Suyu Boşa Harcama



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.260

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 24 Temmuz 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : CEVAP SIĞ SULARDA...


Merhabalar,

Öncelikle yazıma son bir aydır sesi çıkmayan ama seçim ertesi bana nanik yapmak için posta kutumu aşındıran sevenlerime(!?) teşekkür ederek başlamak istiyorum. Hani ölçüyü kaçırmasalar, tebrik bile edebilirdim. Yaşlarının 18-25 arası olabileceğini tahmin ettiğim bu dost canlısı, sevecen çocuklara, öl dese öleceklerini söyledikleri Tayyip Beyden biraz olgunluk dersi almalarını öneririm.

Seçim sonuçları erkenden belli olunca, televizyonlar ne yapacaklarını şaşırdılar. El atında bulunan, ağzı laf yapan ne kadar adam varsa 48 saattir o televizyon senin bu televizyon benim dolaşıp duruyorlar. Her yerde aynı şeyleri söylememek adına, kırılıp dökülüyor, yeni taze fikirlerle seçim sonuçlarını irdelemeye çalışıyorlar. Konuştukça akıllarına başka şey geliyor, lafın da sonu gelmiyor. Onlara göre, seçmen mesaj vermekten helak olmuş. Gül'ün adaylığı sürecinde yaşananları demokratik ayıp olarak nitelendirmişler de, hem orduya, hem yargıya manyel vermişler. Sezer'in taraflı tutumunu yargılayıp oyunu ona göre sandığa bandıran bile varmış. "Halk Muhtırası"ymış. Cumhuriyet mitingleri infial uyandırmış, gerilimi dindirmek isteyenler AKP'yi seçmiş. Demokrasiyi rayına sokmak isteyen AKP seçmeni bile varmış. Yapmayın beyler bayanlar, bu halkı böyle yargısız infaz etmeyin. Sorunun cevabını tez elden bulmak için halkın arasına en sığ yerden balıklama atlayın olsun bitsin. Halkımız, en azından yarısı, en düz haliyle boğazından geçen ve geçmesi muhtemel olanla ilgilendi. Cari açık, reel faiz, sıcak para falan neymiş ilgi göstermedi. İlgilense fransız kalacağını tahmin etti. Tayyip Bey ve şürekasının geçmişinden bana ne, ben bugün etrafımda olan bitene bakar onunla ilgilenirim dedi. Bana masal okumayı bırak, sıkıyorsa sen de yap dedi. Enflasyon inerse, lira değerlenirse, adam başına dolar mı ne işte ondan çok olursa, bana ne yolsuzluklardan, bana ne bağdan, yerim üzümü sormam gerisini dedi. Hakaret mi? Ne hakareti? Erkek adam söver de sever de, lan dediği yerde gül, ananı dediği yerde maydanoz biter dedi. Özetle dokunmayın civanıma, elleşmeyin yiğidime dedi. Dediyse bunları dedi, gerisini diyebilmesi için daha beş yıl ekmek yemesi gerekecek anlaşıldı.

Sol gösterip sağ vuran, milli görüş eksenli toplumsal sağı Türkiye'nin kurtuluşu gören, aman bir tatsızlık çıkmasın hesabıyla yan cebime diye koşup oyunu Tayyip Beye veren, büyük ihtimalle verdiği oyu saklayan sayın seçmen kardeşlerimi tebrik ediyor, önümüzdeki 4-5 yılın onlara ve bizlere hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Gününüz aydın, liranız bol olsun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Müfit Uzman

 Telve : Müfit Uzman


  "KAL GELMEK"

Yalnızca "tiki" neslinin literatüründe yer edinmiş bir anlatım biçimi olduğunu sanmıyorum bunun.
Tilki olmadığım gibi tiki de değilim ama ben de kullanırım bu ifadeyi.
Kafatasımın içindeki organik belleğim aşırı ısındığında "error" vermişsem...
Truva atlarını engelleyemediğinde güvenlik duvarım; işletim sistemim çöktüğünde, görüntü donduğunda, bön bön bakakalmışsam...
"Kal gelmiştir" yine bana.

***

Makinenden vazcayamıyorsan eğer; antivirüs programlarına, kullandığın yazılımlara dikkat edeceksin.
"Kal getiricileri" silecek, yeni nesil gelişmeleri deneyeceksin.
Ctrl+Alt+Del…
Belleği tazele, ekrana yeniden gel!

Kurtulduysa kurtuldu. Kurtulamıyorsa, başka şeyler deneyeceksin.
Monitöre kafa, kasaya tekme atmayacak; sabredeceksin!

***

Seçim sonuçlarının bana "kal getirmediğini" söylemeliyim.
Bay-kal'a gelmiş olabilir; şu ana kadar ortada görünmedi.
Bana göre bunlara çok önceden "kal gelmişti". Donup kaldıklarından, şoklanmış ithal uskumrular gibiydiler.
Lezzetsizdiler.
Ne var ki alternatif yoktu.
"Deniz"leri kurutmuştuk. Bunlara kalmıştık. Bir gazetenin reklamlarıyla dalgalanmış gölü deniz varsaymış, kendimizi kandırmıştık..
Belgeselleri gözardı etmiş; reklamlara körü körüne dalmıştık.

***

Kampanyalar, kumpanyalar, reklamlar…
Yalnızca duyurmaya, tutundurmaya, anımsatmaya yarar; denemeye çağırırlar.
Sloganına kapılırsın. Görselinden etkilenirsin. Alır, denersin.
Umduğunu bulamazsan, beklentini karşılamazsa terkedersin. Ürün farklı olmalıdır, işine yaramalı, yaşantına bir artı katmalıdır.
…ki kalasın, onda karar kılasın.
"Çakar çakmaz çakan çakmak" muhteşem bir slogandır. Buna güvenip aldığın çakmak, çakmazsa o çakmağa elinin tersiyle "bi" çakar, kaldırıp atarsın.
İyi-kötü çalışan eskisine -bu, ilkel kibrit de olabilir- biraz daha sarılanlara şaşırmazsın.

***

Toplumun güvenini kazanıp markanı oturtabilmek uzun soluklu bir süreç. Arada yenilsen de yılmayacak, formülündeki eksikleri arayacak, tüketicinin gereksinimlerine çare bulacak, ucuz söylemlere girmeden yalansız dolansız kalite sunacaksın.

Göz boyamacı, çürük, alt yapısız duble yollar yerine doğruya, gerçeğe ulaşan kaliteli şeffaf otoyollar yapacak, genç düşüncelerin önünü açacaksın.

Yürüyen merdiven olamasan da yangın merdiveni olacaksın.
Sen artık köşende kalacak, gelişime set olmayacaksın.
Ahmet Hâşim gelecek aklına, onun Merdiven'ini okuyacaksın:

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

***

Kal gelmesine izin vermeyecek; ulaşmak istedikleri hedef için her türlü çabayı mübah belleyip inatla kılıktan kılığa giren... sosyal(d)i(n)stlerden örnek alacaksın.

Müfit Uzman


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,609,609,609,609,609,609,609,609,609,60
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


Deniz Marmasan

 Sütlü Kahveci : Deniz Marmasan


   DÜĞÜN VE CENAZE

Güvercin kanatlarının güneşle açığa çıkan zümrüt yeşilliği, baş döndüren mürdümlüğünde, çamların gölgesindeydik. Ağzıma iliştirdiğin ufak hayat tatlılıklarında tanıdık bir aile havası.. Benden sana, senden bana uzayan bir vişne kızıllığı şimdi zaman. Koyduğumuz noktaları, üçe çıkartma çabasında soluklarımız.. Kesinleştiremediğimiz bir durum raporu şimdi mevsimler. Temmuzumda ruh yoran bir umut bekleyişi. Gözlerime mühürlü bir yağmur. Sonbahar kavanozlara doldurmuş nar çiçeği gülüşleri. Uzak adaların hayalinde yorgun bir komşu şimdi dokunmaya çabaladığım. Deniz fenerlerinin izini sürerken solgun dalgalara saplanan bir hançer gibiydi dudaklarından dökülenler. Yanık şeker kokusuna meyilli tenimde uzun bir sensiz ege havası, egeyi unutup gelen. Ölümlerinin trajik soğukluğunda üşüdüğüm kuşların damgalı kanat çırpışlarında devam ettiremediğim savaş. Sarı- siyah bir fon şimdi her gece buzlara teslim düşlerim. Bilmecelerim cevapsız ve kimsesiz cenazelerin yanında kalbim. Doldurup doldurup boşalttığım sevdadan gazete kupürleri, yamarlım.. Hayat çarpmalarından morardı, dokunmayı sevdiğin dizlerim. Sek-sek oynar gibiydi senaristi rüzgârın. Yol aldığımız kader notalarında çizgiyi aşmadan, basamakları atlama kuralı. Gözbebeklerime iliştirdiğin naif baharlarda derin bir serzeniş.. Merdivensiz kaldığım yüksekliklerin çaresiz davetine, yazısız ve soluksuz bir cevap. Engin denizler ortasında tek nota. Ezgisiz ve sensiz.. Uzak yolların tanımsız iklimlerine bir pranga vurdum uzatmadığın ellere inat. Merhemsiz yaralarım kapanmadan yine yeni yeniden… Renkli bir geçitti çoğu zaman esen meltem. İzmir'in soluksuz yazlarına nispet. Yeşillikler içinde bir yataktı çoğu zaman tenimize mühürlü ezbere yol.. Yoksunduk, yoksulduk belki ama nokta koyamayacak kadar dolu. Eşleştiremediğim saat ve dakika uyumuna inat bir bekleyiş, yıldız kaymasını… Dalgaları savrulmuş bir deniz oldum kollarında, zamanla, durdurak bilmeyen bir çalkantıydı dehlizlerimde zaman. Ahşap bir beşiğe kilitli düşlerimde uçsuz bucaksız camdan cennetler. Kumlara inat bir sayımdı şimdi aşk, kumsallara mühürlü. Dayanılmaz tonlarındaydık yeşilin, damağımızda çay tadı ve değiştiremediğimiz bir bekleyiş.. Kalmaz mı mevsimler yarıda? Durmaz mı dakikalar kollarında? Susma çabama inat bir cevap beklentisi.. Geçerdi belki acısı zamanla, zaman geçseydi… Nabzım beni hala nüfus sayımına dahil ederken sonsuz bir uyku çabası.. Tuzlarını yitirdiğim coğrafyamda suya doygun iklim özlemleri… Uzattığımda karşılıksız kalan ellerimde gururdan arta kalan bir kimsesizlik. Sevgisiz miydik gerçekten yoksa bu savrukluğu muydu hayatın? Pozları yanmış bir fotoğraf filmi gibiydim. Umurunda mıydı keder? Olsa da değişir miydi kader? Aşınır mı yollar gide gele? Tutar mıydı yollar bizi ve zamana yenik düşen anılarımızı? Sararmadan saklayabilir miydik güncelerini tenimizin? Bir bahar akşamıydı kıydılar ve düğünle cenazeyi yan yana kurdular. Alaylara karıştı soluksuz dualar. Aydınlık kayboldu karanlıkta. Yakalayamadığımız zamanın karşı konulmaz esaretinde kavrulmaya başladık, çok geçmeden küller kaldı geriye. Dağıtılmayı bekler… Kente bıraktığımız tonlarda giriş yasağı ve soluksuz inen akşama bir yeni mahpus havası eklenirken.. Gün doğuşunu severdim seninle ve sadece bizim gecelerimiz. Tutturamadığım ıslıklara saplı bir hayal şimdi, gelecek karnavalı. Şehir küstü apansız inen sessizlikten bana..Affına sığınamadığım bir inançsızlık, uykusuzluk nöbetlerinde boğulan ve bitmeyen, bitse de bitişi kabul edilemeyen bir film şimdi enkazım. Haritamın gölgesinde ben-siz-lik. Ve bir goncaydım, dalımdan koparılmadan solan, dikenini kendine saplayan. Akşam olmakta kimsesiz öznesiyle İzmir'de ya da yanlış nesnelerle baharsız tonlarımda, teninden tenime dökülen…

Deniz Marmasan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Aykut Tankuter


Bir 'Seçim' Yapmak

Parti başkanlarını, kongrelerinde genellikle Mülkiyeli'ler arasından ve genellikle demokratik olmayan yollardan seçen partilerin, göstermelik demokratik yarışında birileri kazandı ve birileri de kaybetti. Meydan kürsülerinde 'adam asma' oyununu ipli gösterilerle oldukça travmatik bir gerçeklik olarak hafızamıza kazıyan sesi kısılmış liderlerden birini daha seçtiğimizi, ellerimize vurulan ve oy kullandığımızı anlatan o 'siyah iz'den anladık.

Kamer Genç adlı o müthiş insanı tekrar meclise soktuğumuz için ne kadar gurur duyabiliriz mesela? Ya da daha dün kalabalıkların önünde tafrasından geçilemeyen ve olmayan bir rüyayı satmaya çalışan 'sayın genel başkanın' sonuçlar açıklandıktan sonra gecenin içine gömülmesine ne diyeceğiz?

Borsası rekorlar kırarken, kredi kartları ödemekten yaşamaya fırsat bulamayan insanlar olarak bir seçim yaptık. Falanca partinin aldığı yüzde bilmem kaç oy, bize 'barajı' ve 'faizi' olmayan bir mutluluk coğrafyası sağlayacak mı?

Babaların, kızlarını sırf birisine aşık olduğu ya da evlendiği adamdan şiddet görüp de ayrıldığı için alnının ortasından vurdukları, bunu erkeklik saydıkları, ya da tabancayı 18 yaşının altındaki 'kardeşler' in eline tutuşturup, bir 'ergenlik' görevi (belki de bir ergenlik sivilcesi) olarak onlara yüklediği bir ülkede, görevimizi yaptık sandığa gittik. Bu seçim, bu realiteyi değiştirebilecek mi?

Bir seçim yaptık. Mazotu değil de mahalle aralarında satılan çiçek demetlerini 1 lira yapabilmeyi vaad edebilselerdi keşke.

Ne dersiniz oylarımız hepimizin evlerinin önünde güllük-gülistanlık bahçelerin olmasını sağlayacak mı? Domatesler eskisi gibi domates kokacak mı? Bu seçim flamingoların yok oluşunun önüne geçecek mi Gediz deltasında. Kaybetmek üzere olduğumuz mevsimleri geri getirecek mi? Bu seçim 'pastırma yazı'mızın sonsuza kadar süreceğini garanti ediyor mu?

Çocuklarımıza test çözmenin yanı sıra erik ağaçlarına çıkmanın, komşu bahçelerden kiraz çalmanın ve uçurtma yapmanın en kesin yöntemlerini öğreten 'okuma parçaları'nın müfredata konulacağına ilişkin bir madde var mı yeni eğitim bakanının 'gizli' ajandasında. İnsan merak ediyor 'play station' mahkumu bütün çocuklar adına.

Televizyonlarımızda, 'ağa' dizileriyle ve gülünç egoların yarıştığı yarışmalarla mı idare edeceğiz daha bilmem kaç yıl. Jürisiz geceler geçirebilecek miyiz? 'Az sonra' rating rekorları kıran bir belgeselimiz yayına girecek mi?

Marcel Proust'un, Boris Vian'in, Çehov'un kitapları daha çok satacak mı bundan böyle ya da Antoine de St-Exupery'nin Küçük Prensi, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' daha fazla okunacak mı? Başbakanının kolundaki saatin kaç paralık olduğu tartışma yaratan bir ülkede, zamanın değerini bilen bir müsteşarlık kurulacak mı?

Ne bileyim trafikte daha az ölmemizi sağlayacak bir çağdaş kent simülasyonu var mıydı herhangi partinin seçim bildirgesinde? Gördünüz mü?

Bir seçim yapmak, hayatlarımız için de bir şey seçmek değil midir? O sandığın içine aslında bireysel 'özlemlerimizi' işaretleyip atmaz mıyız?

Seçtiğimiz adamlar, yenilenler ya da kazananlar özlemlerimizden ne kadar uzaktalar farkında mısınız? Seçim atlasının renklerine bakınca, hayatlarımızın çok renkli olabileceğini düşünüyor usunuz?

Bundan sonraki hayatımız Nilgün Marmara'nın o güzelim dizesindeki gibi, 'Üzgün adım marş marş' yine.

Aykut Tankuter


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hakan Aktürk


Gün Gelir Gurur da Kurur

Her şey bitmiş, yine aynası ile baş başa kalmıştı. Bu iyiye işaret değildi. Hayır, bu kesinlikle iyiye işaret değildi. Hayatında ne zaman aynalar insanlardan daha fazla yer kaplamaya başlasa, kendine aşık olmaya başlardı, karşısında gördüğü ilk insana aşık olma heveslisi insan biçiminin bir üyesi olarak. Bu garip megalomani kabına sığmaz bir egonun dışavurumu olmadığı gibi, hiçbir şekilde kendine güvenle akraba da sayılamazdı. Aynalara sığınırdı o. İster istemez hayalperestti de. Ama küçümseyebileceğiniz bir hayalperest değil. Asla öyle sıradan birisi olmazdı bu hayallerde. Kah Napolyon'u tarih sayfalarındaki tahtından edecek post-apokaliptik zamanlar generali, kah Lordlar kamarasında herkesi bastıran laf ebesi bir Lord, kah Nobel ödüllü yazar ve diğerleri. Oscar ödülleri, gitarın üzerinde kayan parmakların sahibi hippi, fotoğrafçı, ukala doktor, bohem ressam, Budist rahiplerine sığınmış milyarder yuppie, ışınlamayı bulan adam falan filan. Hatta bunların her birini ayrı ayrı gerçekleştiren adam olduğu bir versiyon bile mevcuttu. Yıllara dağıtmak zor olmuştu bu sonuncusunu ama uzun uğraşlar sonuç vermişti. Malum Budist rahiplere sığınmış milyarder yuppielikten emekli olduktan sonra Lord olmak biraz tutarsız ve fazlaca idealist bulunabilirdi. O yüzden Budist milyarderlikten sıkılınca hippi olmalıydı. Bunun gibi bir çok sorunu ancak ve ancak aynasının karşısında iken çözebilirdi o.

Peki bir insan aynalarla neden bu kadar yakınlaşır, insanlardan aynı hızla uzaklaşırken? İşte bu sorunun cevabı bir insan neden radyo dinlemekten korkar hale gelir sorusunun cevabı ile aynıdır. İnsan aynalarla yakınlaşır çünkü insanlardan korkmasına sebep olacak ağır bir yara almıştır son zamanlarda, insan radyo dinlemekten korkar hale gelir çünkü o radyoda her an terkedilmiş erkeklerin damarına basmayı çok iyi beceren bir şarkı çalınmaya başlayabilir. Ve evet, aşk her iki sorunun birden cevabı olmayı başarabilen yegane olgu. Belki 90'lar Türk pop müziği çalan radyolar dışında.

Aynanın karşısından kalktı Sönmez, odasında dolandı, banyodaki aynanın karşısında birkaç dakika geçirdi, salona geçip birkaç dakika da orada dolandı. Şu dönemde yalnız yaşadığı için kendini şanslı hissediyordu, ailesiyle yaşadığı zamanlarda hep kendi odasındaki aynaya bakmak zorunda kaldığından. Oysa evdeki her aynanın önemi ayrı idi onun için. Gündüzleri asla ışık alan odasındaki ayna ile fazla vakit geçirmezdi çünkü bilirdi ki o ayna onu olduğu kadar cazip gösteremeyecektir. Banyodaki ayna gündüzler için idealdi. Yeni kesilmiş saçlar ve tıraşlı bir suratı gerçek bir heykel gibi gösterirdi bu ayna. Uzun zamandır kesilmemiş olan saçları, kırıklarla dolu bir hal aldığında ise pencereleri ayna olarak kullanmayı tercih ederdi. Akşamları pencereden izlerdi kendini, böylece saçı bir bütün olarak hoş bir görüntü verir, asla kırıklar canını sıkmazdı. Kot giydiği zamanlarda odasındaki boy aynasına bakmayı tercih etmez, belinin hemen altına kadar bir görüş mesafesi sağlayan tuvaletteki aynaya koşardı böyle zamanlarda. Sevmemesiyle açıklanabilir bu durum o gövdesine oranla küçük görünen bacaklarını. Bunlar gibi yüzlerce kuralı vardı aynalarla kurduğu ilişkinin. Tahmin ettiğiniz gibi terk edilmiş olmanın baş edilmez sızısıyla savaşmaktaydı yüreği, o aynalarla oyalarken kendini. Her terk edilen gibi o da sonsuza kadar lanetlendiğine inanıyordu. Sonsuza kadar bu acıyı çekecek, sonsuza kadar kendine inancını kazanamayacak, sonsuza kadar o kızın geri dönmesini bekleyecek, sonsuza kadar aynalar karşısında hayaller kuracaktı. Her şey sonsuzlukla ifade edilir böyle zamanlarda. Sonra şarkılardan öğrenilmiş birkaç yöntemle unutulmaya çalışılır eski sevgili. Sabahlara kadar çalışılacak bir iş bulmak, yeni bir aşk bulmak, onu düşünmene vakit bırakmayacak denli büyük belaların içine atmak kendini tarzı şeyler. Hiç birisi sonuç vermediğinde o malum günün üzerinden henüz iki ay ancak geçmiştir ama değişen bir şey yoktur.

Hala aynı sızı, aynı bezgin surat. Neden bunca ipler insan böylesine olağan bir durumu? Üstelik biraz okumuş, yazmışlığı olan bizim Sönmez varoluşçu felsefeden de, nihilizmden de haberdardı. Bilirdi ne kendinin ne de terk edilmesinin şu koca dünya üzerinde hiçbir manası olmadığın. Gel gör ki onun bütün dünyası terk edilmesinin büyük kısmını kapladığı anılarından ibaret olduğu için, Sartre ve Nietzsche idi asıl manasız olan. Ona sorsanız ömrünün kalanında hiçbir kadın bir daha ona aşık olmayacaktı. Hangi kadın suratından terkedilmiş olduğu okunan bir adama aşık olmak isterdi ki? Kadınları iyi bilirdi o. Kadınların ne istediğini de bilirdi. Kadınlarsa ne istediğini bilen erkekler isterlerdi. Sönmez kadın isterdi, Sönmez kadın istediğini bilirdi de. Ama Sönmez ne istediğini bilen erkek isteyen kadınlara nasıl olurda kadın istediğini itiraf edebilirdi ki? Üstelik terk edilmişti. Bir çok şeye artık hakkı yoktu. Savaş kaybetmiş bir general gibi hissediyordu, savaş kaybetmiş bir general olmayı binlerce kez yeğ tutacak olsa da içinde bulunduğu utanç verici duruma. Hayatında daha önce hiç böylesine bir gerçeği olmamıştı baş etmesi gereken. Belki de ilk kez bir sıfat edindiğindendi şaşkınlığı. Artık terk edilmiş Sönmezdi o. Bu zamana kadar ne tembel, ne ukala, ne salak, ne yakışıklı, ne pinti, ne düzenbaz, ne de öylesine birisi olduğu söylenmemişti. Onu ifade eden hiçbir şey yoktu insanların son birkaç bin yıldır kitaplara kaydettiği insan biçimleri içinde. Sadece boşlukta salınıyordu. Ama artık bu durum değişmiş, o terk edilmişti. Bu acıyla nasıl baş edeceğini bilemez halde haftalarca eski sevgilisine rastlama ihtimalinin en yüksek olduğu yerlerde dolandı durdu. Otobüs durakları, cafeler, kırtasiyeler, marketler, fakülteler, sınıflar… Hiçbir yerde yoktu. Yine de her anını onun bakışları altında yaşıyormuş gibi davranmakta ısrarcıydı bizimkisi. Kızın oturduğu semte giden bir otobüsle karşılaştığında daha bir dik yürür, eskiden birlikte çok sık uğradıkları bir teras katı cafesinin önünden geçerken tümüyle kusursuz bir hayata sahipmiş gibi ukala bir gülümseme yerleştirirdi dudaklarına. Her an kız onu bir yerde görecek, tekrar aşık olacakmış gibi bir ümit taşıyordu içinde. Bu gerçekten de her an olabilirdi ona göre. Aylar geçmiş olsa da telefonunu ondan gelecek bir mesaj görme ümidiyle açardı. Çok pişmandı şu sıralar onun gönderdiği bütün mesajları bir anlık sinirle sildiğine, oysa nasılda okuyup avunurdu şimdi o sevgi dolu sözcükleri. Oturup bir şeyler okumakla vakit geçirmekten rahatsızlık duymayan herkesin buna benzer bir anısı yada acısı olduğunu farz ederek bu durumu anlatmakla daha fazla vakit geçirmek istemiyorum. Benden de, Sönmez'den de daha iyi bildiğiniz bu acının tasvirini sürdürmem lüzumsuzluk olurdu. O yüzden öykümü burada bitiriyorum.

Sönmez mağazaların camlarından siluetine bakıyordu onunla aylar sonra ilk kez karşılaştığında. On metre kadar ilerisiden tek başına Sönmez'e doğru yürüyordu Gonca. Kararsızdı Sönmez selam verip vermemekte, Gonca ise yaralanan taraf olmadığından tasasız. Rahatça yaklaşıp nasıl olduğunu sordu Sönmez'e. Sönmez:

- İyiyim. Sağolun ama sizi nerden tanıyorum?
- Efendim? Şaka mı yapıyosun Sönmez? Kızgın mısın bana? Ondan mı?
- Kusura bakmayın. Kimseyi hatırlayamıyorum. Hafıza kaybım.

Gonca inanmış gibi yaptı, Sönmez inandığına inanmış gibi yaptı ve mutlu oldular. Bütün o peşimizi bırakmayan berbat anılardan uzakta mutlu bir öyküye başlarmış gibi el ele yürürken onlar caddede, camdan gururlu ama mutsuz bir aşık onları seyredip, iç geçiriyordu…

Hakan Aktürk


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,409,409,409,409,409,409,409,409,40
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Neslihan Güzel

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


YÜRÜMEK..

yürümek;
yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
karanlığın gözüne bakarak yürümek..
yürümek;
dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek ..
yürümek;

yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek ..
yürümek;
yürekten gülerekten yürümek ...

Nazım Hikmet Ran

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Yılların eskitemediği ingilizce - Türkçe sözlük http://www.moonstar.gen.tr/ Programı bilgisayarınıza indiriyor ve açıyorsunuz. Grup olarak tüm dökümanları bilgisayarınızda istediğiniz herhangi biryere kaydediyorsunuz. MTU isimli exe dosyasının kısayolunu da masaüstüne veya istediğiniz herhangibir yere yapıştırıyorsunuz. Böylece sözlük elinizin altında. Sıkıldığınızda adam asmaca oyununu bile oynayabileceğiniz güzel bir sözlük.

http://www.teknofiyat.com/ ...TeknoFiyat PC ve çevre bileşenlerine yönelik fiyat arama motorudur. Google gibi donanım firmalarının sitelerini periyodik indeksleyerek çalışır. Beta periyodu içinde bazı kriterlere göre seçilen 37 firmaya ait fiyat bilgisi sunulmaktadır... Diyor abiler. Ben denedim, gayet sağlıklı çalışan ve güvenilir bir web sayfası. Mutlaka Sık kullanılanlar listenizde bulundurunuz.

Mc Donald's konusunda herkes birşeyler söylüyor. İşin içinde olmadan yorum yapmak çok zor. Size bu işletmenin tüm çalıştırma yetkisini verseler ne yapardınız? http://www.mcvideogame.com/index-tur.html web sayfasına girerek deneme yapmaya başlayabilirsiniz. Bakalım işin içinde, hem de yönetici olunca neler düşüneceksiniz. Şimdiden kolay gelsin...

Ciddi şeylerden sıkılanlara tabiki flash oyunlar tavsiye ediyoruz. http://www.oyyun.com/ Bu seferlik flash oyunlar buradan. İyi eğlenceler.

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Yalnızlar Rıhtımı
Erkin Koray









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070724.asp
ISSN: 1303-8923
24 Temmuz 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com