Suyu Boşa Harcama



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.265

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 4 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : HOŞGELDİNİZ SAYIN "DİNDAR" CUMHURBAŞKANI !..


Merhabalar,

Dün gönderdiğiniz mesajlara teşekkür ederek başlayayım. Umudunu kesenlerden, dünü iple çekenlere, hatta dükkanı kapatıp gittiniz sandık diyenlere kadar epeyce geniş bir yelpazeden geldi mesajlarınız. İlk gün suya sabuna dokunmayışımdan anlam çıkaranı da vardı sağolsun. Ama olsun demek ki özlemişiz, özlenmişiz, sağolun varolun.

Sadık muhalif okuyucularımdan biri de Cumhurbaşkanı seçimi hakkında bir kelâm etmeyişime şaşırıp hayal kırıklığı yaşadığını söyleyince bugünün girizgahı belli oldu. Öyleyse şimdi hiç kırılıp bükülmeden, dansöz gibi kıvırtmadan, hele birçok demokrasi havarisi gibi bekleyelim görelim demeden, sonunda söyleyeceğimi en başta söyleyip konuya girelim. Tayyip Bey'in bana kırmızı kart göstermesini, ağzıma biber sürmesini umursamayıp yekten söylüyorum. Ne Tayyip Bey benim başbakanım ne de Gül Cumhurbaşkanım. Makama saygı ile o makamı hasbelkader doldurana saygıyı birbirine karıştırmadan diyorum ne diyeceksem. Ha, onların da çok umurundaydı benim düşüncelerim. Elbette değil. Bir yerde duysalar, hislerimizin karşılıklı olacağından kuşkum yok. Birbirimizden hazzetmeyeceğimiz ortada.

Neden benim Cumhurbaşkanım olmadığı meselesi ise biraz karışık. Zaten basit olsa, bu kadar kafası karışmış vatandaşın arasında sivri kalmanın alemi olmaz. Biz ve onlar ayrımını ilk kim çıkardı bilmem ama herkesin dilinde olduğuna göre demek ki bu artık yadsınamaz bir gerçek. Artık, kafası henüz karışmamışlarla, karışmışlar arasında bir ayrılık söz konusu. İşin tuhafı bu ayrım sosyolojik kavramlarla da ifade edilemiyor. A grubundan Z grubuna kadar her katmanda hem biz hem onlar var. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası.

22 Temmuz seçim akşamı kürsüde zafer konuşmasını yapan sözde mağdur ama hepten mağrur Tayyip Bey'i "Herhalde artık akıllandı." diye izlerken aklımdan geçen bir nebze olumlu düşüncenin hepsi, "Uzlaşma" dan ne anladığını anladığımda bitti gitti. İlerleyen günler akıllanmak bir yana, hepten cesaretlendiğini cümle aleme gösterdi. Tartışmaları buraya yeniden taşımanın anlamı yok. Herşey gözler önünde oldu bitti. Ve Türkiye'nin ilk "Dindar" Cumhurbaşkanı Çankaya'ya 101 pare top atışıyla çıktı. Bu laf benim değil, bu laf kendini "onlar" addedenlerin. Sac ayağının eksik kalan üçüncü bacağı da yerine takıldı. Zemin sağlam, kuleler sağlam olunca, artık başarı kaçınılmazdı. 4,5 yıldır sürdürülen tırmanış zirveye 1 kala, son kampa da ulaştı. Halktan %47 ile alınan mühürün gücü ve Allahın izni ile zirve de fethedilecekti. Zirvede ne olduğu ise şimdilik kavga konusu. Biz ve onları farklı düşünmeye iten gaz vericilerin baş üreticisi işte bu zirvenin muhtevası.

Konuya kaldığımız yerden yarın devam etmek üzere şimdilik hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


 Kahveci : İdris Kenç


HERCAİ

Her şeyi nihayete erdirmeye yarım saatlik yol kaldı. Yağmur, bardaktan boşanırcasına yağıyor. Ağaçlarla çevrili yolda bir adım önümü göremeden yürüyorum.
Yağmur, biraz sonra nihayete erdireceğim yüklerden beni hafifletircesine, tepeden tırnağa yıkamakta.
Hava, puslu ve mistik bir ortam yaratmakta. Çevremde bulunan her cismi var olduklarından başka başka şekle bürümekte.

Nihayet göle ulaştım. Bir zamanlar tam da bulunduğum noktada camlardan yapılma bir göl evi hayal ederken mutlu, huzurlu, şimdi tamda hayallerimi başlattığım noktada her şeye son vermeye geldim. Huzurlu olmak için.

Kulağıma gelen huzur saçmakta olan bir melodi, yapmakta olduğum işe ara vermek zorunda bıraktı beni. Sol tarafımda, birkaç metre uzağımda bir karartı, net göremiyorum.

Yaklaşırken, ayaklarını suya sokmuş, göğüsleri saçlarıyla örtük, üstsüz yalnız başına oturan bir kadın olduğunu fark ettim. Teni, buharalı tüccarların kadifesinden de narin, hercailer kadar pürüzsüz dokunulası güzellikte. Puslu hava bile görüntüsünü değiştiremiyor, kendisi mistik ama bir o kadar da karşımda varlığıyla duruyor.

Üzgün, benim gibi final kurgulamakta diye düşünürken, bir an göz göze geldik. Bakıştık, kıpırdamadan uzun bir süre öyle kaldık. Ceketimi sırtına geçirerek yanına oturdum, yaptığı gibi ayaklarımı soya soktum. Varlığı, beni derinden etkileyen bir sükûnet timsali ve huzur saçan bir deniz fenerini andırıyordu gözleri. Melodisine devam etmesini istedim. Fakat susuyor, gözlerimin içine bakıyordu. Sanki ruhumu okumak istiyordu. Beni derinden etkileyen kokusunu alamıyor olsaydım gerçek değil de rüya gördüğüme kanaat getirecektim.

Öylesine mahzun, öylesine sade, duru bir güzelliğe sahipti ki etkilenmemek, böylesi bir güzellikle yaşama isteği duymamak ve hatta her şeyi nihayete erdirmeye karar vermişken, tekrar sil baştan arzularımı paylaşarak, yaşama isteğinden alı koymak kendimi, aptallık olacağına karar verdim. Beni, yapmam gereken işten alıkoyacak kadar vazgeçirten o huzuru, acaba ben ona yansıtabilmiş miydim?

Nasıl söyleyebilirim, yüreğinin yaralarını gördüğümü, benim kininde farksız olduğunu. Söyleyecek o kadar çok şeyim varken anlatamamak. Çorak toprak suya hasret gibiyken, durma, yağ gönlüme, yağ ki sil pasını diyememek ne zor. Daha neden burada oturduğunu dahi bilemeden. Ama bir şeyler de yapmam gerektiğinden emindim artık.

"Şans kapıyı çalınca durma, aç kapıyı ardına dek derlerdi hep." Karşımda durmakta olan bir şanstı. Varlığından bile huzur bulduğum, gözleri, yolumu aydınlatan bir deniz feneri. O da aç huzura, enkaza çevrildiği sevdaların yıkıntısını onarmasına yardımcı olacak biri gerek diyordu üzgün hali. Bunları düşünürken yapmaya geldiğim işten tümden vazgeçmiştim. Tam o sırada benim gördüklerimi o da görmüş ve beni anlamış olmalı ki,

"Şelale gibi asi gönlüme atlamaya, çiçekler kadar narin olan gönlüme arı gibi konabilir misin?" dedi.

Soğuk kış gecelerinde, yüzüne açılan kapının tebessümünü yayan dilenci çocuk gibi gülümseyerek,

"Konarım. Sen, her biri kırık cam batması gibi beni sızlatan sevdaların yaralarına merhem olabilecek misin? Keklik olan gönlüm, uçtu kayadan sevdalara, düşürdüler kanadı kırık. Kan damlar gagasından, varıp bir yol derman olur musun, öpebilir misin yarasından?"dedim.

Deniz feneri olan gözleri daha da ışıldayarak,

"Öperim. Ya sen? Susmuş, ötmeyen, kanadını çırpamayan keklik gönlüme, varıp bir yol yoldaş olabilir misin? Kabuk bağlamış yorgun yüreğime sırdaş olup, bin bir gece masalları anlatarak kabuklarını soyabilir misin? Her gece yenileyerek çıkarabilir misin sabaha?" dedi.

Aynı dertten muzdarip iki arkadaşın yıllardan sonra tesadüfen karşılaşmış, hasret gidermelerine andıran sohbetimiz devam ediyordu.

"Çıkarırım. Ya sen? Sen bilir misin tanıdık biri ve ses, aşina olduğun görüntülerin olmamasının kederini, varlığını anlamlandıran tüm nesnelerin yokluğuyla, yaşamanın yalnızlığını büyüten yüreğime varıp rehber olabilir misin?" dedim.

"Olurum. İhanetlere uğrandı yüreğim. Yusuf misali çöllerde dipsiz kuyulara terk edildi. Yüreğimin çöllerinde umut olabilecek misin?" dedi.

"Benim adım umut." Dedim.

Bu son sözlerimin içtenliği ve böyle bir karşılaşmanın, konuşmanın, yıllardır özlem ateşinin bittiğinden tüm kâinat şahitti, doğduğum ilk gün ki gibi arı, temizdim şimdi. Altında ezilmekte olduğum gam, tasa ihanet ve keder'den eser kalmamıştı bende.

" Umutlarımı aşılayacağım sana. Tüm denizler bizim olacak. Sen bana geldiğin dünyayı bense sana benim kini armağan edeceğim." Dedi.

Mutluluktan mıdır nedir ayağa kalkmaya yeltendim kalkamadım. Karşımda gülerek, bacaklarıma bakmaktaydı. Bende gülerek eğilip bacaklarıma baktım. Balık adamdım.

İdris Kenç
idriskenc@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,607,607,607,607,607,607,607,60
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Aykut Tankuter


Anılara Ne Olur?

Uzaklardan, güneyde bir yerlerden, bir martı kanadıyla gelen rüzgar esintisi sizi bir tatil kasabasındaki son mutlu saatlerinize götürür.

Hani vapura binmeden önce, marinada bir yerde içilen son yaz içkilerinin burukluğuna. Ve bir ateş böceği telaşıyla oradan oraya uçuşup duran pırıl pırıl birkaç kelime, kendi kendini tekrarlamaya başlar. Hani duyduğunuzda bundan daha güzel bir şey işitmediğinizi hissetmiştiniz. Hatırladınız mı? Siz, tam vapurunuza yöneldiğinizde kolunuzdan hafifçe tutup kulağınıza fısıldamıştı. Ondan duyduğunuz o birkaç kelime sizi, hayata başka bir yerinden bağlamıştı; ya da kırık dökük ilk gençliğinizden bir an'ı iyileştirmişti.

Onun omuzlarının fildişi beyazlığına dudaklarınızdan düşürdüğünüz ilk öpücüğün akşamıydı. Daha dündü. Karşılıklı yenecek ilk yemeğin şarap kadehleri masada, parmak izsiz, şeffaftı. Cohen'di, "Dance me to the and of love" diyordu değil mi? Ona verilen ilk hediyenin heyecanı nedense hiç bırakmadı yakanızı, kuşlar ve balıklar kadar alışmıştınız mutluluk ritueline.

Küçük, meleksi kelimeler hazırlayıp, sabahları onu masumca öpsünler diye mesaj desteleri halinde yollamıştınız geceleri. Birleşen iki insan değildiniz, iki hayattınız ama her zaman bir son kare vardır. Son bir 'donuk' kare; kahramanlar ağlamaklı bir veda gülümseyişiyle yakalanmıştır.

Peki anılara ne olur?

Sanki hınca hınç dolu bir havalimanında, çocuklarınız kadar sevdiğiniz anılar birden sizin ellerinizden kurtuluverir… Bir o yana bir bu yana fırlayıp telaşla, nereden nereye gittiklerini tahmin edemeyeceğiniz binlerce insanın derin kalabalığına atarsınız kendinizi.

'Şimdi ben ne yaparım?' paniği soluğunuzu keser. Aprona her dakika kalkan ve inişe geçen uçakların anonsları… Yüksekçe bir yere çıkıp onları görmek istiyorsunuz. Yoklar.

Siz, anılarınızı geleceğinize doğru havalanan bilinmez bir uçakla, yaşamınızın yeni koordinatlarına da götürmek istemiştiniz değil mi? Daha iyi bir yol arkadaşı olabilir mi diye düşünmüştünüz.

Anılara ne olur biliyor musunuz?

Onlar bir kalabalıkta size hissettirmeden elinizi bırakır ve kaybolurlar. Bu sizin değil onların seçimiydi. Çünkü iyi anılar nedense hep zamanında silinenlerdir.

O hınca hınç havalimanında elinizi bırakırken gözleri yaşaran çocuk mahzunluğu ile kalmış olsalar da, kayboldukları kalabalıkta hiçbir zaman büyümeyeceklerdir. Ama korkmayın geride kalan anılarınızın başına kötü bir şey gelmeyecek hiçbir zaman. Uçağınıza binip yeni rotanızı hayal edin.

İlerki yaşamınızın herhangi bir havalimanında, istasyonunda, bir geminin güneş batan güvertesinde birden, o cüce mutluluklara rastlama ihtimaliniz de var tabi ki.

O zaman bir şey yapın, gözlerinizi onlardan kaçırıp tanımazlıktan gelin. Çok zor da olsa. Onlar da öyle yapacaktır; farkında mısınız, çocuk kalan anılarınız daima sizden daha yetişkin ve daha kahramandır. Onlar başlarının çaresine bakmayı bilir.

Tuhaftır işte... Hangi anı hayattan daha güzel olabilir? Ya da gelip geçen hayat hangi anıyı geri getirebilir sizce?

Aykut Tankuter


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,388,388,388,388,388,388,388,38
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Alkım Saygın

 Kahveci : Alkım Saygın


  Muhabbet bağına girdim bu gece..

"Erkek muhabbetleri"ni bilirsiniz..
Konusu ya futboldur ya seks..
Ve ya küfürle başlar ya da küfürle biter..
Oysa ki muhabbet kelimesinin anlamı sevgidir..
Eskilerimiz muhabbet beslemek, muhabbet duymak gibi çok hoş deyimler, muhabbetnâme gibi çok hoş kelimeler türetmiş, biz ise bula bula şu iğrenç geyik muhabbeti deyimini uydurmuşuz..
Anlamı sevgi olan muhabbet aslâ tiksindirici olamaz; içine sevginin işlediği hiçbir şey tiksindirici olamaz..
Ama gelin görün ki bu "muhabbetler"de tiksinmenin henüz hiçbir endâzesi biçilemedi..
Bir kimse bu "muhabbetler"den ne kadar sakınmaya çalışırsa çalışsın kendisini, öyle bir an gelir veya öyle bir ortamı paylaşmak zorunda kalır ki Allah'a gözü koruması için kapak yaratmış da niçin kulaklar için de bir kapak yaratmamış diye sitem eder, hâşâ..
Doğrusu, benim de askerdeyken öyle oldu..
Toplumsal tabuları aşmak, bunlardan bağımsız olarak özgür düşünebilmek ve kişinin kendini gerçekleştirmek istemesi başkadır; bilinçaltındaki manyaklıkların, psikopatlıkların ve daha başka türlü iğrençliklerin teşhir edilmesi ve hattâ bunların birer övünç vesîlesi hâline getirilmesi başka..
Bu "muhabbetler"in fetiş hâline getirilen aslî unsuru: cinsel organın uzunluğu..
Sağlıklı ve belirli bir ahlâkî terbiyeden geçmiş bir kimsenin konuşmaktan hicap duyacağı bir mesele..
Eğer kişi bu konuya ilişkin saplantı ölçüsünde psikolojik bir rahatsızlık yaşıyorsa o zaman ayrı tabiî ki..
Veya bunun niçin bir utanç veya övünç meselesi hâline getirildiği üzerine bir tartışma yapılacaksa da..
Ancak bu konuları konuşmanın da artık birer fantezi hâline getirildiği bir çağda ve toplumda yaşadığımıza göre ölçünün kaçmaması için âzâmî ölçüde çaba sarf etmemiz gerektiği de âşikâr..
Bendeniz William Crosner'in Günlüğü isimli romanımı yazarken cinsellik meselesi üzerine epeyce araştırma yapmıştım..
Bu araştırmalarım sırasında Sudan erkeklerinin asırlardır kullandığı bir yöntem hakkında detaylı bilgi sâhibi oldum.
Hiçbir yardımcı ürün veya nesneye gereksinim olmadan, sâdece elle yapılan basit bir masaj bu..
Yöntemin esâsı: cinsel organa kan taşıyan kılcal damarları ve gövde üzerindeki hücreleri tahrip ederek uzvun kendi kendisini yenilemesi, oluşan yeni dokularla uzunluk artışının sağlanması..
Askerdeyken birkaç arkadaş birarada sohbet ederken böyle bir yöntemi bildiğimi, bunun hiçbir yan etkisinin olmadığını, asırlardır kullanıldığını ve yüzde yüz garantisi olduğunu söyledim, hay söylemez olaydım..
Artık parmağıma bal çalıp kovandan içeri uzatmıştım birkez..
Arkadaşlar arasında bu gittikçe yayılmaya başladı, bu yöntemi anlatmam için olmadık şeyler yaptılar..
Hoş, bunları yapmasalar da ben gene anlatırdım; çünkü eğer varsa kişide bu gibi takıntılar, bunlar kendine güvensizlik yaratıyor ve bu güvensizlik onu hayâta ve insanlara küstürüyor..
Ama bir de işin başka bir boyutu var:
Benim bile bildiğim bu yöntemi yıllarını cinsellikle ilgili sorunların aşılmasına katkı sağlamaya adamış değerli bir bilim insanı Haydar Dümen Beyefendi de kuşkusuz biliyordur, pekî bunu niçin açıklamıyor dersiniz..
İşin çığırından çıkacağını, bu konuda hiçbir takıntısı olmayan kişilerin bile bu yöntemi denemeye kalkışacağını ve insanımızın sonu gelmez bir kısırdöngünün içine düşeceğini çok iyi bildiğinden fikrimce..
Ne kadar üzücü ve insanlık adına ne kadar utanç vericidir ki cinsellik uzun zamandan beri ciddî bir endüstri hâline geldi..
Gerçi fâhişelik gibi kimi kurumlar çok eski zamanlardan beri, tâ Sümerlerden beri vardı; fakat bunlar endüstri öncesi ve büyük oranda vakâyı âdiyeden sayılan hâdiselerdi..
Cinsellik endüstrisinin kurulması ise bana sorarsanız on dokuzuncu yüzyılda Fransa ve Almanya'da çıkartılan fâhişelik yasalarıyla gerçekleşti:
Bu dönemde ivmelenen büyük savaşlar askerlik kurumunu da önemli kılıyordu ve askerlerinin cinsel isteklerini karşılamak, kendi aralarında ilişkiye girmelerini önlemek ve onları cinsel yolla bulaşan hastalıklardan sakınmak için bu iki devlet eşzamanlı olarak bu yasaları yürürlüğe soktu..
Hemen akabinde "garnizon kasabaları" kuruldu, sonrası da mâlûm..
Cinselliğin bir endüstri hâline gelmesi nedeniyledir çağımızın ve özellikle de bizim insanımızın bu takıntıları..
Oysa ki cinsel ilişki iki insan arasındaki mahremiyetin paylaşılmasıdır, bunun en güzel şeklidir; pekî ama bu ilişkide başkalarının; bu endüstrî metâlarının işi ne..
Hele pornografik yayınlar; cd'ler, dvd'ler vb..
Bu konuya hiç girmeyeyim, fakat şunu söylemeden edemeyeceğim:
İnternette kurulan sitelerin üçte ikisinin, evet yanlış duymadınız, üçte ikisinin ki bu yaklaşık yirmi milyon site demektir, bu sitelerin pornografik içerikli olduğunu biliyor muydunuz..
Pekî ya çağımız insanının en önemli manyaklıklarından biri hâline gelen MSN görüşmelerinin yüzde seksen beşinin, evet yanlış duymadınız, yüzde seksen beşinin pornografik içerikli olduğunu..
Çağımız insanı değil insanlık târihi boyunca uçkuruna bu kadar düşkün olan; ancak insanlık târihi boyunca hiçbir zaman bu kadar cinsel içerikli mesaja, yayına vb.. bu kadar yoğun bir biçimde mârûz kalmış ve bilinçaltındaki manyaklıkları teşhir etmeyi kendini gerçekleştirme olarak kabûl etmiş başka bir insan kitlesi dünyâya gelmedi sanırım..
Oysa ki iki insan birbirlerini gerçekten sevdikten sonra cinsel hayatlarına dönük o çok önemliymiş gibi görünen sorunların nasıl buhar olup gittiğine şaşmamak mümkün değil..
Yâni iş cinselliği bir endüstriye dönüştürenlere ve sundukları metâlara meydan okumaya gelip dayanıyor ve bunun yolu da kuşkusuz "muhabbet bağı"na girmekten geçiyor..
Hani o şarkıda olduğu gibi..

Muhabbet bağına girdim bu gece
Açılmış gülleri derdim bu gece
Vuslatın çağına erdim bu gece
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş

Ararım ararım
Ararım seni her yerde
Sorarım ıssız gecelerde
Sevgilim nerde


Alkım Saygın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


Serkan Azeri

  Sanatın Yolculuğu : Serkan Azeri


  Ayasofya'da Mozaik

Ayasofya
Ayasofya'dan , Bizans Mozaik Sanatı'nın Eğitimci Boyutuna Örnek Olan Mozaik.

Bizans Sanatı dini bir sanattı. Neden dini bir sanat ?. Çünkü halka din eğitimi verilmesi amaç edinilmişti. Kiliseler , mozaik ve freskolarla süslenmiş ve bu betimlemelerde İncil'den ve Eski Ahit Tevrat'tan hikayeler konu olarak seçilmişti. Okuma yazma bilmeyen halk için bu mozaik ve freskolar resimli bir incil gibiydi. Kiliseler içindeki en önemli anlamları ifade eden bölümler , Özellikle iç ve dış nartekslerdeki kubbelerin içleri , apsis , ve naosa girişi olan kapıların üzerlerinde İsa ve Meryem'in mozaik betimlemeleri bulunmaktadır. (Mozaik sanatı : Renkli taş , cam parçaların küp biçiminde yapılıp, belirli bir forma göre yaş sıva üzerine özel bir harçla yapıştırılmıası veya gömülmesiyle oluşturulan kompozisyonlar. İki şekilde olabilir. Geometrik yada figüratif.Mozaik sanatı Frigya döneminde Gordion'da evlerde kullanılan renkli çakıl taşlarının bir araya getirilip döşemelerde uygulanmasıyla başlayıp , Roma'da evlerin ve vilların döşemelerini süsleyen mitolojik konulu mozaiklerle devam etmiş. Erken Hristiyan ve Bizans Sanatında dini konulu mozaikler kiliseleri , gündelik hayatı betimleyen mozaiklerde sarayların döşemelerini süslemiştir. 13.yy'dan itibaren mozaik sanatı pahalı geldiği için Anadolu'da Bizans kiliseleri Freskolarla süslenmiştir.)

Bizans Sanatı aynı zamanda bir imparatorluk sanatıdır. Çünkü din eğitimi verilirken İmparatorlarda kendi figürlerini İsa ve Meryem'in yanına ekleterek hem kendi güçlerini göstermek hem de halka örnek olmak istemişlerdir. (Bir İmparator olarak ben de inanıyorum ve sizlere örnek oluyorum.) Fotograflarını gördüğümüz mozaik Ayasofya'da Dış narteksi , iç nartekse bağlayan girişin üzerinde bulunmaktadır. Ortada tahtında oturan Meryem ve kucağında çocuk İsa , Hemen sağında Şehri kuran , geliştiren , surlarla çeviren Büyük Konstantin , Surlarla çevrili şehrin maketini İsa ve Meryem'e sunmaktadır. Solda ise Ayasofya'yı yaptıran Justinianus mabedin maketini sunmaktadır. Burada imparatorlar İsa'ya mallarıyla bağlı olduklarını gözler önüne sermektedirler. Aynı zamanda en değerli eserlerini İsa'ya sunuda bulunuyorlar.

M.K. Atatürk'ün örnek aldığım çok önemli bir sözü ile bu mozaiği yorumlayacağım.

"Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir"

Bir milletin varlığını devam ettirebilmesi için alt ve üst yapı kurumlarının , eksiksiz olarak birbirine bağlı olması gerekmektedir. Bu kurumlar nelerdir ? Üst yapıyı meydana getiren ; Yönetim , eğitim , din , hukuk , sanat . Alt yapı ise ekonomi.

Mozaikte ; İmparatorlar yönetimi , İsa; dini , Bizans dini kurallara göre yönetildiği için aynı zamanda hukuku , Halkı bilinçlendirmek amaç edildiğinden ; eğitimi , İmparatorluğun, şehrin ve Ayasofya'nın sürekliliği için ekonomiyi , ve tüm bunların mozaik sanatı aracılığıyla anlatıldığı için de sanatı ifade eder.

Serkan Azeri


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Işık Şerifsoy (Etkin)

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Beni sevecek kadın

Yarın seni cam ve çelik kafeste görmek var.
Bu akşam, bu otel, bu dört duvar öyle bir dar.
Azıcık tıkırtısı, lakırdısı olsa aşkın, yanıma kar.
Bu hilal kaşlı, bu derin gözlü olur mu bana yar?

Kaldırım köşesinde dimdik ayaktayım.
Ne ayılmışım ne de uyumaktayım.
Karşımda tek bir yıldız.
O da sonsuz o da yalnız.

Ne gündüz ne de gece.
Dilimde sen, tek bir hece.
Güneş doğuyor, ağlıyor karanlık.
Ufku ayırdığı gibi kızıl aydınlık.
Bende ayrılacağım yanına doğru.
Ve yine kafamda olacak, o bildik soru.

Bu bir akış mı?
Yoksa sonsuz bir duruş mu?
Bir nokta mıyım uzayın derinliğinde?
Peki, ya ölüm geldiğinde,
Bir akşam vakti, bir yıldız kayışı mıydı bu hayat?

Yoksa ruhum mu örtüyor sonsuzluğu?
Birde, nedir bu gece yarısı uykusuzluğu?
Aşk neden bu kadar acıtıyor?
Ve neden bu kadar anlam katıyor?

En sonunda bitti mi yıllanmış saatler?
Bitmese de, saniyeyi saniyeye ekler.
Düşe gerçeği, gerçeğe hayale eker.
Bu ben, seni iklim iklim,
seni ilmik ilmik bekler.

Ve buluştu titreyen bakışlarımız.
Ve tutuştu bitmeyen yakışlarımız.
Atıyor dörtnala iki yürek.
İkisi de korkmuş ikisi de ürkek.

Sen ben gibi mi?
Ya ben sen gibi mi?
Sen ben de dem.
Ben sen de dem miyim?
Kıvamı bulur muyuz?
Nerden bileyim.

Eyyy,
Beni sevecek kadın.
Neydi senin o güzel adın?
Sende ben gibi mi yandın?
Korkma! Doğru yoldasın.
Kandırılmadın

Semih BULGUR

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Günlük hem de 14 günlük hava durumu bilgisi için http://www.havadurumu.com.tr/ web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Kişiselleştirebilme özelliği sayesinde, istediğiniz şehri belirleyip hem hava tahmin raporunu alıyor, hem de belirlediğiniz sayfayı giriş sayfanız yapabiliyorsunuz. Ben detaylı inceleyip saymadım ama 10.000'den fazla şehrin hava tahmin bilgisine ulaşmanız mümkün görünüyor.

Mp3 uygulamasının yasallığı tartışılmaya devam ediyor etmesine ama, bir yandan da kaynak sayıları günden güne artmaya devam ediyor http://music.download.com web sayfası mp3 indirmek isteyen ve bilgisayarına herhangibir program yüklemek istemeyenlerin yeni gözdesi olmaya aday. Siz yine de güvenilir kaynakları kullanarak ve emeğe saygı göstererek müzik marketlerden cd temin etmeye devam edin.

İşte bu da bizden, yani Türkiyeden bir internet radyo hizmeti http://www.yurttansesler.com Sadece Türkçe müzik dinlemek isteyenlerin beğeniyle tercih edeceklerine inandığım bir platform. hazırlayan arkadaşların ellerine sağlık. klasik internet radyo mantığıyla çalışan bu yapıda, verdiğiniz oylarla kendi profilinizi belirliyorsunuz.

İnternet üzerinde video paylaşım uygulamaları iyice arttı ve aldı başını gidiyor. http://www.izlesene.com/ bunlardan en çok izlenen yerli web sayfası olma özelliğine sahip olanı. Popüler videolar kısmını özellikle tavsiye ediyorum

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Hurricane
Bob Dylan









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070904.asp
ISSN: 1303-8923
4 Eylül 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com