Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.292

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Ekim 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : İYİ BAYRAMLAR!..


Merhabalar,

Bugün elim olumsuz yazmaya yanaşmıyor. Bayram öncesi umutlu bir bekleyiş içindeyim. Ermeni tasarısında ABD'ye karşı ilk raundu kaybettik ama onun için bile umutlu olmak istiyorum. Beceriksiz yöneticilerimizin akıllanacağını hatta özür dileyip çekileceklerini bile hayal ediyorum. Yoksa ben kendini Barış Manço sanan küçük çocuktan daha da mı arızalıyım? Yok yahu, ben aslında küçüklerime sevgi, büyüklerime saygı duymak istiyorum. İşte hepsi bu.

Bakın önümüzde sevgi ve saygıyla beslenen bir bayram var. "Nerede o eski bayramlar" demek yerine, evden kaçmadan, büyükleri yok saymadan dolu dolu bir bayram geçirmeye bakalım. Çocuklar mutlu olmanın yolunu birşekilde nasılsa bulur ama büyüklerimizi mutlu etmek bizden geçiyor unutmayalım. Aman yediğimize içtiğimize dikkat edelim. Özellikle tatlıyı fazla kaçırmayalım. Size söylediğime bakmayın, bu aslında "Kızım sana söylüyorum oğlum Cem sen anla." durumudur, arzederim.

Efendim, bayram münasebetiyle Kahve Molası yarın tatil yapıyor. Pazartesi tekrar buluşmak üzere hepinize mutlu, huzurlu, sağlıklı, büyüklü küçüklü, bol gülücüklü bir bayram dilerim. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  DNA - 6

- Uzlaşmaktan yana olduğumu, birlikte bulacağımız bir çözüme razı olduğumu neden görmezden geliyorsun?

- Çok düşündüm Engin, yıllarca düşündüm. Sıkıntı çektim. Uykusuz geceler geçirdim. Şimdi seni ta buralara kadar çağırdıktan sonra bu konuyu kesin bir çözüme kavuşturmak istiyorum. Örneğin sen eğer "Evet, razıyım, bu kızın babası benim." desen bile yetinmeyeceğim. Bunu hukuksal olarak kabul etmeni, kızıma soyadını vermeni istiyorum.

- Saka mı yapıyorsun? Kızının babası ben olduğum kesin değil ki. Hadi kesin diyelim benim bir yaşamım var. İş ve sosyal çevrem var. Ailem var. Hatta sana açık yüreklilikle söyledim. Evlenmeyi planladığım bir de sevgilim var. Onlara gidip benim beş yaşında bir kızım var diyemem. Bunu sizden yıllardır gizliyordum diyemem.

- Sen onur, gurur ve çevreni düşünüyorsun. Ben kanımı, canımı, kızımı düşünüyorum. Neredeyse altı yıldır kızımla birlikte ortadayım. Benim akrabam, hısımım, çevrem yok mu? İş başa düşünce insan bunlarla uğraşamıyor. Benim derdim kızımı büyütmek. Başkasının ne düşündüğü umurumda bile değil.

Konuşmalar aynı çerçevede bir adım ilerlemeden saatlerce sürdü. Çok çay içtik, çok cümle kurduk ama bir sonuca varamadık. İşin ilginç tarafı artık ikimizde çok büyümüştük. Hiç sinirlenmeden, cümlelere öfke bulaştırmadan konuşmayı gayet güzel beceriyorduk. Emel taleplerinden hiç ödün vermedi. Küçük Cansu'yu kızım olarak kabul etmek, resmi kayıtlara babası olarak geçmeyi istemedim. Mahkemeye başvurup DNA testi istemek onun hakkıydı. Onu bu kararından vazgeçiremedim. Geçen zaman içinde Emel kararlarını iyice olgunlaştırmış, sorunun kesin çözümü konusunda her şeyi göze alabilecek hale gelmişti.

Pastaneden kalktığımızda neredeyse akşam oluyordu. Onunla birlikte bir lokantaya gittik. Pilavlı, etli, çoban salatalı güzel bir akşam yemeği yedik. Eşyalarımı Emel'in evinden alıp o geceyi bir otelde geçirmeyi istiyordum. Çünkü onun anne ve babasından utanıyordum. Uydurduğum bütün bahaneleri bertaraf ederek onlarda kalmam konusunda ısrar etti. Sözlerimin para etmediğini anlayıp razı oldum. Biz eve vardığımızda yaşlı anne baba televizyondaki bir diziyi izliyordu. Hoş geldiniz deyip televizyon izlemeyi sürdürdüler. Küçük Cansu Anneannesinin kucağında oturuyordu. Kapıdan girdiğimizi görünce annesine koştu. Kucağına atlayıp yanaklarından öptü. Sonra bıcır bıcır bir şeyler anlatıp durdu. Emel benim mutfağa geçmemi söyledi. Onlar salonda kalıp konuşmaya devam ettiler. O gece kahvaltı ettiğim masanın başına oturup saatlerce konuştuk. Yatmak için odalarımıza çekildiğimizde neredeyse sabah oluyordu. Büyükler sürekli bizi yalnız bırakmaya özen gösteriyor, konuşmamıza olanak sağlayacak şekilde davranmaya çalışıyorlardı. Davranışlarından genel olarak sanki ben onların yaşadığı bu eve değil, kızlarına misafir gelmişim ve burada olmam onları hiç ilgilendirmezmiş gibi bir tavır sergilediklerini hissediyordum.

Saatlerce konuştuk ama bir arpa boyu yol alamadık. Ertesi gün öğleye doğru uyandım. Kahvaltının ardından Emel ile sokağa çıktık. Çarşıdan dönüş biletimi aldım. Akşama dönecektim. Önceleri Emel'i aldığı karardan vazgeçirmeye çalışmıştım. Şimdi sonuçlarına katlanmaya razıydım. Mahkeme süreci, ifade vermem, test yapılması için kan ve doku örnekleri alınması elbette her ikimiz içinde yıpratıcı bir süreçti. Yaşamımı alt üst edecekti. Özellikle bunu sevgilimden gizlemem büyük bir sabır ve özen istiyordu. Gizlemeyi değil ona her şeyi anlatmayı da düşünüyordum. Ama beni anlayacağına hiç ihtimal vermiyordum. Beş altı yıl önceki bir tatil kaçamağının onunla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen o bunu geçmişimin ona ihaneti gibi değerlendirecekti. Yâda beni her zaman yalan söyleyen biri gibi değerlendirecekti. Bundan adım gibi emindim.

Geçen yıllar Emel üzerinde müthiş etkili olmuş, onu yepyeni bir insan yapmıştı. Telefondaki kadın daha fettan, düzenbaz ve komplocuydu. Ama gerçek Emel böyle bir kişilik değildi. Kesinlikle çok olgun, ölçülü, ağır ve akıllı biriydi. Hanım hanımcık olmanın ötesinde zevki gelişmiş, giyinmesini, kuşanmasını, oturup kalmasını çok iyi öğrenmişti. Onun yanında bir erkek olarak çok rahat ediyordunuz. Hanımlık ona yakışıyordu. Yapmacık değil, doğal bir giysi gibi davranışlarına oturuyordu. İnsanı her haliyle gerçekten etkiliyordu. Bundan birkaç yıl önce karşıma çıksa kesinlikle onu elimde tutmak için olağan üstü bir çaba harcardım. Görmezden gelinecek, kolayca kaldırılıp bir köşeye konacak kadınlardan değildi. Konuşmalarımız sırasında kaç defa farkında bile olmadan ellerinin hareketine, dudaklarına, saçlarına takılıp kaldığımı fark ettim. Konuşmayı kaçırıyor ve kendimi suçüstü yakalıyordum. Bu kadını resmen arzuluyordum. Ama benim bir sevgilim vardı. Belki daha da önemlisi o benim takılıp kaldığım yerden çok uzakta kızı için bir mücadele ediyordu.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,676,676,676,676,676,676,67
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


YA KADINLAR EVLERE KAPATILIRSA?

Belediye otobüsü her zamanki gibi tıklım tıklım. Güneşin Körfez'e girip yıkanma anı yaklaşıyor. Mustafa Kemal Sahil Bulvarı sonbaharın tadını çıkaranlarla dolu. Kadınların kimi eşofmanlarını giyip yürüyüşe çıkmış, kimi oltasını denize atmış, kimi kızlar da sevgililerinin kolunda gençliğin tadını çıkarıyor. İzmir, Malezya tartışmalarından çok uzak bildiği gibi yaşamayı sürdürüyor.

Hazal benim öğrencim. Lise 10. sınıfta okuyor. Onunla ders yaparken haz almamak olanaksız. Hazal, her şeyin olumlu yönünü bulmaya çalışan biri. Bugün derste durup dururken: "Hamdi Bey, bugün televizyonda voleybol maçlarını izlerken düşündüm. Eğer Türk kızları türban takarsa o maçlarda oynayamaz değil mi" diye sorunca bir an duraladım. Belli ki Malezya endişesi onu da etkilemiş.

"Üniversitelerde türban yasağını kaldırmak başka, herkese türban takma zorunluluğu getirmek başka." diyerek endişesini yatıştırmaya çalıştım. Ancak o:

"İyi ama türban dinin gereği ise herkesin takması gerekmiyor mu? Bana biri sen Müslüman değil misin, neden başını örtmüyorsun, derse ne diyeceğim?"diye sordu bu kez.

" Gereğine inanıyorsan takarsın." dedim.

" İşte ben de onu söylemeye çalışıyorum. Eğer bu dinin bir emriyse herkes böyle giyinecek. O zaman da bayanlar spor yapamaz, hatta sanatçı bile olamaz. Uluslararası yarışmalarda ve etkinliklerde Türk bayanlar olmaz."

Yurt dışında çalışırken kimi velilerimizin kızlarının jimnastik ve yüzme derslerine girmemesi neler yaptığını görmüş; kızlarını karma okullara gönderenleri eleştirildiklerine tanık olmuştum. Bu bakımdan bir süre sonra ortaöğretim, hatta ilköğretimde de kızların dinen örtünmesi gerektiğinin gündeme getirileceğini düşünmüyor değildim.

Ama Hazal'a bunları söyleyemezdim. Çünkü ben onlara bireysel kimliklerini keşfetmelerini, kendi değerlerini yaratmaları gerektiğini öğretiyordum. Benim sorunum türban değil; türbanın gerekçesiydi. Yarın türban yetmeyecek, peçe gelecekti, peçe yetmeyecek ihram, çarşaf, burka gelecekti. Ya kadınlarımız nereye gidecekti?
Evlerine…
"Kızlarını okutmayan bir millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir. Hüsranına ağlasın."
Tevfik Fikret'in bu sözleri yüz yılı aşkın bir zaman önce yakılmış bir meşale değil miydi? Mustafa Kemal onun aydınlığında birçok Avrupa ülkesinden önce kadınlarımıza haklarını kazandırmamış mıydı?
Kafam karma karışık…
Önümdeki koltukta oturan iri yarı adamı, telefonu çalınca fark ediyorum. Adam telefonunu açıp konuşmaya başlıyor. Cep telefonlarının otobüslerde yasak olduğunu herkes gibi o bey de biliyor olmalı. Kendisini uyarsam… Otobüse binerken telefonla ilgili uyaran işaretleri o da görmüştür. Buna karşın konuşuyorsa görgüsüz, kural tanımaz biri olmalı. Şimdi ters bir söz söyler, belki de hakaret eder… En iyisi suskun kalmak.

Adam, daha cebine koymadan telefonu bir daha çalıyor. Bir daha açıyor, başlıyor konuşmaya. Ayakta yolculuk yapan bir genç kadın dayanamıyor:

- Telefonunuzu kapatır mısınız, diyor.

Adam tınmıyor. Bayan bir kez daha uyarıyor. Bayandan cesaret alıyorum.

- Telefonları açık tutmanın yasak olduğunu biliyor olmalısınız, diyorum.

Adam, "Tamam, tamam!" diyerek telefonunu kapatıyor ve bana dönüp.

- Sizden başka rahatsız olan yok mu, diyor.

- Davranışınızın yanlış olduğunu siz de biliyorsunuz, diyorum.

Kendisinin de şoför olduğunu, kaç saattir araba kullandığını, cep telefonlarının otobüslerde kazaya neden olmayacağını söyleyerek bana çatmaya çalışıyor. Çevredeki onca insandan çıt çıkmıyor.

Tek sözcük yanıt versem, belki de o iri yumruklarından birini gözümün üstüne indiriverecek.

Tepkisiyle beni cesaretlendiren kadın dayanamıyor.

- Yeter be! Hem suçlu hem güçlüsünüz, diyor yüksek sesle. Hızını alamıyor. "Bir de kalkıp dövün adamı."

Bayanın çıkışından cesaretlenerek bir şeyler söylemeye hiç niyetim yok. Biliyorum ki bir bayana çıkışmayı kendine yediremeyen maganda bütün hırsını benden çıkaracak.

O zamana dek sesini çıkarmayanlardan biri:

- Hanım tamam. Adam telefonunu kapattı. Uzatmanın alemi yok, diyerek ortalığı yatıştırma rolü üstleniyor.

Adam, bir iki durak sonra iniyor. Kadın adamın yerine geçip oturuyor. Onu kendime o denli yakın hissediyorum ki teşekkür etmek istiyorum. Ama yanlış anlaşılma kaygısıyla vazgeçiyorum.

İyi ki kadınlarımız, sosyal yaşamın içindeler. Ya onlar yeniden kafes arkasına kapatılırlarsa bizi, kural tanımazlardan kim korur? Düşüncesi bile ürküntü veriyor.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,807,807,807,807,807,807,807,80
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ayşegül Erden

 Eski Dost : Ayşegül Erden


  GÜN BAŞLARKEN

Yanlış öğrettiler bize, günün hava aydınlanınca başlayacağını söyleyerek! Gün geceyarısı başlar oysa, aslolan tarihtir, aydınlanmanın adı ise "gündüz"dür sadece.
Az önce 24'ü vurdu saatler. Yeni bir güne, gecenin simsiyahlığından merhaba o zaman...
Nerden aklıma düşer bazen şiirler, neden mısralar beynimi, sonra giderek benliğimi böylesine esir alıverir ben aslında çok başka şeyler düşünmek isterken?

Yumdum gözlerimi
karanlıkta sen varsın
karanlıkta sırüstü yatıyorsun
karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin
Yumulu gözkapaklarımın içindesin sevdiceğim
yumulu gözkapaklarımın içinde şarkılar
şimdi orada herşey seninle başlıyor
şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
ve sana ait olmayan...

Öyle ya;

Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta
hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.


Yani?

Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?


Ben kaybetim mi? Hayır, asla!

Tahir olmak ta ayıp değil Zühre olmak ta
hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil...


Değil! Yolların çıkmazlara çıksa bile sevebilecek kadar yürekliysen ve taşıyabiliyorsa yüreğin sevgini tek başına bile olsan... ayıp değil! Ölmek bile...

Düşer işte böyle arada şiirler aklıma. Bazan yol şiirleri, bazen sevda ve bazen bahar şiirleri. Ben başka başka şeyler düşünmek isterken...
Hangi pantalonun üstüne hangi bluzu giysem daha hoş durur, saçlarımı kestirsem daha mı kolay olur banyodan çıkınca taraması, hangi yemeği pişirmeliyim, offf alınacaklar listesini mutlaka bir kağıda yazmalıyım, unutuyorum artık... gibi gündelik şeyler! Ve uyumalıyım aslında. Gözlerimi sımsıkı yumarak ve aklımdan geçen,

Simsiyah gecenin koynundayım
yapayalnız
uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyor
görüyorum dönence
bir gün gelecek dönence...

nakaratını yastığın altına gömerek, aslında hiç gelmeyeceği gerçeğini kabullenerek!
Yok... Tahir asla Tahirliğinden kaybetmezdi, Zühre onu artık sevmeseydi. Kimbilir belki daha da büyürdü yüreği, iki sevgiyi tek yüreğe sığdırmayı başarabildiği için!

Gün aydınlanınca şarkı söylemeliyim, mutluluk üzerine söylenmiş ne kadar şarkı varsa. Sesim güzelmiş, çirkinmiş? Ne önemi var ki, içimden söylerim. Dönence gelmese ne olur, ya da Tahiri sevmese Zühre?
Ben kendi sevgimle mutluysam? Gülümseyebiliyorsam? İş yürekte...

Not: Şiirler Nazım Hikmet, Dönence'den alıntı: Barış Manço

Ayşegül Erden


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Serkan Parlakulaş


GEMİLER BATINCA DENİZİN CANI ACIR MI?

Hayatımın ikinci çeyreğindeyim artık. Yaşanmışlıklarımız, hasretlerimiz, hayal kırıklıklarımız ve hepsinin toplamına denk gelen tecrübelerimiz. Çocukluğu olan ve o çocukluğunu özleyen bir kişiyim. Çocukluk dediysem günümüz çocukluğu gibi değil, belki de nesli tükenen bir çocuk!!!

Benim çocukluğum bir teknoloji fuar alanına sığmayacak kadar büyüktü. Tamamen insani duygularla örülü nortonla korunmayan. Öyle ya, teknoloji kaçkını bir nesilin temsilcisiyim ben; en teknolojik ürünümüz kablosu kadar uzağımızda olan arabamızdı. Ama mutluyduk nesil olarak, kendi kendimize yetmiyorduk, oturduğumuz mahalleye taşıyorduk, hep bir ekibin parçası oluyorduk.

İsimlerini ezbere bildiğimiz futbolcular oluyorduk iddialı mahalle maçlarında, güneş gölgemizi yok edene kadar. Yok olunca gölgeler, öğle uykusunun vakti olduğunu anlıyorduk kimse çağırmadan. Uyusak da uyumasak ta günün ilk banyosundan sonra yatağımızda buluyorduk kendimizi. Bu yüzden P2'ye özgü sakatlıklarımız olmadı hiç bizim. Bildiğimiz tek sakatlık dizlerimizde dirseklerimizde oluşan metrekarelerce yara kabuklarıydı. Ama olsun hepimiz en az bir mahalle maçında Rıdvan gibi fantastik hareket yapıp Tanju gibi zor bir gol atabilmiştik kendimize göre. Arkadaşlıklarımız vardı, babalarımızın statülerine, banka cüzdanlarına göre belirlenmeyen. Küssek kavga etsek te bilirdik, öğlen geçip akşama yüz tutup, akşam sefaları belirince biterdi bütün dargınlıklarımız. Çünkü biz arkadaşlıklarımıza ctr-alt-del yapmazdık, iyiki de yapmazdık.

Islıklarımız vardı birbirimize özgü. Herkesin ıslığı bilinirdi. Ona göre toplanırdık, gündüz bizim olan, akşam saatlerinde abilere ablalara bıraktığımız mahallenin köşesinde. Bu yüzden hiç bir arkadaşımıza ton atamadık biz. Kız erkek birlikte oynardık saklambaçı. Herkes beğendiğini kurtarmak için beklerdi oyunun ebesinin elma demesini. Bizim aşktan anladığımız buydu. Biz hiç animasyonlu smsler göndermedik, ne yaşadıysak bunu söylemek zorundaydık, o yüzden hep zor aşkları seçti bizim nesil. Alışılmış olmaktan mıdır nedir hala da devam eder. Bakın en zor aşkları bizim nesil yaşar. Zenginliklerimiz vardı bizlerin de. Aman yanlış anladınız, etiketli kıyafetlerimiz paralarımız falan değil, misket zengiydi birimiz, gazoz kapağı bir diğerimiz. En zengin olanımız da ortadan vitesli polo bisikletli olanımızdı. Şansa dayalı zenginlikler vardı bir de. Yok canım sayısal loto falan değil, Barış Manço iki sokak yukarıda otururdu. Bizim sokaktan geçerken en çok hangimiz adam olacak diye sorabilmekti şansımız. Bunun sonucu olsa gerek, Barış Manço öldüğünde hepimiz oradaydık, çocukluğumuzun ekrana yansıyan yüzü yoktu artık.

Kısacık özeti buydu çocukluğumun. Adile Naşit ekranda kaybolunca biten günün ardına bir gün daha eklemek için uykuya dalardım. Dünden öğrendiğimi, eklediğimi yaşadığım bugünü bitirip yeni bir güne uyanırdım. Dalından meyva yemenin tadı damağımda, komşunun bahçesinde içtiğim suyun serinliği dudağımda, mahallenin en güzeline duyulan aşk kalbimdeydi. Herşeye dokunarak hissederek öğrendim, günüme gün ekledim. Çocukluğumda Moda burnunda kağıt kamış ile elvan gazozu içerken sordum babama "Gemiler batınca denizin canı acır mı?" diye..?

Serkan Parlakulaş


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,718,718,718,718,718,718,718,718,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Sevgi Karaca


BEN BİR PALYAÇOYUM

Kimse saygı göstermez bana, dönüp de ne hissettiğimi görmeye çalışmaz. Ben onları mutlu etmeye çalışırım, onlar korkar benden, nefret eder bazısı. Ne halde olduğumu düşünmezler, üstüme başıma bakıp da derdim yok sanırlar. Hâlbuki birçoğundan büyüktür derdim. İnsanca dertlerimin üstüne eklenir palyaço olmanın zorla hissettirilen rahatsızlığı. Hiç düşünmezler ki herkesten farklı, tuhaf bir kıyafet giyseler nasıl utana sıkıla yürüyeceklerini, yanlarından geçen her insanın haklarında ne düşündüğü konusunda kafa yoracaklarını, kötü davranırlar bana o an onlardan ayrıldığım için, farklı hem de aşırı farklı olduğum için. Aslında bana karşı tahammülsüzlüklerinin sebebini biliyorum, ben onların acılarını, telaşlarını halının altına süpürmeye çalışıyorum, mutlu edemiyorum, unutturuyorum. Bu yüzden de kandırdığımı düşünüyorlar onları, kinleniyorlar, benden nefret ediyorlar. Kötü bir niyetim varmış gibi…

Elimden birçok iş gelir aslında ama ben palyaço olmak istedim, çocukken palyaçoların mutluluğuna imrenirdim. Palyaço olduğumda anladım ki, mutlu etmeye çalışmak mutlu olmayı gerektirmiyor. Oldukça mutlu başladım işime, ilk karşılaştığım çocuk parmağını uzatıp, beni göstererek ağlayana kadar her şey çok güzeldi. O an umutlarım kırıldı diyebilirim. Zaten sonra da mesleğimin en kötü yanlarıyla karşılaştım. Arkadaşlarım, karım, annem, babam bile bana eskisi kadar saygı duymuyordu, çaktırmamaya çalışıyorlardı ama fark etmek güç değildi. Benden hep bir "şaklabanlık" bekliyorlardı. Kazancım da pekiyi değildi, karım terk etti beni en önce, arkadaşlarım uzaklaştı, annemle babam da ölünce yalnız kaldım, bir tek oğlum var yanımda. Onun için çalışmam, para kazanmam gerek. Çocuklar korkup ağladığından, büyükler nefret ettiğindendir belki, pek fazla iş bulamıyorum. Ona hak ettiklerini nasıl verebilirim? Benim yanımda eğleniyor, mutlu. Bir tek onu mutlu edebiliyorum sanırım. Arkadaşlarından saklıyor mesleğimi, ben istedim bunu yapmasını, benim kocaman, sözde kişiliği oturmuş arkadaşlarım, karım beni terk ederken çocuğumun arkadaşları ona neler yapar. "Sakla" dedim zor da olsa kabul etti, "ben babamdan utanmıyorum ki" dedi, gurur duydum. Ne güzel bir çocuk oldu dedim, ne kadar karakterli… "Söyleme sen yine de" dedim, "herkes senin gibi değil…"

İnsanlar bana önyargıyla yaklaşa dursunlar büyük çoğunluğunun aynı medeni cesareti gösteremeyeceğinden eminim ben. Onlar makyajımla dalga geçer alay eder, benimse ağzımdan kan damlar. Saçım bana ait değil, burnum bana ait değil. Sahteyim, sahtekârım, insanları kandırıyorum. Kötü bir şey için değil ama onlar kandırılmaktan hoşlanmıyor. Gülmeyi unutmuşlar, güldüremiyorum, izin vermiyorlar ki işimi yapayım. İzin verseler onlarda mutlu olacak, o zaman yüzüm gerçekten gülecek, işte ben bu yüzden palyaço oldum diyebileceğim. Ama bıkmışlar kanmaktan, kahkahaya bile kanmıyorlar artık.   Bunları neden mi düşündüm durup dururken? Neden mi karşı çıktım mesleğimin mizacına? Benim gibi bir şeyler gördüm demin, bir sirk afişi, yanında bir filmin rengârenk afişi… Yalnız olmadığımı hissettim, renkli, mutlu görünüp aslında öyle olmayan tek sahtekâr ben değilim diye düşündüm. Bir başıma olmadığımı düşünmek rahatlattı beni. Sirkin gişesini buldum, bir bilet aldım, tek başıma girip diğer insanlar gibi sade ama eğlenmeye hazır bir şekilde oturdum yerime. Sırf sirkteki herkese en çok da palyaçolara destek olayım diye kahkahalarla güldüm, yanımdaki şımarık, ergenlikle boğuşan kıza inat. Hak ettikleri ve tek istedikleri şeyi verdim onlara. Şimdi kendi gösterime gelecek bir palyaço bekliyorum, bana gülünmesini anımsatacak bir palyaçoyu. Çünkü kesinlikle biliyorum ki bir palyaçoya gülmeyi anımsatacak olan bir çocuk değil, yine bir palyaço olacak.

Sevgi Karaca


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Bir aylık ramazan orucunu gönül huzuru içerisinde tutup ramazana 'Elveda' dedik. Fakat bu sayılı günlerin tadına doyamadık. Ramazanı çok özleyeceğiz. Şimdiden on bir ay geriye doğru saymaya başladık bile. Ramazan nasıl hızlı geçtiyse önümüzdeki on bir ay da öyle hızlı geçecek ve ömrü olanlar yeni bir ramazana 'Merhaba' diyecektir. Bu akış ömrün nihayetine dek sürüp gidecektir.

Bayramlar hayatımızın gülen yüzüdür. Fakat son yıllarda her şey gibi bayramlarımızı da yozlaştırdılar. Artık bayram demek tatil demek!... İnsanlar bayram gelince (tatil birleştirilip uzatılmışsa) kendilerini tatil beldelerine atıyorlar. Yaşlıları ziyaret etmek, hâl hatır sormak, ellerini öpmek çok eskilerde kaldı. Bayramlar buluşmaların ve hasret gidermenin adresiyken şimdilerde tatil vesilesi oldu.

Nerde o eski sıla-i rahimler… Nerede o mezar ziyaretleri… Kur'an okumalar… Ev ev dolaşıp bayramlaşmalar… Şeker ve tatlı ikramları… Bayram namazına gitmenin o doyumsuz tadı ve heyecanı… Bunları doyasıya yaşayamıyoruz artık. Bayramlarımızın içini boşalttılar. Onların da ruhunu çaldılar. Gerçekçi olmak gerekirse bugün de böyle bir bayram yaşıyoruz. İçi boşaltılmış bir bayram…

Müslümanların iki büyük dini bayramından biri olan Ramazan Bayramı, İslam dinine göre Hicri Kamer yılının dokuzuncu ayı olan Ramazan ayının ardından onuncu ay olan Şevval ayının ilk üç günü boyunca kutlanan dini bir bayramdır. Ramazan bayramına "Şeker Bayramı" da diyoruz. Çünkü bu bayramda herkes birbirine şeker ikram eder; tatlı yenilir, tatlı konuşulur. Bu güne özel akide şekerleri, güllaç tatlıları, demirhindi şerbetleri ve hamur işi poğaçalar, simitler hazırlanır.

Bizler hoşlandığımız şeyleri ifade etmede 'şeker gibi' benzetmesini yaparız. Bu bayramın 'şeker bayramı' diye anılmasının bir sebebi de şeker gibi hoş ve manevi açıdan feyizli olmasından kaynaklanmaktadır. Bu isim gittikçe yerleşmiştir. Artık herkes Ramazan bayramını 'Şeker Bayramı' diye biliyor ve bildiriyor. Ramazan bayramına, o gün fıtır sadakası verilmesinden dolayı 'Fıtır Bayramı' adı da verilmektedir. Adı ne olursa olsun bu bayram Müslüman-Türk'ün en özel günlerinden biridir. Ümmet kavramının gerçek manada hayata geçirildiği zaman dilimidir.

Aslında dini bayramlar birbirinden uzak düşmüş aile fertlerinin buluşup kaynaşması için güzel bir vesiledir. Bu müstesna günde tatlılar, şekerler, çikolatalar ikram edilir. Baklava en çok sevilen ve ikram edilen tatlılardandır. Ayrıca küs olanların bayram sebebiyle barışması da bir gelenektir. Zira bir müminin mümin kardeşiyle üç günden fazla dargın kalması helal değildir. Bayramlar dargınlıkların ortadan kalkmasına ve dostlukların kurulmasına zemin hazırlarlar.

Geçmişe özlem duymak, insanoğlunun en büyük özeliklerinden biridir. Eski ramazanlara ne kadar özlem duyuyorsak eski bayramlara da o kadar özlem duyuyoruz. Geçen zaman bizleri iyice yozlaştırıyor. Eski bayramları çok arıyoruz. Eski dostlukları bugün bulamıyoruz. Günümüzde her şey paraya ve makama endekslenmiş. Makamlar büyüdükçe insanlar küçülmüş. Üstte olanlar düşmekten korkar olmuş, sırf bu korku yüzünden kendi olabilme onurunu göstermekten uzak kalmışlar.

Biz orta yaşlı insanlar o eski ramazanları ve bayramları görme ve yaşama imkânı bulduğumuz için onları bugünkülerle kıyaslayabiliyoruz. Bugünkü gençler onu bile yapmaktan mahrumdurlar. Onlara acımamak elde değil. Onlar tabir caizse sılada gurbeti yaşıyorlar. Ne kendileri, ne de özendikleri olabiliyorlar.

Hayat şartları ne olursa olsun çocuklarımıza bayram neşesini tattıralım. Çok küçük de olsa onlara bayram hediyesi alalım. Böylelikle bayram, öteki zaman dilimlerinden daha ayrı ve ayrıcalıklı olsun. Bayram harçlığını da ihmal etmeyelim. Bazı şeyler verdikçe bereketlenir. Siz verin ki Allah da size versin Boşluk olmalı ki o boşluğun dolması söz konusu olsun. Mübarek Şeker Bayramınızı kutluyor, İslam âleminin uyanmasına ve kurtuluşuna vesile olmasını yüce Allah'tan niyaz ediyorum.

M.Nihat Malkoç
mnm61mnm@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla AYYILDIZ

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


KALK GİDELİM KADINLAR BAŞLADI

Attila İlhan - Ölümünün 2nci Yılında Saygı ile Anıyoruz. Sabit dudak ruju epeyce telefon
Kirpikleri devirip göğüs geçirmeler
Burnu rendelenmiş memeleri silikon
Ağızlıkla çakmağın alevini içmeler
Yarı ömrü meyhane yarısı berber
Aşk faslını unuttuk
Hey Allah pardon
Yuvası aşk yuvası görkemli salon
Kapısı vızır vızır spor mercedes`ler
zar saydamı bluz bluejean pantolon
Kadın erkek farketmez asıl olan çekler
Lafı hiç uzatmaz sevişmeye geçer
Az buz kazanmıyor
Gecesi üç milyon
Kalk gidelim kadınları bu ne ilk ne son

Attila İlhan

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin




YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Çizer : Hüseyin Alparslan

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Her konuyu uzmanına danışmak gerekirmi bilmem ama uzman bulmanın kolay bir yolu var http://www.uzmantv.com/ Bir çok konuyu uzmanları tarafından ve görsel destekli olarak öğrenebileceğiniz orjinal bir web sayfası. Bu kadar çok ve farklı çeşitli konuyu bir arada bulabileceğiniz başka bir web sayfası görmedim diyebilirim. İsterseniz bir de siz deneyin. İster klarnet çalmanın sırlarını, ya da isterseniz karate nasıl yapılır sorusunun cevabını alabilirsiniz.

Eğlencelik bir web sayfası isteyenlere http://www.oyunus.com/ Kelime temelli oyunları sevenler için ideal bir site. Üyelik işlemini gerçekleştirdikten sonra girip saatlerce başından kalkmadan oynayabileceğiniz güzel bir çalışma olmuş.

Online imsakiye için http://www.diyanet.gov.tr/turkish/vakithes_imsakiye.asp Siz sadece ülke ve ardından şehir seçiyorsunuz. Ramazan imsakiyeniz hemen hesaplanıp ekranınıza geliyor. İster yazıcıdan çıktı alıp duvarınıza asın, ya da istediğiniz arkadaşınıza mail olarak gönderin. Hayırlı ramazanlar.

...Ramazan orucu müslüman , akilli ve ergenlik çagina gelmis kimselere farzdir. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayinin bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur. Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacagini kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmis olur. Oruç tutmak düsüncesi ile sahur yemegine kalkan kimse de oruca , niyet etmis sayilir. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'in yarinki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur... http://www.islamiyet.gen.tr/oruc.php

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Tu Te Reconnaitras
Anne Marie David









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071011.asp
ISSN: 1303-8923
11 Ekim 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com