TERÖRE LANET OLSUN



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.297

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Ekim 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : Memuriyet Mucizesi!.."


Merhabalar,

Bakan Beyi radyoda dinledim. Açıklanan bütçe ile ilgili soruları yanıtlıyordu. En düşük memur maaşını açıklarken bir başka gür çıktı sesi. Tam 776 YTL. Bir ay sonunda ele geçen para bu. Bozdur bozdur harca. Ha, insan eskisi neydi diye merak ediyor değil mi? Eskisini boşverin siz, günlük 2 YTL zam aldıklarını belleyin yeter. Peki diğerleri ne alıyor diye de soruyor insan pek tabi. Mesela doktorunki 1.261 YTL, en büyüğünden öğretmeninki 1.177 YTL. Peki 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı neymiş? Tam 2.240 YTL. Ya çalışan bir kişinin açlık sınırı? O da 853 YTL. İki ferdi çalışan 4 kişilik bir ailenin toplam gelirinin %94'ü barınma ve boğaza gidiyor. Tabi boğazından ne geçiyor orası meçhul. Bu bir mucizedir dostlar. Bu paralarla ayakta kalmayı başarıp, vatana millete hayırlı çocuklar yetiştirebilmek başlıbaşına bir mucizedir. İşte bu mucize, şişirilmiş ekonomik değerlerin yarattığı, iskeleye pamuk ipliği ile bağlı bir zaferin neticesidir. Dolar düştükçe artmış görünen kişi başına düşen dolarla mutlu olan hükümetin her alandaki başarısının(!?) göstergesidir.

...

Referandum, referandum sen çok yaşa, oyum olsun sana fedaaa. TRT'de referandum için partiler ve Cumhurbaşkanı konuşma yapıyorlar rastladınız mı? Haydi partiler görüşlerini açıklayacak, ya Cumhurbaşkanı ne diyecek? Ne diyebilir? "Vatandaş, daha evlendirecek çocuklarım var. Bana 7 yıl yetmez, 5+5 ten 10 yıl verin. Size söz, altınların yüzde yirmisi sizin." "Beni meclis seçti ama bunlar aslında ne seçtiklerini bilmezler. Bunların elinden bu yetkiyi alın ve bundan sonra beni siz seçin. Beni siz yarattınız. Yaradana kurban olayım. Amin." Şimdiye kadar konuştuysa kaçırdım ama konuşmadıysa mutlaka yakalayıp dinlemek isterim. Herşeyiyle bir garabet referandum. Hayırlı olsun.

Şu feysbuk acayip birşey. Senin birşey yapmana bile gerek kalmadan bakıyorsun duyan gelmiş. Israrlara dayanamadık bir de grup açtık. Canınız sıkılırsa bekleriz. Ama aslolan bizim Kahve Molası'dır. Sakın ola onun pabucunu dama atmayınız. Feysbuk'a gelene kadar biz ne buklar gördük. Biri gelir biri gider ama KM ilelebet payidar kalır. Haydi siz de kalın sağlıcakla.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  DNA - 7 - Son

O akşam otobüse atlayıp Karadeniz'e geri döndüm. Aklımda binlerce soru, bir o kadar da çelişki durmadan dans ediyordu. Beklediklerim ile bulduklarım birbirine uymamıştı. Emel Muğla'da bulunduğum süre içersinde bana çok sıcak ve yakın davranmıştı. Oysa ben ona doğru bir adım bile atamamıştım. Kendimi çok kötü hissediyordum. Gazetelerde neredeyse her gün en az bir tane DNA testi haberi yer alıyordu. Ve nedense bütün haberler lanetliydi. Son okuduğum haberde "Doğduktan sonra sopa ve tekmelerle öldürülüp Yedikule'de bostana atılan bebeğin babasının belirlenmesi için savcılık DNA testi istedi." yazıyordu. Biz de küçük Cansu'yu öldürüp bostana atmamıştık ama babasız olarak büyümeye mahkûm etmiştik. Sonuçta bundan sorumlu olan ya ben, ya da İlhan'dı. Elbette annesini de hesaba katmak gerekti. Çünkü annesi o yıllarda bütün erkekler kendisi için geberiyor sanıyordu. Son derece pervasız ve düşüncesizce davranıyordu. Neyse kızcağızı on bin kere yargılamanın kimseye bir yararı yoktu.

Muğla'dan döndükten kırk beş gün sonra çalıştığım iş yerine mahkeme celbi geldi. Belirtilen tarihte adliyeye gittim. Önce yazılı ifademi, sonra beni yanımda bir görevliyle hastaneye götürüp kan örneğimi aldılar. Haftada, on beş günde bir Emel ile telefonda konuşuyorduk. O yüzden bunları bekliyordum. Olacaklara, elde edilecek sonuçlara razı olmayı çoktan kabullenmiştim. Artık bunlar beni eskisi gibi kızdırmıyordu. Son zamanlarda küçük kıza gerçekten babalık yapmayı, hatta Emel ile evlenmeyi bile sık sık düşünür olmuştum. Zaten burada işler umduğum gibi gitmiyordu. Tuğba sanki bir şeyler sezmiş gibi benden uzaklaşmaya başlamıştı. İkide bir mahkeme celbini ve neden adliyeye gittiğimi soruyordu. Sonradan iş yerimden birinin ona haber uçurduğu düşünmeye başladım. Aslında bu o kadar kolay da değildi. Kurumumuz ve çalışanlar küçücük bir aile gibiydik. Çünkü bunu müdürüm ve bölüm şefim dışında kimse bilmiyordu.

Bir akşam iş çıkışında Tuğba'yı çağırıp yemeğe götürdüm. Ona her şeyi açık açık anlattım. Zaten başka çarem de yoktu. Israrla ve inatla bunları daha önce kendisinden niye sakladığımı, neden dürüst davranmadığımı soruyordu? "Bende bilmiyordum, yeni öğrendim."cevabı onu bir türlü ikna etmiyordu. Oysa biz ilişkimize başlarken yaşadığımız her şeyi geride bırakmaya söz vermiştik. Geçmişi sorgulamama kararı almıştık. Tuğba bunu görmezden gelmeyi, ya da anımsamıyor olmayı seçiyordu. Yemek tahmin edebileceğiniz gibi kötü bitti. Biz hem koptuk hem de ayrılmadık. Kırık, dökük, yıkık, dağınık kaldık. Bundan sonrasını tahmin etmek için falcı olmaya hiç gerek yoktu. Batmıştık işte… Sadece onun bende, benim onda eşyalarım ve para ile ifade edilen paylaştıklarımız vardı. Elbette bu ilişkiyi lime lime etmeyi istemiyordum. Ama bunca yıl sonra bu kadar kırılgan olması da hiç anlaşılabilir değildi. Beni anlayacağını, hatta bana destek olacağını düşünmek istiyordum. Ama konuşmalar umuduğumun yakınından bile geçmemişti.

Küçük bir kasabada yaşamak başlı başına bir sorundur. Önce Tuğba, sonra başkaları, ötekiler derken benim mahkeme meselesi herkes tarafından duyuluverdi. Yaşam iyice zorlaştı. Açık açık ne olduğunu soramadılar ama meraktan geberdikleri belliydi. Benimle ilgili yüzlerce senaryo ürettiklerini adım gibi biliyordum. Asıl kıyamet konuşulanların annemle, babamın kulağına gitmesiyle koptu. Onların biricik oğlu kızlarla bu tür kaçamaklar yapamazdı. Sonuç her ikisi içinde büyük sürpriz olmuştu. Bir ay kadar bıkmadan usanmadan ağızlarından çıkan her cemle, her sözcükle beni iğnelediler. Aşağıladılar. Dayanamayınca "Evden gideceğim." dedim. "Tayin isteyip başka bir şehre gideceğim. Bu hepimizin işini kolaylaştırır." Emel'in anne ve babası böyle davranmıyordu. Bizimkilerde onların olgunluğunun binde biri bile yoktu. Evet, hata yapmıştım. Onları kendi çevrelerinde küçük düşürmüştüm. Ama artık geriye dönüp bunu düzeltemezdim. Hem daha işin aslı bile ortaya çıkmamıştı. Ve içinde bulunduğum bu durum, onların davranışları gerçekten gücüme gidiyordu.

Emel mahkemeye başvurunca hem benim hem de İlhan'ın kan örneğini almışlar. Çünkü İlhan'ın yaptırdığı babalık testinin hukuksal geçerliliği yokmuş. Mahkeme yaklaşık üç ay sonra gerçeği açıkladı. Küçük Cansu'nun genetik babası ikimiz de değildik. Arayıp Emel'e işin aslını soramazdım ama bizim dışımızda bir erkek daha olduğu gün gibi aşikârdı. Aylardır gerçek babası bensem diye kabullenmeye çalışmıştım. Tuğba'yı hatta ailemle aramdaki ilişkiyi berbat etmiştim. Ama küçük kızın babası ben değildim. Tuğba için hiç üzülmedim. Tam tersine ben aslında Emel için üzüldüm. Muğla'da kaldığım iki günlük süre içinde ondan çok etkilenmiştim. Sonucu öğrenince Emel'e telefon ettim. Söyleyeceklerimi ağzımda gevelemeden "Kızın benim kızım olsun. Seninle evlenmek istiyorum."dedim. Telefonda ağlamaya başladı. Fazla konuşamadık. Elbette teklifimi kabul etmedi. Hatta hiç düşünmeden reddetti. Bazı geceler yastığa başımı koyduğumda aklıma düşer. O küçük kız acaba şimdi ne yapıyor?

Bitti

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu


BİR EBRULİ BAHÇE

Hasselt, 2 Mayıs 1991

Sevgili Oğlum,

İster politikacı olalım, ister bilim adamı, ister sanatçı; toplumsal yapımızı bilmiyorsak doğru politikalar; insan kaynağımızı tanımıyorsak tutarlı görüşler; kültürel değerlerimizi kavramamışsak özgün sanat eserleri üretme ve değerlerimizi evrensel değerlerle buluşturma şansımız yoktur.

Bu mektubumda, yurdumuzun toplumsal ve kültürel dokusunu açıklamaya çalışacağım sana. Bu senin tarihsel mirasımızı doğru değerlendirebilmen ve ileride üstlenebileceğin görevleri gerektiğince yapabilmen için oldukça önemli.

Ben Anadolu'yu bir ebruli bahçeye benzetirim. Batıda "Türk kâğıdı" adı verilen ebru, renklerin özel yöntemlerle harmanlanmasıyla yapılan bir süsleme sanatıdır. Ebruda, farklı renklerin uyumu, benzersizlik ve özgünlük vardır. Bu özellikleriyle ebru, Anadolu kültürünün yansıması gibidir.

Bizim yurdumuz, bilgiyi, bilimi tanrıların elinden alıp insanlığın emrine sunan Tales'lerin; "Sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz" diyen Yunus'ların; "Ne olursan ol yine gel" diyen Mevlana'ların; "Yurtta barış, dünyada barış" diyen Mustafa Kemal'Ierin yurdudur. Bizim kültürümüzün mayasında insana insan olduğu için değer verme; hoşgörü, katlanma, inanma vardır. Bu nedenle dünyanın birçok bölgesinde yaşanan eritme (assimilation), dışlama (discrimination) ve ayrımcılık (apartheid) gibi kavramlar Anadolulunun sözlüğüne bile girmemiştir.

Bugün yurdumuzu tanıtan broşürlerin hangisini açsak, konukseverliğimizi öven satırlarla karşılaşırız. Bu satırlarda abartma olmadığını, bir kez olsun konuğumuz olmuş her yabancı rahatlıkla söyleyebilir. Çünkü Anadolu insanı bir yudum suyunu, bir dilim ekmeğini, aç susuz kalacak olsa bile hiç tanımadığı biriyle paylaşabilen; evinin en güzel odasını misafiri için hazır tutan insandır. Çünkü onun inancına göre dini, dili, ırkı ne olursa olsun, gelen Tanrı Misafiri'dir. Çünkü o, "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" felsefesiyle yetişmiştir.

Anadolu kültürünün dinamizmi farklılıkların uyumunda gizlidir. Bu uyumu soframızdan müziğimize, oyunlarımıza yaşamın her alanında ve anında görmek olanaklıdır. Sofrasını, çorbasından turşusuna hamsiyle donatabilen Karadenizliyle; bir mor patlıcanın musakka, karnıyarık, imambayıldı, oturtma diye diye çeşitli yemeklerini yapabilen Egelinin, birbirlerinin sofralarına çekinmeden oturabilmeleri elbette önemsiz değildir.

Bilirsin, Egemiz zeybekler diyarıdır; Trabzon'da horondur tepilen; Antep'te halayla, Erzurum'da barla karşılanır konuklar. Bu oyunlara eşlik eden saz vardır; davul zurna vardır; kemençe vardır... Hele bir araya gelirse Efesi, Lazı, Kürdü, Çerkezi; hem zeybektir diz dize vurulan, hem halaydır, horondur, bardır, karşılamadır el ele tutuşup, kol kola oynanan...

Sazların ve dansların bu denli çeşitli olduğu Anadolu'da söz ve ezgi de çeşitlidir. Kimi yüce dağ başlarında buzullar kadar yalnız bozlak, kimi denizini özlemiş sular gibi özlem yüklü gurbet havası, kimi bahara hazır dallar gibi kıpır kıpır kırık havadır onlar. Kimin söylediği, nereli olduğu değil; bizim olması, buram buram Anadolu kokmasıdır önemli olan. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun dediği gibi "altlarında imza yoktur ama içlerinde yürek var" dır. O yürek, sevgiyle, sevdayla; acıyla, özlemle yoğrulmuş; ama geleceğe hep ümitle bakmış Anadolu insanının yüreğidir.

Bunları okurken birden kaşlarını çatıp bana, iyi ama Bedreddin'i asan, taht uğruna 21 kardeşini boğazlayan, dahası öz oğlunu, oğlunun bebesini yağlı kementle boğduran Anadolu insanı, diyeceksin biliyorum. Sonra yakın tarihimize geçip Nazım'ı, Menderes'i, Deniz Gezmiş'i örnekleyeceksin biliyorum. Ben de sana tüm bu örneklerin iktidara sahip olma kavgası olduğunu anlatacağım. Dahası bu topraklarda farklı inanan, farklı düşünen, farklı dili konuşan insanların arasında din, dil, ırk savaşları olmadığını anlatacağım. '

Sakın bana, 1919 Yunan işgalindeki Anadolu RumIarını örnekleme. Dido Sotiriyu "Benden Selam Söyle Anadolu'ya" adlı romanında RumIarın kimin oyununa geldiğini çok güzel açıklar biliyorsun. Bugün güneydoğuda yaşadığımız olayların perde arkasını da tarih yazacaktır elbette. Bazı dostlarımızın(!) bu olaylarda uygarlık adına oynadıkları rolleri anlamak zor değil. Çünkü onlar tarihlerinin hiçbir döneminde farklı kültürlerin uyumunu yaşamamışlardır. Onların tarihi, etnik savaşlarla, din ve mezhep savaşlarıyla doludur. Batı Avrupa'da öğrencilere Avrupa Birliğinin temel amacının Büyük Şarlman'ın düşlerini ger çekleştirmek olduğu öğretilir. Elbette bu amacın gerçek-leştirilmesi sayesinde mezhep, dil, ırk farklılıklarının dayattığı savaşların ikide bir kapıyı çalması da önlenmiş olacaktır. Camiye tahammüllerini(!) Endülüs'te okuduğumuz, havraya tahammüllerini 2. Dünya Savaşında fırınlarında yakılan on binlerce Yahudi'den öğrendiğimiz bu tekkültürlü toplumların, Anadolu'nun camiden, kiliseden, havradan çıkıp bir çınar altında tavla oynayabilen insanlarını; bu insanların bin yıllar içinde oluşturduğu çokkültürlü yapıyı anlamaları kolay değildir. Ancak Anadolu'nun çokkültürlü yapısı içinde yetiştiği halde tekkültürlü devlet hevesiyle yola çıkanları aymaz olarak değerlendirmek herhalde yanlış olmasa gerek.

Sevgili oğlum, aslı ne olursa olsun, nece konuşursa konuşsun bu topraklardan gelip geçen herkes bu ebruli bahçeye özünden bir renk sundu. Bu ebruli bahçe binyıllar içinde sabırla kuruldu. Bize düşen görev yadsımadan, dışlamadan bu mirasa sahip çıkmak; sevgiyi nefretten, .dostluğu düşmanlıktan, barışı savaşlardan uzak tutarak bu ebruli bahçeye, bir renk de kendimizden sunmak olmalıdır.

Seni sevgiye emanet ediyorum. Yüreğin sevginin pınarı olsun. Gözlerinden öperim.

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Sarahatun Demir

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


  Karı Delen, Kardelen

Yok, bilmezmişim. Ben meğer birilerinin bilir olduğunu bilirkişiler zannetmişim. Yanılmışım…

Büyüyorum… Kilometrelerin uzağında bir yerde, kendi halimde, işimde, güçsüzlüğümde,çok ekim'li gecelerde, bir ampul kadar kendi fiziki direncimde bir yerlerde büyüyorum, evet… Şimdiye kadar küçük kalmışım. Geride bıraktığımı sandığım, aslında yanıldığım onca uzun yıla karşın… Peçeteye ruj lekesiyle bırakıyor yangınını. Darağacında asmıyorlar artık fikri üryan olanları. Kıyımlar kısımlı şekillerde devama gebe de olsa yok, artık darağacı değil düşünmek için vurulanların tahtı…

Düşündü diye vurmasınlar!
Vursunlar diye düşünenler var.

Her ağaca oksijen demesinler!
Kendi oksijeni dahil, oksijen katili olan ağaçlar var.

Kardelendi oysa…
Delseydi artık kaymak tutmaktan duvar kadar kalınlaşan karasını, kar olacaktı. Ev ve mesafeler bu kadar uzak kalmazdı belki delebilmeyi becerebilseydi karı…

Birlikteyken daha yalnız
Tek başınayken çıldırasıya kalp sancısı…

Bundan sonra, bundan öncesi'ni hiç saymamak, geriye dönüp bakmamak, olanla yetinmese de olanla yaşamak olur mu, olabilir mi ki…

Karanlıktan duvar olan uzaklığı delecek, kar olacak o zaman, beyaz olacak…
Sayfalar dolusu yazarak, hiçbir bir halt anlatamadığı için kendisine "ne diyor ulan bu yine?"
diyen, hiddet büyüten okuyucuları olmayacak.

Karı delecek ayaz.
Üşümeye razı…
Ama bugünlerde her mavi dumanlı
Her duman mavinin omzunda gereksizce yük…

Elimi versem, el etsem, el vursam, el sallasam….
Elini tutmasam
Elini tutmam
Tutturmam
Tutuşturmadan...

Düşündü diye vurmadılar!
Vursunlar diye düşünenler oldu…

Sevdin diye uzanmadın elime
Elime uzanmak için "seviyor"dun…

Karı delsin
Bitsin karanlık
Ad versinler sonra
Kardelen desinler…

Karın en beyazındaki bir yerde
Kendisine lüzum dahi bırakmadan
Adıyla, çağrısıyla
Iğıl bir huzur getiren
Karı delen
Kardelen…

Karı deler belki
Belki başarır
Sonra mı?..
Sonrası susuş olur, bitiş olur, sır olur…

Üstat Aziz Nesin'in Yuva isimli şiiriyle bitirelim;

Yan yana geldikçe daha uzak
Birlikteyken daha kimsesiz
Bir ağrı sızım sızım yeri belirsiz
O da yalnız
Ben de yalnız
Acılar tütüyor bacamızdan
Görünmeyen taş duvarlar örmüşüz
Duvar olduk kendimize kendimiz
Ne yana dönsek
Kendimize çarparız.


Selamet ve sağlıcakla…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,719,719,719,719,719,719,719,719,719,71
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Bushu Boşuna Mektuplar

Haberler : Bushbakan; ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde "1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları tasarısı" nın kabul edilmesi karşısında sert tavır takındı...

Sayın Başkan,

Basın toplantısında; ''Ama biz de Türkiye olarak, kusura bakmasınlar böyle sıradan bir işe terlik-pabuç bırakmayız. En sonunda bu nereye gider, onu da söyleyeyim : Nereden inceldiyse oradan kopsun !" dedim demesine de, sizin ve Rays'ın ellerinden gelen tüm gayretleri ortaya koyduklarına dair hususa da işaret ettim. Zaten; "pabuç bırakmayız" da bir deyim, "nereden inceldiyse oradan kopsun" da. Üstelik; donumuza kadar bırakmışız da terlik-pabuç bırakmasak ne olur ? Çuval olayında bir çuvallama yaptık ve bir kaşık suda fırtına kopardık mıydı ?

Biz sizden kopmayız, kopamayız Sn. Başkan, siz bize her daim "Stratejik Müttefikimiz" demiyor musunuz ? Hoş bir ziyaretimde dememiştiniz ve çok gücenmiştim doğrusu... Ülkemizde partimize; "ABD'yi Kalkındırma", sevgili kardeşime; Gülen ABDullah diyenler bile var. Siz ne zaman 1 dediniz de 2 ettim ? Beni anlayın lütfen Sn.Başkan, böyle demeçlerde bulunmamı bekleyenler var. Ayrıca; "Yarım elma, gönül alma" veya "Ağzına bir parmak bal çalma" gibi deyimlerimiz de vardır, gelince anlatırım..

Önümüzdeki ay torun-torba, evlat hasreti gibi bir takım eften püften bahaneler bulurum, yeter ki sizinle birkaç dakika hasret giderelim, olur mu Sn. Başkan ?

En derin sevgilerimle,
Bushbakan

Haberler : Bushbakan; ABD'ye sert mesajlar gönderdi. Kuzey Irak'a olası bir sınır ötesi operasyon yapılması halinde, bedelinin ne olursa olsun karşılanacağını, onbinlerce km.den kalkıp gelip Irak'ı vururken kimsenin kimseden herhangi bir izin almadığını söyledi. Bu durumda; birilerinin kalkıp da bize Kuzey Irak ile alakalı veya buraya yapılacak bir operasyonla ilgili akıl fikir vermesine ihtiyacımızın olmadığını da vurguladı...

Sayın Başkan,

Önceki mektubumda da belirttiğim üzere; kamuoyuna mutlaka onların bekledikleri bu türden mesajlar vermek durumundayım, lütfen maruz görün, biraz ağır kaçtığını ben de biliyorum ama tabiri caiz ise "Elim mecburdu". Yani; nasıl ki; "Elimizi verdik, kolumuzu bağladınız" diye bir deyim var işte o manada düşünün. Zaten biliyorsunuz Kuzey Irak için size "Tam destek" sözü vermiştik ama maalesef meclis oylamasından çıkartamamıştık. Hatta; size karşı ne kadar mahcup olduğumuzu da bir ziyaretimde ifade etmiştim.

Elbette para musluklarının kesilmesini kimse istemez, zaten öylesi bir durumda Fetush Amca da bizlere kolay kolay yardım edemez ama ne çare ki böyle şeyler söylemem gerekiyordu. Zaten; birkaç hata yapmıştım, "yan gelip yatma" falan feşmekan demiştim ve çok tepki almıştım. Yabancılara peşkeş babalar gibi satışların tıkır tıkır, ekonomi ve borsanın şıkır şıkır; din istismarlığının, laik Cumhuriyet ilkeleri ve Atatürk devrimlerinin altının oyulmasının her zaman fıkır fıkır tutulmasını inanın herkesten fazla en çok ben istemekteyim.

Siz bakmayın; "Akıl vermenize ihtiyacımız yok" felan dediğime, bizim ayrıca; "Akıl akıl, gel koluma takıl" diye de bir deyimimiz vardır. Hay aklımı seveyim, nasıl da geliverdi aklıma. Her ne ise; bir aya kadar yanınıza geldiğimde bunları daha etraflıca konuşur, bir hal çaresine bakarız. Daha doğrusu siz bir formül bulursunuz, ben gerekeni yaparım. İçeride verdiğim bu demeçlerle çok canınızı sıktıysam iyi bildiğim İstanbul'un semtleriyle ilgili deyim var, onu söyleyiverin gitsin :
"Taaaksim'den aşşşaaa, Kasımpaşa ..!"

Hem stratejik hem müttefik,
Toni kadar kankanız üstelik,
Bushbakan

Not : Haa, 11 deyince aklıma geldi, acaba; 11. için düzeltilen ve/veya iptal edilen geçici maddelerinin yerine Fatih Topunuzayeterim'in görevine son verilmesini, yerine getirilecek yenisinin halk ve maça çıkacak ilk 11'in de bir kereye mahsus Edicem tarafından seçilmesini ekleseler mi ..?

Kim kime, dum duma, bugün yapılacak bir oylama ile ekleniverir referanduma ..!

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Ersel Akant


Vodkamı Yudumlarken

Balkonda vodkamı yudumlarken gece gördüğüm rüya aklıma geldi.
Akşamüstü, hava bulutlu ve sıcak, üzerimde en sevdiğim kırmızı
gömleğim, deniz kenarında bekliyorum.
Bir kayık yanaşıyor karanlığın içinden kıyıya doğru..
Yüzünü seçemesemde hissediyorum sen olduğunu,
çıkman için elinden tutuyorum..

Yürüyoruz biraz deniz kıyısında, uzun bir iskelenin
sonunda duruyoruz. Islak tahtalara oturup eskiyi
yadediyoruz ve yine eskisi gibi elini tutuyorum,
birazdan gideceğini bile bile..

Hiç öpüşmüyoruz, hiçbir şey olmamış gibi konuşuyoruz.
Arkadaş gibi de değil sevgili gibi de..
Farklı insanların çoğrafyasında dolaşırken,
birbirimizi düşünüyoruz.

Sonra uyanıyorum Tarsus sabahına, dışarıdan gelen
seslerle yarıda kesiliyor rüyam.
Uyandığım da gözlerim deki nemi farkediyorum ama
inat ediyorum...

Radyoyu açtığımda çalan şarkı ise garip geliyor,
tüm olanların üzerine..

"Bu aşk iki ruhtan kopan
İsyancı günahların sığındığı
Issız bir adaydı
Hayat denen azgın denizde,

Bu aşk gerçeğin gözünün içine baka baka
Gülümsemekti acılara,

Bu aşk bir devrimdi her şeyi reddeden
Ve her devrim ilk kendi çocuklarını tüketir.

Seninle ben bu öykünün kaybeden iki kahramanıyız
seninle ben dünya denen cehennemde iki garip yalancıyız.."

Ersel Akant
erslaknt@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla AYYILDIZ

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


GEREKLİSİN

Üşüyüp üzerime örttüğüm,
Senin sevgin.

Gecenin serinliğinde paylaşıp güçlendiğim,
Nefesin.

Parmak uçlarımın yamacında,
Tenin.

Beni, kendimden memnun hissettiren,
Gözlerin.

Su içmek kadar gereklisin...

Aslı Sarıoğlu

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.msnbc.msn.com/id/21253084/ Ermeni Tasarısı ile ilgili olarak MSN de yapılan bir anket. Girip ağız dolusu bir "NO" demek istersiniz sanırım!..

http://www.kuresel-isinma.org/ Adamlar üşenmemiş "üresel Isınma" ile ilgili herşeyi bir araya getirmişler. Size düşen ise girip biraz ilgi göstermek. Haydi bakalım...

Türkiye'den yola çıkıp, dünya denizlerinde küresel ısınmaya karşı insanları uyaracak bir yelkenlinin hikayesi... http://www.globalwarner.org/ Küresel Uyarıcı Olun! Çocuklarımıza dünyayı yaşanır bir yer olarak bırakmak istiyorsanız, sizi de Global Warner’ın dünyayı uyarmak için çıktığı yolculuğuna bekliyoruz

Üstlendiği misyon, yaptığı filmle bu yıl Nobel Barış Ödülü'ne ortak olan Al Gore'un filmi için hazırlanan sitesi. İlginç şeyler bulacağınızdan eminim. http://www.climatecrisis.net/

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




The Lady in Red
Chris De Burgh









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071019.asp
ISSN: 1303-8923
19 Ekim 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com