Oy kullan



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.250

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 10 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Allah kimseyi kararsız bırakmasın!..


Merhabalar,

Dün gençliğimiz cahil dedim diye bir genç arkadaşım epeyce kızmış bana. Özetle kendisinin o sınıftan olmadığını anlatmış, ardından da "Seçimlerde benim hayallerimi gerçekleştirecek bir parti görmediğim için oy kullanmayacağım." demiş noktayı koymuş. E bravo dediğim özel epostayı gönderdim kendisine ama sizinle de biraz laflayabiliriz bu konuda değil mi?

Bunun ardından "Ah bizim zamanımızın gençliği..." diye başlayan uzunca bir cümle kurmam gerekir belki ama ben o kadar bunamadım daha. Her dönemin kendine has özelliği olduğunu gayet iyi biliyorum çok şükür. 30 yıl önce birbirini yiyen gençliği kimse özlemiyor belki ama okuyan, zamanın iletişim olanaklarını elverdiğince kullanan, tüm olumsuz koşullara rağmen fikrini söylemekten çekinmeyen vatandaş özleniyor yahu. Oysa bugün durum tepetaklak, hangisi doğru algılamak bile zor. Kimi dinlese "Sen de haklısın" diyen kadıdan farkımız yok. Ama o iyi kötü herşeyin anası "Merak" denilen duygudan yoksunuz bu aralar. Daha doğru bir deyişle, merak uyandıran konular gelişen teknolojiyle farklılaştı. Önceliklerin şakülü şaştı. Avşar kızının selülitleri, Petkim satışının önüne geçti.

Bilkent Üniversitesinden gençlerle konuşuyor spiker, "İlk defa oy kukullanacağım ama hakeden bir olduğunu düşünmüyorum, boş oy vereceğim galiba" , "Ekonomi her zamankinden daha iyi, oyum kesinlikle AKP'ye." , "Ülkeyi kutuplara bölenlerle hiç işim olmaz, oy kullanmayacağım." diyor yeni yetme olası seçmenler. Yağma yok, Evren'i tanımayan sarışın genç kızımızla, vereceği oyun kıymetini bilmeyen ama okuyan yağız delikanlının hiç bir farkı yok. Cahillik bu işte. Bizim zamanımızda şimdilerde unutulan "Lümpen" diye bir deyim vardı. Neden unutuldu biliyor musunuz? Herkes lümpen oldu, ayrıcalık yaratan bir sıfat olmaktan çıktı da ondan. İstisnasız hepimiz köylü kentli olduk. Televiyonlara esir, magazin kültürüne oyuncak olduk. Bu alacalı bulacalı kültürün içinde büyüyen gençler de birer zil cahil olup çıktılar. 18 yaşında seçme hakkı verdiğimiz gence ancak 30 yaşında seçilme hakkı verilirse, siyaset eğitimden soyutlanırsasa, işte ortaya böyle yanar döner meyva tabağı çıkıyor. Ben suçu onlarda bulmuyorum sadece onların neden bu kadar duyarsız, apolitik, (yoksa politik mi demeliyim?) hale geldiğini sorguluyorum. Yapmayın genç arkadaşlarım, biraz merak duyar, o çatır çutur kullandığınız bilgisayarda biraz araştırma yaparsanız, bu haliyle bile desteklenmeye değer birşeyleri, birilerini bulabilirsiniz. Çok şükür henüz o alternatifsiz, dönüşü olmayan yola girmedik. Esas olan önce ne yapmak gerektiğine karar vermek. Hepinize hayırlı kararlar. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Ardan Zentürk

 A'dan Z'ye : Ardan Zentürk


   Erzurum-Erzincan...Fırat... Cesaria Evora...

Erzurum’dan Erzincan’a doğru yol almak... Fırat ile kucaklaşmak gibi... Erzincan’ın o bereketli ovasına doğru yaz sıcağında bile yeşilliğini koruyan o derin vadiden yol alırken, nereden ne zaman önünüze çıkacağı hiç belli değil...

Bazen sağınızda, bazen solunuzda... Ama taşıdığı bereketiyle hep orada...

Daha bir kaç gün önce Dicle’nin o, geçtiği yerleri, tılsımlı bir güçle yeşile çeviren kıyılarındaydım...

Bu iki nehrin oluşturduğu bir coğrafyanın her köşesinde insanı biraz daha şaşırtan hareketli ortamında çalışıp, yaşamak...

Ayrı bir şansı kucaklamak demek...

Yol arkadaşımın müzik alanında çok ince zevkleri var...

‘Bu yolda Cesaria Evora çok iyi gider, onun kasetini koyuyorum’ diyor...

Cesaria EvoraCesaria Evora...

Takvimlerin 2’nci Dünya Savaşı’nın en kanlı günlerini gösterdiği bir dönemde, 1941 yılında Cape Verde’de dünyaya ‘merhaba’ diyen bir ‘mütevazi’ yıldız...

Arabanın içini onun gizemli sesi doldurduğunda gün batımına dönen saatlerde Fırat, sanki kimlik değiştiriyor...

Atlas Okyanusu kıyılarında Kuzey Batı Afrika açıklarında eski bir Portekiz sömürgesi, Cape Verde... Cesaria Evora çok genç yaşlarında hem güzelliği hem de sesiyle dikkatleri çekti... Ama gençlik yılları kaderi pek o kadar parlak değildi. Sıradan barlar... Boğaz tokluğuna söylenen şarkılar... Derken... Her şey sanki Türk filmlerindeki gibi gelişti... Onu dinlemek için Sao Vicente adasına kadar gelen Fransız menajer Jose da Silva kendisine birlikte çalışmayı önerdiğinde 47 yaşındaydı!..

Hayatın bütün dalgalarını görmüş, günlerini doyasıya yaşamış bir insan olarak bu teklifi ‘en azından Paris’i görmüş olurum’ diye kabul etti...

Devamı, 50’li yaşlarda zirve yapan büyük bir şöhretti... Cesaria Evora’nın Batı Afrika dillerinin karması olan Creole dilinde söylediği şarkılar ve ülkemin doğusunun insanı davet eden görüntüleri...

Nedense...

Yaşam çizgileri zorluklardan geçen toplumlarda ‘hüzün’ dediğimiz kavram yaşanılanlara nefes aldıran yapıya bürünüyor...

Müzik dünyasına adını çıplak ayaklı diva olarak yazdıran Evora’nın buram buram hüzün kokan şarkılarıyla Fırat’ın sularına doğru tiz perdeden yükselen bir uzun havanın aynı frekansı yakalaması sadece bir tesadüf olabilir mi?

Ya da...

Erzurum’un ünlü Sarı Gelin’ini ne zaman dinlesem neden bir Evora şarkısında olduğu gibi içimde korumaya çalıştığım camdan bir köşk kırılır, bilemem...

Tıpkı,ilk gençlik yıllarımın Enrico Macias, Adamo, The Beatles, Pink Floyd, Deep Purple, Moody Blues, Santana gibi devlerle dolu günlerinin tam orta yerine giren o fakir Mısırlı kadın gibi... Sesinin o hüzünlü titreşiminde ‘doğulu’ olmanın garip anaforlarını keşfettiğim büyük kadın... Geçtiğimiz belalı yüzyılın başlarında, İskenderiye kenti yakınlarındaki Temay-üz Zahire köyünün kendi halinde ve kanaatkar imamı İbrahim Baltacı ile ev kadını eşi Fadime’den doğma Ümmü Gülsüm sadece Araplar’ın değil, sanki tüm dünyanın ezilen uluslarının çığlığı gibiydi...

O’nun Mısır topraklarından bütün dünyaya yükselen sesinin yarattığı etki, İstanbul sokaklarının kendini arayan kültürü içinde beni nasıl yakalamıştı bilemiyorum...

Cesaria Evora... Ümmü Gülsüm...

Ülkemin doğusunun yüzünü geleceğe dönmüş kıvılcımlı ortamında sanki geçmiş zamanların içinden gelip, yüzümde tatlı bir esinti bırakarak geçip gidiyorlar... Bana uzun zamandır ıskaladığım bir şeyi hatırlatır gibiler...

Telefon...

Bu gezegende yıllar geçse de tutkumu kaybetmediğim tek kadının sesi kulağımda...

O’nu ne kadar çok sevdiğimi söylerken buluyorum kendimi...Aradan geçmiş olan yıllar sanki saklandıkları yerlerden kopup yeniden yaşam buluyorlar...

Yüzümde kendimin de anlamlayamadığım bir tebessüm... Fırat sağımdan akıyor... Solumda Erganlı Dağı...

Sessiz tanıklarım...Güngörmüş dostlarım...

Ardan Zentürk


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Cihan Devrim Avunduk


Treni Kaçırmak...

Bir yolculuk fırsatı çatar çıkar günün birinde, umuda, mutluluğa...

Apar topar hazırlıklarını tamamlar, tren gününün, saatinin gelmesini beklersin.

Kalkış saati yaklaştıkça "o olur, bu olur, o eksik, bu eksik"ler, arasında gidip gelirken beynin, ruhun ve yüreğin, istasyona vardığında bir de bakmışsınki tren gitmiş, sen kalmışsın...

Trenin arkasından bir pişmanlık, önce hafifi hafif, sonra da en ağırından sarar tüm bedenini, ayak uçlarından başlayıp ta, saçının her bir teline dek.

Yalan gelir bilmeyenin , yaşamayanın sandığı, söylediği "Pişmanlık vakit kaybıdır" saçmalığı, saçma gerçeği...

Dönersin arkanı yavaş, derin, bitkin gidersin geldiğin yere... Gidersin de; gidebilir misin !?

Sen gidersin de, ruhun kalır pişmanlığın tutsaklığında...

...

Gün batar, ay doğar, ay batar, fena batar, gün doğar, sen doğamazsın bir türlü pişmanlığın, özlemin karanlığından...

Gün geçer, ay geçer, sen vazgeçemezsin... Döner gelirsin yeniden mutluluk treninin kalkacağını umduğun istasyona...

Daha bir emin, daha bir tam teşekkül hazırlanmışsındır bu sefer yolculuğa...

Ama hep kalır nedense eksikler, tamamlayamadığın...

"Hadi onu da alayım, hadi bunu da alayım, tüm hayatımı bavuluma tıkıştırayım, bu kaldı, bu fazla mı oldu acaba !!!???"

Tren gelir, durur, kapıları açılır, yolcularını bekler, seni bekler...

"Acaba" dediğin an, kafanı kaldırıp bakarsın trene, belki de ilk kez alıcı gözle...
Gördüğün şaşırtır seni; ne tren o kadar toz pembedir hayalindeki, ne dumanı bembeyazdır, ne gökyüzü masmavi...

Yine de son bir umut, atarsın adımını önünde duran vagonun basamaklarına. Bir adım... ikinci adım... üçüncü basamaktasın artık.

Düdük çalar...

...

Düdük çalmıştır artık. Kalkmak üzeredir tren.

Bir kalasınlık sarıverir, yüreğini değilse de beynini, tenini değilse de ruhunu, gidesinliğini alıkoyan...

Sen oradasın, basamaklarında trenin. Tren orada, düdük çalmış, hareket etmek üzere...

Kalasınlık ağır basar.

Kalırsın.

Buruk yine için, acıyorsa da için için; inersin.

Tren, "o tren" değildir.

Cihan Devrim Avunduk


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,836,836,836,836,836,836,83
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Şadıman Şenbalkan


REKLAMLAR VE YAZARLAR

"Reklamın iyisi kötüsü olmaz" derler ve bu tezi de reklamı iş edinmiş reklam ajansları desteklerler ... Haksız da sayılmaz hani!
Medya dünyasındaki kalem sahibi olmayı becerebilmiş kişiler birbirlerine sataşmadan duramıyorlar bu günlerde! Neden?
Nedensiz bir neden değil elbette...
Tuna Kiremitçi diye bir yazar türevi hep kendiyle çoğalan sözüm ona edebi yazılarıyla işinde başarılı bir yazar kompozisyonu çiziyor, ama karizmayı çizmiyor.
Aksine karizma, en tepelerde bir yerlere tırmanmış vaziyette!
Bu vaziyetin tek sorumlusu kanımca ve bilimsel gerçeklerce de gene bizim REKLAMLAR...
Ama ve lâkin "reklam" denen olgunun da bir raconu var değil mi efendim?
Doğan guruptaki birkaç editörün oluruyla kitapları çıkan yazarlar, sanırsınız ki (!)edebiyatın şahını yapıyorlar...
Hadi canım siz de dersiniz ve derim ama o reklam nimetinden faydalanan yazar,(...ki ne kadar yazardır, değildir tartışılı her kim ise) popüler kültürün icadı gereğince; başımıza yazar kesilmiştir...
Ancak, gerçek edebiyat dostları, edebiyat emekçileri; o çok satan falanca yazara; ağız burun kıvırır, döne döne aynı anlatımla yazan yazarın, yazdıklarını okumaz!..
"İyi o halde... Kim ve kimler okur, aslında astarında, edebi anlatımdan uzak güya bu yazarları?"diye soran sesinizi duyuyor gibiyim...

"Perihan Mağden iyi kitap yazarıdır, köşe yazıları kötüdür" demiş bir köşe kapmış, esasında kendisi köşe yazmayı beceremeyen ve hasbelkader eline kalem geçirmiş olan biri!..
Perihan Mağden iyi mi kötü mü onu tartışacak değilim ama, iyi bir sosyolog bence Perihan Mağden.
Çünkü Perihan Hanım, toplumdaki çözülmeleri iyi tespit ediyor ve bir sosyolog edasıyla; gerçek saptamalarını açık yüreklilikle söylüyor...
Hem şair ve yazarlar, kendi toplumunda ve dünya topluluklarında; kimsenin söyleyemediğini söyleyen aydın kimseler değil midir?
Perihan Hanım bu konuda haklı ise, ben sen, o ve biz, hepimiz haksız mıyız?
"Yirmi yılı aşkın gazetecilik geçmişimde; söyleyecek sözü olanlardan biri de benim" dersem kim takar beni?
Reklamı bol bir yazar olsaydım, takan mı, laf atan mı yoksa, kulp takanlar mı olurdu bilmiyorum ama, birşeyler olurdu!..
Dönek sözüm ona gazeteci ama iş takipçisi olanlar yok mu sanki bizim medyamızda?
İbadullah hemde...
Daha on kusur sene öncesinde muhabirlik yapan birilerinin gazetelerin kaymak tabakasında; kaymak yediğini biliyoruz...
Bir genel yayın yönetmeni sayesinde iş bulan bir ev kadınının astroloji adı altında(O da neyse?) fal baktıklarını, gazete sayfalarında; astroloji kisvesine sığınıp,kendilerini astrolog ilan ettiklerini de biliyoruz, bilmeyenleriniz varsa ben söyleyeyim...
Hem bu fal işi ne işi? İlim mi, bilim mi? Yoksa, gelecek okuyan kehanetçilerinin yalandan versiyonu mu?
Yayın Evleri, yazara ne denli yol açar hepimizce malum ama alemi cihan olsanız, ünlü şanlı yayın evlerine zor kabul edilirsiniz efendim... Gazetede yazmak ise ayrı bir performans ister ve ister oğlu ister... Ve kendinize yazmayı hedeflediğiniz gazetede ahbap bulamazsanız daha baştan işiniz kaderin size götüreceği yere kalmıştır...
Eeee... Gazetenin birinde de halkın halinden ahvalinden anlamayan, kendi çapınızda iç sesiniz ve salt kendi benliğiniz için bir köşe bulup yazdınız mı, REKLAMLARIN en faydalısıyla karşılaşır, "yürü ya kulum" edebiyatıyla, edebiyat ta yaparsınız alim Allah...

Şadıman Şenbalkan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


RUHUM

Sana ruhum diyorum!
Çünkü ruhlarımızın derin dostluğunda
Buluştuk seninle.
Sen ruhuma,
İnce motiflerle işlenirken
Ben sadece
Sana dairleri yazdım,
Yine gün batımını izlerken.
Büyük bir incelikle yaptım bunu!
İncinmesin, gücenmesin ruhun, diye.
Bak…
Aldığın, narçiçeği renkli, kolyem boynumda.
Hani, "bir kez olsun takmadın" diyerek
Darılmıştın ya, bana.
Taktım işte!
Bir tek, yeşil bluzumla uyum sağladı.
Bak…
Ellerinle dizdiğin,
Boncuktan yaşam da boynumda şimdi.
O zaman tut ve sen de ruhuna iliştir,
Bir narçiçeğinin büyülü kokusunu.
Tut da eksik kalmasın ömrümüz.
Biraz umut, bir tutam da huzur.
Sen, ben…
Sonrası aydınlık.
Ruhum!
İçimdeki ırmağa yön veren umudum.
Gözlerinin etrafındaki kırışıklıklar,
Seni bana anlattı hep.
Bakışların, durgunluğun,
Bazen de coşkunluğun anlattı.
Sen hep sustun!
Sadece içimdeki sevgiye su verdin.
Şimdi ben de aynı şeyi yapıyorum,
Sorgulamadan yaşıyorum.
Sana ruhum diyorum.
Ruhum…
Ruhum…
Sana doğru yürüyorum.

Gül UĞUR

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Flash haritalara hemen hemen her gün bir yenisi ekleniyor. http://www.geowalk.de/ web sayfasında gezi öncesi rehber olarak kullanabileceğiniz bir flash harita mevcut. Araştırdığınız bölge ile ilgili detaylı resim, otel bilgisi ve benzeri bilgilere ulaşabileceğiniz bu flash haritayı özellikle tavsiye ediyorum.

Ve işte bu da İstanbullular için önereceğim flash harita; ama bir farkla. Bu haritada istediğiniz yerin uydudan çekilmiş resmini bulacaksınız. Aslında aynı google earth uygulaması benzeri bir çalışma. http://kentrehberi.ibb.gov.tr/ Yer tarif ederken, ararken, ya da kroki hazırlarken bile kullanabileceğiniz güzel bir kaynak.

Şimdi okuyacağınız bu öneriler sizi klimasız bir evde bile serin tutmak konusunda işinize yarayacak. http://www.objektifhaber.com/yeni/objhab/default.aspx?id=2O28O97424 ...Ev içinde hava dolaşımını sağlamak için vantilatör ve tavan pervanesi kullanın. Sıcak havayı dışarı atmak için kapıları açmak ve vantilatör kullanmak... tabi ki aklınıza yatarsa.

Sıcaktan bunalıp sokağa çıkamayan ve herşeyi ayağına isteyen yaz tembelleri için ideal bir web sayfası http://www.yemeksepeti.com/city.asp Şimdi Bursa'da da hizmet vermeye devam eden bu siteden dvd hediyeli sipariş seçeneğiniz de mevcut. Afiyet, şeker, bal olsun ama kilo olmasın. Mazallah yaz günü aşırı yiyip zarar görmeyin.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Papa Joachin Paris
Césaria Évora









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070710.asp
ISSN: 1303-8923
10 Temmuz 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com