını özlediğini söylemek isteyen şoförü,
Ne de birinin ötekine, Ötekinin berikine bakışını,
Ne. . şifa arayan anneyi,
Ne…oğlunu özlemeye zaman bulamayanı,
Ve ne de yanındaki adamın ölmüş karısına ağladığını göremedi. Göremedi ama bir şey oldu. Görülmeyen aynı anda hissedilen bir şey. . hafif serinlik… hafif ürperti…zamanın durduğu. bir an Özlemin olmadığı, dileklerin olduğu bir boyuttaydılar. Ve o an gün batımını ve ya Güneş tutulmasını izlemiş gibiydiler... Yüzlerinde beliren gülümsemeyle dolmuştan indiler.

Selmanaz Geridönmez


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Serpil Ciritci


Yılbaşı

Hadi şimdi birisi söylesin bakalım bana...Ben niçin bugün ''yılbaşı '' gibi hissedemiyorum bir türlü..?
Niye bu gün geldiğinde ''bir şey yapmam gerekiyormuş da yapamıyormuşum '' duygusuna kapılıyorum..?
Neden önüne gelen
''Yılbaşında ne yapıyorsun ? '' dediklerinde içimden '' Size ne ..ne yaparsam yaparım '' demek geliyor..
Geriye dönük anılarım mı var acaba..hatırlamaktan hoşlanmadığım..?
O yüzden mi..böyle bayram ,yılbaşı ,özel günler vs.. geldiğinde garip bir sıkıntı ,ağırlık çöküyor üzerime..
Işıltılı vitrinlerin önünden geçerken seyretmek..süslenmiş ,yanıp sönen ağaçlara bakmak hoşuma gidiyor da...akşam olup eve girdiğimde içim kararmaya başlıyor..
Kaç yılbaşı gecesini ağlayarak geçirdim ....?
Kaç yılbaşında sevdiğim insanları yolcu etmek zorunda kaldım..?
Kaç yılbaşında başka program yapan sevgililerime mutsuzluğum belli etmemeye çalışarak ,çok eğlenmiş havası vermek zorunda kaldım..
Kardeşleri arkadaşları ,bir hevesle hazırlanıp giderken, imrenerek arkalarından el sallayan kadın kimdi ?
Hangi yıldı acaba ..saat onda yorganın altına girip ''allahım bir an önce uyumak istiyorum ''diye dua ettiğim yıl….
Anıların içine bu kadar derin daldığımda hep aynı duygu ile karşılaşıyorum
''BOŞLUK ''
Kim yaşamıştı bunları..Nerede..Ne zaman....?.
İşte ışıl ışıl yanan noel ağaçları ile süslü vitrinlerdeki en pırıltılı elbiseyi aldım bu gece için..
Ama ..neden hala o duymam gereken heyecanı duyamıyorum ..?
Oysa seyrederken bu elbiseleri ,giyecek kadınların içini ''kıpır kıpır '' hayal etmemiş miydim İşte bir yıl daha bitiyor…Elimde bakkal defterim…
kazandıklarım ve kaybettiklerimin bilançosunu çıkaracağım..
Ama ben hesap kitap tutmayı da iyi beceremem ki..
Defterim kargacık burgacık yazılardan, notlardan karman çorman yine..
Bak aylardan beri kapatamadığım bir hesap kalmış taa yukarıda..
Birine borcum kalmış..diğerinden alacağım duruyor hala..
Yıl sonu bütün hesapların kapanması gerekmiyor muydu ?
Niye açık hesaplar var hala…?
Telefonumda aylardır cevap bekleyen bir mesaj duruyor…Elim gitmiyor bir türlü telefona..
Eşiyle arası kötü olan arkadaşım..ne yaptı acaba…?
Mail kutumda üç beş satırla da olsa hatırlanmayı bekleyen sitem dolu insanlar..
Babası ölen arkadaşıma da kaç gündür uğrayamadım..oysa ''gelirim'' demiştim son gidişimde..
Arka bahçemde kuşların öttüğü gün almıştım babasının ölüm haberini…Nasıl neşeliydim o gün…
Sonra evlerindeki o kasvet..karanlık hava….Her gelenle yeniden tazelenen acılar..
Neler düşündüm o gün …neler sordum kendime..
Beyaz bir taşın üstünde,. iki tarih arasındaki ''tireye'' mi sığıyor bütün ömrümüz..
Ne zaman unutacak arkadaşım babasının ölümünü..?
Ölümün hemen yanıbaşımızda olduğunu hatırladıktan ne kadar zaman sonra, bunu unutup başlarız yaşamaya..?
''Daha çok yiyip ,içip sevişecek insanlar ölüme inat..
Ve yaşayacağız elbette…
Her birimiz bir tek kendisinin ölmeyeceğine inanarak ..''


Serpil Ciritci


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


AKLİMAN'DA SABAHA UZANIR MAVİLİKLER

Akliman'da sabaha uzanır mavilikler
Gözümü ilk açışımda
İlk onu görürüm karşımda
Göztepe'de zümrüt kakmalı bir hançer gibi salınıp
Düşer akdenizin turkuvaz maviliğine bulut
Akliman koyu zeytin dallarına tutunup
Altın rengi kumlarıyla gözbebeklerime üşüşür
Yakamozların kıvrımından süzülür beyaz bir kayık
İki yanında ayyıldızlı iki bayrak dalgalanır
İki balıkçı uyandırır Akliman köyünü uykusundan
Motor sesi gizlice damlar maviliklerin koynuna
Gökkuşağı gül goncalarının yosun yeşili yaprakları
Özlenen sevgilinin gözyaşları gibi sulanır çiğ tanesiyle
Sabah güneşi sevgililerin bülbül sesli pencerelerine konar
Martı kanatlarından suya düşer yüzyıllık efsaneler
Karşı dağların gizli oyuklarında uyanır kurt yavruları
Mırıltıları yabani bir şarkı gibi siner ovanın yeşiline
Gelincik tarlalarında bakla toplayan kızlar
Çeyizlerine keten çarşaflar, peşkirler işler nakış nakış
Yolun başına iner yaşlı nineler, dedeler
Zeytin tarlalarının içinde hummalı bir sevda filizlenir
Gözlerimi yumarım maviliklerin ucundan aşağı
Kulağım iki küçük, nazlı ayak sesindedir
Akliman sabahlarının içinden süzülüp gelen
Karbeyazı tüller içindeki o sevgilidir...

Turan Gökmenoğlu

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Sıcak yaz günleri aldı başını gidiyor. Serinlemek için nerelere gideceğimizi bilemezken, bizi bir nebze olsun serinletecek soğuk bir şeyler ararız. İşte size hem doğal hem de sağlıklı bir içecek tarifi http://www.evyemegi.com/Icecekler/icetea.htm buzlu çay; yani namı değer ice tea. Hem sıvı ihtiyacınızı giderir hem de içinizi serinletir. Afiyet olsun efendim.

Bu kadarmı? Tabi ki değil. Serinlemek için doğal yöntemlerden bir tanesi de http://www.unilever.com.tr/ourbrands/beautyandstyle/morearticles/serinlik.asp web sitesinde anlatılıyor. Denemekte fayda var.

Size ortak program paylaşımı sağlayan bir program tavsiye ediyorum. Bu programı bilgisayarınıza kurduğunuzda ve internet bağlantınız sayesinde, bu programı sizin gibi kullanan binlerce kişiyle ortak program paylaşımı yapabileceksiniz. Yapmanız gereken öncelikle http://www.limewire.com/ web sayfasından programı indirip bilgisayarınıza kurmak. Paralı versiyon'u tavsiye etmesine rağmen kullanmak zorunda değilsiniz. Ben yaklaşık bir yıldır kullanıyorum ve herhangi bir sorunla karşılaşmadım. Program sizden izin alarak paylaşım ağına bağlanacaktır. Daha sonra yapmanız gereken aranacak program veya doküman'ın adını yazarak aramayı başlatmak. Tarama sonuçlarında bulunan doküman'a ait tüm bilgileri ekranda görecek ve bilgisayarınıza indirmek istediğinizi çift tıklayarak indirmeye başlayacaksınız. İndirdikten sonrası size kalmış. Merak edenlere not: Bu program geçmiş dönemlerde yaygın kullanılan "napster" programının benzeri bir işleve sahip.

..Bir sarışın, bir kızıl saçlı ve bir esmer kadın çölün ortasında arabayla yol almaktadırlar. Hava korkunç sıcaktır. Arabanın motoru birden stop eder. inip baktıklarında, motoru tekrar çalıştıramayacaklarını anlarlar. Mecburen çölde uzunca bir yürüyüş yapmaları gerektiğinden, her biri arabadan bir şeyler alır… Fıkranın devamı için http://www.gulum.net/fikra/bolumler.php?op=goster&id=260

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Are you lonesome tonight
Elvis Presley









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070704.asp
ISSN: 1303-8923
4 Temmuz 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com