Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.281

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 26 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Hasete son!..


Merhabalar,

Artık kıskanmıyorum. PS2, PS3, ipod, iphone çıkarken milletin mağazalarında neler olduğunu görür, hayıflanırdım. Daha doğru bir deyişle hasetlenirdim. Elektronik aletler satan bir mağazanın önünde akşamdan sıraya girilecek, sabah birbirinin üzerine çıkılacak, trafik duracak, polisler el aman deyip vurup kaçacak, dükkanda ne var ne yoksa akşama kadar çekirge sürüleri tarafından yağma edilecek, diye biri kulağıma fısıldasaydı, deli der geçerdim. Ama yanılmışım. Bir ramazan gününde binlerce insan ucuz elektroniğe hücum etti. Helali hoş olsun. Vallahi çok hoşuma gitti. Millet sabah sabah epeyce kulak çınlatmış ama olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur. Market sahipleri de ben gibi düşünmüş olacaklar ki, hiç böyle bir izdihamı göz önüne alamamışlar. Ama oldu işte. Türkiyemin elektronik aşıkları önlerine çıkan fırsatı öyle bir değerlendirdiler ki, aşkolsun.

...

"Mahalle Baskısı" sendromu magazincilere de bulaştı sonunda. Bir zıpçıktı muhabir elindeki mikrofonu sokakta yakaladıklarına uzatıp soruyor; "Mahalle baskısından çekiniyor musunuz?" Kimi, tabi diyor, kimi yok canım. Bazıları ise efeleniyor, bana sökmez arkadaş diye kahkahalar atıyor. Özetle halkımız "Mahalle Baskısı"nı pek ciddiye almıyor görünüyor röportajda. Seçilen kurbanlar genellikle kadın olduğundan baskını ana konusu türban tabi. Ya erkekler? Onlar bir başka türlü. "Ne baskısı abi, kaçıncı baskı bu?" diyenden, "Valla ben karıma 15 senedir kısa etek giydirmiyorum. Bu mahalle baskısı şimdi mi çıktı? Biz de hep vardı zaten." diyene, birkaç sıradan cevap geliyor erkeklerden. Ama zıpçıktı muhabir durmuyor, mikrofonu o sırada camiden çıkan uzun cübbeli, şalvarlı, çember sakallı, 40-45 yaşlarında birine uzatıyor. Yekten soruyor; "Siz, sizin gibi giyinip, davranmayanlara baskı uyguluyor musunuz?" Adam önce anlamamış gibi yapıp vakit kazanıyor. Kazandığı vakti, gözlerinden fışkırtıp muhabire alttan ama "Yerim ulan seni" der gibi bir bakıyor ve kükrüyor "Ne baskısı be, baskı bize var asıl bize.." diyiveriyor. Muhabir zıpçıktı ya, illâ yiyecek dayağı "Ne gibi meselâ?" diye üsteliyor. Adam önce cevap verecek gibi derin bir nefes alıp ağzını açıyor ama sonra vazgeçip "Yeahh" deyip mikrofonu itip, cübbesinin eteklerini yelleye yelleye gidiyor.

Sahne bu ama bitmedi ki, adam ne diyecekti diye merak etmez mi insan? Ne diyebilir meselâ? "İlla resmi nikah diye tutturuyorsunuz, imam nikahı Allah emri, 4 karıyı resmi nikahla nasıl alacağım?", "Takkemle, şalvarımla, cüppemle dolaşırken ters ters bakıyorsunuz alınıyorum.", "Ramazanda hala açık lokantalar var. Mümini günaha kışkırtıyorsunuz.", "Ben çocuğumu mahalle mektebinde imam yetiştirmek istiyorum izin vermiyorsunuz." olabilir mi acaba? Haydi esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Ayşegül Erden

 Eski Dost : Ayşegül Erden


  Neler oluyor Memleketimde?

Hey maşallah! Bir kere daha maşallah!
21.Yüzyıl Laik Türkiye'min İnsan Manzaralarına şöyle bir göz attım da...
"Durum vahim!" sözcüklerini dilinden düşürmeyen o bazı kesimler, anladığınız üzere durum "vehamet sınırları"nı çoktan aştı da, hangi deli kuyuya taş atacak beklemesindesiniz sanırım?
Ya da ilk kurşunu kim, nerede, kime sıkacak?
80'li yıllarda "Kurtarılmış Bölgeler" vardı. En basit açıklamayla, sağcıların ve solcuların bölgeleri! Sağcıların bölgesine giren bir solcunun yada solcuların bölgesine giren bir sağcının, ki girilmemeye özen gösterilirdi, akibeti belliydi.
Ve 2007 Türkiye'sinde ilk kurtarılmış bölge Uludağ'mı olacak? Ne ilginç bir bölge seçimi değil mi?
Bu sabah haberlerde Uludağ'da kamp yapan, 35 AKP'li avukat ve ailelerinin, kampın diğer müşterileri ve bölge halkına çizdirdiği tabloları okuyunca... İlginç; bu tablodan rahatsız olan ve eşi türbanlı bir başka avukatımızda aynı otelde kamp yapmak üzere gelen bu gruptan bağımsız bir başka avukat!
35 kişilik kadronun simsiyah çarşaflara bürünmüş, lütfen türbanla karıştırılmasın, hanımları, yine kendi usullerince kapattıkları kız çocukları ile lobide otururlarken okudukları kitaplar Fethullah Gülen imzalı.
Diğer bir ilginç gelişme ise, 200mt ileride bir camii olmasına karşın, hemen kampın bitişiğine yeni bir camii açılması!
30 Ağustos Zafer Bayramı'nı bu camiide kutlamış Avukatlar cemaatı ile birlikte; "Yaşasın Şeriat", "Şeriat İsteriz" sloganları atarak!
Şimdilerde Hükümetimiz 29/Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına hazırlanıyor. Geçen yıl Boğaz Köprü'sünü ışıl ışıl aydınlatarak görsel(!) bir ışık ziyafeti sunan Hükümetimiz, bu yıl bu kadarla kalmayıp tüm şehri ışıl ışıl aydınlatma hazırlıkları içinde! Akp ile aydınlık günlere...
Bu haberleri okuduktan sonra Malezya gerçeğini okudum. Henüz ilk haberi sindirememişken, afiyetime acı şeker olan Malezya gerçeğini. Yeniden yürürlüğe giren kanunları ile hızla şeriat devleti olmaya yol alan Malezya...
Üniversite okuduğum yıllarda, aynı yurt odasını paylaştığım İran'lı arkadaşım, "Türkiye giderek İran'laşıyor! Bizim geçirdiğimiz evreleri geçiriyor!
Önlemleri şimdiden alınmazsa 25/30 yıllık bir süreç içinde Türkiye bir şeriat devleti olacaktır" demişti ve ben bu sözleri hiç unutmadım. 90'lı yıllarda bu sözleri aktardığım kişiler; "Saçmalama bizim kapı gibi Ordumuz var" söylemi içindeydiler! 80'li yıllarda, bu tehlikenin çanına ilk tokmağı kim vurmuştu?
Genelkurmay Başkanlığı sırasında ülkemizi içine düştüğü kaostan kurtarmak için darbe yapan ve daha sonra "hele bir "evet" oyu verme..." gözdağı ile yapılan referandumdan "Cumhurbaşkanı" olarak çıkan Sayın Kenan Evren!

Ben artık darbe istemiyorum! Çocuklarımın ve ülkem gençliğinin güvenilir yasalarla, laik Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşamalarını ve nesillerini sürdürmelerini istiyorum.

Geç mi kaldım?

Neler oluyor gülüm bize, neler oluyor? sorusuna; yanıyor gülüm keten helva... diye yanıt vererek, bu yangına bir avuç toprak atıp söndürme çabasına girmek için çok mu geç kaldım?

Ayşegül Erden


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Katran Kahvesi : Ayşe Coşkun


Beklerken

O e-postada sitemden başka bir şey yok. Belki biraz küfür bile sıkışmış olabilir aralara. O yüzden son yirmi dakikadır monitörün karşısında kutsal bir ayinin en önemli parçası olabilecek o sarı zarf işaretine kilitlenmiş bir şekilde bakıyorum. Açmadığım takdirde asla bilemeyeceğim. Ama bildikten sonra eski sükûnetimi koruyabilecek miyim, orası şüpheli…

Oysa seviyorum onu ben. Yazdıklarını, yazdırdıklarını, kızgınlıklarını. Ama sanki bu sefer biraz aşırıya kaçtık sanki ikimiz de. Havada uçuşan bir sandalye gibi gitti e-postam, onunki de aynı şiddetle üzerime saplanmayı bekliyor, eğer izin verirsem bunun olmasına...

Son gidişinin üzerinden daha 2 ay geçmemişti ki çalan ve susan telefonları bir Kızılderili bilgeliğiyle onun varlığına yormuştum ben. Bir önsezi vardı içimde ve sadece onunla ilgili tahminlerim doğru çıkıyordu. Rüyalarımda onu gördüğümde hakkında bir haber alıyordum, bir eşyası tesadüfen elime geçtiğimde yeni bir haberinin geleceğine dalalet diyordum, duyuyordum sonra. Bir keresinde karşılaştık bile. Daha doğrusu birbirimizi görmemezlikten geldik, buna karşılaşmak denirse. O yine her zamanki gibi bir gözbebeğiydi. Baktıkça güzelleşen, gizli sırlarını açığa vuran. Orada olacağını tahmin etmeliydim, etmemiş miydim sanki. Buradan baktığımda olacakları bile bile gittiğimi biliyorum ama bunu kime söylesem inanmaz, söylemek de işime gelmez zaten...

Ben yaşlı bir kadınım artık diyorum da inanmıyorlar işte. İlgi çekmek için değil, gerçekten de yaşlılara yakın bir duygudur bu, ne olacaksa olsun, kimden ne gelecekse gelsin vurdumduymazlığı. Ben artık çokça boş verir oldum başıma gelenleri de gelecekleri de. Eskiyor duygular bile desem şimdi kızarlar bana daha genççe arkadaşlarım. Oysa bir süre sonra kendiliğinde alışıyor insan. Hayatı başka bir şey sandığım bir zaman vardı benim de; şimdi hayat hayatta kalmakmış diyorum; insan gördükçe daha çok gözlerini kapamak istiyor. Sarı zarf yanıyor ve sönüyor ve yanıyor ve sönüyor.

Ne olur sanki okumasam ve sanki bundan hiç haberim yokmuş; biri sahtekarca e posta adresimi ele geçirmiş, benim adıma yazmış yollamış. Hatta ben dahi ne yazdığını bilmiyormuşum...(oysa değil bilmemek, bir daha unutamayacağım bile uçlarını onca sinirimle sivrilttiğim öfkelerimi. Bir yandan da, hep bu yandan gelenlerle devrilir bir yandan bir yana zaten hayat; en doğrusunu yaptın diyor bir ses. Ne olacaktı yani; sen dudaklarını kemirirken ve o hayatına gayet normal bir şekilde devam ederken daha mı doğru olacaktı her şey. Herhangi bir şey doğru olabildi mi bugüne kadar ki endişelenesin. Bazen cesur olmak lazım. Gerçekten de içinde hissederek; cesur davranmak da değil, cesur hissetmek lazım;(o sarı posta işaretine ürkerek bakan fare gözleri nasıl ikna edeceğiz bakalım bu en yeni; son model kararımıza. Dense ki sel olmuş; bütün binalar boşaltılıyormuş, çoluk çocuk kurtarılacakmış; en küçük tereddüde düşmem. Ama şu sarı ışığa tahammül edemiyorum. Bilgisayar monitörünü yumruklayarak kırıp odayı terk etmek? Çok Tarantino bir davranış olmaz mı yahu?

Gene yarım kalacak herşey. Sonuna kadar gitmekten korktuğun, kalan binlerce şey gibi. En ufak bir oyunda girmekten çekindiğin mağara gibi. Yarım kalacak ve sen bunlardan da bir şeyler öğrenilmiştir elbet deme rahatlığını göstereceksin. o fareyi bu ana kilitleyip gideceksin işte; bu kadar.

Ama diğer bir yandan bir de yiğit var aksi gibi içinde ve yediremiyor bu korkak hamleyi kendine. Kendiliğinde dağa çıkmış bir isyankâr, ona hiç bir zaman ilgi göstermedim, ilgi gösterilmeyen şey körelir diye ama inadına hayatta kaldı içimde, tüm sinikliğimin kuvveti karşısında hayatta kalmayı bildi. Şimdi o sarı ışığın üzerine atlamak, onu bir güzel pataklamak ve dünyayı ona dar etmek istiyor. Haydi, bakalım beyler, dövüşe gidiyoruz der gibi bir hali var içimde, gücü bir nebze hoşuma gitse de diğer yandan karşılaşacakları kadar korkuyorum ben de ondan. (Ki bunu da demiştim bir zamanlar ulan şu hayatta kendimden başka korkabileceğim daha korkunç bir canavar var mı diye.)

Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımış, masa başında dalıp gitmişim, oysa şu geçen saatler içinde bahsi geçen internet sitesi için kaynak taraması yapmam gerekiyordu. Şimdi ise aklımın içinde eski günlüklerin sayfalarını karıştırmakla meşgul o şahane hafıza. Hem kendini yoruyor, hem beni yoruyor, nedir bu benim kendimden çektiğim. Hatırladıkça hüzünleneceğime sanki içimde anlamsız bir sevinç oluşuyor. Kenarda yanan sarı zarfa bakıyorum. Sanki neden başından beri kötü düşünüyorum ki ben bu sarı zarf hakkında. Hem konusu "Merhaba" olan bir mektup, ne kadar korkunç olabilir ki! Birlikte yaptığımız keyifli kahvaltıları düşünüyorum, caddede keyifle dolaşmalarımızı, birlikte hazırlayıp dostlarımızla paylaştığımız sofraları. Yani insan olan, 70 milyon içinde bulduğu biriciğine sahip çıkar değil mi? o filmlerde ve romanlarda birbirine âşık olup yıllarca ıstırap çeken ve bu ıstırabın sebebi kendisi olmayan onca kahramanı düşünsenize. Çok yazık yahu, ne denir ki başka...

Birden daha iyi hissetmeye mi başardım nedir, meseleyi bunca evrenselleştirmeyi başarabildiğime göre... İçimdeki korku hafifledi sanki biraz. Açayım bakayım, ne diyorsa diyordur sonuçta. Hem bu e-postanın sadece bana gönderilmediği de gayet açık bana sorarsan. O merhaba kelimesinde bile bunu kalabalık bir gruba gönderiyor olmanın sınırlı duygusu var. Hepimize söylenecek bir şey bu, ne bileyim telefonum değişti gibi, iş değiştiriyorum gibi. Öyle bir şey, boşuna telaş ediyorum bu kadar.

Elim klavyenin üzerinde gezinip duruyor. Bir tuşla karşılaşabileceklerimi tartmaya çalışıyorum. Piksel piksel izlerken monitörü aklıma geliyor."Bir gün gidersen, en çok bu sözünü hatırlayıp üzüleceğim."demişti. Oysa sadece "Bugün güzel olacak hava" demiştim ben. Aradan onca zaman geçti. O hatırlıyor mudur bilmiyorum ama yığıntı halindeki bunca konuşmadan bir bunu seçip tutmuş benim hafızam. O soğuk sabahın ısıtmayan güneşini, pencerede görünen yapraklarını dökmüş kuru ağaçları, kaynamakta olan çayın fokurtusu ve onun kucağında uyuyan Azime'nin gurultularını. (Yaşamaya karar vermiş bir hayvandı Azime, başına gelen onca şeye rağmen. Ve sanki onun hayatında yer alabilecek olanların küçük bir örneği gibiydi. Tutunacaksın, sarılacaksın, dalmayacaksın ve unutmayacaksın. Ve elbette asla bırakmayacaksın. Azime tüm bu sınavları geçmiş edasıyla zaferinin tadını çıkarırken onun kucağında, ben daha ringe çıkamadan korkudan ölmek üzere olan acemi bir boksör gibi hissediyordum kendimi. Sonuçta da zaten ringe çıkmaya cesaret bulamadan kaçtım. Bir ilişkiyi ya da ahbaplığı bir boks maçına benzetmek de elbette çok uygun bir davranış değil ama buradan baktığımda yaşadığımız şeyin yoğunluğunu anlatabileceğim başka bir örnek bulmakta zorlanıyorum. Hep karşılıklı meydan okumalar, her sözü aklında tutarak, her öfkeyi bir başkasıyla besleyerek...

Bardağıma uzandım düşüncelerden sıyrılarak, boştu. Kendime bir çay almalıyım dedim, ertelemek için yeni bir sebep bulmuş olmanın rahatlık duygusuyla. Monitörün başına oturduğum süre içinde çayı bitirmiştim hiç farkında olmadan. On beş dakika boyunca aynı sarı zarfa bakıp dövüşe hazır olup olmadığımı tartmaya çalışmıştım.( Evet, kısa bir süre için bunun gayri ihtiyari atılmış sıradan bir e-posta olduğunu da düşünmüştüm fakat öyle olsaydı açması bu kadar ıstıraplı olmaz, bunca da uzun sürmezdi. İçimde bir keyifsizlik vardı, bu keyifsizliğin beni, alacağım düello teklifine hazırlamaya çalıştığını hissediyordum. Ne olurdu sanki şu salak e-posta önemsiz postalar arasına düşüp ben hiç göremeden kendi kendini temizleseydi...

Usulca yerimden kalktım. En ufak hareketimde patlamaya hazır bir bombanın mekanizmasını harekete geçirmekten korkuyor gibiydim. Pencereden baktım, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. "Bugün hiç de güzel olmayacak" diye geçirdim içimden, o gün söylediğimi de hatırlayarak. Biriyle görüşmem gerekiyordu bugün, kendini sanatkârların ustası olarak gören bir ressamla ve randevu saatini on beş dakika geçmiş olmasına rağmen henüz gelmemişti. O gelmeden bu e-posta'dan kurtulmam gerekiyordu. Eğer şu ana kadar yaşadığım şeyi yorgunluk olarak tanımlarsam, bu yorgunluk ressamla konuşmamdan sonra iki katına çıkacaktı. O e-postada sitemden başka bir şey yok. Belki biraz küfür bile sıkışmış olabilir aralara. O yüzden son yirmi dakikadır monitörün karşısında kutsal bir ayninin en önemli parçası olabilecek o sarı zarf işaretine kilitlenmiş bir şekilde bakıyorum. Açmadığım takdirde asla bilemeyeceğim. Ama bildikten sonra eski sükûnetimi koruyabilecek miyim, orası şüpheli…

Oysa seviyorum onu ben. Yazdıklarını, yazdırdıklarını, kızgınlıklarını. Ama sanki bu sefer biraz aşırıya kaçtık sanki ikimiz de. Havada uçuşan bir sandalye gibi gitti e-postam, onunki de aynı şiddetle üzerime saplanmayı bekliyor, eğer izin verirsem bunun olmasına...

Ayşe Coşkun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Genç Kahveci : Hakan Güngör


LEYLA'DAN GEÇME FASLINDAYIM

- O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
- Ağzından bal damlıyor be İsmail!

Hayatımın kadınını bulmuştum. Sarı, dalgalı saçlarına dokunmaya kıyamazdım. Şimdiki zaman aşkları gibi değildi bizimkisi. Kaçamak bakışlar, göz göze gelişlerde kaçınılmaz kalp çarpıntıları... Aşkımız sonsuza dek sürecek sanıyordum. Ama gittiler. Gittiler diyorum çünkü ikiz kardeşi vardı, o da gitti. Dünyalar başıma yıkılmıştı. Bir daha asla aşık olamayacağımı biliyordum. Kalbimin kapıları kapanmıştı aşka... Yaşım 7'ydi.

***

- O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
- Ağzından bal damlıyor be İsmail!

Hayatımın kadınını bulmuştum. Siyah, kısacık saçları vardı ve ben bazen gidip onun o güzelim saçlarını çekerdim. Şimdiki zaman aşkları gibi değildi bizimkisi. Kaçamak bakışlar, okul çıkışı beraber saklambaç oynamalar... Aşkımız sonsuza dek sürecek sanıyordum. Ama gittiler. Gittiler diyorum çünkü o yıl sınıftan birkaç kişi daha başka okula gitti. Mesela Ali. Ali iyi çocuktu. Silgisini iple boynuna asardı. Ali'nin gitmesi pek umrumda olmamıştı ama hayatımın kadınının gidişiyle dünyalar başıma yıkılmıştı. Yaşım 10'du ve ben bir daha aşık olamayacağımı adım gibi biliyordum. Kalbimin kapıları kapanmıştı aşka.

***

- O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
- Ağzından bal damlıyor be İsmail!

Hayatımın kadınını bulmuştum. Kumral, düz saçlarını okşamaya bayılırdım. Şimdiki zaman aşkları gibi değildi bizimkisi. Birlikte sinemaya, kafelere gitmeler... Yok be bal gibi şimdiki zaman aşkıymış işte. Ama bu, aşkımızın sonsuza dek süreceğine inanmamı engellememişti. Ne var ki, o da gitti. Ben "Niye mini etek giydin, sen beni, delirtecek misin!" diye herkesin ortasında bağırınca gitti. Sonra da hiç yüzüme bakmadı. Dünyalar başıma yıkılmıştı. O giydiği etek aklıma geldikçe hala delirecek gibi oluyorum. Bir daha asla aşık olamayacağımı biliyordum. Kalbimin kapıları kapanmıştı aşka. Yaşım 12'ydi.

***

-O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
-Ağzından bal damlıyor be İsmail!

Hayatımın kadınını bulmuştum. Ama çıkma teklifimi kabul etmedi. Bu konuda konuşmak istemiyorum.

***

- O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
- Ağzından bal damlıyor be İsmail!

Hayatımın kadınını bulmuştum. Sarı desem değil, siyah desem değil, aman neyse işte, uzun, dalgalı saçları vardı. Şimdiki zaman aşkları gibi değildi bizimkisi. Küçük bakışmalar, okul sonrası futbol oynamalar... Futbolla onun alakası yoktu, ben arkadaşlarımla oynuyordum ama ne yapsaydım yani, sizden saklasa mıydım? Sonra gitti. Yok be, gitmedi de, ne oldu da ayrıldık, tam olarak hatırlamıyorum. Ayrılınca dünyalar başıma yıkılmıştı. Bir daha asla aşık olamayacağımı biliyordum. Kalbimin kapıları... Yok be, hemen başkasını bulmuştum. Bu olay geçen sene oldu.

***

- O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
- Ağzından bal damlıyor be İsmail!

Hayatımın kadınını bulmuştum. Kızıl, düz saçları vardı. İsmail'in aklına uyup kızla çıkmaya başlamıştım. Arkadaş, bir insan 7 gün, 24 saat metal müzik dinler mi? Bu dinliyor. Bir insan 7 gün, 24 saat siyah giyer mi? Bu giyiyor.Sayın kedim Mustafa Sait' e bir acayip bakıyor... Kız eve ne zaman gelse, Mustafa Sait korkudan kaçacak delik arıyor. En sonunda kıza "Tuğba Ekinci'nin son albümünü mutlaka dinlemelisin, harika!" dedim de kurtuldum. Benim bu sözlerimi duyunca hemen gitti. Aman gitti de kurtuldum. Aman gitsin de gelmesin!

***

- O kızla birbirinize çok yakışırsınız bence.
- Defol git başımdan İsmail!

Hakan Güngör


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,439,439,439,439,439,439,439,439,43
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Esen Kunt


Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine

"Ne İçindeyim zamanın ne de büsbütün dışında"

Ne zaman dönüp Tanpınar'ın kitaplarını yeniden okusam hep aynı şey olur, önce ağır bir melankoli çöker içime ve zaten her zaman yanımda taşıdığım marazlarımı ikiye katlar, Tanpınar boğazımda düğümlenir kalır ondan sonra uzun süre okumaya ara veririm sanki billur kırılacak bir kase gibi tutarım "Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü", "Huzur'u", büyük bir haksızlıkmış gibi üzerine başka bir şey okuyamam, kitabın üzerine sinen mazinin kokusunu bencilce saklamak isterim. Yitik zamanların peşinden kaybolacağını bilsem de sayfaların ardından kalanı saklamak isterim ve sonra gündelik hayatın hay huylarına karışırım.

Marazlarımı içime gömerek ya da yabansılık, aidiyet, yabancılık hissiyatlarımı törpüleyip en derinlerime saklamaya çalışsam da kasvetengiz bir gülümseme tüm kırık döküklükleri serer ortaya en demli muhabbetlerin ya da saçma bır tartışmanın ortasında mutsuzluğun karanlık bir yaratılıcılığa meyyal olduğunun ateşli bır savunucusu oluveririm bir bir sıralarım mutsuz yazarları mutsuz ama yaratıcı yazarları. Apansızın yine yabancı oluveririm halbuki aklım takılı kalmıştır Tanpınar ve zamana o bitimsiz zamana. Bütün bunların ardından en azından karıştığımı zannederim gündelik hayatın acımasızlığına, zamanı ve saklamak istedıklerımı hatırlarım ve hep unutmak istediklerimi hatırlayınca onu okurum ve unutmak istediklerimi asla unutamayacak olduğumu bilerek de noktalarım romanlarını. Her bayram kendiliğınden tekrarlanan bır ritüeldir hep aynı sona mazhar olan bu bayramda yine Tanpınar'ın sayfalarında kaybolmayı seçtim. Tanpınar ya da Atay olmasaydı Orhan Pamuk'un bu kadar büyük bir yazar olamayacağını düşündüm bir an. Hele hele iyi bir yazar olmanın kendi zihninde bir Babil kulesi inşa etmekle eşdeğer olduğunu düsünmeden edemedim aslında her yeni okuduğun yazarı ekleyerek olusturduğun bir kule kimi yazar için bu kule sürekli yıkmak ve yeniden inşa etmek üzerine olsa da kimi yazar içinse öncesindeki yazarlardan imge istifçiliği yaparak kurdukları bir kule .

Kimi için bu kule yıkmaya içkin, kimi içinse yaratıcılığa meyyal bazıları içinse her ikisinin harcından bir parça barındıran yekun adeta. Tanpınar'ın en çok üzerinde durduğu kavramlar medeniyet çelişkileri, Jale Parla'nın anlatımıyla Bergson'un sezgisellik felsefesi üzerine inşa ettiği "yekpare ve taksim edilmiş zaman' anlayışı ve genelde labirentimsi imgelemler üzerinde gezinen muzdarip ve huzursuz ruhların barındırdığı karanlık damardır. En önemlisi her romanında bir karakter olarak kullandığı İstanbul yer alır. İstanbul Tanpınar'ın romanlarında neredeyse yaşayan nefesini üzerinizde hissettiğiniz gölge bir karakter gibidir. Kimi zaman Sahafların binbir imgeleminin iç içe geçtiği mazi ile geleceğin birbirine sarmalandığı , noktada vücut bulur İstanbul, kimi zaman Osmanlı bekasından bir duvar saatinin tik takları oluverir.Hakiki ile hayalinin birbirine geçtiği bir penah oluverir İstanbul muzdarip ruhların gezindiği...

Pera'da geziniyorum ve bir kitapçının vitrininden bonbon şekerleri misali cicili bicili nefti kitapların yanında olanca haşmetiyle bana gülümsüyor. Elinde hayatı boyunca hiç düşürmediği sigarası camdan yansıyan suretim sigaranın dumanı üstünde. Elimde Huzur romanı aklımda huzursuzluk bayram ve gelip geçen zamanın bana düşündürdükleri...

Esen Kunt


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
8 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Nuran Karakaya


HAYAT MUHASEBESİ (+ , - , x , /)

İnsanlar milyonlarca ... Kaderleri ayrı ayrı... Başka ülkeler, dinler, diller, ırklar, iklimler… İnsan tenleri, saçları, sesleri birbirine benzese de sonuçta duygular her iklimde aynı işte.

Doğan bebekte yaşanan sevinç ve onun büyüme evreleri (ilk anne baba demesi, emekleme, yürüme, vs.)
İlköğretim ve devamı, üniversite, mezuniyet, iş hayatı, evlilik derken;filmi başa al. Tarih tekerrürden ibarettir. Doğru bir laf ve dünyalar tatlısının kulağımda çınlayan sesi :''Bu çark hep döner kızım…''

Doğdun (+) (evrene adım)

Büyüyorsun (-) (olumsuzluklara rağmen)

Aile (X) (çoğaldın)

Yaşlılık (/) (işte hesaplaşma zamanı)

Matematiksel bir yazı gibi oldu ama içimden geçenler bir hayat muhasebesine döndü.

Acıları, kederleri, sıkıntıları bol yaşayanlar için ister istemez dört işlem hep var hayatlarında. Kimi zaman acımasız, kimi zaman nötr dururlar hayata karşı cesurca. Her şeyi görüp geçirmişlerdir. Stresmiş, depresyonmuş, yoktur böyle sığınacak limanları...

Çünkü hayatla kavgaları devam ediyordur. Mücadele, sabır içlerinde kocaman bir kale gibidir.Dışarıdan da içeriden de yıkılmazlar. Yerine göre bağlılıkları, neşeleri, huzurları en zengininde bile yoktur. Öyle olmasa o büyük çoğunluk nasıl durur bu hayata karşı, nasıl çoğalır?...

Kısaca 4 işlemi en iyi kullanan onlardır hayata karşı bu duruşlarıyla cesurca, korkmadan ...

Ben kendimle hesaplaşacak olursam sanırım 4 işlemi tamamlamamış sayılırım... Ya topladım, ya çıkardım. Arada bir sağlamasını yaptım... Sadece bu kadar.........

Nuran Karakaya


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,788,788,788,788,788,788,788,788,78
9 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Mahkum

Kırılan kalemin sesiyle irkildi adam.
Karar verildi,hüküm idam!
Neylersin,ne çare?
Boyun eğeceksin yazılmış kadere.
Bir gürültüdür koptu gitti.
Biri tüm hayalleri tamamen sildi.
Kelepçesi takılırken kirli ellerine,
Bir kez olsun bakmadı, kararı veren zatın gözlerine.
Anasını düşündü, doldu gözleri!
Affet anam oldu, son sözleri!
İki er girdi kollarına.
Kan kırmızısı güller döküldü yollarına.
Kafese koyuldu fezanın bülbülü!
Ona biçilen mahzun,yaralı adam rolü.
İsyan bile etmedi.
Onu kurtarmaya kara kaplı kitap bile yetmedi.
Suçu neydi? Bilinmez bilinir.
Onun suçu düşüncelerinde gizlenir.

Haki Naz

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Çizer : Hüseyin Alparslan

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu


ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Her konuyu uzmanına danışmak gerekirmi bilmem ama uzman bulmanın kolay bir yolu var http://www.uzmantv.com/ Bir çok konuyu uzmanları tarafından ve görsel destekli olarak öğrenebileceğiniz orjinal bir web sayfası. Bu kadar çok ve farklı çeşitli konuyu bir arada bulabileceğiniz başka bir web sayfası görmedim diyebilirim. İsterseniz bir de siz deneyin. İster klarnet çalmanın sırlarını, ya da isterseniz karate nasıl yapılır sorusunun cevabını alabilirsiniz.

Eğlencelik bir web sayfası isteyenlere http://www.oyunus.com/ Kelime temelli oyunları sevenler için ideal bir site. Üyelik işlemini gerçekleştirdikten sonra girip saatlerce başından kalkmadan oynayabileceğiniz güzel bir çalışma olmuş.

Online imsakiye için http://www.diyanet.gov.tr/turkish/vakithes_imsakiye.asp Siz sadece ülke ve ardından şehir seçiyorsunuz. Ramazan imsakiyeniz hemen hesaplanıp ekranınıza geliyor. İster yazıcıdan çıktı alıp duvarınıza asın, ya da istediğiniz arkadaşınıza mail olarak gönderin. Hayırlı ramazanlar.

...Ramazan orucu müslüman , akilli ve ergenlik çagina gelmis kimselere farzdir. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayinin bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur. Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacagini kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmis olur. Oruç tutmak düsüncesi ile sahur yemegine kalkan kimse de oruca , niyet etmis sayilir. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'in yarinki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur... http://www.islamiyet.gen.tr/oruc.php

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Love in Portofino
DALiDA









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070926.asp
ISSN: 1303-8923
26 Eylül 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com