Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.282

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 27 Eylül 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Kaytarmaca!..


Merhabalar,

Bu gece biriken işleri toparlamaya zaman ayırınca buraya eli yüzü düzgün birşey yazmaya vakit kalmadı. Siz en iyisi beni bırakıp aşağıdaki yazılara doğru şöyle bir uzanın. Yarın görüşmek üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   81'inde bir Filozof Lider...

13 Ağustos 2007'de, Fidel Castro Ruz'un 81. doğumgünü sade bir törenle kutlandı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ne yazık ki hâlâ, onun sevilen, saygı duyulan bir devlet adamı mı, önder mi, lider mi yoksa diktatör mü olduğu tatışıladursun, Fidel, geçirdiği ameliyattan sonra köşesine çekilmek yerine, günümüzün ekonomik, siyasi ve çevre sorunlarına dair müthiş makaleler yazarak, geçmişten gelen güçlü tarihi birikimini ve deneyimini, gelecek kuşaklara aktaran düşün eserleri ortaya koyuyor. O artık yalnızca Küba'nın değil, Dünya'nın sorunlarına da ışık tutmaya çalışıyor.

"Küreselleşmeye direnmek için şiddet dışında her türlü yönteme başvurulmalı!"

Dile kolay, 10 Amerikan başkanı eskitti (Eisenhower, Kennedy, Johnson, Nixon, Ford, Carter, Reagen, Baba Bush, Clinton ve Oğul Bush). 1945'ten beri dünyanın gidişatını belirleyen liderlerin belli başlılarıyla ilişkileri oldu (Neru, Nâsır, Tito, Olof Palme, Arafat, Gandhi, Allande, Gorbaçov vb.). Günümüz sanatçı ve aydınlarının önde gelenleriyle tanıştı (Sartre, Hemingway, Arthur Miller, Neruda, Henri Cartier-Bresson, Oliver Stone, Noam Chomsky ve daha pek çokları).

O, bir devrimci olarak değil bir "asi" olarak doğdu! Çok erken yaşlarda, okulda, evde, sokakta gördüğü ve yaşadıklarından açılan bilinciyle, artan farkındalığıyla ve gelişen "asiliği"yle, daha çok düşüncesinin ve deneyiminin olduğunu düşünüyor. Yeni gelişen küreselleşme karşıtı hareketleri kendi dönemindekilerle karşılaştırdığında, "bu 'asi nesil'e saygı duyduğunu, farklı protesto yöntemlerini beğendiğini ve en önemlisi dünyayı yönetenleri nasıl tir tir titrettiklerini" vurguluyor.

***

"Yalnızca bütün elektrik ampullerinin değiştirilmesini değil, aynı zamanda, daha önceki teknolojilerde iki ya da üç kat aşırı enerji tüketen bütün yerli, ticari, sanayi, ulaşım ve kamu elektrikli araç ve gereçlerinin tümüyle değiştirilmesini kapsayan acil bir enerji devrimi yapılması zorunluluktur."

1830 yılında, 1 milyarı geçen dünya nüfusu, 130 yıl sonra üç katına çıktı. O tarihten 46 yıl sonra yani bugün, gezegende yaşayan insan sayısı 6,5 milyara yükseldi. Büyük bir çoğunluğu son derece yoksul olan bu nüfus gıdasını yalnız evcil hayvanlarla değil, bundan böyle biyoyakıtlarla da paylaşmak durumunda. Neden? Çünkü artan nüfusun gereksindiği enerji hidrokarbonlarla sağlanamıyor, sağlanamayacak! Çevre koruma etkenini de düşününce biyoyakıtlara yönelmemek olanaksız. Şeker kamışı, mısır, buğday, yulaf, arpa, çavdar... Dünyadaki tahıl üretimi 2007 yılı içinde rekor düzeye ulaşma yolunda ilerliyor. Yine de, biyoyakıt endüstrisinin hızla gelişmesi yüzünden, artan tahıl gereksinimi ancak karşılanabiliyor. Hergün durmadan artan nüfus, küresel ısınma nedeniyle zaten azalan gıda üretimi yüzünden besin bulmakta zorlanırken, bu gıdanın bir kısmını da biyoyakıtlarla paylaşmak zorunda kalacak. Bu konuda başka ilginç örneklerde var. Topraklarında petrolün bol olduğu, günümüzün yakıt kaynağı, Üçüncü Dünya ülkeleri çok yakın bir gelecekte yakıt sıkıntısı çekmeye başlayacaklar; en çok Ortadoğu'dakiler, ek olarak da Meksika, Venezuela ve Afrika ülkeleri. Tuhaf olansa, "gelişmekte olan ülkeler" olarak sınıflandırılan her ülkenin petrol üreticisi olmaması! Bu sınıfa giren ülkelerin yüzde 82'si en fakir ülkeler arasında yer alıyor ve doğal olarak da petrol ithal etmek zorunda kalıyorlar. Eğer, gıda maddeleri biyoyakıt ya da diğer adıyla tarımsal yakıta dönüştürülürse bu ülkeler çok kötü bir durumla karşılaşabilirler. 30 yıl önce, gezegenimizin sakinleri, türümüzün üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan küresel ısınma sorunundan haberdar değildi. Uluslararası şirketlerin sözcülerini ve onların medyasını dinlerseniz, olası dünyaların en iyisinde yaşıyoruz: "Piyasa egemenliğinde ekonomi + uluslararası sermaye + gelişmiş teknoloji = üretkenliğin sürekli artışı, daha yüksek gayri safi yurtiçi hasıla, daha yüksek yaşam standartları ve insan türünün tüm rüyalarının gerçekleşmesi! Devlet hiçbir şeye müdahale etmemelidir, hatta büyük finansal sermayenin bir aygıtı olmak dışında var olmamalıdır bile." Ancak gerçekler acı! Yüzde 10'luk işsizlik nedeniyle dünyanın en sanayileşmiş ülkelerinden Almanya'nın uykuları kaçıyor. En zor ve en az istenen işler, artan yoksulluk nedeniyle çaresizleşmiş ve ne şekilde olursa olsun sanayileşmiş Avrupa'ya girmeye çalışan göçmenler tarafından yapılıyor. Görünüşe bakılırsa, kimse gelişmemiş ülkelerde artmakta olan nüfusu hesaba katmıyor. Kapitalizm, gezegendeki toprakları, onun üzerindeki nehirleri, dağları, ormanları, her şeyi, önlenemez bir yağmanın hedefi haline getiriyor. Biyoyakıta talep arttıkça, dünyanın "ormansızlaşması" da artacak. Orman alanları tarıma açılacak. Birkaç on yıl belki her şey yolunda gidebilir, ama daha sonra geriye dönülemeyen bir çevre felaketiyle karşılaşacak olan insanlık kendi türünü yoketme riskini de adım adım yaratabilir.

***

Fidel'in Küba'lı genç komünistlere yazdığı, ama bütün dünya gençliğini de düşündürmesi ve heyecanlandırması gereken aşağıdaki notları da oldukça dikkat çekici:

"Fikirlerden yoksun bir hayatın ne değeri vardır ki? Jose Marti bir keresinde "Fikir yığınları taş yığınlarından daha değerlidir" demişti. Fikirler insanlardan mı doğar? İnsanlarla mı yok olurlar? Fikirler insanlık tarihinin başından beri vardır. Türümüz var oldukça fikirler de var olacaktır. Ancak, insanoğlu akıl almaz bir kendi kendini imha kapasitesi olan ve sınırsız gözüken teknolojik gelişmeler ve siyasi az gelişmişlik nedeniyle daha önce hiç olmadığı kadar ciddi bir tehdit altındadır. Nereye baksak, soykırıma yakın savaşlar, iklim değişikliği, açlık, susuzluk ve eşitsizlik görüyoruz. İnsanların umutlu bir gelecek fikrine sıkı sıkıya sarılmaya ve hayatta kalma mücadelesini bilim üzerinden yürütmeye ihtiyacı var. Bugün ancak bilimsel bir arayış adaletli olabilir. Bu parlak gelecekte, dünya çapında bir diktatörlük tarafından idare edilen günümüzün gelişmiş kapitalist sisteminin korkunç adaletsizliklerine yer olmayacaktır.

Shakespeare, oyunlarından birinde "Olmak ya da Olmamak!" demişti. Bugün genç insanların önündeki alternatif budur. Bunu yok saymak, dünyada sadece birkaç on yıl daha yaşamayı tercih etmektir ki bu süre, tarihi düşündüğümüzde üç beş saniyeden fazla etmez."


Bush'un yaptığı gafların bir takipçisi de Fidel. Bush, Papa XVI. Benedict'e ziyaretinden önce, "insan yaşamı, onuru" ve "özgürlük" konularında "ortak bir bakış açısına" sahip olduklarını göstermek üzere bu ziyareti gerçekleştireceğini belirtmiş ve "Tarih, demokrasilerin birbiriyle savaşmadığını göstermiştir. Bu nedenle barışı güçlendirmenin en iyi yolu özgürlüktür" sözüne özenle dikkat çekmiştir. Bu yaklaşımlarıyla Bush, şimdi de Papa'yı oyuna getirmek istiyor. Sanki Irak Savaşı hiç yaşanmadı, tek damla kan dökülmedi ve tek bir kuruş harcanmadı! Üçüncü Dünya halklarının üzerine silahla dayatılan, utanmaz bir petrol ve doğalgaz pazarlığının bir parçası olarak yüz binlerce masum insan ölmedi! Hatta, İran'a açılması beklenen ve aynı korkunç formülü uygulamak için, nükleer saldırıların olası olduğu başka bir savaş tehlikesi de yok! Hepimizin, Rusya'nın, yeni ve daha tehlikeli bir silah yarışına neden olacak olası bir nükleer füze yağmuru tehdidi hissetmediğine, inanması bekleniyor!..

Bush, Domuzlar Körfezi'nde, emperyalistlerin yenilgiye uğratılmasının 45'inci yıldönümünde, Posada Carriles gibi kötü şöhretli ve suçlarını itiraf etmiş bir teröristi neden serbest bıraktı? Bush'un, "Fidel'e sayısız suikast girişimini kimin desteklediğini bilmediği" konusunaysa hiç girmeyelim! Bush'un ABD senatörlerine ve temsilcilerine yaptığı resmi konuşmalarda, kişisel emir çıkararak ortadan kaldırdığı düşmanları hakkında övünürken, suratını ilginç ve rahatsız olmuş mimiklerle oynattığını gördük. Ebu Garib ve Guantanamo Askeri Üssü'nde resmi işkence merkezleri kurdu. Ajanları, CIA uçaklarının herhangi bir izin almadan, yasadışı bir şekilde, gizlice uçtuğu pek çok ülkede insanları kaçırdı. Üzerinde iyi çalışılmış, fiziksel işkence yöntemleriyle bilgi aldılar. Nasıl olabilir de Bush, Papa XVI. Benedict'in insan yaşamına, onuruna ve özgürlüğe saygı konularında aynı değerleri paylaştığını düşünebilir?

Sözlükler bize ne diyor?
Kuyruklu yalan: Zekice gizlenen yalan.
Oyuna getirmek: Birisinin saflığından yararlanarak onu kandırmak ve aldatmak.

***

Fidel ve onun Küba'sı her zaman sözlerine sadık kaldılar, dünya halklarıyla dayanışma içinde oldular, enternasyonalistlikten vazgeçmediler, ilkeli ve onurlu duruşlarından da taviz vermediler ve bütün dünya uluslarından da saygı gördüler, görmeye de devam ediyorlar.

Tarih, Fidel'i çoktan "beraat" ettirdi!

Cüneyt Göksu
cuneyt.goksu@vizyon.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,389,389,389,389,389,389,389,389,38
13 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Salim Yılmaz


İKNA OLMADIN MI?

Çocukluktaki heyecan bir başka oluyor. Gülüyorsun, oynuyorsun; dünya yansa bir kalbur samanın yanmıyor. Çiçeğe su, çocuğa oyun; birbirinin aynı. Çiçek susuz, çocuk oyunsuz olmaz. Çocuk, çocukluğunu yaşamalı. Büyükler de çocuklaşabilmeli. Siz öyle bilin!

Oyun iyice ilerlemiş, kan ter içinde kalmışsın. Yorulduğunun ve acıktığının farkına varamıyorsun. İyice oyuna dalmışsınız; bir de bakıyorsunuz ki en olmayacak zamanda, en olmayacak yerinde oyun durmuş. Sormak, karşı gelmek yok. Oyun durmuş, kendini apansız bastıran amansız bir tartışmanın içinde buluyorsun. Bir anda ortaokul öğrenciliğinden çıkıyor; ülkenin, dünyanın sorunlarıyla omuzların çökmüş bir siyaset adamı oluyorsun. Çocuk yaşta olmamız, oyun çağının ta göbeğinde bulunmamız, bizi politika yapmaktan alıkoyamıyor. Politikanın içindeyiz. Ölüm habersiz gün geçmiyor. Trafik kazalarındaki ölümler dikkatimizi bile çekmiyor. Siyasi ölümlerde herkes tedirgin oluyor. Siyasi ölüm haberini dinledikten sonra bir süre suskunluk yaşanıyor, sonra sesler kısık konuşuluyor. Daha o yaşta, ölüm korkusu çekiyoruz. Ölüm yanıbaşımızda, ölüm ensemizde. Yok yok, sıra bize de gelecek. Hiç değ ilse iyi bir dayak yiyeceğiz. Daha ilkokuldayken mahalle kavgalarımızın nedeni değişip sağ -sol kavgası olmuştu.

Bir paylaşım savaşının içindeyiz. Ben de paylaşılacaklardan biriyim. Bizden biraz daha büyükler, yani liseliler, bizi kendi arkadaşlarıyla tanıştırıyor, derneklerine götürüyorlar. Hele birisi var, bana iyice kancayı taktı. "İlerici" derneklerine götürüyor ve bir çok kişi birden beni "bilinçlendiriyor"lar; kendi düşünceleri doğrultusunda bir militana sahip olmak istiyorlar. Dediklerine, anlattıklarına mantıken bir şey diyemiyorum ama gönlüm bir türlü onlardan yana olmak istemiyor.

Bizim aile çok geniş; tipik bir Karadeniz ailesi. Ailemizde demokratlar ve birbirleriyle ağız dalaşı yapan değişik düşüncelerde solcular var. Beni çok seven, benim de çok sevdiğim üç aile büyüğüm var; ara sıra aklıma takılanları, merak ettiklerimi onlara soruyorum. Hiç kızmadan, kısa, öz, anlayabileceğim şekilde, "ilerici"ler gibi, etkilemeye çalışmadan, yandaş edinme kaygısı taşımadan anlatıyorlar. "İlerici"lere pek hoş bakmıyorlar ama arkadaşlığıma da engel olmuyorlar.

Benden epeyce büyük "ilerici" arkadaşımla derneklerine gittik. Her gidişimde yaptıkları gibi, en iyi, en doğru kendilerinin olduğunu, diğer solcuların şu şu şu. . . yönlerden hatalı olduklarını anlatıp durdular ve "dost" ellerini uzatarak beni aralarına aldılar. Her zamanki gibi mahalle kavgalarımız oluyor ve kavgayı gören büyükler bizi ayırıyorlar, çoğu kere de kulaklarımızı kopartırcasına çekiyorlar, ağzımıza şamar atıyorlar.

Bir gece okul arkadaşlarımızla sokaklarımıza yazılar yazdık ve değnekler hazırladık. Sabah, bizi dövenlerle kavgamız var. Sopaları okula yakın yerlere sakladık.

Dersler bir türlü bitmek bilmiyor. Kavgaya çok var. Haydi dersler bitin artık. Ders! Ne dersi, kimin aklı derste ki?

Heyecanlıyım, korkuyorum; korkumu belli etmemeye çalışıyorum. Çaktırmadan arkadaşlarımı gözlüyorum; onlarda da tedirginlik ve korku var. Sağcıları kavgaya kışkırtıyoruz. Gerçi kışkırtmaya gerek yok, biz edilgin davranmasak onlar her gün kavga edecekler ya, neyse.

Son dersin bitiş ziliyle ok gibi fırladık. Herkes görevini biliyor. Sarıldık değneklere. O güne kadar yaptığımız kavgaların en şiddetlisi ve en çok katılımlı kavgasına başladık.

"İlerici" arkadaşım, kolumdan kaptığı gibi beni sürüklemeye başladı. Yorgundum ve ondan çok daha küçüktüm. Karşı çıkışlarımın bir yararı olmadı. Sürükleyerek kavga alanından kaçırıp derneklerine götürdü.

Dernekte bulunanların sözlü saldırısıyla karşılaştım. Öfke burunlarından akıyor, bağırarak beni aşağılıyorlardı. Onların bulunmadığı kavgaya katılmamalıymışım!

Hırsımdan kudurmuştum. Arkadaşlarımı terk etmek zorunda kalışım sinirlerime dokunmuştu. Ağlaya ağlaya, bağıra bağıra zorla kavga alanından kaçırılmamın, alçak ve hain konumuna düşürülmemin nedenlerini sordum. Arkadaşım (!) karşıma dikildi; var gücüyle bağırdı:

-Sen hala ikna olmadın mı?

İkna olmadığım için, bir daha uğramayacağım derneklerinden kovuldum.

Seyrek aralıklı damlalarla, yüzümden yere kan akıyordu.

Salim Yılmaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Sevgi Karaca


YOKLUK

Uyandım… Yine yataktan çıkmak istemiyordum ve nefret ediyordum bu duygudan. Fakat bir gariplik vardı. Kendimde bir farklılık varmış gibi hissediyordum, temelden bir şeyler değişmiş gibiydi. Bu dönüşüm hissimle kendimi ister istemez Gregor Samsa'ya benzettim, yatağın içinde gülümsedim. İçimdeki tedirginlikten çekinerek gülümsedim. Yataktan kalkmak istedim, kalkamadım. Bedenimi hareket ettirmeye çalışıyordum ama yapışmış gibiydim. İçeride koşuşturma başlamıştı bile, bir an önce kalkıp, kahvaltı edip, okula gitmeliydim. Annem odamın önünden her geçişinde kapımı çalıyor, uyan artık diyordu. Biraz daha gayret edersem kalkabileceğimden adım gibi emindim, gerçektende öyle oldu. Ayağa kalktım, biraz hareket etmeye çalıştım, yürüyordum ama oldukça yavaş. Dün gece geç yattığımdan olmalı dedim. Banyonun yolunu tuttum. Aynayla karşılaşmam oldukça korkunç oldu, kendimden korktum. Biri sanki ben uyurken yüzüme bir makyaj yapmış gibiydi. Veya suratıma uyurken kezzap dökülmüş gibi. Kezzabı fark etmemiş olmam imkânsız olduğuna göre bu küçük kız kardeşimin eseri olmalıydı. Silsem mi silmesem mi karar veremedim, bu küçük cadıya kendi yaptığıyla ceza verebilirim diye düşündüm. Banyodan öylece çıkmadan önce ellerimi yıkamaya yeltendim, kardeşime de bak sen altı yaşında ama neler düşünüyor, ellerime de yapmış bir şeyler, tüyler eklemiş, buruşuk bir makyaj… Bu konuda ne kadar yetenekli her şey çok gerçekçi duruyor. Neredeyse kızamayacağım ona, dua etsin okula yetişmeliyim, hemen onu korkutup silmeliyim bu makyajı. Banyodan çıkmadan önce aynaya bir kez daha bakayım, görüntüye alışabilmek mümkün değil.

Mutfağa geçtim kahvaltı hazırdı, kimse daha oturmamıştı, yerime oturdum, kardeşimi beklemeye başladım. Demin bir hareketlilik yokmuş gibi, sanki ev boşmuş gibi. Neyse, tam endişe edecekken içeri girdi kardeşim, beni görünce neredeyse bayılacaktı zor tuttu kendini, bu kadar korkacağını hesap edemediğim için kızdım kendime. Bunu bana yapan da oydu gerçi ama olsun. Yanına gitmek için yerimden kalktım, sabahki ağırlık sürüyordu, kucağıma oturtup sevmek istedim, gönlünü almak için bir de çikolata vaat etmeyi planlıyordum. Yanına gittiğimde çığlıklar atarak kaçtı, odama gitti "ağabey, ağabey" diye ağlamaya başladı. Yatağıma bakınca şaşkınlığım daha da arttı. Ayaktaydım işte ama yatıyordum. Yatakta bir ben vardı, bir de ayakta bana benzemeyen bir ben. Öldüm mü diye geçirdim içimden, ölünce böyle mi olacak yani, bu saçma fikri kafamdan savuştururken daha ilginci geldi başıma. Yataktaki ben ayaklandı, kardeşime sarıldı, benim yerime onu teselli etti. "neyin var?" diye sordu. Kız kardeşim yaşlı gözlerle benim olduğum tarafı gösterdi "canavar, canavar var ağabey" diye çığlıklar atarak. Diğer ben kalktı, güldü Leyla'ya, "bak canım orada hiç kimse yok" dedi. E ama ben oradaydım, ben iki yerdeydim de. Ne yapılabilir diye düşünüyordum, hem orada bir ben daha varken neden ben iğrenç bir yaratığa dönüşenin içindeydim.

Müthiş bir yalnızlık içindeydim, içine girdiğim bu garip vücut bir yana bir de kardeşim benden korkup kaçmıştı, her şey daha kötü olamaz herhalde diye düşünürken çirkin kolumun birdenbire yok olduğunu gördüm. Bunu tek gören ben değildim, Leyla'da görmüş, keskin bir çığlık atmıştı bu manzara karşısında. Başıma gelenleri birkaç cümleyle özetleyeyim sakin olayım: vücudumun dışındayım, bir yaratığa benziyorum, vücudumun kontrolü bende değil (bende değilse kimde?) ve üstüne üstlük bir de yok oluyorum. Şimdi bunun mantıklı bir açıklaması var mı, bulunabilir mi bilmiyorum. Tek bildiğim olayın her geçen saniye daha da korkunç hale geliyor olması, acaba annemle babam beni görebilecek mi düşüncesiyle tekrar kahvaltı masasına gidiyorum. O zaman anlıyorum ki bu beni görebilen tek kişi Leyla, annem de babam da sadece oradaki benle ilgili. Bu yeni, garip benin varlığından haberleri yok. Saate çarpıyor gözüm. Okula geç kalacağım, bu yeni ben de pek sorumsuz, şimdi çıkmazsa okula geç kalır...

Bedenimi geri alabilecek miyim peki ben? Neden olur böyle bir şey hiçbir açıklaması yok, çıldırmak üzereyim, en iyisi dışarı çıkmak, biri çıkarken kapı açılınca kaçıvereyim bari. Dışarı çıkıp bulmak ne kadar zor olsa da sağlam kafayla biraz düşüneyim, ne yapılabileceğini.

Benle beraber çıktım evden. Okula gidip gitmediğini kontrol ettim, gitti neyse ki. Bu sırada diğer kolumda yok oldu. Ne kadar sürecekti bu yok olma devresi, yok olunca tekrar bedenime girebilecek miydim, bu bir günlük bir ceza mıydı? Ya da daha kötüsü de var tabi, sonum geldi, bedenim ölmeden öleceğim, garip bir şey, ne kadar uç şeyler düşünmek zorunda kaldım, dün yatarken bir şey mi oldu acaba? İnsan bir sabah kalkınca bu hale gelebilir mi? Kollarım olmadan geziyorum, yüzümde garip bir makyaj, hala makyaj diyorum çünkü gerçek olduğuna inanmıyorum. Bu olsa olsa makyaj ve birileri benimle dalga geçiyor, bu olabilecek bir şey değil ama itiraf etmeliyim çok harika bir numara, gerçek gibi, bana o kadar benzeyen birini de bulmuşlar, kimin başının altından çıktıysa helal olsun. Kendimi avutuyorum sadece yok olacağım belki de bu gün bitene dek, hıza bakılırsa öyle, iki kolumun yok olmasının arasında yarım saat bile yok, al şimdide bacağım, yürüyemeyeceğimde. Biraz kabullendim galiba, sıradanlaştı, bacağım kayboluyor ama dehşete kapılmıyorum, bu nasıl bir ruh halidir?

Oturduğum yerde yok olmayı bekliyorum şimdi. Yapılacak bir şey kalmadı, en çok merak ettiğimse, benim içimde kimin olduğu…

Yok oldum, yok oldum… Bittim, artık yokum.

Sevgi Karaca


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  RAMAZAN DAVULCULARI VE MANİLER

Müstesna zaman dilimlerinden birisidir mübarek ramazan… Onun için de Müslümanlar tarafından büyük bir şevkle karşılanır. Bu aya erişmeden evvel hazırlıklara girişilir. Kadınlar ramazanlık yiyecekler hazırlamaya aylar önceden başlarlar. Yufkalar açılır, konserveler yapılır. Kadınlar her gün birbirine gidip bu gibi hazırlıkları beraberce yaparlar. Bu ayda büyük bir yardımlaşma ve dayanışma örneği gösterilir.

Ramazan deyince hiç şüphesiz ki aklımıza ramazan davulcuları geliyor. Çok eskilerden bugüne intikal eden ramazan davulculuğu geleneği bugün de devam ediyor. Oruç tutacaklara sahuru haber veren ve kalkıp yemelerini sağlayan bu kişiler nedense günümüzde bazı kesimler tarafından dışlanıyorlar. Hatta bazı belediyeler ramazan davulu çalınmasını yasaklıyorlar. Oruç tutmayanlar bu köklü geleneğin kalkmasını istiyorlar.

Gerçi oruç tutanların bir kısmı da ramazan davulcularına sıcak bakmıyor. Çünkü küçük çocuklar gecenin yarısında uyanıyorlar; hatta korkuyorlar. Bir daha da yataklarına yatmıyorlar, anneleriyle yatıyorlar. Bazı çocukların davul sesinden etkilenip uyandıkları doğrudur. Fakat bunda asıl kabahat davulcularındır. Çünkü davul çalmanın da belli bir adabı vardır. Amaç oruç tutacakları uyandırmak ve ertesi gün aç kalmalarını önlemektir. Fakat bazı davulcular sanki inadına mahalleyi ayağa kaldırıyor. Bir anda her şey arapsaçına dönüyor. Bu gibi sorumsuz kişiler çok köklü bir geleneğin yavaş yavaş kaybolmasına neden oluyor. Bazı belediyeler ramazan davulcularının eğitilmesine önayak oluyor. Müzik alanında çalışanlar onlara davul çalmanın yollarını öğretiyor. Bu doğru ve yerinde bir uygulamadır. Çünkü gece yarısında ritimsiz bir gürültüyle uyanmayı hiç kimse istemez. Çok eskiden insanların diledikleri saatte uyanmasını sağlayan çalar saatler yoktu veya çok yaygın değildi. Fakat günümüzde hemen her evde çalar saat vardır. Hatta teknolojinin nimetlerinden biri olan cep telefonları saat görevi de görerek bizi istediğimiz saatte uyararak kalkmamızı sağlıyorlar. Demek ki artık davulcuların görevi insanları sahura kaldırmaktan öte köklü bir geleneği devam ettirmek, ramazana eğlenceli bir hava kazandırmaktır. Bunu yapanların belli bir müzik eğitiminin olması şarttır. Özellikle vurmalı çalgılar konusunda tecrübeli olmaları, bu alanda eğitim almaları gerekir. Aksi halde gelenek ve eğlence zulme dönüşür. Bu çağda insanları ritimsiz gürültüyle sahura kaldırmak, geleneğin yozlaşması sonucunu doğurur.

Ramazanlarda davulcular hem davul çalar, hem de bu ayın ruhuna uygun maniler söylerler. Mani halk kültüründe ve edebiyatımızda çok köklü bir geleneğe ve muhtevaya sahiptir. Maniler, söyleyeni belli olmayan, genellikle 7'li hece ölçüsüne göre söylenen dörtlüklerdir. Doğu Anadolu'da mani yerine 'bayatı' sözü de kullanılmaktadır. Uyak düzeni "a - a - b - a" şeklindedir. İlk iki mısra birbirinden bağımsız olup; asıl vurgulayıcı içerik, üçüncü ve dördüncü mısralarda yer almaktadır. Konuları aşk, gurbet, ayrılık, kıskançlık olabileceği gibi, ramazan manileri gibi özel zamanlara ait manilere de rastlanmaktadır. Ramazan ayında davulcuların söylediği manilerden bir kısmını dikkatinize sunmak istiyorum:

"Yeni Cami direk ister / Söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur amma /Arkadaşım börek ister

Sokak yolu dar mıdır? / Minaresi var mıdır?
İftara kal diyorlar, / Acep aslı var mıdır?

Aldanma sağa sola, / Gel gidelim hak yola,
Güzel oruç tutanın, / Akıbeti hayrola.

Maniler çiçeklidir. / Birbirine eklidir.
Davulcunun daveti, / Mutlaka böreklidir.

Herkes sabırla bekler, / Zayi olmaz emekler.
İftara geliyoruz. / Hazırlansın yemekler.

Bak geldi etli dolma, / Çok yiyip göbek salma.
Üstüne bir kahve iç, / Terâvihe geç kalma!..

Kavuştuk Ramazana. / Ne de büyük ihsana.
Bu ayda oruç tutmak, / Huzur verir insana.

Sahur oldu ışıyor, / Bülbüller ötüşüyor,
İftarda çay deyince, / Yüreğim tutuşuyor."

Milletler gelenek ve göreneklerini yaşayarak daha güçlü kalırlar. Her ne kadar bu işi maddi bir beklenti karşılığında yapıyorsa da, ramazan davulcusu köklü bir geleneği devam ettiren insandır. Milletimizin değerleriyle zıtlaşmak, onlarla mücadele etmek yerine bu kültürel birikimi koruyup kollamalıyız. Milli ve manevi değerlerimiz sayesinde birbirlerimizle kenetlenebiliyoruz, aynı ruhu yaşıyoruz. Bizleri kendisine benzetmek ve yozlaştırmak isteyen Batılı toplumlara mesafeli durmalıyız; değerlerimize ve değerlilerimize sımsıkı sarılmalıyız.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


5,505,505,505,505,505,50
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.580 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


Ömrüm

Günahlarım vardı,
Sevaplarımdan kat kat fazla.
Hayallerim vardı,
Yalan da olsa var olan.
Yolculuk vardı,
Bu koca hanın odalarında.
Kanlı göz yaşları vardı,
Yükselen çığlıklarda.
Sessizce uğurlanmak vardı,
Saklı gözyaşlarında.
Hoş bir seda vardı,
Zaman mefhumunda.
Kardeş düşmanların acı yüzleşmesi vardı,
Gerçeğin yalanla.
Ebedi gerçek vardı,
Uyulması şart olan kutsal kitaplarda.
Sözüm ona yaşamak vardı,
Sözüm gerçek, bedenim yalan olsa da.
Bir daha gelmek mi vardı?
Tövbeler tövbesi bu diyara!

Haki Naz

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.


İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Her konuyu uzmanına danışmak gerekirmi bilmem ama uzman bulmanın kolay bir yolu var http://www.uzmantv.com/ Bir çok konuyu uzmanları tarafından ve görsel destekli olarak öğrenebileceğiniz orjinal bir web sayfası. Bu kadar çok ve farklı çeşitli konuyu bir arada bulabileceğiniz başka bir web sayfası görmedim diyebilirim. İsterseniz bir de siz deneyin. İster klarnet çalmanın sırlarını, ya da isterseniz karate nasıl yapılır sorusunun cevabını alabilirsiniz.

Eğlencelik bir web sayfası isteyenlere http://www.oyunus.com/ Kelime temelli oyunları sevenler için ideal bir site. Üyelik işlemini gerçekleştirdikten sonra girip saatlerce başından kalkmadan oynayabileceğiniz güzel bir çalışma olmuş.

Online imsakiye için http://www.diyanet.gov.tr/turkish/vakithes_imsakiye.asp Siz sadece ülke ve ardından şehir seçiyorsunuz. Ramazan imsakiyeniz hemen hesaplanıp ekranınıza geliyor. İster yazıcıdan çıktı alıp duvarınıza asın, ya da istediğiniz arkadaşınıza mail olarak gönderin. Hayırlı ramazanlar.

...Ramazan orucu müslüman , akilli ve ergenlik çagina gelmis kimselere farzdir. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayinin bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur. Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacagini kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmis olur. Oruç tutmak düsüncesi ile sahur yemegine kalkan kimse de oruca , niyet etmis sayilir. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'in yarinki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur... http://www.islamiyet.gen.tr/oruc.php

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Sessiz Gemi
Hümeyra









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20070927.asp
ISSN: 1303-8923
27 Eylül 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com