TERÖRE LANET OLSUN



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 6 Sayı: 1.298

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 22 Ekim 2007 - Fincanın İçindekiler



 



 Editör'den : YETER BE YETER ARTIK!.."


İyi haftalar,

İçimiz yanıyor içimiz. Oysa Kasımpaşa pehlivanı Tayyip Bey nafile referandumu değerlendiriyor televizyonda. Terör zirvesi ile ilgili soru soran gazeteciye, "Artık icraat bekliyoruz, yapılacakları takip edeceğiz." diyor. Bunu ne için söylüyor biliyor musunuz? Bağımsız Irak'ın(!?) devlet başkanı Talabani'nin "pkk ile görüştük, ateşkes yapacaklar." sözüne atfen söylüyor. Bir terör örgütü ile temasta olduklarını itiraf eden pabuçlarımın başkanı söylüyor bunu. Oysa aynı hırbo gündüz "Bizden pkk liderlerini istiyorlar, komik, onlara kedi bile vermeyiz." diyordu. Peşmerge iti barzani ise, "Geldiklerinde karşılarında bizi bulurlar." diye tehdit savuruyordu.

Tayyip Bey'in basın toplantısı sürüyor hâlâ. İnanamıyorum, Tayyip Bey yarın İngiltere'ye gidiyormuş. Akşam Oxford'da bir konferansı varmış. Salı günü başbakanla yemek yiyecekmiş. Allah sizi bildiği gibi yapsın be...

Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet tarihinin en önemli sınavlarından birinde. Ne acıdır ki, bu sınava girerken başımızda dirayetsiz, kifayetsiz, muhteris bir hükümetle, onun başı ve başkomutan olarak sayın kardeşi var. Bu günlere gelmemizin tek suçlusu bu yönetimin gösterdiği onursuz, öngörüsüz, perspektiften uzak dış siyasettir. Dünya kamuoyuna henüz tek bir anlamlı mesaj verememiş bir yönetime sahip olduğum için utanç içindeyim. Savaş yanlısı, kan meraklısı hiç değiliz. Herşeyin zamanı ve mekânı olduğunu en iyi bilenlerdeniz. Ama birşeyi daha çok iyi bilmekteyiz. Bu krizi yönetme yetisini bu kifayetsiz yöneticiler yüzünden kaybettik ve artık krizin bizi yönettiğini görmezden gelemeyiz. Geldiğimiz bu noktada artık krizin emri neyse, koca Türkiye Cumhuriyetine ne yakışıyorsa onu yapmalıyız. Yapılabilecekleri sıraya koysak, sınır ötesi operasyon en sonda yer alır. Ama başta sıralanması gereken hiçbirşey yapılmadığı için bugün sınır ötesi operasyon da dahil her türlü önlemi vakit geçirmeden alma ve uygulama zamanıdır. Yoksa her geçen gün devlet millet onurumuzdan, gururumuzdan kaybedeceğiz.

Büyüklerimiz Çankaya'da bir zirve yaptılar her zamanki gibi. 3 saat süren toplantıdan sonra bir basın açıklaması düştü ajanslara. İçeriğini tahmin ettiğim için okumadım bile ama hayal ettim, aşağıdaki gibi bir açıklamayı duymayı düşledim.

"Cumhurbaşkanlığından Yüce Türk Halkına ve Dünya Kamuoyuna Duyurulur.

Terör örgütü pkknın nafile saldırılarından birini daha gerçekleştirip askerlerimizi hedef aldığı hepinizin malumudur. Bugüne değin gerek üst düzey yetililerimizden direkt, gerekse basın aracılığıyla dolaylı olarak dikkatlerini çekmeye ve bu terörü bitirmeleri için uyarmaya çalışmamıza rağmen Kuzey Irak'ın resmi ve gayriresmi yönetimlerinin sözlerimize aldırış etmediği, aksine yüce Türk halkını ve Türk Silahlı Kuvvetlerini rencide edici, tehdite varan ifadelerle olayı tırmandırdıkları görülmektedir. Son olayla birlikte sözün bittiği, artık icraata ihtiyaç duyulduğu aşikârdır. Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası anlaşmalardan ve nefsi müdafa koşullarının oluşmasından doğan haklarını sonuna kadar kullanmaya kararlıdır. Bu cihetle aşağıdaki kararlar alınmış ve tüm ilgililere duyurulmasına karar verilmiştir.

  • Irak ve Kuzey Irak'la yapılan tüm ticari faaliyetler süresiz olarak durdurulmuştur. Türk şirketleri tarafından yürütülmekte olan tüm faaliyetlere derhal son verilecek ve çalışanların güvenli bölgelere nakli sağlanacaktır.
  • Başta Kuzey Irak Kürt lideri Mesut Barzani, Irak Devlet Başkanı Talabani ve terör örgütü pkkya yardım ve yataklık eden tüm unsurlara 72 saatlik süre tanınmıştır. Bu süre içinde pkk bir terör örgütü tanımlanacak ve her türlü ilişki kesilecektir. Ayrıca;
  • 72 saat içerisinde ekli listede adı geçen terörist liderler eksiksiz olarak Türk Güvenlik Güçlerine teslim edilecek,
  • 72 saat içinde pkknın yuvalandığı tüm kamplar dağıtılıp, ağır silahlara imha edilmek üzere el konulacak, hafif silahlar Irak ordusuna teslim edilecek,
  • 72 saat içinde terör örgütü üyeleri gruplar halinde, içinde Türk yetkililerinin de bulunduğu koalisyon güçlerine teslim olacaktır.

Verilen süre sonunda yukarıda sıralanan maddelerden birinin dahi gerçekleşmemesi durumunda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm önlemleri almakta kararlıdır. Bunlar;

Habur sınır kapısının, İncirlik Amerikan Üssünün hava ulaşımına derhal kapatılması, Türk hava sahasının yabancı ticari ve askeri uçaklara kapatılması, Kuzey Irak'a verilen elektrik ve suyun derhal kesilmesi, Mesut Barzani yönetimindeki Kürt askeri unsurlarının düşman addedilerek hedeflerin arasına alınması, önceden saptanan hedeflerin havadan ve karadan susturuluncaya kadar vurulması, Irak yönetiminin işbirliği yapmaması durumunda işbirlikçi düşman unsurlardan sayılması ve detayları saklı diğer önlemlerdir.

Verilen süre bu bildirinin yayını ile başlamıştır. Bu vesile ile tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifa, kederli ailelerine ve Yüce Türk Halkına başsağlığı dileriz. Vatan Sağolsun."

Bu bildiriyi okuyabilecek bir yönetimi hayal etmek, bu zamanda romantiklik biliyorum. Bugünkü yazımın en faşizan yazılarımdan biri olduğunun da farkındayım. Ama ciğeri beş para etmez çapulcuların beni küçük düşürmelerini içime sindiremiyorum, ne yapayım? Kahpe terör kurbanı şehitlerimize rahmet, acı yüklü ailerine ve bizlere başsağlığı ile sabır diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur








Yukarı


 


Ayşegül Erden

 Eski Dost : Ayşegül Erden


  BİR KEZ DAHA VATAN SAĞOLSUN!

Bugün Genelkurmay Başkanlığı acı bir bildiri yayınladı. Henüz yenilerde kaybettiğimiz 15 Mehmetçiğimizin toprakları çökmeden yeni kayıplarımız;
"12 erimiz şehit, 16 erimiz yaralı..."
Sanırım bundan böyle daha sık aralıklarla okuyacağız bu haberleri.
Yine yeniden!

Sonuçlarını az çok tahmin ettiğimiz seçimler, şeriat tehlikesi, türban muhabbetleri, ve bugün referandum. Seçimlerden sonra "Neden böyle oldu? Bundan sonra biz bekleyen nelerdir? Neler yapabiliriz?" diye şapkayı önümüze koyup düşünmek yerine, yine yazarlarımızın ve düşünen kafalarımızın yazılarına sığındık ve sadece okuduk! Okuduklarımız üzerine yorumlar yapmakla sınırlı kaldık çoğunluğumuz. Lütfen görünen gerçeği inkar etmeyelim!
Ulusca hemen her konuda gırgır üretme potansiyeli olan bizler, bu konularda da karikatürler, fıkralar ürettik, ve alıştık yine!
Hatta öylesine duyarsızlaşmaya başladık ki, üstüste verdiğimiz şehitler için bizlerde, "Mekanları cennet olsun!" dedikten sonra alışılageldiği üzere, PKK terörünü lanetledik ve gündelik yaşamımıza devam ettik.

Kimse lütfen alınmasın darılmasın.
Ben, şu anda bu satırları okuyanların duygulandığını, içinin nefretle dolduğunu elbette biliyorum ama bunun yetersizliğini de.
Ne savaş yanlısıyım, ne de savaşta akıtılacak kanlara meraklıyım.
Ancak, son seçimlerde bölünen solun hala toparlanmadan iktidara ortak olma ütopyasına hiç inanmamış bir kişi olarak, ve seçimler sonrası yapılan yanlışların, tutulan yolların, öngörülen tavırların yanlışlığını hasbelkader sade bir vatandaş olarak izlerken, 80'li yılların üniversite gençliğinden birisi olarak;
Gördüğüm acı tablo odur ki;
Geri dönüyoruz yine. Bu kez teröre eşlik eden ortak; şeriat!
Çok zor günler kapıda...
Şimdi en çok ihtiyacımız olan sağduyulu politikacılarımızın sayısı sizce kaç?
Ve sağduyu sahibi vatandaş sayısı?
Bıçağın kemiğe dayandığı yerde aranmayacak tek şey mantık ve sağduyu!
Hiç bir zaman fıkralara, karikatürlere konu olamayacak Mehmetçiklerimiz için haberi duyduğumuz anda yasımızı tuttuk, dualarımızı onlara yolladık.
Ve...
Sanırım anlaşıldı!

Mehmetçiklerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilirken; ben şahsım olarak utanıyorum! Kimseyi kınamıyorum tabi ki, yani bu ne ahkam kesmek ne de başka birşey. Sadece içim o kadar katı ve acı dolu ki!

Ayşegül Erden


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,258,258,258,258,258,258,258,25
4 Kahveci oy vermiş.

 


 


Seda Demirel

 Pratisyen Kahveci : Seda Küçüktaşdemir


  Performanstan düştüm, kıçım acıyor!

Bayram seyran hesabına maaşın erken yattığı yetmiyor gibi (kaldı ki benim maaşım uzunca bir süredir 1.100 YTLdir) idaremiz bir de performansımızı yatırmış. Bayramın ikinci günü Acil Servis'te nöbetimi paşalar gibi yarı koşar yarı uçar tarzda tutarken yanıma gelen asistan arkadaş suratıma bön bön bakıp "performans paraları da yatmış" diyiverdi.

Kızın yüzü gözü mosmor. Belli bir terslik var. "Eeee?" dedim, bu ay sizin işler kesattı galiba? Yok değildi, aynı sayıda hasta geldi, nöbetlerimi tuttum ama verilen para 500 YTL'ye düşmüş. Daha önce ne kadardı diye sordum. 1.500 YTL alıyormuş. Ama ben geçen ay evlendim ve 7 gün yıllık izin yaptım. Ondan dolayı da 250 YTL kesilmiş benden dedi...

Allah allah diye geçirdim içimden. Hani ne bileyim belki de dahiliye asistanlarının işi kesattı?(Ne mümkün, deli gibi koşup duruyorlar). Merak sardı, bankamatik de burnumuzun dibinde. Hani tam gün yasası, performans kalkacak, doktorlar paraya para demeyecek lafları filan da yeri göğü inletir halde. Bir de kendiminkine baktım. Yarı yarıya almışım bende. Performans dediğimiz şey çalıştığın kadar para kazanmak ise, eee, bende çalıştığıma eminim... Allah allah dedim tekrar. Vardır bir sıkıntı, hallolur...

Nerede?

Seçim bitti tabii, performansımız da değer kaybetmiş yeni bir yönetmelikle. Örneğin efendim Acil Servis "Riskli Bölüm" olmaktan çıkarılmış!... Yenidoğan, yanık, yoğun bakım riskli yerlermiş. Acil değilmiş. Doğru tabi, kime göre risk? Neye göre risk?

Biz Eğitim ve araştırma hastanesi olduğumuz için zaten çok fazla hasta da bakmıyormuşuz, katsayılarımız da kırpılıvermiş efendim. Yani bütün hastane çalışanlarının parasının kütt diye yarısını hazineye kaydırıvermişler. Gariban hemşirenin aldığı epi topu 500 TL'nin 250 si uçtu. Onca yıl tıp fakültesi okumuş, dahiliye asistanı olmuş kızcağızın aldığı 1.2 milyar 650 YTL'ye inmiş. En çok çalışan uzmanın bile aldığı para 2 milyar, oda en fazla almış olan. Maaş onun yarısı. Onu da muayenehaneyi kapatıp tam gün hastanede çalıştığı için alıyordu. Şimdi bin pişman gariban.

Bundan tam 3 yıl önce SSK kurumu iken aldığım maaş 1 milyardı. Döner adı altında da 700 YTL alıyorduk. Döndük mü 3 yıl öncesine? Eğitim ve araştırma hastanesi olduğumuz için ha, başka bir sebebi yok... Periferde (Örneğin, İzmir-Selçuk) bir devlet hastanesinde gecede 3 doktorun 110 hasta bakarak kazanılan parayi, gecede 4 doktorun 800 hasta baktığı bir eğitim hastanesinde anca alıyorsunuz? Bir de buna "Dengesizlik vardı, dengeledik" demişler :)

Suyundan da koyunuz.

Memur zamlarını da açıkladılar ya içime sular serpildi, ben derin bir "Ooohhh" çektim. Şimdi gelde özel hastanelere gözünü dikip verilen paraları düşünme! Tam güne geçildiğinde neler olacak gelde kafayı patlatma. Bakanlıkta doktor kalmayıncaya kadar indirime gidilsin, kapitalist sisteme davetiyeler basılsın. Memuriyet haklarından vazgeçen sağlık ocağı hekimi komik bir makyajla "Ailenizin Hekimi" olup, günde 30 hasta bakıp 6 milyar kazansın. Bir de basit bir sinüzit hastasını bugün nöbetime yollayıp "Belki de beyin kanaması geçiriyorsunundur, sen en iyisi bir acile git" diyip işini savsaklasın. Genel sağlık Sigortası ile hastalar da elini ceplerine atmaya alışsın.

"Saadece ve saaadece 30 YTL fark İLE özel muayene" dönemi provaları ile usul usul kapitalizme alıştırılsınlar!
Hepsini geçtim ama Zaman gazetesinde 1 hafta önce atılan bir manşet çok canımı yaktı.

"DOKTOR PARAYA PARA DEMEYECEK"

Demiyoruz ki zaten,
Çünkü "kıçımız acıyor" kardeşim, kıç acısından parayı marayı düşünecek halimiz kalmadı. Gizli oyların ellerinden, gizsiz oyların kulaklarından öperim.
Hörmetler...

Seda Küçüktaşdemir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Zühre Meryem Kaya


BAKMAK HER ZAMAN GÖRMEK DEĞİLDİR
GÖRMEK İÇİN BAKMAK GEREKİR




Resme bakınca ne gördünüz bilemiyorum; ama bakın o resim size bakınca neler görmüş (Yukarıdan aşağıya doğru yorumlanmıştır.)

Altı ayrı parçaya bölünmüş lale: Bu aralar duygularınızla değil, mantığınızla hareket ediyorsunuz. Yeni kararlar alma aşamasındasınız bu iş ya da aşk hayatınızla ilgi olabilir. Eğer lalenin içinde var olan karışık çizgilere gözünüz takıldıysa ve onların ne olduğunu anlamaya çalıştıysanız; kafanız karışık ve yoğunlaştığınız bir konuyu sürekli düşünüyorsunuz. Lalenin altı ayrı parçadan oluştuğunu fark ettiyseniz; sizinde kafanız tıpkı lale gibi bölünmüş ve her biri ayrı bir şey düşünüyor. Üstünüze yıkılan sorumluluk çok ve bazen altından kalka bilir miyim diye düşünüyorsunuz.

Lalenin etrafına açılan iki dal: Düşüncelerin yoğunlaştığı ve kendinizi yalnız hissettiğiniz bir dönemdesiniz. Hangi anlamda olursa olsun çok sevdiğiniz biri ile konuşmak size iyi gelecektir. Zaten güvendiğiniz birinden akıl almaya ihtiyacınız olduğunun farkındasınız. Eğer dallara dolanmış sarmaşığı fark ettiyseniz; hayata olan kırılganlığınız azalmış ve bir yerler yeniden hayata tutunmaya çalışıyorsunuzdur.

Resmin ortasında bulunan çiçek ve etrafındakiler: bu sizin duygusal anlamda yüreğinizin dolu olduğunu(Doludizgin aşkı yaşadığınızı.) gösterir. Yani aşk kapıyı ya çaldı ya da çalacak. Etraftaki diğer çizgilere ve salyangoza benzeyen şekle takıldıysanız; karşıda ki insana kendinizi rahat ifade edemediğiniz için canınız yanıyor ve bu kendi iç dünyanıza kapanmanıza neden oluyor. Ben büyük çiçeğin üzerindeki, iki ince dalı gördüm diyorsanız; iki insan arasında karar veremiyorsunuz, ama birine duyduğunuz aşkın diğerine duyduğunuz aşktan çok daha fazla olduğunun farkındasınız.

Bir dalla uzatılan elma: Hayatta çok çalışıp az kazandığınızı artık ektiklerinizin biçme zamanının geldiğini düşünüyorsunuz. Bu elma sizin hayatınızda verimi ifade ediyor çok çalışıp birçok şeyi ihmal ettiğinizi de. İki işle aynı anda uğraşıyorsunuz ve çalışmaktan zevk alıyorsunuz, emeğinizin karşılığını almak sizi mutlu ediyor.

Resmin sonunda var olan hayat kökleri: sizde eğer burayı görenlerdenseniz; hayatta kopamayacağınız tek yer aileniz. Çünkü onlarla iyi diyalog kurabildiğiniz bir çocukluk geçirdiniz. Onlar sizin için çok değerli ve ailenin bütün sorunu sizin sorununuz o kadar ki kendinize dahi vakit ayıramıyorsunuz.

Sevgimle

Zühre Meryem Kaya


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,909,909,909,909,909,909,909,909,909,90
10 Kahveci oy vermiş.

 


 



 Masalcı : Belgin Ayhan


Emprime, Mavi Çiçekli

Evime ne vakit gelse yağmur yağardı. Öyle hüzünlü, yağmur toplayan bir hali yoktu esasta. Daima hareketli, canlıydı. Gözlerini yerde görmemiştim hiç. Gülerdi. Ama şaşardım sanki kendiymiş gibiydi yağmur.
Çokça kalmayıp giderse gece balkondan yıldızları izlerdim. Yok geceyi benimle geçirdiyse sabahleyin gidişini gözler, sonra uzatırdı güneş pencereden başını. Ara vermeden söylerdi kelimeleri cümlenin içinde. Durmaz, nefes almazdı. Acayip bir söz ettiğinde hemen aynı cümleye bir açıklama sıkıştırırdı, yine ara vermeden.
Azcık sustuğu zamanlar da olurdu. O vakit bilinirdi ki bir şeye parası yetişmemiş mesela bir demet çiçeğe yahut uyduruk bir mücevher bozuntusuna, başka bir şeye…
Güzel kadınlara almaya bayılırdı. Güzel kadınlardan bir şey beklemeden güzel kadınlara alırdı. Almaktan haz alırdı bilirdim, anlatışından belliydi, anlatırken gözünü saran parlaklıktan belliydi.
Ama azca rastlanırdı bu hallerine. Kadın her kimse, ellerine çiçeği bırakır evime gelirdi. Her seferinde daha çok şaşardım yağmurun aynı hızla gelişine ve gidişiyle birlikte de gidişine.
Geceleyin gitmesin isterdim. Kitabına gözünü diksin otursun yahut uyuklasın ben odada yokken, yağmuru götürmesin isterdim; menekşeler susuzdu.

Beyoğlu'nda bir vitrinde bir mavi elbise görmüş bir de bir güzel kadın ve ikisini birbirine yakıştırmış.
Bir filmi anlatıyordu ki birden bir ara girdi cümlesinin arasına. Anladım; sordum sonra anlattı. Ayrı yerlerde duruyorlardı dedi, elbise, o kadın ve dudakları. Bir araya gelebilselerdi dedi, gücüm yetseydi…

Kadının üstünde paçavra bir elbise varmış. Ağız yerine kırmızı renk bir dudak koymuşlar sonradan. Saç sanılan sarıları perukmuş yemin etti. Sonra elleri.. İncecikmiş parmakları ve nasırsız ama titrekmiş. Gözleri de öyleymiş, parmaklıkları boyalarla pekiştirilmiş diye anlattılar, bir de sol göğsü az daha büyükmüş sağkinden.
Kadının bağrında öyle bir ateş varmış ki, gelen geçen tükürdükçe alevleri azarmış. Vizitesini verip yanına çıkanlar dahi parçalarmış tükürmekten etlerini. Kadın yazık, alevli bağrını açıp da kazandığı iki lokma ekmeği kursağına koyamaz, taş yapar bağrına basarmış.
Tam dört kere anne olamamış. Tam dört kere cellât olmuş ama. Tam dört kere, can almış daha sahiplerine verilmeden canları.
İlkinde bayılmış, görememiş. Sonuncuda ağlamaktan uyuşmuş gözleri. Ondan beri böyle şehla bakarmış. Ağız yerinin az üstünde belli belirsiz burnu hatırladıkça sızlarmış. Anacığı gelirmiş aklına sonra mantisin başında bulgur çorbası karıştırırken. Dizleri kırık, sağ elinde kırık bir kaşık, başında güneşten eskimiş bir yazma, ayağında mavi lastik ayakkabı, lime lime yün çorapları, sol eline yaşmak eden ağız yerine.

O kadar ayıp mıydı ki ağzı olmak. Bu kadar günah mıydı onunla gülmek, onunla yemek, içmek.. Ne bir sırtlanın dişlerinden daha çirkindi dişeri, ne de güldüğünde sesi bir araba kornasından kötü kokacaktı, gülebilseydi. Yasak mıydı aralamak dudaklarını bu kadar ki, dumanın içinde nefes almakmış gibi mantisin başında bulgur çorbası karıştırırken sol elini yaşmak yapıyordu ağız yerine on üç yaşında bir kız anası. Üç de erkek evladı vardı, en büyüğü altısındaydı. Kendisinin yaşı kendinden sonra olmuştu belli, ki göz çukurları on senedir yerlerindeydi. Onlardan daha eski çizgileri, doğarken ölen iki çocuğunun üstlerinden ayıklayıp, seçip kendine aldığı doğum lekeleri ve birkaç da çürük etlerinde, göz çukurları ve kendiyle birlikte en aşağı iki asır ederdi. Napolyon'u görmüş, -Bonapart 'ı da-, ihtilallere katılmış, isyan etmiş köleliğe, feylezoflarla tanışmış olmalıydı mutlaka, hiç değilse feylezof kelimesini işitmiş olmalıydı. Harp zamanı bir tane olsun mermi taşımalı, Amerikanya'ya kadar gidip gelmeliydi o ayakları o kadar yorabilmek için. İmkânsızdı otuzunda ya var ya yok demek. Nasıl olurdu ki o gözler on üç yaşındaki kızı doğduğunda on üç yaşında olsun. Nasıl olabilirdi böyle yaşlı, böyle yorgun nasıl olabilirdi daha otuzunda yok biri…

Gelirmiş aklına işte kırkına varmadan toprağa düşen annesi, aklına anne olamadığı vardığında. Anasına evlat da olmamış esasında. Çocuk olmamış. Kadın doğmuş güzel kadın. Biraz alışkın, umursamaz, hep kaçak, hep kaçmaya alışmış, azıcık anne diyesi varmış, kalmamış. Ve hiç gizleyememiş ağız yerini hep gizlediğini. Sonra o dudakları koymuşlar.

Yorgun ama güzel kadın dükkânın vitrinindeyken, boyalarla pekiştirdiği parmaklıklarının arasından bakışlarını çıkartıp, bir gözle göz göze getirmiş. Birden göz göze geldiği gözlerin sahibi, kadına anasının naylon ayakkabılarını hatırlatmış. Kahverengi renklerinde o gözün, bir mavilik varmış nedeni aşka yorulan. Demiş, "Bir mavi gördü o da parmaklıklarımın içinde". Kadın belki ilk kez, ardına düşüp İstanbullara geldiği yavuklusunun tükürüğünden sonra ilk kez, adımları yaklaşan bir adamın…. Bir insan?.... Yo hayır değil, ilk kez, yaklaşan bir herhangi şeyin heyecanını böyle tatlı duymuş teninde. Düşünsene, kahverengin içinde mavi, mavi bir hayal, annesinin mavi lastik ayakkabısı gibi ama çamursuz, ıstırapsız. O an ne kara alaz bağrı, ne yapıştırma dudakları, ne anne olamayışları, ne de varlığı yüzünden, peşine düşüp İstanbullara geldiği yavuklusunu bağrına tükürttüren kadınlığı; yokmuşlar bunlar. O anın yarısı kadar bir zaman güzel kadın, anneliğiyle güzel kadınlığının ikisini birden kolunda bulmuş bakışı gözünde olan adamın. Aynı yarım anda adamın gözlerine bir kadın yankısı oturmuş mavili. Sanki çoktan biçilip dikilmiş bir elbiseyi geçirtmiş üstüne kadının, sonra gözlerine koymuş. Gözlerine koyduğu kadının gözleri, adamı gözlerinden okumuş, yarım anda..
O anın kalan yarısında, okkalı bir tükürük savurmuş adam toprağa. Tükürükle birlikte bir alev çıkmış yerden, bir mavi elbise düşmüş yere. Düştüğü anda an düşmüş, yerine bir başkası gelmiş. Anla beraber kadın yere girmiş, bağrı toprak olmuş, yanmış. Ağız yeri kanamış, dudaklaşmış. Anneliği düşmüş kadından, kadın doğmuşluğu gelmiş yerine. Birden söktüğü okumayı, birden unutmuş. Bağrı tutuşmuş.

Adam yürüyüp gittikten az sonra yağmur başlamış, söndürmemiş ateşini ama bağrını ferahlatmış; kadın yağmura anlatmış.

Ayrı yerlerde duruyorlardı dedi elbise, o kadın ve dudakları. Bir araya gelselerdi dedi, gücüm yetseydi; sustu sonra. Dört gün sustu. Dört gün biz yağmurla lafladık. Bana güzel bir kadını anlattı, güzel bir kadının anlattıklarını..
Çocuk sustu dört gün. İlk gün göremedim yüzünü hiç, bakışlarını bayıltmış, yerlere atmıştı. Dördüncü gün sonunda şehlaydı dedi sade.
Öyle bir susmaydı ki, belliydi, gücü yetişmemişti almaya ne kadını, ne elbiseyi..

O dört gün ardı arkası kesilmedi yaşların. Menekşeler çürüdü.

Belgin Ayhan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Kahveci : Beyhan Ada


YAŞAM iZLERi -1

Küçük şirin bir köydü çocukluğumun mekanı, yeşillikler ile kaplı idi her yanı. Sadece anayolu asfalttı, genellikle hep seçim zamanlarında incecik de olsa anayola dökülen ziftin kabarcıklarını seyretmeyi severdim en çok.

Hiç bisikletim olmadı benim diye hayıflanan arkadaşlarıma, 'baak benim bebeğim var' derdim, uzattığım elimdeki derme çatma bebeğe bebek demeye bin şahit gerekirken. Artan beyaz patiskalardan kafasını ve bindallı kumaşlardan bedenini dikerdi annem, içine de pamuk doldurur du. Ağbim de beyaz patiskadan yüzüne kömürle kaş göz çizerdi bebeğimin. Sandalyenin bacaklarına bağladığım başörtüsü beşik olurdu bebeme ve ben dünyanın en mutlu çocuğu. Taa o zamanlar öğrendim küçük şeylerden mutlu olmayı.

Koca güllü yorgan çarşaflarıyla kaplanmış yorganları indirirken yüklükten, anneme yardım etmeyi severdim en çok. Yer yatağında yatmaktan hiç yöksünmedim. Kocaman şalvarımın içinde kaybolan bedenime aldırmadan, yayıkta ayran dövme çabalarıma gülümserdi babamın gözleri. Unutamazdım, amcamın kızıyla birlikte babaannemin kütüphane altına sakladığı şekerleri gizlice yürüttüğümüz günleri. Hoş onlar da hep küflenmiş çıkardı ya neyse:)

'Bir yudum da peyniiir, diğer yudum da zeytin yenecek, yok öyle bolluk, her yudum da ikisini de yemek'' baskısı altında ve yer sofrasında ettiğimiz kahvaltıların yerini tutmuyor şimdi ki kuş sütü eksik masalarımız.

Annemin mevlüde gittiği geceler, dört gözle beklerdim dönüşünü. Gazete kâğıdından yapılan fişekte (annem külaha fişek derdi) gelecek birkaç nane şekeri için feda ederdim güzelim uykumu.

Anneannem geldiğin de açılırdı annemin çeyizlik sandığı ve yayılırdı odaya keskin naftalin kokusu. O zaman bilmezdim sandığın içindeki üç beş oyalı ve dantelli bezlerin ne kadar değer taşıdığını.

Yağ tenekelerine ekilmiş karanfilleri vardı avlumuzun, kocaman dut ağacının altında nasıl da endamlıydı bembeyaz kireciyle sıvanmış çeşmemiz ve yalağından su içen tavuklarımız gözbebeğiydi evimizin.
'Arılar bu sene de çok bal yapacak' derdi babaannem, kovanları titizlikle düzenlerken.

Ramazan da üç beş iftar sofrası yetmezdi avlumuza. Babamın cenaze kalabalığına da yetmedi avlumuz, benim düğün kalabalığıma da. Babaannemin cenazesine de yetmemiş, ben yoktum, görmedim, sadece anlatılanları dinledim.

Koca dut yaşlanmış artık, çeşmemiz hala sıvalı, arı kovanları ihtişamını, babaannemden sonra boşluğa terketmiş. Elektriklisi çıkmış artık yayıkta dövmüyorlarmış ayranı.
Annemse, anneannemden arda kalan, içinde değerleri barındıran, üstünde yüklüğün ağırlığını gururla taşıyan sandığa vefa ile bakıyor gözü yaşlı. Kaplama yorganlar şimdilerde daha kolaylıkmış, düğmeli nevresimlerde.

Ben şimdi her kahvaltı da, bir yudum da peyniiir, bir yudum da zeytiin alışkanlığım da, özlediğim yer döşeği ve yer sofrasında, anılarımı paylaşıyorum sizlerle, hayalimdeki koca dut ağacının altında...

Beyhan Ada


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
7 Kahveci oy vermiş.

 


 


 Dost Meclisi


YORUMLARINIZI GALERiMiZDEKi iLGiLi BÖLÜME BIRAKABiLiRSiNiZ.
Yorumlarınız için bekleriz.

Fotograf : Leyla AYYILDIZ

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.800 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı


 


 Tadımlık Şiirler


duy da inanma..

kimisi kıblesini Washington bilir,
kimisi Brüksel,
kimisi Moskova..
kimisi Hz. Pentagon'a tapar,
doların inâyetine sığınır;
kimisi Hz. AB'ye tapar,
euronun inâyetine sığınır;
kimisi de Hz. Enerji'ye tapar,
doğalgazın inâyetine sığınır..
lâkin hepsinin ortak noktası,
putperest olmalarıdır..
bu ülkenin %99'u Müslümanmış..
duy da inanma..
pehh..

Alkım Saygın

 


 Bulmaca - Sudoku




SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.

Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Gitmek için tıklayın.
Kolay gelsin.



 


 Biraz Gülümseyin






KMTV Sunar...

Yukarı


 


 Kıraathane Panosu




ben.sen.o@kahveciyiz.com

Böyle bir adresiniz olsun ve Google rahatlığıyla kullanayım diyorsanız, adınızı soyadınızı ve kullanmak istediğiniz kullanıcı adını editor@kmarsiv.com adresine yollayın. Hemen alıp 2GB kapasite ile kullanmaya başlayın. Neye benzediğini gmail.com adresi kullanan arkadaşlarınıza danışabilirsiniz.

Tamamen ücretsiz, sadece siz kahvecilere özel.



İstanbul için Son Hava Durumu
ISTANBUL ISTANBUL
Ankara için Son Hava Durumu
ANKARA ANKARA
İzmir için Son Hava Durumu
IZMIR IZMIR
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı


 


Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

http://www.msnbc.msn.com/id/21253084/ Ermeni Tasarısı ile ilgili olarak MSN de yapılan bir anket. Girip ağız dolusu bir "NO" demek istersiniz sanırım!..

http://www.kuresel-isinma.org/ Adamlar üşenmemiş "üresel Isınma" ile ilgili herşeyi bir araya getirmişler. Size düşen ise girip biraz ilgi göstermek. Haydi bakalım...

Türkiye'den yola çıkıp, dünya denizlerinde küresel ısınmaya karşı insanları uyaracak bir yelkenlinin hikayesi... http://www.globalwarner.org/ Küresel Uyarıcı Olun! Çocuklarımıza dünyayı yaşanır bir yer olarak bırakmak istiyorsanız, sizi de Global Warner’ın dünyayı uyarmak için çıktığı yolculuğuna bekliyoruz

Üstlendiği misyon, yaptığı filmle bu yıl Nobel Barış Ödülü'ne ortak olan Al Gore'un filmi için hazırlanan sitesi. İlginç şeyler bulacağınızdan eminim. http://www.climatecrisis.net/

Yukarı


 


 Damak tadınıza uygun kahveler






http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı


 


KAHVE MOLASI ABONELERi Google Grubuna üyesiniz. İlginize teşekkür ederiz.

ABONELiKTEN AYRILMAK İÇİN :
KM-abone-unsubscribe@googlegroups.com
(Gönderdiğiniz mesajın abone olduğunuz adresten gittiğine emin olunuz.)

ÜCRETSİZ ABONE OLMAK İÇİN :
Google Gruplar KAHVE MOLASI ABONELERi grubuna kayıt ol
E-posta:


Arkadaşlarınıza önermek ister misiniz?


Kahve Molası MS Internet Explorer 5.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Uygulama : Cem Özbatur - 2002-07©KAHVE MOLASI - Her hakkı saklıdır. Yayın İlkeleri

 






Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM




Sarı Zeybek
Fahir Atakoğlu









Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20071022.asp
ISSN: 1303-8923
22 Ekim 2007 - ©2002/07-kmarsiv.com