Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.280

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 25 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Senarist olmaya karar verdim!..


Merhabalar,

Evet senarist olmaya karar verdim. Benim neyim eksik dedim soyundum işe. Bir polisiye dizi kapmadan evvel ısınma amacıyla aşağıdakileri yumurtladım. Gıt gıt gıdaak, yumurtam sıcaakkk, inanmazsan gel de baaakk!...

...
(Zaman ve Mekan: Ankara'da sıcak bir Ağustos akşamı. Başbakanlıkta bir toplantı salonu. İktidar partisinin üç büyüğü ile yeni Anayasa siparişi verilen hocalardan beşi hararetli bir tartışmanın tam ortasındalar.)

1.Büyük: Arkadaşlar boşuna oyalamayın bizi. Şu türbanı sokun Anayasanın içine iş bitsin. Bu sefer de kaldıramazsak durumu kimseye izah edemeyiz. Kılık kıyafet serbest deyin, yapın işte birşeyler.

1.Hoca: Efendim sizinle aynı fikirdeyiz, o nedenle bu konuda bir madde yazdık. Ama görünen o ki, kabul edilme imkanı yok. Biliyorsunuz 2.maddeye uygunsuzluğu nedeniyle iptal edilen bir emsal karar var. 2. maddeyi değiştirmeden bu kararı uygulamak imkansız.

2.Büyük: Canım zaten biz birşeyi değiştirmiyoruz ki, herşeyi yeniden yazıyoruz. Yazarız bir 2. madde, kimsenin gıkı çıkmaz.

2.Hoca: Ama efendim, 4. madde ilk 3 maddenin değiştirilmesi bile teklif edilemez diyor.

3.Büyük: Ama kardeşim siz de işi yokuşa sürüyorsunuz. Bulun bir çare ve buraya öyle gelin.

(Aradan 3 gün geçer. Hocaların kıdemlisi 1.Büyükten randevu ister. Makam odasında buluşurlar.)

1.Büyük: Hoşgeldiniz hocam. Umarım bir çare düşünmüşsünüzdür.

1.Hoca: Galiba bulduk sayın büyüğüm. Türbanı Anayasayla değiştirmek zor. Biz de kulağı tersten göstermeyi seçtik. Biraz zaman alır ama kesin tedavidir. Üniversiteler YÖK kararıyla kılık kıyafet yönetmeliklerini yeniden düzenleyebilirler. Öyleyse biz YÖK'ü ikna edersek bu işi kökünden hallederiz.

1.Büyük: Nasıl olacak bu iş? Şimdiki yapıyla bu imkansız.

1.Hoca: Efendim biz Anayasada YÖK'ü şeklen değiştireceğiz. 11 üyenin 6 tanesini bakanlar kurulu belirlerse sorun kendiliğinden hallolmaz mı?

1.Büyük: Eveet. İşte bu. Başkanı da bize yakın birini seçtik mi, bu işi çözeriz. Sırada ne var?

1.Hoca: Gayet tabi ki Anayasa Mahkemesi sayın büyüğüm. Orada da bir matematik oyunu yapıyoruz. 3.Hocamızın bu konudaki üstün gayretleri epeyce fazla oldu. Takdir sizindir efendim. Şöyle ki, mahkeme üye sayısını 17'ye çıkarıyoruz. Bunların 8'ini Meclis seçiyor ama burada da 5'te 3 çoğunluk arıyoruz. Bu da, mevcut meclis aritmetiğiyle, ancak sizin oylarınızla seçilebilecek şekilde ayarlanmış oluyor efendim.

1.Büyük: İyi de, çoğunluk biz de olmuyor ki, gerisini ne yapacağız?

1.Hoca: Efendim tecrübelerle sabittir. 8 tane üye geri kalanlardan 1-2 sini mutlaka etkileyecektir. Böylece Anayasa Mahkemesi yumuşayacak, geçiş yumuşak ve kansız olacaktır. Eh vallahi bizden şimdilik bu kadar sayın büyüğüm. Artık gerisi sizin üstün gayretlerinizle şekillenecektir. Gazanız mübarek olsun.

1.Büyük: Sağolasın hocam. Bundan iyisi Şam'da kayısı yahu. Hahhha hahah...

(Kahkahalar bir müddet daha sürer, bu arada kamera pencereye doğru döner. Karşıda Kocatepe Camii tüm ihtişamıyla durmakta ve uzaktan uzaktan selâ sesi gelmektedir. Allah rahmet eylesin.)
...


Senaristin Notu: Senaryoda bulabileceğiniz benzerlikler tamamen sizin hayal gücünüzün ürünüdür. Benimle bir ilgisi yoktur. Haydi hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Afşin Selim

 Kahveci : Afşin Selim


   Daha önce denenmiştir!

Şimdi, odanın karanlığını delip geçen bir çığlık inliyor kulaklarımda. Hayat hep ters yüz ediyor bütün benliğimizi... Çoğu kez bir uçurumun kenarındayız…

Yalnız şövalyeleri oynuyoruz bu şehirde. Çok uzaklardan bir aşkın sesi geliyor kulaklarımıza. Ufak ufak çocuklar çığlık çığlığa kalıyor, sokakları terk etmek istemiyorlar. Bazen acı bir terk ediş, bedenimizi kemiriyor, organlarımızı çalışmaz hale getiriyor. Hâlâ özleyecek baharlarımızın olması, tek mutluluğumuz oluyor. Kestiler mi yine ağacımızı, ey yoksul kız...

Karanlıkta uçuşan yarasaları görüyorum. Saklanıyorum pencerenin arkasına. Sanki eski zamanlardan kalmış yenik bir ordunun askeri gibi siper alıyorum yarasalara... Belki de bu şehre! Yeter mi diyeceğim artık... Yoksa çılgınlar gibi at mı koşturacağım diyardan diyara...

Herkes bir liman bulabilme derdinde. Sahiden, bizi nereye sığdıracaklar? Yoksa göç mü başlıyor, selâmız mı veriliyor… Ya kalemler yazmasa artık, ya biz olmasak… Kime dert yanalım şimdi. Hayat yine oyununu oynuyor. Kurban ediliyor yine, ona ve buna… Vakit geldi! Alın yazısı diyerek, kaçamak duyguların esiri olabiliriz artık. Hiçbir bakış mânâlı gelmiyor artık. Yalnızca Anadolu'nun ücra bir köyünden, bir ihtiyar kadının mırıltılarını dinlesin şehir! Sahiden, onu da duymazlar değil mi…

Akşam tüm gizemiyle çöküyor şehrimize. Ruhum ve bedenim "terk etsin" istiyorum burayı. Kaçmak, firar etmek, uzaklaşmak... Kimseler bulamasın. Herkesten uzaklaşmak heyecanı... Uzaklar... Ne kadar uzak ki... Gidip doğduğum yerin dağlarına mı sığınsam... Sisli bir havada, tabiatla ve hayvanlarla dost mu olsam... Ne yapsam?.. Su akıyor mudur hâlâ çeşmeden... Evin kapısı açık mıdır... Tuhaf bir uğultu sarmış mıdır evin çevresini... Fındık ağaçları yeşermiş midir... Fadime hala da yok artık. Süzmenin tadı yok, sütün tadı yok, hoşmelimin tadı yok... Ne yapsam, nere gitsem... İhtiyar bir çoban geliyor kavalıyla sanki odama. Bir türkü tutturmuş dilinde. Eski zaman türküsü. Ağıt gibi. Ağlatıyor. Delik deşik ediyor insanın yüreğini...

Birileri bizimle dalgasını geçiyor. Kadehler kalkıyor üzerimize. "Şerefe", deyip iniyor, kalkıyor şişeler. Şehirde bir anons: Dikkat, dikkat! Şeref aranıyor… Kalbimizi yerinden söküp, çiğ çiğ yiyorlar masalarında. Ayaklar altına alınıyoruz. Hüzün sarıyor kimisini. Belki de tarihi bir kinin tohumlarını büyütüyor insanlık. Ağlayanlar gece masallarında mı kalıyor…

Önümüzde buluyoruz idam sehpasını. Bir bir asmaya başlıyorlar hepimizi. Cellatlar da insan değil mi... Asi bir militan gibi bekliyorum odamda. Sınırları zorluyorum. İçimde ki mabetleri bir bir yıkıyorum. Dengesizlik, kuralsızlık, bilinmezlik üzerine gel-git lerim oluyor. Şimdi sorma neden yalnızız diye... Yalnızlık bizim için çoğu zaman bir haysiyet meselesi haline gelmedi mi...

Hayret, yine yanılmışız. Ve yine yalnızlaşmışız. Kelimelerle olan savaşımız yeniden başlamış. Koyamamışız onları uygun yerlere. Kafamızdaki karışıklıktan etkilenmişler, onları da terk etmişiz. Halbuki uzun zaman olmuş, kalemden ve kâğıttan uzaklaşmışız. Bir zamanların dostları gibi, tuhaf bir kaçış söz konusu olmuş. Kendimizi kandırmışım, yok olmak istemişiz, bu şehirden bir kez daha gitmek istemişiz… Düşünmüşüz insanları yine. İçinden çıkamamışız. Dert dindirebilme hususunda dert küpü olmuşuz. Kahretmişiz. İsyan etmişiz. Darılmışız. Gözlerimiz takılmış yine gökyüzüne. Geçmiş, yine en kahırlı anımda yanı başımızda olmuş. Karamsarlık hep can yoldaşı… Ruhumuz, kendime küsmüş. Arayış hep devam etmiş. Sonra o yine gitmiş. Sadece daha çok düşünebilmek için malzeme kalmış geriye. Avutmuşuz kendimizi. "Nasıl olsa o yok artık", deyip arkamıza bile bakmadan katili olmuşuz yaşananların. Tanıyamamışlar bizi. Teselli etmeye çalışmışlar. Aldırmamışız… Peşin hükümlü olmuşuz hep. Çoğu zaman umarsız, sevdasız… Hep aceleci bir yanımız olmuş. Bir onları terk edememişiz. İşimize geldiği gibi yaşamışız hayatı. Kaybettikten sonra kaybedilenin arkasından gitmek istemişiz. Hep böyle çelişkili yanlarımız olmuş. Çözememişler bizi. Oysa, sabah güneş yeniden doğacakmış ve biz yine o tuhaf duyguların esiri olarak gözlerimizi açacakmışım.

Bir bilinmezlik var. Bedenimize ve ruhumuza işkence uyguluyor!.. -Mişli geçmiş zamana ait hatıralar canlanıyor bünyemizde. Pişmanlıklar tokat gibi iniyor suratımıza.

Yalnızız. Hava ayaz kesti. Bir kez daha düşünüyoruz; belki de gitmeliyiz bu şehirden... Yanı başımızda Eflatun'un mektupları duruyor:

Mektup VII/Eflatun'dan Dion'un akraba ve dostlarına: iyilikler

"... İşte İtalya ve Sicilya'ya, ilk olarak bu fikirlerle geldim; ve bu memlekette 'bahtlı' denen hayatı -İtalya ve Syrakusa usullerine göre ardı arası kesilmeyen ziyafetlerle dolu o hayatı hiç beğenmedim. Herkes karnını günde iki kere tıka basa dolduruyor; gece kimse yalnız yatmıyor; herkes böyle bir yaşayışın açmış olduğu yolda yürüyüp gidiyordu. Yaratılıştan ne kadar mükemmel yetileri olursa olsun, yeryüzünde hiç kimse gençliğinden itibaren böyle yetişmiş olursa bilgeliğe erişemez; ölçülü de olamaz. Öteki erdemler için de aynını söyleyebilirim. Yurttaşlar, her şeylerini çılgınca sarfetmek gerektiğini düşünür, bütün gayretlerini aşk cümbüşlerine vererek yiyip içmekten başka bir şeyle uğraşmamak gerektiğini sanılırsa, hiçbir kanun, ne kadar iyi olursa olsun, bir devleti rahata kavuşturamaz. Böyle devletler, tyrannosluk, oligarşi, demokrasi gibi birçok idare şekillerinden geçmek zorunda kalırlar; iktidarda olanlar da, doğruluk ve eşitlik üzerine kurulmuş bir idare şeklinin adını bile işitmeye katlanmazlar..."

Her nefes alış verişimiz, zamanla inatlaşırcasına devam ediyor…

Afşin Selim


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,636,636,636,636,636,636,63
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  DÜNYA BAŞKENTİ İSTANBUL

Sabahın ilk ışıklarıyla beraber, gözlerimi açıyorum. Tren İzmit'e gelmiş bile. Oh! diyorum Haydarpaşa'ya az kaldı. Tren yolculuklarının en çok bu yanını seviyorum. Başımı koltuğa koyunca uyuyup kalıyorum. Otobüslerdeki gibi dar değil koltuklar, üstelik sallayıp da durmuyor.

Yola çıkalı tam sekiz saat oldu. Yolculuğum ilk saatleri çok zevkli geçti. Hava kararmadığı için, etrafı izleme fırsatı buldum. Yol boyunca, otlayan koyunları, eşek üstünde odun taşıyan insanları seyrettim. İnsan dikkatli izlediği zaman, insanların birbirinden ne kadar da farklı olduğunu görüyor. Bir çok ilden geçen tren, farklı farklı yerlerde durdu. Her istasyonda birbirinden farklı, yüzlerce insan yüzü gördüm. Kimi açık, kimi kapalı, kimi çok fakir kimi de çok zengin.

Kimi elindeki tekerlekli valizle, kimi de sırtında ki çuvalla bindi trene. Parasına göre, kimi yataklıyı seçti, kimi de bilet bulamadığı için, koridorlarda oturdu. Ama hepsi de insandı ve bu trenin yolcusuydu...

Ağaçların dalları, sabahın aydınlığıyla parlıyor, yeni güne "merhaba" diyordu. Kuşlar gökyüzünde uçuşup, sabahı selamlıyordu.
Yol boyunca bir kaç tünelden geçtik.
Duraklarda bir kısım insanlar iniyor, bir kısım insanlar da biniyordu.
Saat sabahın yedisi olmuştu. İş telaşesi başlamıştı.

Bostancı durağına geldik. Tren birkaç dakika durdu. Ben de evlerin büyüklüğünü incelemeye koyuldum. Bu evler, yol boyunca gördüğüm evlerden, daha büyük ve de daha bakımlıydı.

Denizin mavisi boz bulanıktı. Kıyıda ki gemiler beklemedeydi. Denizin olmadığı bir şehirden sonra, denizi görmek, gerçekten çok muhteşem bir şeydi. İnsan sanki, hayatında ilk defa deniz görmüş gibi mutlu oluyor, yüreği coşkuyla doluyordu.

Denizin, köpüklü beyazımsı rengini izleyerek Haydarpaşa'ya kadar geldim. Sabahın sekizinde, insan kalabalığıyla doluydu her taraf. Kimi iniyor, kimi biniyordu. Elimde ki siyah sırt çantamla kalabalığı delerek, taksilerin olduğu yere doğru yürümeye başladım. Merdiven basamaklarından iner inmez, martlılar karşılıyor sizi İstanbul'da.

Boş olan eski banklarda birine oturup, etrafı seyretmeye başladım. Kimi elinde simit, martıları besliyor, kimiyse elindeki valizle vapur bekliyordu.

İstanbul böyle bir şehirdi işte, kiminin bir gitsem diye iç geçirdiği, kimininse ah bir kurtulsam bu şehirden dediği… Biraz dinledikten sonra, çantamı sırtıma alıp, kaldırımlar boyu yürüyorum, sabahın serinliğinde. Kadıköy iskelesine geldiğim zaman, işportacıların sokaklara döküldüğü görüyorum. Kimi mendil satıyor, kimi oyuncak. Simitçiler bağırıyor bir taraftan, "fırından daha yeni çıktı, sıcak sıcak."

Eminönü iskelesine geliyorum, vapurun kalkmasına az kalmış...

Hemen yukarı çıkıp, kendime güzel bir yer beğeniyorum. Tam köşede, bayrağın olduğu yerde. Vapurun kalkmasıyla beraber, sağa sola sallanıyorum. Denizin dalgaları vapuru dövmeye başlıyor. Rüzgardan savrulan saçlarıma hiç aldırmıyorum. Elimde fotoğraf makinem, martıları çekiyorum. Kopardığım simitten parçalar atıyor, onların alıp kaçışlarını seyrediyorum. Martıların çığlıklarıyla, denizin altın çırpınışları ne kadar da güzel bir kompozisyon oluşturuyor. İnsan gülerek izliyor bütün bu güzellikleri.

Rumeli Hisarı'nın surlarını görüyorum, bulutların altında. En uçta Sultanahmet var, onun yanındaysa Ayasofya. Bu üç güzelliği de bir fotoğraf karesine sığdırıyorum.

Yanımdan geçen, vapurun yolcusuna takılıyor gözüm. Bir çocuk, daha beş yaşlarında, annesinin kucağında, simit kırıntıları atıyor beyaz martılara. Onlar kapıp kaçtıkça, bir daha bir daha atıyor…

Vapur düdükleri artıyor, anladım, iskeleye yaklaştık. Herkes inmeye başlıyor, ben en son inmek istiyorum. Bu yüzden yavaş atıyorum adımlarımı. İnen insanlara bakıyorum, kimi yaşlı kimi daha yeni doğmuş bebe. Gülüyorum. Memleketimden insan manzaraları…

Beyoğlu'nda alıyorum soluğu, sağıma soluma bakıyorum. Arkadaşım gelecekti. "Lalezar'a gel!" demişti ama kendi yok. Aşağı yoldan gelen, ilk T plakalı araçtan o iniyor. "Ohh!" diyorum. Tam zamanında. "Leman'a gidelim" diyor, "az oturur, bir şeyler içeriz."

"Tamam" diyorum, Beyoğlu'nun sokaklarından yürüyerek cafeyi buluyoruz. "Yoruldum" diyorum, arkadaşım gülüyor.
"ne yorulması, daha gezecek çok yerimiz var" diyor.
Köşede duran broşürlere takılıyor gözüm, hafta sonu yoğun yine İstanbul diyorum…

Oradan çıkıp, Mepisso'ya gidiyoruz. Yeni çıkan kitaplara bir göz atıp, cd lere bakıyoruz. Çok hoş bir müzik var hoparlörde, Loreena Mckennitt olmalı… Vakit öğleye yaklaştı. Arkadaşım "ben acıktım" diyor, "midyeciye gidelim." "Olur" diyorum. "İstanbul olur da midye olmaz mı?"
Yemek işini çözdükten sonra, çiçek pasajının önünden geçiyoruz. Hemen makinemi çıkarıp, bir kare alıyorum. Ama çiçek pasajından çok, insan kalabalığını çekiyorum.
Hızlı adımlarla aşağı doğru yürüyüp, Galatasaray'a varıyoruz. Kocaman demir parmaklıklarından içeri doğru bakıp, gülüyorum. "Kimler geldi, kimler geçti" diye…
"Yoruldum" diyorum arkadaşıma, "ama bu sefer gerçekten yoruldum." "Tamam" diyor "ben de yoruldum." "Biraz dinlenelim sonra tekrar gezeriz."

Cezayir Sokağa inen, rampadan aşağıya doğru yuvarlanıyoruz. Sokak boyunca sıralanan evler, yolculuğumuza eşlik ediyor. İnce işli, cumbaları evleri seyrederek, sokağın girişine geliyoruz. Burada pembe bir bina ile sarı bir binanın arasına dikilmiş olan çiçekler karşılıyor bizi. Ardından basamaklarla yolunuza devam ediyoruz. Uzun ve ince bir merdivenden ilerledikçe ilerliyoruz…

Aradığımız kafeye geliyoruz en sonunda. Sahibi olan kadın hemen tanıyor bizi. Dışarıdaki boş masaya oturtuyor "En havadar yer, burası" diyor. Gerçekten de hava o kadar sıcaktı ki, bu havada kapalı mekanda oturmamıza imkan yok.

Ben elma çayı alıyorum, arkadaşımsa ince belli bardakta çay. Uzun bir sohbetten sonra, kalkalım dedim. Biraz daha aşağıya doğru yürüyelim.

Birkaç dükkan ileri de Cemil İpekçi'nin kafesi vardı. Bir de oraya uğrayalım diyerek, basamakları atladık. Baktık ki Cemil İpekçi sandalyesini çekmiş, cafenin bahçesinde oturuyor. Biz de yanına gidip biraz sohbet ettik…

Cezayir Sokağı'ndan çıkıp, Galata Kulesi'ne doğru yürümeye koyulduk. Biliyorum! orası çok uzaktı, ama ben yine de gidip görecektim. Kararlıydım. Beyoğlu'nun dar sokaklarından insan kalabalığını delerek ilerledik. Yol boyunca karşımızdan gelen, kırmızı Taksim- Tünel tramvayının sesi bize eşlik etti…

Sonra ara sokaklardaki kitapçılara uğradık. Benim, en çok hoşuma giden, Yaba'ydı. Orada, farklı bir çok fotoğraf makinesiyle, eski kitaplar gördüm. Çoğunu ayaküstü inceledim. Hepsinde, terk edilmişliğin burukluğu ile mutsuzluğu vardı.

Bu sokakta kitapçıların yanında, müzik evleri vardı. Vitrinden gitarlara bakıp, onlar hakkında fikir edinmeye çalıştık. Zuhal müzikte çalışan, genç ve uzun boylu tezgahtar "buyurun içeri de bakarsınız" dedi, bizi içeri buyur etti. Gitarlar ve fiyatları hakkında bize bilgi verdi.

Klimanın serinliğinden iyice mayışmıştım, yerimden kalkmak bile istemiyordum. Ama yavaş yavaş kalkmam gerekiyordu. Tekrar yola düşme vakti gelmişti. Arkadaşım "az kaldı, birazdan oturacağız" dedi. "tamam" dedim. Yokuş aşağı yürümeye devam ettik. Bir süre sonra, Galata Kulesi'ne geldik. Ama benim yukarı çıkacak halim yoktu. Bu yüzden, ancak dibinden etrafı izleyebildim.

Kulenin yanında bir giyim sergisi vardı. Kimin olduğunu bilmiyorum, ama bir kadın modacının kıyafet tasarımlarının sergisiymiş. Hızlıca bir göz attık. Oradan da aşağıya inip, serin, gölgeli bir kafede oturduk. O kadar yorulmuştum ki, oturur oturmaz kendimden geçtim.

Yeni sıkılmış, taze bir portakal suyu, beni kendime getirdi. Burada tam olarak, ne kadar oturduğumuzu hatırlamıyorum, ama gayet güzel ve temiz bir yerdi. Hizmette harikaydı. Garsonların hepsi beyefendi ve nazik insanlardı.

Oturduğum yerden, galata kulesindeki insanları görebiliyordum. Hepsi meraklı bakışlarla etrafa bakıp, gülüyorlardı.
Arkadaşım "bu kadar yeter, akşam oluyor, bir de Sultanahmet'le Ayasofya'yı görelim" dedi.
Artık dinlenmiş, kendime gelmiştim "olur" dedim. Bulduğumuz ilk taksiye atlayıp, Eminönü'nde indik. Gülhane Park'ında biraz oyalandık. Akşam serinliğinden olacak ki, park iyice dolmuştu. Mısırcılar, çerezciler herkes ordaydı.

En son, kasımda gelmiştim buraya, etraf sararmış yapraklarla doluydu. Ayağımı bastığım yer yapraktı. Onları ezdikçe, hışırt hışır diye ses çıkarıyorlardı. Şimdi o yapraklardan eser yoktu.

Aklıma "Nazım" geldi, "Cem Karaca" geldi, "Gülhane parkındaki ceviz ağacı" geldi. Güldüm…
Kimliklerimizi göstererek, ücret ödemeden, arkeoloji müzesine girdik. Kapıdan içeri girdiğiniz zaman, mezarların olduğu bir yer karşılıyor sizi, Arkeoloji Müzesi'nde. Beyaz mermer işçiliği ile. Onları inceliyorsunuz hayretle, ne kadar büyük ve önemli olduklarını anlıyorsunuz.
Bir de ölümü düşünüyorsunuz sonra…

Yukarı katları gezmeye başladık, eski çömleklerin, iskeletlerin olduğu bölümü.
İnsanın, evrende kat ettiği yolu, izlemek için iyi bir fırsat müzeler. Böyle mekanlarda, insan tek başına kalıp, saatlerce düşünmeli, dününü, bugünü, yarınlarını? Nereden gelip, nereye gidiyorum ben sorularına cevap aramalı?...
Sonra aşağıya indik, bir kaç tane resim çektim arka arkaya, görevli memure "no flaş" dedi, ama ben hiç oralı bile olmadım.
Ardından Ayasofya'nın olduğu rampaya doğru yürüdük, saat dörttü. Görevli "yarım saatiniz var, çabuk olun" dedi. "tamam" dedik.
Ayasofya'nın içi tam aydınlık değildi. Ama bakımsızlığı, terk edilmişliği, bu loş ışıkta bile gözüküyordu. Üzüldüm.

Yukarıya çıktım, tabloların gizemi ilgimi çekti, Meryem ana ve İsa'nın resmini çektim. Duvardaki resimleri tam inceleyecekken, görevli "kapatıyoruz" dedi. Neyse bu kadar gezebildik ya diye sevindim. Dışarıda bulunan mezarlara bakarak, kapıdan çıktım.

Arkadaşım, "arkada bir müze daha var, gelmişken ona da bakalım" dedi. "kapalıdır ama olsun, dışından bir görürsün" diye de ekledi. Ben de yorgun bir sesle "olur" dedim.

Bir kaç adım gittikten sonra, Aya İrini'nin rengi solmuş, sıvasız tuğlaları karşıladı bizi. Kimse olmamasından dolayı arka tarafına kadar dolaştık. Eski yıkık bahçesinden atlayıp, kırık camından içeri baktık. Terk edilmişlik, viranelik kokuyordu loş oda. Onu öylece kendi haline, yalnızlığıyla baş başa bıraktıktan sonra, Sultanahmet'e yöneldik.

Akşam karanlığında, Sultanahmet'in ihtişamı harikaydı, bir kare de ondan aldık.
Sonra da parkta oturup düşünmeye başladık, acaba dünyanın başka neresinde vardı; böyle tarih kokan, dinlerin başkenti, insanların kardeş olduğu şehir. Arkadaşım bana dönüp; "dünyanın başkenti neresi biliyor musun?" dedi.

"Hayır" dedim, başımı iki tarafa sallayarak.

O ise ayağını üç kere yere vurup, "DÜNYANIN BAŞKENTİ İŞTE BURASI" dedi.

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,716,716,716,716,716,716,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


Alkım Saygın

 Kahveci : Alkım Saygın


  gâile makâmı..

I.

sen,
elâ gözlü beyaz kadın..
iğne oyası işler gibi bakma öyle..
gözlerin gözlerimden geçerken,
teker teker canlanıyor korkularım..
beynimdeki matador dev bir boğayla cebelleşiyor,
kanırtmak istiyor ama yapamıyorum..
iştiyak merhemiyle omzumu sıvanıyorum..

sen,
elâ gözlü beyaz kadın..
çek ellerini kadehimden,
rahat bırak beni..
kadehimde sana göre birşey yok..
birbirinin peşi sıra çıkıveriyor şişemden sarman moloz yığınları..
gözümün önünden gitmiyor o savaş sahneleri;
ya Telâfer'deyim ya Necef'te ya Tel-Aviv'de,
küçük Esmâ'nın kömür gözlerinden yeni şiirler türetiyorum..
bana yine uyku durak yok bu gece;
şiirlerimi kadehime akıtıp îmân tâzeliyorum..

II.

benim yalnızlıklarım kurban edilmiş aşklara biat etmez..
üçüncü sayfa haberlerine koltuklanan,
yorgun su zerrecikleri gördüğünde kasım kasım kasılan umutlar yeşertmem gönlümde..
uzanıp gazoz ağacından bir dal kesip kavala dönüştürürüm,
nefes verir sokak lambalarının yağmur damlalarına kırılan ışığı..
benim pâyitahtımda yalanlara yer yok,
azâmet görür düşünüşlerim
ve mûnis mısrâlar döşenirim..
canhıraş titremeler yükselir toprağımdan,
kesik bir koç başı gibi mumyalatır, duvarlarıma asarım..

zaman tembel bir nehir gibi akıyor,
acılarla dolu yalnızlık gecelerimde
ve öksüz hüzünler salınıyor tellerimden;
mısrâlarımı ayaklandıran besteler yapıyor,
kendimi dev konser salonlarında seyrediyorum..
si notası basıyor sürekli içli bir ney;
sanki âlemi dinliyorum,
yerkürenin dönerken çıkarttığı sesi duyuyorum..
si sesinden yeni besteler türetiyorum..
ve ritimlerimde dolaşıyor,
mor dağlardan koşup bozkırımın ortasına çöken atlarım..
konser bitti mi sahneye çıkıp olgun bir başak gibi eğiliyorum..
işte tam o sırada,
ayaklarımın altından halıyı çekiyor,
sâhibini seçemediğim ham ahlat bir el
ve gözlerimi gayyâ kuyusunda açıyorum..

III.

general kış'ın en yakın müttefîkidir general sonbahar;
dökülen her yaprak alıp götürür hınzırlığımı,
giyecek bir çizme bulamam..
doluşur sokaklarıma sonbahar hüzünleri,
abanoz kesilir yüzüm..
şakaklarıma yapışan ölümlerim,
bir pençe gibi ağırlaşır giderek
ve betim benzim sararır
ve bayat bir tütün olur,
genzine doğru akarım..
ve sille tokat girişirim düşlerime..
belki ıslanır kirpiklerin,
gözlerinden akar, akar, akar çoğalırım;
olur a, şarap kızılı vurmuş saçlarına birikirim..
ve fikrimin ince gergefinde,
hüzün dolu bir türkü yakamozlanır;
sırasında hırpânî sezişlerim..
denizin ortasında olup denizi bilmeyen balıklar gibiyim,
türkümü söylediğimde karaya vurur,
içli içli kederler yüklenirim..

kendi yurtlarından sürgün edilmiştir,
tanıdığım bütün bilgeler
ve kendi dillerinden bütün büyük şâirler..
ve kendi dinlerinden bütün büyük peygamberler..
ben de aşklarımdan sürgünüm;
hüzünlü mısrâlarım vasiyetim..

IV.

AŞTİ'deyim,
saat 05.30..
metronun açılmasına yarım saat var,
karanlık gecelerime yolculuğum başlıyor..
körlerin fil târifi gibi tamâmen tezatım bugün,
berhavâ heveslerim boşlukta salınıyor..
keyfekeder bilenmişliklerimle yalnızlığa koşuyorum
ve bir kırbaç gibi sırtımda şaklıyor,
önümden geçerken düşlediğim ferâset tefrikası..
Virgillius o patlak gözlerini tepeme dikmiş;
balıkların havada yüzdüğünü,
kuşların denizin dibinde uçtuğunu anlatıyor..
ben susuyorum..
fakat yüreğim susmuyor,
alıyor eline sazı,
si sesinden bir türkü yakıyor;
ritmi 4/4'lük,
makâmı ise gâile makâmı:

Tanrı'dan diledim bu kadar dilek aman aman
Bana kısmet değil dizinde yatmak aman aman
Dizinde yatıp da yüzüne bakmak aman aman
Gel aman aman yanıma kıyma bu yazık canıma
Bir kara kaşın bir kara gözün değer dünyâ malına

V.

sen,
elâ gözlü beyaz kadın..
bir gözün yere bakarken diğer gözünle göğe bakabilir misin..
bir gözün dev barajlarda biriktirdiğim kederime bakarken,
öbür gözünle ayaklarının altından nasıl akıp gittiğimi görebilir misin..

şimdi 'abaşo babafingo, abaşo gabya!..' deme zamânıdır;
sana mutluluklar dileme zamânıdır,
seni hüzünlü mısrâlarıma kodlama zamânıdır..
ben her aşkımı şiirlerime kodlarım;
mısrâlarım saklı târihim..

biliyorum;
birgün bu şiirler üzerine ciltler dolusu araştırmalar yapacaklar,
işte o zaman ortaya kocaman bir albüm koyacaklar
ve ben çok uzaklardan bakıp onları seyredeceğim..
sonra, 'Alkım Saygın Şiir Yarışması' düzenleyecekler
ve ben gönderdikleri şiirler ile gâile makâmında yaptığım bestelerimi eşleyeceğim..

Alkım Saygın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


Serkan Azeri

  Sanatın Yolculuğu : Serkan Azeri


  Atina Okulu (School of Athens)

Atina Okulu

Rönesans döneminin tanınmış saheserlerinden biri. Raphaello Sanzio tarafından Vatican'da papa 2.Julius'un kütüphanesinde Stanza Della Segnatura denilen imza odasının duvarına yapılmıştır. Diğer duvarlarda Raphaello değişik konularda (Sanat , Bilim gibi) freskler yapmışsada en değerli olanı Felsefeyi simgeleyen Atina okuludur. (1509-1511)

Eserde Klasik tarzda bir felsefe okulu Atina işlenmiştir. Filozofları incelediğimizde hepsinin birbirinden farklı dönemlerde yaşadığını görürüz. Burada anlatılmak istenen Felsefenin , bilgeliğin zamansızlığıdır. Bu bilgeler bir zincir gibi birbirlerine bağlı farklı dönemlerde aslında zamansız olan bilgileri aktarmışlardır.

Rönesans'ı doğuran felsefenin , Hümanizmin , zamansız bilgeliğin hayata geçmesini simgeleyen bir eserdir.
Atina okulunda svastica sembollerinin arkasında Okulda dikkatimizi çeken Tanrı Apollon ve Tanrıça Athena'nın heykelleridir.
Ortada Platon elinde timaios kitabını tutmakta ve ideayı göğü işaret etmektedir. Öğrencisi Aristoteles ise elinde Ethica kitabını tutmakta ve rasyonalizmin ifadesi olarak eliyle yeri işaret etmektedir. Platonun yüzü Leonardo Da Vinci 'nin portresidir.
Platonun solunda Socrates ellerini kullanarak Xenofones ve ünlü komutan Alcibiades'in bulunduğu gruba birşeyler anlatmaktadır.
Merdivenlere oturmuş Diogenes 'tir
Diogenes'in önünde oturmuş bir şeyler düşünüp yazmakta olan Herakleitos aslında Michelangelo'nun portresidir.
Alt bölümde Solda Ayakta geriye doğru dönmüş Parmenides'i , hemen arkasında da bizlere bakan Hipatia'yı görmekteyiz.
Önde solda oturan grupta Pitagoras(Pisagor) kitabına bakmakta ve arkasında İbn_i Rüşd , eğilmiş , onu izlemektedir...
Arkalarında ayakta başında taç bulunan Epikür , ve Zenon bulunmaktadır..
Sağ alt bölümde matematikçi Euklides (Öklid) eğilmiş öğrencileri ile birlikte denklemini çözmektedir. Arkalarında elinde küre tutan Zorro Astro , Raphael ve hocasının figürleri de bulunmaktadır...

Serkan Azeri


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,007,007,007,007,007,007,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Neşe dolu olacağınız güzel bir haftaya girmektesiniz sevgili koçlar. Profesyonel çalışmalarınızda gurur verici başarılara imza atacaksınız. Hafta sonu kısa bir seyahat planlayacaksınız. Pozitif duygularla yüklü olacağınız ışıl ışıl bir hafta sizleri beklemekte.



BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Projelerinizde ihtiyacını hissettiğiniz yardımları bir kadından göreceksiniz sevgili boğalar. Yeni anlaşma ve belgelere bu pozitif yaklaşımlar sonucu imzalar atacaksınız. Haftanızın getireceği atılım ve mutluluk dalgalarına kendinizi güvenle bırakın.



İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Yeni haftanızda maddi ve manevi yardımları aile büyüklerinizden alacaksınız sevgili ikizler. Gerçekleştirmek istediğiniz bazı atılımlar için ideal bir dönemdesiniz. Gelecek günlerde heyecan dolu olacaksınız. Haftanızın anahtar kelimesi tecrübe ve dayanışma olacak.



YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Sevgili yengeçler yeni haftanızda herşey istediğiniz hızda gitmediğinde oldukça sakin kalmayı denemelisiniz. Haftanızın getireceği bir takım aksaklıklara takılı kalmayın. Olayları akışına bırakın ve daha olumlu periyodları bekleyin. Bir geçiş dönemindesiniz.



ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Hayli zamandır beklediğiniz bir haberi bu hafta alacaksınız sevgili aslanlar. Para ile de ilgili olabilecek bu nihai kararlar projelerinize hız katacaklar. Bu arada kendinizi aşırı rahatlıklara alıştırmayın. Fitnes programlarına yazılın hareketlenin yoksa kilolar kapıdalar.



BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Muhteşem güzellikte şansların ayaklarınıza kadar gelecekleri eşsiz bir haftaya girmektesiniz sevgili başaklar. Fakat enerjilerinizi ve bu güzelim fırsatları gelişi güzel harcarsanız yazık olacak. Şimdi başarılarınıza süreklilik kazandırmanın en uygun zamanı.



TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Yeni başlangıçlara yöneleceğiniz güzel bir hafta sizleri beklemekte sevgili teraziler. Uzun zamandır kurmak istediğiniz bir işiniz için son aşamalardasınız. Sabrınızın karşılığını göreceğinizden emin olabilirsiniz. Enerjilerini ise tek kelime ile muhteşem.



AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Beklediğiniz haberler gecikmelide olsa nihayet gelecekler sevgili akrepler. Yeni haftanızda hiçte sevmediğiniz sıkıcı ortamlara girdiğinizde sabır dolu akrepler olmayı tercih etmelisiniz. Zamanı bir dost olarak görün ve bu hafta hiperaktif kişiliklerinizi kesinlikle dizginleyin.



YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Seçimlerin haftasına hoş geldiniz sevgili yaylar. Hayli zamandır şu veya bu şekilde ertelediğiniz kararlarınızı önümüzdeki günlerde uygulamaya koymanız gerekecek. Sisli ortamlara rağmen cesaretle ilerleyecek ve kendinizle gurur duyacaksınız.



OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Uzun soluklu projelere kendinizi angaje etmeden önce ince eleyip sıkı dokumayı prensip haline getirmelisiniz sevgili oğlaklar. Fevri davranışlardan kaçınmalısınız. İmzaladığınız bazı belge veya kontratlar yeniden gözden geçirilecekler. İşyerlerinizde karışıklıklar olabilir.



KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Beklenmedik karşılaşmaların yaşanacakları heyecanlı bir hafta sizleri beklemekte sevgili kovalar. Geçmişten kaynaklanan ve gündemlerinize yerleşecek bir takım sürprizlere hazırlıklı olun. Yarım bıraktığınız projelerinize yeniden sarılabilirsiniz.



BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
O kadar mücadeleden sonra amaçlarınıza nihayet kavuşmakta olduğunuzu her geçen gün daha belirgin şekilde anlamaktasınız sevgili balıklar. Sanki yukarılardan bir güç sizlere eşlik etmekte. Kronikleşen endişelerinizden gittikçe sıyrılmalısınız. Yaşamınızda yeni bir sayfa yazılmayı bekliyor. Ekim ayını bekleyin.


Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


KIŞ

Güz yağmurları yağıyor yine,
Biliyorum,pek yakında kış gelecek.
Geceler uzayacak ve uyutacak.
Sonra,sonra ne olacak?
Kar yağacak penceremin önüne.
Ve devam edecek gerçekleri gizlemeye.
Bembeyaz bir örtü olacak toprağa,
Ve bizler devam edeceğiz uyumaya,
Hep aynı yalan umutları kovalamaya

Haki Naz

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Çizer : Hüseyin Alparslan

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Her konuyu uzmanına danışmak gerekirmi bilmem ama uzman bulmanın kolay bir yolu var http://www.uzmantv.com/ Bir çok konuyu uzmanları tarafından ve görsel destekli olarak öğrenebileceğiniz orjinal bir web sayfası. Bu kadar çok ve farklı çeşitli konuyu bir arada bulabileceğiniz başka bir web sayfası görmedim diyebilirim. İsterseniz bir de siz deneyin. İster klarnet çalmanın sırlarını, ya da isterseniz karate nasıl yapılır sorusunun cevabını alabilirsiniz.

Eğlencelik bir web sayfası isteyenlere http://www.oyunus.com/ Kelime temelli oyunları sevenler için ideal bir site. Üyelik işlemini gerçekleştirdikten sonra girip saatlerce başından kalkmadan oynayabileceğiniz güzel bir çalışma olmuş.

Online imsakiye için http://www.diyanet.gov.tr/turkish/vakithes_imsakiye.asp Siz sadece ülke ve ardından şehir seçiyorsunuz. Ramazan imsakiyeniz hemen hesaplanıp ekranınıza geliyor. İster yazıcıdan çıktı alıp duvarınıza asın, ya da istediğiniz arkadaşınıza mail olarak gönderin. Hayırlı ramazanlar.

...Ramazan orucu müslüman , akilli ve ergenlik çagina gelmis kimselere farzdir. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayinin bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur. Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacagini kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmis olur. Oruç tutmak düsüncesi ile sahur yemegine kalkan kimse de oruca , niyet etmis sayilir. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'in yarinki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur... http://www.islamiyet.gen.tr/oruc.php

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Mihrabım diyerek...
Zeki Müren









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070925.asp
ISSN: 1303-8923
25 Eylül 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com